0:3

1K 123 87
                                    

Medyada ki şarkıya aşığım, özellikle Joon'un sesi...

Herneyse, iyi okumalar dilerim~


Hoseok'a atmış olduğum mesajdan oldukça hoşnuttum. Özellikle, mesajımı gördükten sonraki yüz ifadesini hayal bile edemiyordum.
Onlara henüz yüzümü göstermemiştim. Birini katledeceksem de yüzümü olabildiğince gizleyerek yapıyordum bu işimi. Açıkçası bu işten zevk almıyorum desem yalan söylemiş olurdum. Aksine bana fazlasıyla zevk veriyordu bu..

Düşüncelerimden sıyrılıp, odama giren korumaya çevirdim bakışlarımı.

"Efendim, ailenizi istediğiniz depoya götürdük. Evin yakınlarındaki, bütün kameraları da Bay Jungkook sayesinde bir kaç saatliğine işlevsiz hale getirdik." demişti.

"Umarım, diğer olayda olduğu gibi sonradan bir sorun çıkmaz Junghwoon. Herneyse, arabayı hazırlatın. Birazdan ineceğim aşağı ve bakalım şu 'biricik' aileme." Dediğim de, Junghwoon hızla önümde eğilerek odamdan çıkmıştı.

Ardından ben de ayağa kalkarak, dolabın karşısına geçmiştim. Kıyafetlerimin hepsi neredeyse siyahtı, aralarında neredeyse 2-3 tane renkli vardı. Onlarda genellikle beyaz idi.

Fazla düşünmeden elime boğazlı bir kazak, siyah kumaş pantolonumu aldım. Üzerimi bir çırpıda değiştirmiştim.

Açıkçası ailemin beni gördükten sonraki yüz ifadelerini oldukça merak ediyordum. Acaba, kendi elleriyle katil yaptıkları biricik 'oğullarını' ilk defa görecekleri için nasıl bir tepki vereceklerdi?

Bu düşüncelerimle birlikte sırıtırken, siyah şapkamı takıp, üzerime tekrardan diz kapaklarıma gelen siyah kabanımı giyindim.

Son anda aklıma gelmesiyle, maskem ile deri eldivenlerimi alıp odamdan çıktım. İçim de anlamdıramadığım bir heyecan vardı ama bunu es geçip seri adımlarla aşağı indim.

Ayakkabılıktan, siyah botlarımı alarak giyindim. Evden çıkmamla birlikte, bahçenin çıkışındaki siyah minibüs karşılamıştı.

Ülke'nin en ünlü mafyası olmamla birlikte neredeyse herkesin için de aynı zamanda bir korku da vardı.

Daha fazla vakit kaybetmemek adına, minibüse ilerleyerek açılan kapıyla birlikte arabaya bindim.

***

Yaklaşık, 1-2 saatin ardından sonra annem ve babamın olduğu büyük depoya gelmiştik.

Arabadan inerek, depoya girdiğim de karşımda ailemin, kolları ve bacakları bağlanmış bir şekilde görmemle yan bir gülüş atmıştım.

Yanlarına ilerleyip, önlerine çöktüm. Ardından, şapkam ile yüzümdeki maskeyi çıkardım.

Karşılarında beni görmeyi beklemedikleri için oldukça şaşırmışlardı.

"Sizi görmek ne büyük bir sürpriz, anneciğim ve babacığım." sondaki kelimeleri bilerek bastırarak söylemiştim. Zamanında korktuğum kişilerin şimdi benden korkmalarını izlemek inanılmaz bir haz veriyordu.

"Yoon-gi, bizi neden buraya getirdin oğlum?" demişti annem. Bu dediği ile başımı iki yana salladım.

"Ah, ne o anne? Beni gördüğüne sevinmedin mi? Oysa, ben büyük bir ümitle gelmiştim buraya..." dudaklarımı büzerek, anneme bakmıştım. Annem konuşacağı sıra da babamın söze atlamasıyla derin bir nefes almıştım.

