22. Bölüm: Yağmurun Altında

524 25 6
                                    

Okuldan çıktığımızda Çağlar ve şoförümüz Mustafa Abiye yürümek istediğimi söyleyerek onlarla eve gitmeyi reddetmiştim. Ve şuan bunun çok büyük bir salaklık olduğunu gayet iyi anlıyorum. Çünkü günlük güneşlik olan hava bir anda kararını değiştirip kapkara bulutları üstüme saldı ve şuan sırılsıklam bir halde, sırtımda çantamla, üzerimde hırka dahi olmadan yaklaşık on beş dakika daha yürümem gerekiyor. Teşekkürler hayat(!)

"Hayır yani sen geri zekalı mısın mis gibi sımsıcak arabaya bin git evine! Neyin kafasını yaşıyorsun, rahat mı batıyor anlamadım ki? Zatürre ol rahatla tamam mı? Çünkü bu mübah sana. Hatta öl ya sen! Niye yaşıyorsun ki?" Ben böyle kendi kendime konuşurken telefonuma mesaj geldiğini duydum. "Bir bu eksikti!" diyerek telefonumu çıkardığımda Esinti'den olduğunu gördüm.

Esinti: Üstüne hırka bari alsaydın.

Esinti: Hasta olacaksın, canına mı susadın?

Tam Esinti'ye mesaj atacakken arkamdan birinin bana seslendiğini duydum. Saçmalıyorsun, bu yağmurda dışarı çıkabilecek senden başka geri zekalı tanımıyorum.

İç sesime gözlerimi devirip arkamı döndüğümde Eser ile burun buruna geldim. Nefes nefese kalmıştı ve o da benim gibi sırılsıklamdı. 

"E-efendim?" dediğimde bulunduğumuz konum yüzünden sesim titrek ve fısıltı gibi çıkmıştı. 

"Ne işin var bu yağmurda dışarıda diye soracaktım ama sen galiba tam da birine mesaj yazıyordun, bekleyebilirim." 

"Hayır, gerek yok. Az sonra yazarım." dediğimde gerilmiş görünüyordu.

"Şimdi yazabilirsin. Beklemesin."

İtiraz etmek için ağzımı açtığımda beni susturdu. "Mesajına cevap ver!" dediğinde şok içinde gözlerine bakıyordum. Neden bir anda böyle yükseldi ki şimdi?

Boğazını temizledi. "Yani şey, hadi cevap versene Okyanus." Konu daha fazla uzamasın diye telefonumu açtım ve Esinti'ye mesaj yazmaya başladım. 

Okyanus: Sanırım canıma susadım.

Okyanus: Rahat da batmış olabilir.

Bir dakika bir dakika! O ses. O bildirim sesi... Neden ben mesaj gönderdiğimde Eser'in telefonuna da mesaj geliyor? Yoksa... Yok canım, daha neler.

Kafamı telefondan kaldırdığımda Eser tedirgin bir şekilde gözlerimin içine baktı. Sorar gözlerle ona bakarken telefonunun ekranını bana gösterdi. 

"Eser sen... Sen Esinti misin?" dediğimde başıyla onayladı. O anda beynim uyuşmuş gibiydi. Hiçbir şey düşünemiyordum. 

Eser'e doğru bir adım attığımda birbirimize fazla yakındık. Çok fazla. Konuşsak dudaklarımız birbirine değebilirdi. Ve ben bunu gerçekleştirdim. Gözlerimi kapatıp dudaklarımızı birleştirdim. Bir süre öylece durduktan sonra Eser karşılık verdi. O an kalbimin sesinin Eser tarafından duyulduğundan şüphe ediyordum. İçimden bir şeyler kopuyormuş gibi hissediyordum ve bu his garip bir şekilde hoşuma gitmişti. 

Ayrıldığımızda kollarımı boynuna doladım. O da gülümseyerek ellerini belime koydu. Bir süre öylece durup sessizce birbirimize baktık. Sessizliği bozarak ilk konuşan ben oldum. 

"Neden bana söylemedin?" dediğimde sıkıntılı bir nefes verip "Korktum." dedi. Karşımda küçük bir çocuk gibi bana korktuğunu söylemesi kalbimin acımasına neden olurken ona kızmamaya karar verdim. Şuan birlikteydik ve mutluyduk. Gerisi önemli değildi.

İnanamaz bir şekilde "Sen şimdi gerçekten anonim misin?" diye sorduğumda Eser güldü.

"Bence bunları bir kafede oturup konuşmalıyız. Aksi takdirde bir daha konuşamayacak duruma gelebiliriz." dediğinde ona hak verdim. Bardaktan boşanırcasına yağmur yağıyordu ve ikimiz de sırılsıklamdık. 

. . . 

Bir kafeye geldiğimizde boş bir masaya oturduk ve ikimiz de birer kahve söyledik çünkü ısınmamızı sağlayacak tek şey buydu. Az sonra siparişlerimiz geldiğinde kahvelerimizi içerken "beni sevdiğini ne zaman anladın?" diye sordum. Sen ne ara bu kadar mıç mıç oldun ya? 

Bu ara bu kadar mıç mıç oldum iç ses. Sana ne? Hem mıç mıçlıkla ne alakası var bunun? İçin fesat senin.

"Şimdi şöyle, ben aslında seni ilk gördüğümde sana karşı bir şeyler hissedeceğimi anlamıştım. Hatırlıyor musun okulun ilk günü yanlışlıkla ayağına basmıştım ve sen de bana bağırmıştın. O zaman ben de sana bağırdım ama ben sana hiç kızmadım ki, kızamadım. İlk başlarda kendime bile itiraf edemesem de sana bir şey olacak diye ödüm kopuyordu. Sana bakmaya bile kıyamıyordum ben Okyanus."

Bu söylediklerinden sonra uzanıp masanın üstünde duran elini tuttum. "Özür dilerim." 

Kaşlarını çattı. "Ne için?"

"Seni fark edemediğim için." 

"Asıl ben sana teşekkür ederim."

Anlam veremeyerek yüzüne baktım ve "Ne için?" diye sordum.

"Seni sevmeme izin verdiğin için." dediğinde gülümsedim. "Ben de seni seveceğim, sevgilim."

OKYANUS ESİNTİSİ |YARI TEXTİNG|  ✓Where stories live. Discover now