'愛 [Aşk]

238 18 14
                                    

İnsanlar değişse, mevsimler geçse bile aynı kalan şey mutlaka insan eli değmeyen güzelliklerdir. Güneş dağların arasından doğmaya devam eder, kuşlar birbiriyle sohbet ederdi. Duygularda bunlar gibi kalıcı olur muydu?

Wang Yibo, Xiao Zhan'ı dört aydır tanıyordu. Bu süre birini tamamıyla tanımak için her ne kadar az gibi gözükse de Yibo onun kalbindekileri hissedebiliyordu. Geriye dönüp baktığında, bu hale geleceğini asla bilemezdi.

İkisininde en ortak özelliği, asıl umursadıkları şeyin özgürlük olmasıydı. Yibo ustasının istediği gibi bir öğrenci olmak istemiyordu. Sadece kalbinin sesini dinliyor ve Xiao Zhan'a güveniyordu. Ona her zaman dürüst olmuştu, tabii bir o kadar kendisine de. Sonuçta kendisini kandıramazdı. Tüm gününü onunla geçirmek, onunla gökyüzünü izlemek ve sadece onun gülüşüyle mutlu olmak istiyordu.

Bugün de ona karşı dürüst olacaktı; fakat hissettiklerini nasıl dile getireceğini bilmiyordu. Tek bildiği bu içindekileri daha fazla saklayamadığıydı.

Xiao Zhan, Yibo'yu kötü enerjilerle dolu bir uçurumdan çekip kurtarmıştı.

Aralık soğuğunda, kar yağmaya başlarken etraftaki insanlar evlerine dönmeye başlamıştı. Kırmızı erik çiçeklerinin üzerinde, beyaz kar tanelerinin ne kadar güzel durduğunun farkında değillerdi. Yibo, evine dönmek yerine bu çiçekleri izlemeyi tercih ederdi.

Fazla uzağında olmayan hana biraz daha yaklaştığında Xiao Zhan'ı gördü. Gözlerinin alışık olduğu koyu kırmızı rengin aksine, bu sefer üzerinde açık gri desenlerin olduğu beyaz bir kıyafet vardı ve elinde beyaz bir şemsiye tutuyordu.

Yibo ona kar manzarasından daha güzel göründüğünü söylemek isterdi.

Xiao Zhan, Yibo'yu fark ettiğinde hızlı adımlarla yanına yaklaştı. Yibo ise bugün söylemeyi planladığı şeylerden ötürü oldukça gergin, aynı zamanda heyecanlıydı.

Zhan, Yibo'nun önünde durduğunda yumuşak bir ses tonu ile konuştu.

"Neden şemsiye almadın yanına?"

Bu cümlesinin ardından kendi şemsiyesini Yibo'ya da uzattığında Yibo şaşkın bir yüz ifadesi ile ona bakıyordu. Zhan, Yibo'nun saçında biriken kar tanelerini, narin dokunuşlarıyla yere dökmüştü. Ardından "Hadi, gidelim." deyip hana doğru yöneldiğinde Yibo kolundan tuttu. Bu sefer vakit kaybetmeden söylemek istiyordu.

"Önce.. Bir şey söylemem gerekiyor."

Kelimeler ağzına gelmiyordu; fakat ciddi oluşu sebebiyle, Xiao Zhan da ciddiyetle onu dinlemeye başlamıştı.

"Bu söylediklerimden sonra beni tuhaf karşılayabilirsin."

Bu sözün ardından Xiao Zhan gülümseyerek konuştu.

"Tuhaf karşılayacağımı sanmıyorum. Hep aynı şeyleri düşünüyoruz."

Haklıydı; fakat Yibo bu konuda kendisiyle aynı düşünmesine ihtimal bile vermiyordu. Artık bunu öğrenmenin tam sırasıydı. Derin bir nefes alıp konuştu.

"Seni bir arkadaştan daha fazlası olarak gördüğümü söylesem bile mi?"

Zhan'ın bakışları değişmişti.

