Büyüdüğüm YOL ' 5

En başından başla
                                    

"Az önce en uzun cümleni duydum."

Keşke ömrümde o kadar uzun olsa, ölüyordum canımın ağrısından.

"İnan daha uzun cümlelerim var ama lütfen."

Konuştukça yutkunmam gerekiyor ve boğazım beni boğuyormuşçasına ağrıyordu.
Başımı yapıştığı yerden kaldırıp ışıl ışıl parlayan kahverengi gözlerine baktım beni azat etmesi için.

Haftalardır göz göze gelmek dışında bir iletişimimiz yokken benden bir şey isteyeceğine işaretti bu zamansız konuşması ve ben şu an benden istenileni vermeyecek kadar bitiktim.

Annemin kırk lafla bir çorba yapmasına o kadar çok ihtiyacım vardı ki...

"Tamam." Bir anda sırtını dikleştirdiğinde kaşları da çatıldı.

"Anladığım kadrıyla durumun ciddi. Seni revire götürmemi ister misin?"

Başımı iki yana sallayarak teklifini reddederken, bunu daha önce düşünmediğim için kendi cahilliğime üzüldüm. Onunla gidemezdim ama kesinlikle gidip, son iki derse girmemek için bir rapor koparacaktım.

Bir türlü giremediği konuyu ben açarak, "Benden bir şey mi isteyecektin?" Diye sordum.

"Evet."

Tahmin ettiğim gibi, dercesine gözlerimi bayıp soğuyan bitki çayımı da alarak yerimden kalkmaya niyetlendiğimde, ince uzun parmaklarıyla kolumu masaya bastırarak beni durdurdu.

"Özür dilerim." O da selamı sabahı olmayan birinden dan diye bir şey istemenin ne kadar çıkarcı göründüğünü farketmiş olacak ki, benden önce yerinden kaltı.

"Lütfen rahatsız olma. Ben giderim. Sınıfta görüşürüz." Dedi ve bir an gerçekten de bütün mahcubiyetiyle bana baktıktan sonra geldiği gibi gitti.

Az önce neden böyle bir olay yaşadım, sorgulamak için başım fazla ağrıyordu. Alaz'ın benden isteyebileceği tek şey ders notu olabilirdi. Önümde oturan iki çocuk bu göreve gönüllü olmuşçasına biriktirdikleri bilgileri diğer öğrencilere saçarken; Alaz'ın derdi hakkında en ufak bir fikrim bile yoktu.

Aldığım akılla revire gittiğimde, son iki ders için izin almaya yetecek derecede ateşe sahiptim. Evde kimse var mıydı bilmiyorum, garaj kapısının benim için bir işkenceye dönüşmesini isteyen teyzem, sunduğu lütuftan bir haberdi. Girdiğim çıktığım saatin hesabını vermemem ve kimseye görünmemem açısından evin güzel bir noktasına yerleşmiştim.

Kimse gelmeden, mutfakta kendime yapabildiğim en hızlı şekilde bir çorba yaptım ve bulabildiğim bütün vitaminleri, Alaz'ın sesi kulaklarımda çınlarken, odama taşıdım.

Kendine yeten biri olarak büyütülmek, bazen insanı isyan ettirebiliyordu; ama elimin kolumun tuttuğu gerçeği, eşşek kadarken bile biberonla kucakta gezdirilmekten daha olgun hissettiriyordu.

Sabaha kadar terlediğim için üç kez üstümü değiştirip, sabah aldığım bir duşun ardından okula geldiğimde Alaz'dan bu defa kaçamadım. Onun da gözüne toparlanmış gelmiştim.

Sabah ilk dersin başlamasına daha çok vardı ve Alaz beni sırama yerleşme uğraşımın tam ortasında yakaladı.

"Günaydın."

Bir ön sırama yan oturarak kollarını benim masama yerleştirdiğinde bunu ikinci kez yaparak izin almadan bana dokundu.

Sadece kemikli elinin dışını, ateşime bakmak için alnıma batırmıştı, abartma Zeynep.

Temas bağımlığı bir insanla karşı karşıya olduğumu bilerek iyi niyetli olduğunu kendime hatırlatıp sesimi çıkarmadım. Yine de tanımadığım insanların bana dokunmasından nefret ediyordum.

Büyüdüğüm YOLHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin