'白 [Beyaz]

120 14 0
                                    

Yavaşça yağan kar taneleri, çatılarda birikmeye başlarken bu soğuk gecede onların tek ısı kaynağı birbirleriydi. Sanki uzun zaman görüşmeyecekmiş gibi sıkıca sarılırlarken, geniş kol yenleri gövdelerini sarıyordu.

Uyumaları gerekiyordu; ama onlar bu zamanı uyuyarak boşa harcamak istemiyorlardı. Yibo, onun kollarının arasından kayıp gitmesinden korkuyordu. Zhan ise kafasını Yibo'nun göğsüne koymuştu. Onun hızlı kalp atışlarını duyabiliyordu. Konuşmak istemiyordu, biraz geri çekilip dudaklarını Yibo'nun göğsüne dokundurdu, tam kalbinin üstüne.

Yibo'nun kıyafetleri kalın bile olsa bunu hissetmişti. Belki Zhan bunu, kalbinin biraz daha durulması için yapmıştı; fakat tam aksine daha hızlı atmaya başlamıştı.

Aklına gelen bu tanıdık hisle gülümseyip konuştu.

"Biliyor musun? O gün köprüdeyken de aynı böyle hissediyordum."

Zhan gülümsemişti. Boğuk gelen ses tonu ile cevapladı.

"Biliyorum. Bakışlarından belli ediyorsun."

Yibo bu hisleri içinde taşıyamadığının, mutlaka yüzüne yansıdığının farkındaydı. İlk tanıştıkları anı düşündüğünde bu ona aklına takılan soruyu da hatırlatmıştı. Kaşlarını çatarak konuştu.

"Bu arada, o gün köprüde ne yapıyordun?"

Xiao Zhan biraz düşündükten sonra yavaşça anlatmaya başladı.

"Ustamla tartışmıştım. Kendimi çok kısıtlanmış ve yalnız hissediyordum; bu yüzden bir an için bile olsa uzaklaşmak istedim."

Yibo, Zhan'ın söylediklerini dinledikten sonra ne kadar benzediklerini bir kez daha anlamıştı; çünkü Yibo'da tam olarak böyle hissediyordu. Etrafında bir sürü insan olmasına rağmen, sanki kısıtlanmış gibiydi. Zhan'ın sesini duyduğunda tekrar dikkatini ona verdi.

"İyi ki de gitmişim değil mi?"

Yibo, Zhan'ın gülümseyen gözleriyle karşılaştığında kendisi de gülümseyip onaylamış ve daha sıkı sarılmıştı.

Daha fazla konuşmak istemedi. Birbirlerine sarılıp, birbirlerini hissetmek, tüm gece öyle kalmak istiyorlardı; tabii bu şekilde uykuya da yenik düşmüşlerdi. Kendi odalarına kıyasla, beraber uyumaları çok daha huzurluydu; bu yüzden onlar için en güzel sabah olmuştu.

Yibo ona hissettiklerini anlattığı için rahatlamış hissediyordu. Bazen onun sevgilisi olduğuna bile inanamıyordu; çünkü asla bu anları hayal etmemişti.

Yeni doğan güneş çatıdaki karları eritmeye başlarken, yerde ise hala birikmiş ince bir kar tabakası vardı. Bembeyazdı. Beyaz eşsiz bir renkti. Üzerinde kötü lekeler yoktu. Bir insan olarak düşünüldüğünde Yibo için bu renk Zhan'ı andırıyordu.

Zhan, Yibo'nun elini tutuyor ve karda yürüyordu. Küçük şeylerle bile mutlu olabilen bir yapısı vardı ve karda yürümek onu mutlu etmişti. Yibo sadece onun gülümseyen gözlerini izliyordu. Ayrıca etrafta insanlar olmadığı için birbirlerinin ellerini rahatça tutmaları, ikisi içinde huzur verici bir şeydi.

Zhan tekrardan Yibo'nun ona daldığını fark ettiğinde sinsice gülümsemiş ve Yibo'nun elini bırakıp yerden bir avuç kar almıştı. Elinde birleştirdiği kar topunu Yibo'nun yüzüne attı. Yibo kendine geldiğinde Zhan çoktan ona alay edercesine gülmeye başlamıştı bile.

"Keşke az önceki surat ifadeni görebilseydin."

Hala gülüyordu ve Yibo ona karşılık vermek istemişti. İki eliyle onunkinden daha büyük bir kar yığını aldı. Zhan bunu fark ettiğinde gülmesini bozmadan panikle kaçmaya çalıştı.

"Hayır, hayır, hayır. Özür dilerim."

Yibo gülmüş ve karı Zhan'a atmıştı. Zhan arkasını döndüğü için tüm kar uzun saçlarına gelmiş, yine de gülmesini kesmemişti.

Yibo yanına gelip Zhan'ın saçlarındaki karları eliyle yere döktü.

"Artık gidelim."

Zhan onayladı ve beraber yürümeye devam ettiler.

İnsanlar diğer canlılardan daha üstündü. Kendilerini koruyabilirlerdi. Aşık olma duygusunu derinlerde yaşayabilirlerdi; fakat diğerleri, özellikle de hayvanlar, kendilerini koruyamaz, üstelik insanların avları olurlardı.

Yibo ve Zhan ilerlediklerinde bir ardıç kuşunun sesini duymuşlardı. Zhan yaşadığı şehirden ötürü kuşları tanır ve ötüşlerinden neler demek istediklerini anlardı. Bu kuş yardım istiyor gibiydi. Sesi ağaçlardan daha alçak bir yerden geliyordu. Zhan küçük kuşu karların arasında gördüğünde yanına eğildi. Uçamadığını düşündü.

Onu daha fazla soğukta tutmamak adına ellerinin arasına aldı. Kuş korksa da bir şey yapamıyordu. Onu yavaşça Yibo'ya uzattı. Yibo, kuşu dikkatlice alırken, bir yandan Zhan'ın ne yapmaya çalıştığını inceliyordu.

Zhan kahverengi flütünü çıkardı. Dudaklarının arasına götürüp sakin bir melodi çaldı.

Yibo, bunu kuşu iyileştirmek için yaptığını anlamıştı. Bir kez daha aklından geçirdi. Onun beyaz kalbi çok özeldi ve onu herhangi birinin kırmasına izin vermeyecekti.

Kuş yavaşça hareketlendiğinde Yibo onu uçması için yavaşça gökyüzüne doğru itti. Zhan gülümseyip onun uçuşunu izlerken, elinde tuttuğu flütü ile Yibo'ya dönüp konuşmuştu.

"Kılıcım yok ama benimde bildiğim teknikler var."

Yibo tekrardan büyülenmişçesine bakarken düşünmeden konuştu.

"İşte bu yüzden sana hayranım."

Zhan gülümsemişti. Bu sayede yürüyüşlerine devam ettiklerinde konuştukları bir sürü konu olmuştu. Hayvanlar, besteler ve daha bir çoğu. Bu konuşmaların her biri, ikisi için özel bir anı olarak kalıyor ve hafızalarından silinmiyordu. Benzer düşüncelere sahip olmak onları birbirine bağlayan şeylerden sadece bir tanesiydi.

Sky Blood Red || YizhanWhere stories live. Discover now