X - XI - XII - XIII

Start from the beginning
                                    

"3 Aralık. Geç uyandım, Kitabı Mukaddes'i okudum ama duygulanmadım. Sonra çıktım, salonda dolaştım. Düşüncelere dalmak istiyordum, oysa zihnim bunun yerine dört yıl önce geçmiş bir olayı gözümün önüne getirdi. Düellodan sonra Moskova'da karşılaştığım Bay Dolohov, karımın yokluğuna karşın şimdi tam bir ruh huzuru içinde bulunduğumu ümit ettiğini söylemişti. O zaman ona yanıt verememiştim. Şimdi, bu konuşmanın bütün ayrıntılarını yeniden hatırladım, içimden ona en şirret sözleri söyledim, en dokunaklı yanıtları verdim. Ancak öfkeden kanın beynime sıçradığını fark edince kendime geldim ve bu düşüncelerden sıyrıldım ama yeteri kadar pişmanlık duymadım. Sonra, Boris Drubetskoy geldi, şundan bundan söz etmeye başladı, bense bu ziyaretten memnun olmadım ve ona tatsız bazı şeyler söyledim. İtiraz etti. Coştum, ona daha bir sürü hoşa gitmez, hatta kaba söz söyledim. Sustu, kendimi toparladım ama geç kalmıştım. Tanrım, onunla hiç geçinemiyorum. Bunun nedeni özsaygımdır. Kendimi ondan üstün görüyorum, bu yüzden de ondan çok daha kötü oluyorum, zira kabalıklarıma karşı müsamaha gösteriyor, bense tersine ondan nefret ediyorum. Tanrım, onun yanındayken kendi ahlaksızlığımı daha çok görmeme imkân ver ki, bunun ona da yararı dokunsun. Yemekten sonra uyudum, uykumun içinde, sol kulağıma bir sesin, 'Günün geldi,' dediğini açıkça işittim.

"Rüyamda, karanlıkta yürüdüğümü, derken ansızın etrafımın köpeklerle sarıldığını ama korkmadan yürümeye devam ettiğimi gördüm; birdenbire küçük bir köpek sol baldırımı dişliyor, bırakmıyor. Onu boğmaya çalışıyorum. Ondan kurtulur kurtulmaz bir başkası, daha büyük bir köpek saldırıyor bana. Tutup havaya kaldırıyorum, kaldırdıkça köpek kat daha irileşip ağırlaşıyor. Sonra birdenbire, Kardeş A. geliyor, koluma girerek beni götürüyor, bir yapının önüne getiriyor, buradan içeri girmek için daracık bir tahtadan geçmem gerekiyor. Basıyorum, tahta ayağımın altından kayıp düşüyor, ben ellerimin hemen hemen ulaşabildiği bir çite tırmanmaya koyuluyorum. Büyük gayretlerden sonra gövdemi yukarı çekiyorum, ama gövdem çitin bir yanından, bacaklarım öbür yanından sarkıyor. Bakıyorum, Kardeş A.'nın çitin üstünde ayakta durduğunu ve bana büyük bir bahçeyle iki yanı ağaçlıklı bir yolu gösterdiğini görüyorum, bahçede büyük, çok güzel bir yapı var. Uyandım. Tanrı, Doğanın Ulu Mimarı! Köpeklerden: İhtiraslarımdan ve kendinde bütün öncekilerin gücünü toplamış olan sonuncusundan kurtulmama yardım et, bana rüyada ayan olan iyilik tapınağına girebilmem için yardım et."

"7 Aralık. Bir rüya gördüm, sözde Yosif Aleksiyeviç evime gelmiş, oturuyormuş, ben de çok memnunmuşum, ona bir şeyler ikram etmek istiyormuşum. Sanki başkalarıyla durup dinlenmeden gevezelik ediyormuşum da bu halin onun hoşuna gitmeyebileceği ansızın aklıma geliyormuş, ona yaklaşmak, onu kucaklamak istiyormuşum. Ama daha yaklaşır yaklaşmaz yüzünün şekil değiştirdiğini, gençleştiğini görüyorum, yavaşça bana topluluğun kurallarıyla ilgili bir şeyler söylüyor, o kadar yavaş söylüyor ki duyamıyorum. Sonra, sanki hepimiz odadan çıkıyoruz ve işte o zaman tuhaf bir şey oluyor. Yere oturmuş ya da uzanmışız, bana bir şeyler söylüyor, bense ona hassaslığımı göstermek istiyorum, söylediklerine kulak vermeden, içimin halini, Tanrı'nın beni dolduran huzurunu tasvir etmeye çalışıyorum. Gözlerime yaşlar doluyor, bunu fark ediyor diye memnun oluyorum. Ama bana dargın bir bakışla bakıyor ve sözünü keserek yanımdan çekiliyor! Kaygılanıyorum, söylenenler bana mı aitti, diye soruyorum; ama yanıt vermiyor, bana güler yüz gösteriyor, sonra kendimizi birdenbire yatak odamda buluyoruz, odada çifte bir karyola var. Kenarına uzanıyor, sanki ben de onun tarafından okşanmak isteğiyle tutuşarak oracığa uzanıyorum. Sanki bana soruyormuş: 'Doğruyu söyleyin, sizin en büyük tutkunuz nedir? Bunu biliyor musunuz, bunu bilebileceğinizi düşünüyorum sanıyorum.' Bu sorudan dolayı şaşırıp utanıyorum, en büyük tutkumun tembellik olduğunu söylüyorum. İnanmayarak başını sallıyor. Ben, daha çok utanıp şaşırarak, 'Tavsiyeniz üzerine karımla yaşıyorum ama karı koca gibi değil,' diye yanıt veriyorum. Karımı okşayışlarımdan mahrum bırakmamam gerektiğini söyleyerek itiraz ediyor. Buna mecbur olduğumu bana anlatmak istiyor. Utanıyorum, diye yanıt verdim, bunun üzerine de her şey birdenbire kayboldu. Uyandım, aklıma kutsal kitabın şu metni geldi: 'Ve hayat insanların ışığıydı. Ve ışık karanlıklarda parlardı ve karanlıklar onu kucaklayamazdı.' Yosif Aleksiyeviç'in yüzü çok genç ve ışıklıydı. Aynı gün, velinimetten, karıkocalık görevleri hakkında bir mektup aldım."

Savaş ve BarışWhere stories live. Discover now