Büyüdüğüm YOL ' 14 | 2

Start from the beginning
                                    

"Birleştirince yeteri kadar büyük! Görmen lazım."

Alaz hemen arkama geçip beni itelerken İpek'de ona eşlik etti.

"Ayrıca güzelsin ve bu gecenin özeli sensin. Abartı olmak senin hakkın Zeynep."

Hakkım olan şeyler konusunda beynimin eline bir uğraş vermek istediğimden emin değildim o an.  İpek'in açtığı kapıdan gülüşmeleri arasında beni iteleyerek çıkardıkları daha ilk anda, Ata ile burun buruna gelerek anında durdum.

Hızımı takip etmeyen iki kızda bana çarparak bir adım daha itelediklerinde artık tamamen karşı karşıyaydım kaçtığım yüzüyle. Montu, şapkasını kafasına taktığı kazağından belli olan saçlarının ön tutamlarındaki ıslaklık ve kıyafetlerine baktım bir anda göz göze geldiğimiz için afallayarak. Spordan dönüyordu. Darma dağınıktı ama aralık dudaklarında zorlukla farkettim ya da benim hayalim olan bir hareketlenme olduğunda yutkunarak gözlerimi kaçırıp ikimizin arasında yere indirdim.

Alaz da görüntüsüne olan hoşnutsuzluğunu kanıtlarcasına cırladı hemen. "Iyy. Sonunda gelebildin, şu haline bak Ata ya! Git yıkan on dakika içinde de aşağıda ol hadi!"

Beni iteledi ve Ata'ya değmemek için son anda yana bir adım atabildiğim için sesszice geçtim yanından. Odasını toplamamıştım, eşyalarım oradaydı ama geri dönüp toparlamak için çok geçti artık.

Arkama bakmak istiyordum, beni itekleyip duran Alaz'ı azarlama bahanesiyle yapabilirdim de bunu ama... beni sürükledikleri kapı ağzında onlar içeriye dalarken görünmez bir engele çarpmış gibi kalakaldım o eşikte.

Kalabalıktı. Çok kalabalıktı. Beklediğim iki üç kişi kesinlikle değildi çünkü müziğin bastırdığı insan sesleri duyulduğundan daha çok görünüyordu.

Böylesi beni her zaman ürkütürdü, alışık olmadığım için çekinerek kendi içime tünerdim ben. Bir adım geri gitmek ve kendimi tuvalete kapatmak istedim.

Bu kadar insan benim doğum günü pastam için buraya toplanmış olamazdı.

"Şuna da bakııın!"

Kocaman açılmış, gördüğü her ayrıntıya şok içinde bakan gözlerim kollarını iki yana açmış üzerime yürüyen Ege'yi farkettiği an, dudaklarımı kapatıp yutkundum.

Bir elinde bira şişesi, diğerinde küçük bir alkol bardağı daha vardı. Elinin dolu olması mı onu durdurdu yoksa bana dokunmamak konusunda duyduklarına saygı mı duydu bilmiyorum ama gözleri ışıl ışıl, sadece birkaç düğmesi kapalı olan pembe gömleğiyle tam karşımda durdu sırıtarak.

"Sen sap, ben sap. Bu ne demek biliyor musun?"

Kaşlarımı indirerek şüpheyle başımı sola çevirdim hafifçe, "Ne demek?" Bu kalabalık be demek, lütfen ben bir kriz geçirmeden açıkla bana!

"Bu, Doğum günü kızının kavalyesi olarak, gecenin en şanslısı benim demek oluyor." Dediğinde, gerginliğime rağmen, gülmemek için dudaklarımı birbirine sıkıca bastırdım çünkü İpek'in de dediği gibi gerçekten sarhoştu.

Bu kadar çabuk mu? Saat kaçtı hala bilmiyordum. Etrafımda duvar saatini görmeye çalışarak bakınmak istiyordum ama gözgöze geldiğim herkes sanki Ege gibi üzerime yürüyerek beni sıkıştıracak ve konuşmaktan bir haber kelime darağacımı zorlayarak beni bastıracakmış gibi hissediyordum.

Hızlanan nefesimi kontrol altına almak için dudaklarımın arasında küçük bir delik açıp farkettirmeden vermek istediğimde göz göze geldiğim Fırat bana gülümsedi.

Bir kolunun altında tutmaya devam ettiği Alaz'ı da alarak yanıma gelirken, İpek'de Ege'yi kolundan tutarak benden uzaklaştırmıştı. İki adım geri gittim ve kalabalıktan uzaklaşarak sırtımı dış kapıya yasladım kaçınarak. Hatta saklanarak.

Büyüdüğüm YOLWhere stories live. Discover now