26ஜ "P-pusat yaralanmış! Bir şey yapın!"

Mulai dari awal
                                    

"Neden?" diye sordum, bunun nedenini merak ederek. Zaten yakın olan bedenlerimizi, Pusat beni kendine çekerken daha da yakın olmuştu. Ellerini belim ile kalça boşluğumun arasına koydu. 

"Bir bende bilsem... Ama sanırım bu... Ah, bilmiyorum. Ama bana şans verir misin, Güneş?"

"Ne için?"

"Aramızda ki bu adını koymadığımız şeyin adını koymak için." Aramızda ki bu şey? Etkilenmek değildi. İçimden bir ses bunun etkilenmenin yanından bile geçmediğini söylüyordu ve ben bu zamana kadar hep hislerim doğrultusunda bir yerlere geldim. Peki, hoşlanma? Olgun insanlardık. Evet, bizde hoşlanabilirdik, ama bu bizim aramızda ki şey değildi. Peki aşk? Aşkın kavramını ben bilmiyorum. Ben ünlü erkeklere hayran olan, birkaç kişi ile çıkmış ama sadece öylesine olan bir ilişki yaşayan bir kadındım. Aşk nedir nereden bile bilirdim ki ben? Bana bunu kimse öğretmedi ki. 

"Aramızda bir şey var olduğunu mu söylüyorsun?" Biraz daha kendine çekti. Yeni çıkmış sakallarını yanağıma sürtünce, gözlerim istemsizce kapanmıştı.

"Yok mu?" Fısıltı gibi çıkan sesinde bedenimde kasırga etkisi yaratmış, iliklerime kadar savrulmuştum.

"Hı-hı." diyebildim, kaybolmaya hazır hâle gelmiş sesimle. Pusat benim duvarlarımı yıkmaya başlıyordu. Aslında bilmeden benim yapbozumu çözüyordu. Milim milim, santim santim, parça parça buluyordu beni.

"Sadece senden bir şey istiyorum. Bu hissin adını öğrenmeme izin ver. Ve aramızda ki şeyi çözmeme. Lütfen. Bana bu kadar uzak davranma. Kötü oluyorum, lan. Yapma. Sadece, sadece senden bana müddet tanımanı istiyorum. Anlamak istiyorum, hayallerimde neden seni düşlediğimi? Neden seni görünce gözlerimi senden alamadığımı? Neden şu kalp çarpma denilen olayın seni görünce olduğunu? Seninle uğraşmayı neden sevdiğimi? Cadı hâllerine neden hayran olduğumu? Bunları düşünürken sürekli çıkmaz sokağa sapıyorum. İzin ver bana... İzin."

Başımı salladım. Ne diyebilirdim ki? Pusat o kadar değişik bir adamdı ki, anlatamıyordum.

Kurduğu cümleler, gözleri, yüzüme çarpan nefesi beni yıkmış, geçmişti. Harap olmuştum. Pusat'ın bana nedense iyi geleceğini düşündüm.

Aslında düşünmek değil de; içimde ki ses söylüyor desem daha doğru olurdu.

Zeynep'in Ağzından

"Ay, Kerem. Daha ne kadar bekleyeceğiz? Artık girelim. Ben çok merak ettim."

Kerem, kollarını benden ayırıp, yanağımı öptü. "Tamam, hadi gidelim."

Başımı salladıktan sonra, Kerem'le oturduğumuz pufuduktan kalktım. Kerem'in elini tutup, parmaklarımızın birbirine keletlenmesini keyifle izledim. İki adımlık öteye gidiyorduk ama yine de o elleri hissedecektim yoksa kendimi dipsiz bir kuyuya düşmüş gibi hissediyordum. Mesela bana bunu Kerem anlatmıştı. Uyurken birden Kerem'in elini tutmuşum. Ve gece boyunca da bırakmamışım. Kerem ilk önce elimin elinde olmasından dolayı kıpırdansa da bir süre sonra uyanmış ve beni izlemişti. Ve elini de hiç bırakmadığımı belirtmişti. Kerem, beni izlemekten kaç gün uykusuz kaldı sayamıyorum bile artık. Ama, bundan hiç ama hiç şikâyetçi gibi görünmüyor ve yakınmıyordu. Aksine mutlu olduğunu söylüyordu. Ama işte ben ona kıyamıyordum. Ve ona bu konuda kızmıştım. Yatması ve uyuması gerekiyordu. Ama beni bazen hiç dinlemiyordu.

"İnşAllah o fasıl bitmiştir. Güneş'i hemen odaya alıp, sorguya alacağım." diye söylendim. Kerem, bana bakarak sırıttı.

Aşiretin HanımağasıTempat cerita menjadi hidup. Temukan sekarang