“Hanımefendi, buraya park etmek yasa-“ Elimdeki anahtarları sigara molası için çıkmış hemşirenin göğsüne fırlattım. Mavi üniformasına çarpıp ellerinin içine düştü.

“Anahtarları danışmada bırak!” Diye bağırdım hastaneye girerek. İlk başta ortalıkta tanıdık kimseyi görmedim ama sonra Sam’in kabarık sarı saçlarının sedye üzerinde dağılışını gördüğümde hızla yürüyerek arkalarından nereye gidiyorlarsa yetişmeye çalıştım. Köşeyi döndükten sonra iki kapalı kapının önünde duran Heath ve bir hemşire ile karşılaştım.

“Ne oluyor?” Diye sordum hemşireye. Heath kollarını kafasına dolamış duvara sırtını vermişti.

“Muayene ederek neyi olduğuna bakacağız, burada beklerseniz muayene sonunda doktorumuz konuşmak için sizi bulacaktır.” Dedi üzgün bir gülümse yollayarak.  İstemsizce kafamla onayladım ve hemşirenin önümdeki iki kapıdan geçerek kaybolmasını izledim. 

Bende sırtımı Heath’in yanında duvara vererek beynimin olasılıklarla dolmasına izin verdim. Ciddi bir şeyi mi vardı? Ciddi olmasaydı böyle hiçten bayılmazdı herhalde. Aklıma fazla ölümcül hastalık geliyordu, kanser, AİDS, Ebola ve dahası. Hepsi birbirinden kötü, ölümcül hastalıklar. Sam’in başına bu kadar kötü bir şeyin geldiğini düşünmek bile gözlerimin dolmasına neden oldu.

Bir çift kol etrafıma sarılıp beni bir göğse çektiğinde anca tuttuğum yaşların teker teker düştüğünü fark ettim. Heath kafasını boynuma gömdüğünde onunda benim kadar korktuğunu biliyordum.

Biraz uzağımızdaki koltuklara oturarak hemşirenin bahsettiği doktoru beklemeye başladık. Yaklaşık yarım saat sonra hala bekliyorduk ve ben oturmaktan bunalmıştım. Heath kafasını arkasındaki duvara yaslamış gözlerini dinlendirirken bende önünde volta atıyordum. Aynı koridorda bekleyen yaşlı bir kadın Heath’le kucaklaşmamızı gördüğünden beri iki dakikada bir bize bakıp tı tılıyordu.

Koridor sonundaki beyaz kapılar açıldığında Heath anında ayağa kalkarak yanıma geldi. Sedye üstünde koluna serum takılı Sam çıktı. Yanına gitmeye çalıştık ama sedye etrafındaki hemşireler bizi iterek bir şeyler geveledi.

Endişeyle Heath’e baktım, kaşları endişeyle çatılmış Sam’in uzaklaşmasını izliyordu. Ona baktığımı anlamış gibi soğuk parmakları benimkilere kenetlendi. Arkamızda biri boğazını temizleyene kadar Sam’in arkasından baktık. Önümüze döndüğümüzde elinde kağıtlar taşıyan bir doktorla karşılaştık.

“Hastanın yakınları olduğunuzu tahmin ediyorum,” kafamızla onayladıktan sonra devam etti. “Elimde doldurulması gereken formlar var, hasta kendinde olsaydı size gerek kalmayacaktı.” Adamın yüzünde ifadesizlik ve sıkılmış ses tonu o konuştukça sinirimi bozuyordu.

“Her neyse, doldurduğunuzda danışmaya bırakın.” Deyip kağıtları Heath’in açık duran eline bırakarak arkasını döndü ve uzaklaşmaya başladı. İkimizde şaşkınlıkla olduğumuz yerde durduk. Herhangi bir açıklama yapmayacak mıydı?

“Hey, doktor!” Diye peşinden bağırdım. Koridordaki diğer hastaların veya hemşirelerin bana bakışlarını umursamıyordum,  sadece Sam’in böyle olmasının açıklamasını istiyordum ve bu aptal doktor işini yaparak dileğimi yerine getirecekti.

Bıkkınlıkla yavaşça dönerek bana tek kaşı havada baktı. Yüzündeki ifade sinirli olmasaydım uzaklaşmama neden olurdu ama hayır, ben misyona çıkmış bir kadındım. Açıklama istiyordum.

“Efendim küçükhanım?” Diye sordu alayla. Küçükhanım demesi sinirimle yanan ateşe odun atmaktan başka bir şey yapmadı.

“Arkadaşıma ne olduğunu öğrenmek istiyorum.” Dedim kararlılıkla. Doktor nefesinin altında ‘aptal çocuklar’ diye bir şeyler mırıldandığında tek kaşımı kaldırdım.

Farklılıklar |DEVAM ETMİYORМесто, где живут истории. Откройте их для себя