31.Bölüm - İNSAN OLMAK HER GÜN İNSAN KALMAKTIR

42 20 0
                                    

İNSAN OLMAK HER GÜN İNSAN KALMAKTIR.

Herkesin mektubunu ayarladıktan sonra, mektupların yazarının gönderdiği dava dosyasını yeni hazırlanmış gibi göstermek için yeni bir kağıda geçirmem ve kendi imzamı atmam lazımdı. Tüm mektuplara ve bu kağıt parçalarına dikkatlice bakınca daha önce fark etmediğim bir şeyi görmüştüm. Bu mektuplar eskiydi, hem de çok eskiydi. Gözle görülür derecede sararmış, hatta kağıdın o tahtadan yapılma kokusunu bile alabiliyordum. Mektuplar ise Philip’e ne zaman teslim edildiğini bilmediğim, gizemli küçük kasada yıllardır duruyordu. Elbette küçük kasanın içinde belgeleri yok edecek asit falan da yoktu. Parçaları birleştirmek zor değildi. Sonuç olarak mektupların yazarı her şeyimizi biliyor ve Philip’in babasının intikamına olan zaafını kullanmış olmalıydı. Böylece Philip bu değerli kasayı bir pres makinesine yatırmak gibi çılgın işlere kalkışmayacaktı. Onu açamasa da umudunu kaybetmeden saklayacaktı. Ta ki bedeninde uyanan tuhaf yabancı, kendine ait olan emaneti teslim alana kadar. Artık gerçekten de bu işin sonuna geldiğimi hissediyordum. Çünkü ilk defa mektupların yazarına bu kadar yakın hissettim kendimi.

