'橋 [Köprü]

204 19 8
                                    

[3 yıl sonra]

Wang Yibo malikanenin girişinde duruyor, elinde tuttuğu siyah kılıcını sıkıyordu. Bakışlarını yukarı kaldırdı ve "Wang Hanedanı" yazısıyla karşılaştı. İstediği şey, hizmetçilerin peşinde koşması veya lüks bir yaşantı değildi. Sadece artık sıkılmıştı. Şehirden mi, evinden mi, yoksa kendinden mi? Bu düşünceler kafasının içinde dolaşıp duruyordu.

Dünyanın bundan ibaret olmadığını biliyordu. Acaba diğer yanı nasıldı? Aynı burası gibi sıkıcı mıydı? Orayı görmek isterdi. Düşündü. "Madem oraya gidemiyoruz, neden bir köprü var? Bu hala bir şans olduğu anlamına gelmiyor mu?"

Yanına gelen öğrenci ile düşüncelerinden sıyrılmıştı.

"Genç Efendi Wang. Lider Wang bu mektubu Xiao Hanedanı'na teslim etmenizi istedi."

Yibo, mektubu eline almış ve üzerinde ki 'Lider Xiao'ya' yazısını görmüştü. Uzun zamandır Xiao ve Wang Hanedanları arasında bir iletişim olmuyor ve köprü uzun zamandır kullanılmıyordu; bu yüzden Yibo merakla sordu.

"Ne hakkında?"

Öğrenci başını hafifçe yere eğmiş ve cevaplamıştı.

"Maalesef bir fikrim yok."

Yibo elindeki mektuba bakarken düşünüyordu. Mektubu açıp okumak istemedi; çünkü bu onu ilgilendiren bir durum değildi. Karışmak istemedi ve sadece istenilen şeyi yapmaya karar verdi. Bahaneyle oranın nasıl bir yer olduğunu görebilirdi.

Longhai şehri eskisi gibi dövüş sanatlarında en iyi şehirdi ve bu Wang Hanedanı'nın sayesindeydi. Üç yıl önce Xiao ve Wang Hanedanı arasında çıkan savaş sonrasında, Xiao Jing, kardeşi Xiao Xi Feng'in yerine geçmiş ve Wang Kuan'la bir anlaşma yapmıştı.

Bu anlaşma Xiao Hanedanı'nın dövüş sanatlarından çıkması hakkındaydı.

Şuan ki Xiao Hanedanı, Xinghua adındaki küçük bir şehirdeydi. Xinghua; nüfusu az ve dört bir yanı ormanlarla kaplıydı. Hanedan ise diğerlerinin aksine, ormanın içindeydi. O şehirdeki insanlar birbirlerini tanır ve kılıç bile taşımazlardı. Bu iki farklı dünyayı birbirine bağlayan tek şey ise, işte bu uzun köprüydü.

Yibo köprünün girişinde duruyordu. Önce etrafını izledi. Bu dağ en azından kirli bir şehir gibi değildi. Xinghua'daki dağ ise sisten dolayı görünmüyordu. Ortada büyük bir şelale vardı ve şelalenin akan suları köprünün altından geçiyordu. Köprü ise o sulardan oldukça yüksekteydi sonuçta dağlara bağlıydı.

Yibo kuşların ötüş sesi eşliğinde derin bir nefes aldı ve havanın kokusunu içine çekti. Farklı türdeki ağaç yapraklarının kokusunu alabiliyordu. Elinde tuttuğu mektup ile köprüye adımını attığında tahta köprü bu adım yüzünden gıcırtı benzeri bir ses çıkarmıştı; yine de fazla eski değildi; bu yüzden korkmuyordu. Yavaşça yürümeye başladı.

Sislerden dolayı sadece, hemen önünü görebiliyordu ve attığı adımlara bakıyordu; fakat köprünün yarısına kadar geldiğini tahmin ettiğinde bir şey onun durmasını sağladı.

Köprüde kendisi dışında birisinin olmasını düşünmemişti.

Bir beden vardı. Bakışlarını adımlarından çekti ve yukarıya doğru kaldırdığında yüzüyle karşılaştı. Kırmızı kıyafetli kişiyle göz göze geldi. Bu kadar yakın olduklarını sisten ötürü yeni fark etmişlerdi. Yibo o kişinin iri gözlerine baktı.

İnsanlar birisini ilk kez gördüğünde içten içe yorumlarlardı; fakat Yibo onu yorumlayacak kelimeleri bile bulamamıştı. Gözlerinin parlaklığı akan şelaleden daha berraktı. Saçları rüzgardan ötürü hafif dağılmış ve yanaklarına değiyordu. Gevşek bir şekilde bağlanmıştı ve giydiği kıyafetler de en az saçları kadar rahat duruyordu. Yibo "tam Xinghua insanı" diye geçirdi içinden.

Kesinlikle gündelik olarak gördüğü diğer insanlar gibi değildi ve Xinghua'daki diğer insanların da onun gibi göründüğünü düşünmüyordu. Nasıl denmeli? Yibo, o kişinin masum bakışları ve verdiği su gibi saf enerji ile büyülenmişti.

Ona ne kadar süre baktığını bilmiyordu ve sonunda bakışlarını çeken kişi diğeri olmuştu. Yibo gerçekliğe döndüğünde onun köprüde ne yaptığını sorgulamayı düşünemedi ve önce kendisinin ne yapmaya geldiğini söyledi.

"Bu.. Bu mektubu Lider Xiao'ya iletmem gerekiyor."

Elinde tuttuğu mektubu diğer eliyle de tutmuş ve göstermek için karşısındaki kişiye uzatmıştı. Karşısında ki kişi masum bakışlarını değiştirmeden mektuba bakmış ve tekrardan Yibo'ya dönüp konuşmuştu.

"Ben Xiao Hanedanı'ndan, Xiao Zhan. İstiyorsan bu mektubu ustama götürebilirim."

Yibo, onun kendini tanıttığını gördüğünde boşta bulunmuştu; fakat yine de belli etmedi ve uzattığı mektup ile konuştu.

"Tabii ki."

Xiao Zhan hafifçe gülümsemişti. Yibo'nun iki eliyle tuttuğu mektubu o da iki eliyle tutarak almış ve parmakları hafiften birbirine dokunmuştu. Yibo bunu hissetmemişti bile; çünkü aklı bir kaç saniye önce Xiao Zhan'ın verdiği gülümsemedeydi. Çok güzel bir gülümsemesi vardı. Bir erkeğin gülüşünü güzel bulup, böylesine odaklanmak normal bir şey miydi?

Mektubu verdikten sonra daha önceden söylemesi gereken şeyi söyledi.

"Bende Wang Hanedanı'ndan, Wang Yibo."

Sky Blood Red || YizhanWhere stories live. Discover now