28.

1.1K 118 134
                                    

Kamp yatağımı Çınar'ın çadırına taşırken Sıla'nın acıyan bakışlarına da maruz kalıyordum.

Ortalık sessizdi. On birlerden birkaç öğrenci çadırların etrafında dolanıp duruyordu sadece. İnsanlar keyifle kampın tadını çıkarıyorken ben kara kara ne yapacağımı düşünüyordum.

"Iyi itiraz etti ama." Dedi Sıla eli çenesini kavrarken.

"Bir de bana 'boşuna itiraz etme' diyordu." Yatağımı onun yatağının yanına bırakırken içeriye bir bakış attım. Bizim çadırdan daha büyüktü.

Sonra, gözüm açık yatağın üzerindeki yazlık yorgana takıldı. Ben yarım aklımı kullanarak sadece yatak getirdiğim için Sıla'yla yorganı ortak kullanıyorduk. Şimdi onunla ortak kullanacaktık.

"Üzülme."

"Üzülmek mi? Ben sinirliyim, sinirli. Yüzümü okuyamıyor musun?" Çatık kaşlarımda Sıla'ya döndüğümde gülmeye başladı.

Her şeye rağmen gülebiliyordu!

Birden yanaklarımı tutup sıkınca ağlamaya başladım. Sahte bir ağlayış.

"Kızlar! Salim Hoca ormanda tur attıracakmış isteyenler gelsin diyor." Yanımıza gelen kız bunları söyledikten sonra uzaklaşınca biraz daha söylenip Sıla'yla beraber Salim Hoca'nın yanına gittik.

Hoca'nın peşine takılıp saçma bir yürüyüş yapacağımızı düşünüyordum ama öyle olmadı. Her sene öğrencilerle bu tür etkinlikler yapıldığı için Salim Hoca da buradaki çoğu yeri keşfetmiş. Sadece, daha önce dinlenmek için uygun bulduğum o muazzam yere uğradığımızda Salim Hoca'yı silleleyesim gelmişti.

Akşama doğru öğrenciler ırmak kenarına gidip güzel yerleri kaparak- çoğu ırmağın karşısındaydı- arkadaşlarıyla sohpet ederken ben, Sıla, Bahadır ve Tolga çadırların ortasındaki ağaç gövdesinde perperişan oturuyorduk. Sadece ben perişandım ya da. Şerişanlık bulaşıcıdır.

"Nereye gidiyorsun?" Tolga'nın baktığı yere baktığımda elindeki anahtarla durup bize dönen İsmet'i gördüm.

"Isabella ve Maria'nın yanına."

Tolga başını anladım der gibi sallayınca tekrar yürümeye başlayıp gözden kayboldu. Ben de merak edip Tolga'ya: "Onlar nerede ki?" Diye sordum.

"Çadırda korkmuşlar." Kısa bir gülüşün ardından: "Petrolün oralara yakın bir otel varmış, oraya götürmüş kızları."

"Saçma." Diyerek omuz silktim. Korkacaklarsa gelmemeliydiler.

Sonra: "Iyi de bura da otelin ne işi olur, ıssız bir yer değil mi?" Dedim.

"Korkunç bir yerdi zaten, bende anlam veremedim. Korku filmlerindeki evlere benziyordu." Bahadır konuşunca Sıla'da: "Sen gördün mü?" Diye atıldı.

Başını aşağı yukarı sallayarak onaylarken Erdem ve Hafize de yanımıza gelip oturdular.

"Ne kaynatıyorsunuz?"

"Petrolün oradaki oteli."

Bora ve Çınar'da görünüre çıkarken en son elindeki gitarla Talha gelip oturdu.

"Burada otel mi varmış?"

"Oteli mi kaynatıyorsunuz?" Hafize'nin şaşkın sorusunu gitarın tellerinden çıkan ses böldü.

"Bari güzel söylese." Kendi kendine mırıldanan Sıla'yı kolumla dürttüm. Tellerden çıkan ses bile büyüleyiciydi benim nazarımda.

Tutturduğu ritmin Dolu Kadehleri Ters Tut'a ait olduğunu fark ettiğimde gururlanmadım değil.

ANLIK | TEXTİNGWhere stories live. Discover now