IX - X - XI - XII

18 0 0
                                    



Noel yortuları geldi çattı; tantanalı ayinden komşuların, hizmetçilerin törensel ve can sıkıcı kutlamalarından, herkesin giydiği yeni elbiselerden başka Noel yortularını anımsatan bir şey yoktu ortada; ama sıfırın altında yirmi derecelik ayazda; günün kamaştırıcı parlak güneşinde, yıldızlı kış gecelerinin ışığında bu zamanları herhangi bir şekilde kutlama gereksinimi duyuluyordu.

Bayramın üçüncü günü öğle yemeğinden sonra bütün ev halkı odalarına çekildi. Günün en can sıkıcı zamanıydı. Sabahleyin komşuları ziyarete çıkmış olan Nikolay uyuyordu. Yaşlı Kont, çalışma odasında dinleniyordu. Sonya misafir salonunda yuvarlak bir masanın başında oturmuş, örnek çiziyordu. Kontes kâğıtlarla fal açıyordu. Soytarı Nastasya İvanovna iki yaşlı kadınla pencerenin yanında kederli bir yüzle oturuyordu. Nataşa odaya girdi. Sonya'ya yaklaştı, yaptığı şeye baktı, sonra annesinin yanına gitti, sessizce durdu.

Annesi ona, "Ne diye böyle başıboş dolaşıp duruyorsun?" dedi. "Ne istiyorsun?"

Nataşa gözleri parlayarak ve gülmeden, "'Onu' istiyorum... Şimdi, şu anda bana lazım 'o'," dedi.

Kontes başını kaldırdı, dik dik kızına baktı.

"Bakmayın bana, anne, bakmayın, şimdi ağlayacağım."

Kontes, "Otur, otur yanıma," dedi.

"Anneciğim bana 'o' lazım. Neden böyle mahvolayım?"

Sesi kısıldı, gözlerinden yaşlar fışkırdı, onları gizlemek için hızla döndü, odadan çıktı. Boudoir'a (giyinme odası, kadınların gündelik oturma odası) geçti, bir an durdu, düşündü, kadın hizmetçilerin odasına gitti. Orada yaşlı bir hizmetçi soğuktan kaçıp soluyarak içeri giren genç bir kıza çıkışıyordu.

"Yeter oynadığın," diyordu, "her şeyin zamanı var."

Nataşa, "Bırak onu, Kontradyevna," dedi, "gel Mavruşa, gel."

Nataşa Mavruşa'yı kurtardıktan sonra salondan geçip sofaya gitti. Bir ihtiyarla iki genç uşak iskambil oynuyorlardı. Küçükhanım girince oyunu bırakıp ayağa kalktılar. Nataş "Onlara ne iş göstersem?" diye düşündü.

"Ha, Nikita, git kuzum... nereye göndersem onu?" "Ha, hizmetçi dairesine git, bir horoz getir kuzum, sen de Mişa, yulaf getir."

Mişa neşeyle, hevesle, "Biraz yulaf emrediyorsunuz değil mi?" dedi.

"Hadi, hadi çabuk," diyerek ihtiyarı onayladı Nataşa. "Fedor, sen de bana tebeşir bul."

Büfenin yanından geçerken, hiç de zamanı olmadığı halde semaverin hazırlanmasını emretti.

Büfeci Foka, evin en sinirli adamıydı. Nataşa ona emrini dinletmeyi denemekten zevk alırdı. Foka inanmadı, doğru mu diye sormaya gitti.

Yapmacık bir tavırla Nataşa'ya kaşlarını çatarak, "Küçükhanım, bu artık..." dedi.

Evde hiç kimse hizmetçileri Nataşa kadar koşturamaz, kimse onlara onun kadar iş vermezdi. O hizmetçilere kayıtsızlıkla bakamaz, onları koşturmadan edemezdi. İçlerinden biri ona kızmayacak, somurtmayacak mı diye onları adeta sınardı, ama onlar da kimsenin emirlerini Nataşa'nınkiler kadar sevmezlerdi. "Ne yapsam, nereye gitsem," diye Nataşa koridorda yavaşça yürüyerek düşünüyordu.

Karşıdan gelen fistanlı soytarıya sordu: "Nastasya İvanovna, ben ne doğuracağım?"

Soytarı: "Pireler, ağustosböcekleri, cırcırböcekleri doğuracaksın."

Savaş ve BarışWhere stories live. Discover now