Büyüdüğüm YOL ' 10

Start from the beginning
                                    

Tutma.

Dakikalardır, tut, diye yalvardığım hıçkırığım artık boğazıma sığmadığında ellerimle ağzımı kapatarak yüzümü çevirip bastırdım yastığıma.

Her şeyim çalınmıştı sanki bir gecede. Duygularım, korkularım, ağlarken çıkaramadığım sesim bile...

Bunu neden yapmıştı?

Köşe bucak kaçtığım, üzerine parmak basılan, arkamdan alayla bağırılan bir yara iziydi sadece. Neden susmamıştı, görmezden gelmemişti veya yüzünü çevirmek yerine beni bununla bir kez daha yüzleştirmişti.

Yine böyle başlamamış mıydı? Biri öğreniyordu sonra herkes öğreniyordu hali hazırda garip olan kızın diğer kusurlarını.

Ata'da söyleyecekti. Alaz'a, Fırat'a. Nil duyacaktı, teyzem bunun duygu sömürüsüyle insanlara kendimi acındırdığımı sanacaktı.

Hepsinden önemlisi... tekrar başlayacaktı yaşadıklarım.

Bir kötü her zaman olurdu; laf, şiddet, ötekileştirme... insanların gözüne batıracaktı bu beni, sonra diğer her şeyi öğreneceklerdi, bire bin katarak yayılıp bütün huzurumu emecekti bu küçücük şey. Büyük değildi, gözümüzün üstünde kaşımızın olması bile yetmiyor muydu, içine acımasızlık ekilmiş biri için?

Mersin'de de öyle olmuştu, Antalya'da daha da acımasızdı. Ben büyüdükçe insanların acımasızlığı da büyüyordu.

Ata beni mahvedecekti. Bilerek veya neye bulaştığını bilmeyerek. Bunu nereden öğrenmişti, başka ne biliyordu bilmiyordum ama hep böyle başlardı.

Neden..?

Bütün öfkeli anılarımın yüksek bağırışlarla kendini hatırlattığı kafamın içinde, sesi kısık bir yanım, beni bulmaya çalışıyordu.

Neden Zeynep..? Neden susmak yerine bu kadar büyütüp geldi üzerine? Ata neden bu kadar sınırı aşarak bildiğini soktu gözümüze?

Sezer bile dokunmamıştı hiç. Bilmiş susmuştu, nedenini, nasıl yaralandığımı, ne yaşandığını sormamıştı bile ama Ata...

Birkaç günlük tanışmanın samimiyeti bu kadar cesaret vermemeliydi. Beni, bana ait bir şeyi neden böylesine önemsemişti?

Eline ne geçmişti bana yaşattığı o kabusun ardından!? Bilmek, görmek için bu kadar ısrar etmesi...

Yanlışlıkla hıçkırdığım an nefesimi tutarak yırttım boğazımı. Sağ elimle üstüne yattığım sol omzumu sıkıca tutarken, yüzünü hatırlamaya çalıştım.

Gözyaşlarım onu görmeme izin vermemişti ama bir yerlerde nefret ve kararsızlığı görmüştüm. Bu yeterli değildi, iki farklı düşünce o kadar çabuk değiştirmişti ki yüz ifadesini. Onu anlayamadım. Ata...

Ağlamaktan bitap düşene kadar, kafamın içinde sürekli kısık iç çekişlerini duyduğum küçüklüğüme ulaşmaya çalıştım bütün gece boyunca.

Kötü anıların arasında korkudan titreyen sesini bulmayı, ona sarılmayı... bir daha yaşanmayacağına dair yalanlarımla teselli bulmayı...

Tekrar yaşamamak için buradaydım, bu yolu seçmiştim kendime.

Gözlerimi kaçıncı bilinci kayıp açışımdı bilmiyorum. Çıplak ayaklarımın altında soğuk asfaltı hissederek kaçıncı uyanışım, etrafıma bakınarak kaçıncı, anne, diye seslenişimdi..? Bu kaçıncı aynı kabusun uyanışıydı..?

Zaman kavramını kazanamayacak kadar dağınık, odam kadar karanlıktım.

Koyu duvarlar, mobilyalar, kapalı stor perdeler bana saatin kaç olduğunu söylemiyordu. Ağzım kupkuruydu. Gözyaşlarının kuruyarak geride bıraktığı tuzu, kirpik diplerimde ve yanaklarımda hissedebiliyordum. Mimiklerim oynamayacak, vücudumu hareket ettiremeyecek kadar çok sıkmış, kasılmıştı en küçük kasım bile.

Büyüdüğüm YOLWhere stories live. Discover now