Dadının yardımcı kızlarından biri, küçük bir çocuk iskemlesinde oturan ve yarısı suyla dolu bir kadehe kaşlarını çatmış, titreyen elleriyle küçük bir şişeden ilaç damlatan Prens Andrey'e, "Ekselans, izin verirseniz Petruşa kâğıtlar getirdi," dedi.

"Ne olmuş?" diye öfkeyle sordu Prens ve dikkatsizlikle elini oynatarak kadehe fazla damlalar kaçırdı. Kadehteki ilacı yere döktü, yeniden su istedi. Kız suyu verdi.

Odada bir çocuk karyolası, iki sandık, bir masa, iki koltuk, bir çocuk masası ve Prens Andrey'in oturduğu küçük iskemle vardı. Perdeler inikti, ışığı karyolaya düşmesin diye ciltli bir nota defteriyle maskelenmiş bir mum, masada yanıyordu.

Prenses Mariya, karyolanın yanında oturuyordu, ağabeyine dönerek, "Dostum," dedi, "biraz beklesek daha iyi olur... sonra..."

"Of, rica ederim, boyuna saçma şeyler söylüyorsun, şimdiye kadar bekledin durdun," diye kız kardeşine besbelli dokundurmak isteyerek öfkeli bir fısıltıyla söylendi Prens Andrey.

"Dostum, sahi söylüyorum, bunu yapmasan daha iyi olur, uykuya daldı," diye yalvaran bir sesle yanıt verdi Prenses.

Prens Andrey kalktı, parmaklarının ucuna basarak şişeyle karyolaya yaklaştı,

"Acaba uyandırmasak daha mı iyi olur?" diye kararsız kararsız sordu.

Prenses Mariya, besbelli kendi düşüncesi üstün geldiği için sıkılıp korkarak, "Nasıl istersen, doğrusu... bana kalırsa... yine sen bilirsin," dedi. Kardeşine, onu yavaşça çağıran hizmetçi kızı gösterdi.

Nöbet ateşiyle yanan çocukla uğraşarak uykusuz geçirdikleri ikinci geceydi. Aile doktorlarına güvenmeyip başka bir doktor için şehre adam göndermişler, o gelinceye kadar da bütün bu iki gün içinde kâh şu, kâh bu çareye başvurmuşlardı. Uykusuzluk ve endişeyle bitkin bir hale geldiklerinden acılarını birbirlerinin üstüne yüklüyor, birbirlerine sitem ediyor, çekişiyorlardı.

"Petruşa, babanızdan kâğıtlar getirdi," diye fısıldadı hizmetçi kız. Prens Andrey dışarı çıktı, öfkeli öfkeli, "E, ne var?" dedi ve babasının şifahi emirlerini, zarfları ve babasının mektubunu alarak çocuk odasına döndü.

"Nasıl oldu?" diye sordu.

Prenses Mariya içini çekip fısıldayarak, "Hep öyle, Tanrı aşkına bekle. Kari İvaniç uykunun her şeyden iyi olduğunu söyler hep," dedi.

Prens Andrey çocuğa yaklaştı, yokladı. Çocuk yanıyordu.

"Karl İvaniçinizle beraber yere batın!" İçine damlalar akıtılmış kadehi aldı, tekrar yaklaştı. Prenses Mariya, "André, yapmayın," dedi.

Ama o öfkeyle, aynı zamanda acıyla kaşlarını çattı, kadehle çocuğun üstüne eğildi, "Hadi, ben böyle istiyorum," dedi, "hadi, rica ederim, içir şunu ona."

Prenses Mariya omuzlarını silkti ama itaat ederek kadehi aldı, dadıyı çağırıp ilacı çocuğa içirmeye başladı. Çocuk bağırıyordu. Yüzü buruşan Prens Andrey başını ellerinin arasına alarak odadan çıktı, yan taraftaki kanepeye oturdu.

Mektuplar hâlâ elindeydi. Farkına varmadan onları açtı, okumaya başladı. Yaşlı Prens arada kısaltılmış sözcükler kullanarak mavi bir kâğıda büyük, uzun el yazısıyla söyle yazıyordu:

"Eğer yalan değilse, şu anda bir kurye aracılığıyla, pek sevinçli bir haber aldım. Eylau önlerinde Bennigsen, Bonaparte'a karşı güya tam bir zafer kazanmış. Petersburg'da herkes bayram yapıyor, orduya artsız arasız ödül yağıyor. Alman ama yine de tebrik ederim. Korçevski'deki şefin, Handrikov denen herifin ne halt ettiğine aklım ermiyor: Şimdiye kadar ikmal eri ve erzak almadık. Derhal oraya dörtnala git ve ona söyle ki kafasını uçururum, bir haftaya kadar hepsini yollasın. Preussisch-Eylau Savaşı'na dair Petenka'dan bir mektup aldım; oradaymış, her şey doğru. Üstüne vazife olmayanlar karışmazsa Bonaparte'a bir Alman bile dayak atar. Bozgun halinde kaçtığını söylüyorlar. Bana bak, vakit geçirmeden Korçeva'ya dörtnala yola çık, emirlerimi yerine getir."

Savaş ve BarışWhere stories live. Discover now