"Sadece hissettiklerimi söylemek istiyorum."

"Senden ayrılmak istemiyorum. Kalbim tuhaf bir şekilde hızlı atıyor. Hep sana bakmak istiyorum ve sen olmadan yaşayamazmışım gibi geliyor."

Yibo duraksayıp, nasıl devam etmesi gerektiğini düşünürken, Xiao Zhan iri gözleriyle ona bakıyor ve dinlemeye devam ediyordu.

"Bunun nasıl bir his olduğunu bir türlü anlayamıyordum ama kesinlikle arkadaşça değil."

"Sonra anladım ki.. Arkadaşlıktan, hatta.."

Yibo zorlukla yutkunup cümlesini devam ettirdi.

"Aşktan bile daha ötede."

"Herkes aşkın bir erkek ve kadın arasında olması gerektiğini söylüyor ama buna katılmıyorum. Daha doğrusu umursamıyorum bile, sadece seninle olmak istiyorum."

Yibo daha fazla bir şey söyleyemediğinde bakışlarını yere çevirmişti ta ki Xiao Zhan'ın huzur verici sesini duyana kadar.

"Sana söylemiştim."

Yibo diyeceklerini dinlemek için bakışlarını tekrardan Zhan'ın yüzüne çıkardı. Zhan ise gülümsedi ve devam etti.

"Düşüncelerimiz daima benziyor sonuçta sen benim ruh eşimsin."

"Ruh eşim" kelimesi Yibo'yu çok iyi hissettirmişti ve bir anlığına gerçekten ne düşündüğünü bilmek istedi.

"Sadece ruh eşin miyim?"

Xiao Zhan cevap vermek yerine hızlı bir hareketle Yibo'ya yaklaşıp sarıldığında Yibo bu hareket ile boşta bulundu; fakat fark ettiği şey, onunda kalbi en az kendisininki kadar hızlı attığıydı.

Zhan çenesini Yibo'nun omzuna koydu.

"Hayır. Her şeyimsin."

Yibo, bu cümleden sonra bir şey diyememişti. Donup kalmış gibiydi ve sarılışına karşılık vermeyi bile unutmuştu.

Kendisini toparladıktan sonra kollarıyla Zhan'ın belini sarıp başını ise omzuna gömdü. Öyle bir histi ki her an ağlayabilirdi. Okyanusu andıran ferah kokusunu içine çekmişti. Artık aklında kalan son şeyi de ona söylemek istiyordu.

Bu cümle hayatı boyunca bir kez bile ağzından çıkmamıştı ve şimdi söyleyemezse bir daha söyleyemeyeceğini de biliyordu.

"Sevgilim olur musun?"

Yibo'nun ses tonu biraz ağlamaklı gelmişti. Sonuçta ilk kez böyle hissediyordu. Zhan ise bu ses tonuna karşı, gülüşünü bozmadan ve kendini geri çekmeden konuştu.

"Neden duygusallaştın bu kadar?"

Yibo gözlerini kapatmış ve sadece Zhan'ın bir cevap vermesini beklemişti.

"Seni her anlamda seviyorum ve senin kadar cesur olmadığım için bunu söyleyemedim."

Yibo her ne kadar kendisini Zhan'ın söylediği kadar cesur bulmasa da; artık hislerini içinde tutmak istememişti. Şimdi ise bu hislerini ona söylemiş ve karşılıklı olduğunu anlamıştı. Yibo için bu bir rüya gibiydi ama gerçekti. Söylediklerinden "evet" anlamı çıkarması gerektiğini biliyordu.

Sıkıca sarılmaya devam ederken o sırada kendisine bir söz vermişti. Onun yanında olacaktı ve başka kimseye ihtiyacı yoktu. Xiao Zhan'ın da söylediği gibi, o kesinlikle Yibo'nun her şeyiydi ve artık diğer yarısı, sevgilisiydi.

Sky Blood Red || YizhanTahanan ng mga kuwento. Tumuklas ngayon