XIV - XV - XVI - XVII

Depuis le début
                                    

Öğle yemeğinden sonra Nataşa odasına gitti, yeniden Prenses Mariya'nın mektubunu ele aldı. "Demek her şey bitti ha?" diye düşündü, "Bütün bunlar bu kadar çabuk oldu ve bütün geçmişi yok etti demek!" Prens Andrey'e olan aşkını hatırladı, aynı zamanda Kuragin'i de sevdiğini hissetti. Kendini Prens Andrey'in karısı olarak hayal etti, kaç kez hayalinde tekrar tekrar çizdiği o mutluluk tablosunu gözünün önüne getirdi, ama aynı zamanda Anatol'la dünkü buluşmasını bütün ayrıntılarıyla heyecandan titreyerek hatırladı. Bazen büsbütün aptallaşmış bir halde, "Neden ikisi bir arada olmazmış?" diye düşünürdü. "Ancak o zaman ben tamamıyla mutlu olurdum, oysa şimdi seçim yapmak zorundayım, ikisi de olmayınca ben mutlu olamam. Olup bitenleri Prens Andrey'e söylemek de, bunları gizlemek de aynı derecede imkânsız. Ama bununla da bir şey bozulmuş olmuyor. Ama Prens Andrey'le onca zamandır yaşadığım aşkın verdiği mutluluktan sonsuza kadar ayrılacak mıyım?"

İçeri giren hizmetçi kız yavaşça ve esrarengiz bir edayla, "Küçükhanım," diye fısıldadı, "bir adam bunu size vermemi söyledi," dedi ve bir mektup uzattı. "Ama Tanrı aşkına..." diye devam ederken Nataşa düşünmeden, mekanik bir hareketle damgayı kopardı ve Anatol'dan, sevdiği adamdan gelen mektubu bir kelimesini bile anlamadan okumaya başladı: "Evet, seviyor, yoksa bu olup bitenler olabilir miydi? Elimde onun aşk mektubu bulunabilir miydi?"

Nataşa, Anatol için Dolohov'un yazdığı bu ateşli aşk mektubunu, titreyen elleriyle tutuyor ve onu okurken içinde kendisinin de (ona öyle geliyordu) bütün duygularının yansımalarını buluyordu.

"Dün akşamdan beri kaderim belli oldu: ya tarafınızdan sevilmek ya da ölmek. Başka çıkar yolum yok." Mektup böyle başlıyordu. Sonra, ailesinin onu kendisine vermeyeceğini bildiğini, bunun yalnız ona açabileceği gizli sebepleri olduğunu, eğer onu seviyorsa sadece "evet" demesinin yeteceğini, mutluluklarına kimsenin engel olamayacağını yazıyordu. Aşk her şeyi yener. Onu kaçırıp dünyanın bir ucuna götürecek.

Nataşa mektubu otuz kez okuyup her kelimesinde ayrı, derin bir anlam arayarak, "Evet, evet onu seviyorum," diye düşündü.

O gece Mariya Dimitriyevna, Arharovlara gidiyordu, kızlara da kendisiyle gelmelerini teklif etti. Nataşa, başının ağrıdığını bahane ederek evde kaldı.


XV


Akşam geç vakit döndükleri zaman Sonya, Nataşa'nın odasına girdi. Hayretler içinde onu elbisesiyle divanda uyur buldu. Yanındaki masada Anatol'un açılmış mektubu duruyordu. Sonya mektubu aldı, okumaya başladı.

Okudu, uyuyan Nataşa'ya baktı, yüzünde, dudaklarında bir anlam aradı, bulamadı. Yüzü durgun, tatlı ve mutluydu. Boğulmamak için göğsünü kavrayan Sonya korku ve heyecandan sararıp titreyerek bir koltuğa oturdu, gözyaşlarını salıverdi.

"Ben nasıl fark etmedim? İşler nasıl bu kadar ileri gidebildi? Prens Andrey'den soğudu demek? Kuragin'e bu kadar ileri gitmesi için nasıl izin verebildi? O bir aldatıcı, bir sefil. Bu açık. Nicolas, sevgili asil ruhlu Nicolas bunu duyunca ne hale gelecek? Demek önceki gün, dün, bugün telaşlı, kararlı, anormal görünümü bu anlama geliyordu," diye düşünüyordu Sonya, "ama onu sevmesine imkân yok! Belki bu mektubu kimden geldiğini bilmeden açtı. Belki içerlemiştir O bunu yapamaz!"

Sonya gözyaşlarını sildi, yeniden Nataşa'nın yüzüne bakarak ona yaklaştı.

Hafif bir sesle, "Nataşa!" dedi.

Nataşa uyandı, Sonya'yı gördü.

"A, geldin mi?"

Uyanış anlarında görülen bir tazelikle, şefkatle dostunu kucakladı, ama Sonya'nın yüzündeki tuhaflığı fark edince Nataşa'nın yüzünde şaşkınlık ve şüphe belirdi.

Savaş ve BarışOù les histoires vivent. Découvrez maintenant