"Yoongi, oğlum. N'olursun bırak gidelim, lütfen..." dediğin de, dudaklarımın arasından güçlü bir kahkaha bırakmıştım.

"Babacağım, babacığım. Ne çabuk unuttun, sikik bir herife tek bir üç kuruş için beni satıp sonrasın da o övmeye doyamadığın adamdan dayak yiyerek eve geldiğim de, sırf evden kaçtığım için günlerce bana işkence ettiğini?

Boşuna göz yaşı dökmeyin. Çünkü, karşınızda eski oğlunuz durmuyor. Birazdan olacaklar için size asla acımayacağım."

"Yoongi oğlum, yalvarırım yapma. Ne istersen yaparız lütfen." diyerek ağlamaya başlamıştı ikisi de.

"Ne o anne? Niye ağlıyorsun? Babam, beni o adama satarken, günlerce her iki adamdan da işkence yememe rağmen bir şey yapmayıp, kenarda gülerek izlemek hoşuna gidiyor sanıyordum oysa? Ben orada, hem işkence görüp, zorla bedenime dokunulmasına rağmen hiç biriniz sesinizi çıkarmadınız. Ne bu haliniz?"

Bu dediğimle ikisi de susmuş, sadece ağlayarak özür diliyorlardı. Bu yaptıkları ise bana son damla olmuştu.

"Yeter, kesin sesinizi! Bundan sonra sikim de bile değilsiniz. İlk ve son gördüğünüz oğlunuza bolca bakın ve pişmanlık duyun, çünkü ben sizi öldürdüğüm için asla pişmanlık duymayacağım."

Gülümseyerek, arkamdaki korumaya işaret ettim. Vakit kaybetmeden, bir bardak dolusu olan zehiri bana uzatmıştı. Elinden alarak tekrardan, anne ve babama dönerek diz çökmüştüm. Söyledikleri hiçbir şeyi umursamayıp, ağızlarını açarak zehirin yarısını anneme, yarısını ise babam içirmiştim.

"Tanrı'ya dua edin. Sizi sadece küçük bir zehir ile öldürüyorum."

Yerdeki çiviyi alarak, başımı hafifçe yana eğerek, sivri tarafını ikisinin de yüzüne hafifçe bastırmıştım.

"Oysa, bu çivi ile vücudunuzun her bir yanını delik deşik etmekten asla çekinmezdim."

Sırıtarak ayağa kalktım. Son kez ikisine de bakarak konuştum.

"1-2 dakika için de geberirsiniz. Neyse ki sizin gibi olmadığım için dua ediyorum. Size cehennem de bir ömür mutluluklar diliyorum, bay ve bayan min."

İkisinin de ağzından köpükler çıkmaya başlamıştı bile. Yaklaşık bir kaç saniye için de ikisi de yere yığılmıştı.
Tekrardan ayağa kalkarak, cebimden telefonumu çıkarmıştım.

Buranın konumunu hoseok'a atacaktım. Sonuçta, benim hakkımda bilgi alabilecekleri kişilerin ölmüş olduğunu görmek onlarında en büyük hakkıydı.

Yeni ve gizli hattımdan Hoseok'a konumu attım. Yanımda ki korumadan küçük bir kalem ile kağıt alarak, kağıda küçük bir not yazdım. Notu, babamın kemer tokasına sıkıştırarak, hızla ayaklandım. Seri adımlarla depodan çıkarak arabaya bindim. Bu zehir, olayı bana hiçte istediğim gibi bir zevk vermemişti.

Yarın kendime başka bir kurban bulmam gerekiyordu. Kim bilir, belki bu Hoseok'un en değer verdiği kişi de olabilirdi?




Of of, bu psikopatça şeyler çok hoşuma gidiyor...

Bu bölüm içime sindi açıkçası. Umarım sizin de hoşunuza gider. Bu fic kaç bölüm olur bilmiyorum ama kısa yapmayacağıma eminim...

Herneyse, vote ve yorum atmayı unutmayın.

Sizi seviyorum bebişler.🥺💫












Behind the Curtain / SopeWhere stories live. Discover now