Gözlerimi kapatıp nefesimi yavaşça dışarı bıraktım. Gerçekte bulamamıştım yerimi. Burada değildi. Bu bir tık rahatlamama neden olmuştu. "Ne istiyorsun Ateş?"

Dudağının kenarı tehlikeli bir şekilde kıvrıldı. Sanki bu soruyu sormamı bekliyordu. "Ruhunu" dedi ve elini kaldırdı. Parmaklarının arasında dolanan gri duman, Ateş'e itaat etti. Onun bir ruh olduğunu anlamak zor değildi. Ama kimin ruhu... "Ruhunda diğerleri gibi bana teslim olmak istiyor" deyip avcunu kapattı. "Ama buna izin vermiyorsun" dediğinde bakışlarımı yüzüne çıkardım. Yüz ifadesi kararmıştı. "Onu istiyorum." Dedi. "Ne kadar işime yarayacağını bir bilsen" tüylerim diken diken oldu.

Gözlerimi avcundaki ruhtan ayırmazken titrememi zor durdurdum. Üzerimde korkutucu bir etkisi vardı. Söylediği sözler ise... o konuya hiç girmek istemiyordum. "Git buradan Ateş" dediğimde bulunduğumuz durumu umursamadan güldü.

"Amacıma bu kadar yaklaşmışken küçük bir kızın önüme geçmesine izin vermeyeceğim" dedi ve başını salladı. "Bu sefer olmaz"

Sarfettiği cümleleri duymamla omuzlarımı dikleştirdim. "Rüyadayız Ateş, kendini kandırıyorsun" dediğimde alaylı bir şekilde konuştu.

"Evet, rüyadayız. Ama bu sana zarar vermeme engel değil" kaşlarımı çattığımda bana yaklaştı. Tam karşımda duruyordu. Aramızda bir adım bile yoktu.

"Dene o zaman" dedim. "Benim rüyamdayız, kim kime zarar veriyor görelim" dediğimde ise güldü.

"Savaş'ın seni neden sevdiğini şimdi anladım" dedi. "Çok inatçısın" deyip başını bana doğru eğdi. Omuzlarımı dikleştirip gözlerimi kıstım.

"Dikkat et o inatçı kız seni ruhlarının yanına göndermesin" anlaşmayı kabul edersem neler olacağından haberi yoktu ne de olsa. Aptal...

Sinirle güldü ve saçlarını karıştırdı. "Oradayken seni öldürmeliydim" deyip dudaklarını büzdü. "Şu anda seninle uğraşmak yerini ruhunla oynuyor olurdum" dedi. "Ve bu ne kadar eğlenceli bilemezsin"

Ellerini arkasında birleştirdi. Yüzündeki alaycı ifade gitmişti. "Şimdi senin yüzünden güçlerimi tamamıyla kullanamıyorum" dedi tiksintiyle. Dişlerimi sıkıp pençelerimi çıkardım. İnsan parmaklarımın yerini alan kurt pençelerini hisseder olmuştum. Hayır, dönüşmeyecektim. Şimdilik bu yeterdi. Gücümü kullanmam için bu bedenimde olmam gerekiyordu.

Pençelerim sivrileşmeye devam ederken Ateş onlara kısa bir bakış attı. Nedense bunları onun yüzüne geçirmek istiyordum. Bir ayağımı arkaya verip gözlerimi kıstım. Gözleri tekrar kırmızı halini aldığında kanatlarımı sıkıca kapattım. Gözlerimin yeşil olduğunu şimdiden hissediyordum.

"Bana ölmemek için yalvaracağın günlerde olacak Ateş" dedim. Bu özgüvenim nereden geliyordu bilmiyordum ama yatağın üzerindeki taca dokunduktan sonra olmuştu. İçimde büyük bir öfke vardı ama korku yoktu. Üstelik öfke olduğu kadar özgüvende vardı.

İçimde başka biri vardı sanki...

"Dikkat et!"

Zihnimde yankılanan bir kadının sesiyle düşüncelerimden hızla sıyrıldım ve Ateş'e baktım. Arkasında ki hayalet gibi duran ruhları gördüğümde kaşlarım çatıldı. Hayalete benziyorlardı ama griydiler. Sadece ağızları vardı yüzlerinde. Gerçi yüzleri bile yoktu. Bu görüntüyle tüylerim ürpermişti. Çok korkutucu duruyorlardı.

"Korkma" dedi yine aynı kadın. Sanırım gerçekten içimde biri vardı. Bunun başka bir açıklaması olamazdı.

"Şimdi bunu düşünmenin sırası değil Dolunay..." dediğinde sakinleşerek ona hak vermiştim. Şimdi bunu düşünmenin kesinlikle sırası değildi. Üzerime doğru gelen ruhları saymazsak her şey yolundaydı.

Dolunayın AltındaWhere stories live. Discover now