Dava dosyasındaki yazıyı, yeni bir sayfaya geçirirken, bir yandan da dikkatlice okumaya koyuldum. “Amerika Birleşik Devletleri Yüce Mahkemesine; Manhattan’da bulunan, Daniel Hugg isimli kişinin sahibi olduğu, XPR teknoloji şirketi hakkında, insanları, kendi rızaları adı altında sahte bir slogan bürünerek, henüz dünyanın tanışmadığı son derece ilginç bir teknolojik cihaza bağlayıp, onları esir tutuyorlar. İnsanları kendi icat ettikleri bir cihaza bağlayarak bir tür simülasyona sokuyorlar. Bu simülasyona giren insanlar, yaşadığımız gerçek dünyanın çeşitli bölge ve ülkelerinden, gerçek insanların bedenlerinde uyanarak, kendi bedenlerine ulaşmaya çalışıyorlar. Fakat şirket bunu engelliyor. Çünkü Daniel Hugg isimli kaçık psikopat, bu icadı kişisel fantezisi olarak kullanıyor. Bu fantezi o kadar ileri bir noktaya gitmiş durumda ki, kendi oyuncularım dediği insanların, uyandığı bedenler kim olursa olsun, onları öldürmeye başladı. Böylece hiçbir suçu olmayan masum insanlarda ölüyor, gerçek oyuncular ise esir tutuluyor. Bu tehlike gittikçe büyümektedir. Toplum sağlığı ve güvenliği için bir an önce XPR teknoloji şirketinin kapatılması gerek. Anlattıklarım size deli saçması gibi gelebilir, 22 haziran saat 14.00’te, bedenine girilen Murat Taşçı isimli birisi öldürülecektir. Cinayeti işleyen XPR teknoloji şirketi müdürünün kendi ağzından itirafını ve diğer tüm belgeleri ek dosyalarda bulabilirsiniz.” Okuduklarımdan sonra, mektupların yazarına hem daha çok güvenmeye, hem de kesinlikle her şeyi bildiğine artık emindim. Fakat yine iki önemli sorun doğmuştu. Birincisi elimizde olan tek delil Stanley’nin itiraf yazısıydı. Fakat ben davayı cinayet işlenmeden önce gidip açacaktım. Burada mantıklı olmayan bir şeyler vardı. Bu cinayeti ihbar etmekten farksızdı. Hangi savcı böyle bir cinayete izin verir. Ayrıca ek dosyalarda ne oluyor? Benim bildiğim başka bir delil yok. Asıl önemli ve ikinci olan sorun ise, dava dosyasından anlaşıldığı üzere, mektupların yazarı Daniel’a karşı büyük bir kin duygusu içerisinde. Evet bir yerde haklı, ben burada esirim. Fakat yazar sanki kurtulmak değil intikam almak peşinde ve Daniel’a olan öfkesi onu amacımızdan saptırıyor gibi bir hava yaratıyor. Bu işin başlangıcında her şey çok karmaşıktı. Acaba çantanın gizemini tamamen çözdüğüm için mi basit geliyor artık? Bugüne kadar hiç böyle bir şey hissetmedim ama mantıklı olmayan şeyler vardı. Plan güzeldi fakat Daniel, o bu işte çok farklı bir rol oynuyordu sanki. Söyledikleriyle yaptıklarının çeliştiğini neden daha önce fark edemedim ki? Ona göre kimse bu oyundan çıkmamalıydı. Ben onun yerinde olsam, adamlarıma görülen her karakterin öldürülmesini söylerdim. Fakat onun yaptığı tek suikast denemesi, Murat’a yapılan denemeydi. Düşününce Stanley, Murat’ın önemli birisi olduğunu ikna etmeye çalışmıştı. Yine de bana artık tuhaf gelmeye başlayan çok fazla hareketi olduğunu fark ediyordum.  Müdürün yaşamasına izin vermesi? Yine müdürü 8 haziranda şirketin burnunun dibinde bir evde, ilginç bir avukatla yakaladığı halde üzerine fazla düşmemesi? Avukatı sadece takip ettirip, öldürmemesi? Mantık olarak hepsini bir şekilde planımıza bağlantılı olmasını sağlamıştık ama saçma olduğunu düşünmesem, Daniel gizlice bize yardım ediyor diyeceğim neredeyse. İçimde ilginç fikirleri savunan yeni bir karanlık ben doğmuş gibiydi ve ikisi kavga ediyorlardı sanki. Bana yeni fikirler getiren yabancıyı kafamdan kovarak “Kesinlikle saçmalıyorsun, o senin düşmanın,” diyerek kendi kendime cevap verdim. Çünkü artık harekete geçmeliydim. Masamdan küçük bir not kağıdı çıkardım. “Sakın belgelere bakma ve bu gece uyuma. Sabah erkenden, ekipten önce Amerika’ya uçman gerekiyor. Vladimir’e söyle, silahları parçalayabildikleri kadar küçük parçalara ayırsınlar, parçaları cipin tavanına, kapıların içine saklasınlar. Tekrar operasyon üssünde birleştirirler. Onları bu evden Miranda alıp Amerika’ya getirecek, Murat’ı sakın burada unutmasınlar, onu özellikle istiyorum.” Okuduğumda heyecanlanmama neden olan, geleceğin taşlarından birini daha yerine koyduktan sonra, masamın yanındaki kanepenin üzerinde duran, ilk baştan beri yanımdan ayırmadığım siyah çantaya doğru uzandım. Tüm belgeleri ve kendi mektubumu içine koydum. Son olarak uyarı notunu ise üst kısma yapıştırıcıyla yerleştirerek, çantayı uzun bir süre açmamak üzere kapattım. Ekibin mektuplarını ise çalışma odamdaki askılıkta asılı olan, Philip’in yolculuk dostu sarı kahverengi pardösüsünün iç cebine koydum. Yapmam gereken tek şey, çekmecede ki Philip’in ruhsatlı silahını unutmadan üzerimi giyinip, hızlıca evden ayrılmaktı. Siyah takım elbisemi giydikten sonra silahı almak üzere çekmeye doğru yöneldim. Tam bu esnada çalışma odamın kapısı, Philip’in ağlamaklı karısı tarafından açıldı. Beni hiç istemediğim bir pozisyonda yakalamıştı. Silah elimde ve küçük kasa açılmış bir şekilde, masanın üzerinde öylece duruyordu. Onun için kafasında kurduğu şeyler, yüzünde bir dehşet anı yaşadığından anlaşılıyordu. Ancak benim ilginç dünyamın onunla uzaktan yakından alakası yoktu. Fakat bu kadına nasıl açıklayacaktım. Ona göre ben babamın katilinin kim olduğunu çözmüş ve onu öldürmeye gidiyordum. Başka bir açıklaması yoktu. Gerçekten sanki tasarlanmış bir plan gibiydi. Yine de çaresiz bir şekilde şansımı denemek istedim. “Tatlım bak, düşündüğün gibi değil.” Burnunu çekerek, küçük bir kız çocuğu gibi konuşmaya başladı. “Philip lütfen gitme. Unutalım bunları ve o kasadan her ne çıktıysa yakalım. Biz yeni evlendik, seni kaybetmek istemiyorum.”

İNSAN OLMANIN ACZİYETİ Where stories live. Discover now