32.Bölüm

52 19 0
                                    

Karanlıktaydım, soğuk bir karanlıktı bu. Kollarımın ve ayaklarımın bağlı olduğunu fark ettim. Çıplaktım. Morga bırakılmış bir ceset gibi üşüyordum. Ayaktaydım ama hafifçe geriye doğru yaslanmış gibiydim. Sırtımı dayadığım metal duvar buz gibi yakıyordu belimi. Bulunduğum yer belli belirsiz aydınlanmaya başladı. Uzaklardan ayak sesleri duyuluyordu. Sessizliğin içine kaybolup, ayak seslerine yoğunlaştım. İki kişilerdi. Yere vurdukları ayak sesleri gittikçe sertleşiyor ve yaklaşıyordu. Onlar bana yaklaştıkça ayakkabılarının keskin sesleri, her adımda bedenimi delip geçiyordu. Bekliyordum, sadece bekliyordum. Sesler yaklaşıyordu ama kimse gelmiyordu, kimse görünmüyordu. Karşımda karanlığın içinde iki gölge belirdi. Nerede olduğumu anlayamıyordum ancak ürkütücü bir sis yükseliyordu. Sağ tarafımda, bir tür denek tüpünü andıran geriye doğru hafifçe eğik ve dik yerleştirilmiş arka kısmı metal, ön tarafı cam fanus gibi bir şey vardı. Ön camı kırılmış, tüpün etrafına ise yeşil ve ceset gibi kokan bir tür madde yayılmıştı. Benimde o türde bir denek tüpünde olduğumu anladığımda, aniden sağdan sola doğru hızlıca kapanan dairesel bir cam beni içeriye soktu. Karşımda ki iki gölge konuşmaya başladı. Fakat tüpün içinde olduğum için sesleri boğuk ve ürkütücüydü. Sanki denizin içinde konuşuyorlar gibi sesleri anlaşılmıyordu. “Onu hemen öldürmeyeceksin değil mi Philip?”

“Hayır, onu öldürmek mi? Hayır dostum, hayır. Bu ona verebileceğimiz son bir mükâfat olur. Bu pislik deneği hak ettiği yere bırakacağız.”

“Benim kardeşimi öldürdü, seninse karını. Ona en ağır işkenceleri yapalım. Derisini yüzelim bu bencil hayvanın. Parmaklarını kopartıp, gözlerini oyalım. Sonra kendi uzuvlarını ona yedirelim.”

“Vlad, anlıyorum çok kızgınsın ama ona verebileceğimiz en ağır ceza bu değil. Ona, farelerde denenen ilaçları vereceğiz. Ona bir hayvan gibi davranıp, hapishanesinde çırpınışını izleyeceğiz. Onu öldürmeyeceğiz ama oradan da çıkartmayacağız. Kendi kendini öldürene kadar bekleyeceğiz. Sadece bekleyeceğiz. Çünkü nihayetinde o da bir insan. Eninde sonunda kendine zarar verecek.”

Yine, gittikçe korkunçlaşan kabusların birinden daha irkilerek uyandım. Şimdiye kadar bu kadar kötüsünü görmemiştim. Yataktan kalkıp, sendeleyerek yüzümü yıkamaya gittim. Karşımdaki buğulanmış aynayı sildim ve karısını kendi elleriyle öldürttüğüm adamla karşılaştım. Belki de ben gerçekten Philip’tim. Bir an için kendimi o kadar Philip’mişim gibi hissettim ki, yaşadığım her şeyi unutmuştum. Sanki babamın öldürülmesinden sonra, akıl hastanesine kapatılan bir deli olduğumu ve her şeyi kafamda kurduğumu düşündüm. Bu gerçek olabilir miydi? Bu kabuslar bana ne anlatmaya çalışıyordu. Yoksa bu gördüklerim çoktan yaşandı mı? Ya da eğer buradan kurtulursam yaşanacağını mı söylüyorlar bana? Sonuçta Philip’in mektuplarının kendine gelişini bir rüya olarak görmüştüm. Hâlâ rüyada mıyım? Bu yaşadıklarım gerçekten oluyor mu? Gerçeği öğrenmeliydim. Artık kim olduğumu öğrenmeliydim. Lavabodan çıkıp etrafıma baktım. Burası operasyon üssü olarak ayarlanan evdi. Pencereden dışarıda, düşman ilan ettiğim şirket, sarsılmaz endamıyla öylece duruyordu. Tekrar uyandığım odaya dönüp, telefonumdan tarihe bakmaya gittim. Altı haziran öğle saatleriydi. Hâlâ Philip’in bedenindeydim. Belki de ben öyle sanıyorum.

Soğuk bir duş alarak biraz olsun kendime gelmeye çalışıyordum. Ancak artık yaşadığım hiçbir şey normal değildi. Philip’in çantasını ve mektupları çıkartıp tek tek okumaya başladım. Mektuplarımız biraz olsun beni gizemli dünyamıza tekrar çekmeyi başarmıştı. Her şeyi tekrar çantaya koydum ve bir an için Philip’in, müdüre verdiği öğütler kafamda yankılanmaya başladı. Gerçek bizi etkiliyor diyordu. Philip’in bahsettiği gerçek bu olabilir miydi? Benim, ne olursa olsun bu yaptığım kötülüklerin bedelini ödeyeceğimden bahsediyordu belki de.  

İNSAN OLMANIN ACZİYETİ Opowieści tętniące życiem. Odkryj je teraz