Bölüm 18 ▶ Anlattıkça Zor

Start from the beginning
                                    

Tereddütlü bir sesle, "Her şeyin nasıl başladığını duymak ister misin?" diye sordu.

Başımı hafifçe salladım ve tırnaklarımı dizlerime geçirdim. Sanki içimdeki acıyı yok edecek başka bir acıya muhtaçtım.

Uzun bir konuşma yapacağını belli eden, büyük bir soluk doldurdu ciğerlerine ve bildiği ne varsa tek tek zihnimdeki masaya yatırdı.

"Halil ve Halit kardeşler gördüğün gibi çok zenginler. Bu zenginlikleri tabii ki doğru yoldan elde etmedikleri zamanlarda oldu. Annen... Halit abinin eski kumarhanesinde çalışan biriydi. İşi oyunculara eşlik etmek gibi görünse de, dahası vardı..."

Yeniden duraksadı. Doğru kelimeleri arar gibiydi.

Boğazımın kuruduğunu hissettim. "Anladım" dedim.

"Halit abi onu çok severdi. Ateş'in annesi o zamanlar dört yıl kanserle savaşmıştı. Annen hem zaman zaman Ateş'e bakıyor.."

Çok basit bir tahminde bulunarak sözünü kestim. Gözlerimden iki damla yaş yuvalarından düşerken titreyen dudaklarımın arasından, "Hem de Ateş'in babasının metresi oluyordu" diye tamamladım.

İtiraz etmedi. Elini omuzuma koydu. "Bu doğru ama söyleyeceğim şey bazı basit işlere baktığıydı...Durmam gereken yerde söyle"

Başımı salladım. Her ne kadar daha fazlasını kaldıramayacağımı bilsem de, her şeyi bilmek istiyordum. En azından sınırlarımı zorlayana kadar.

"Sizin tanışmanızda bu sayede oldu. Yani Ateş ile... Sonra annen, sonunu düşünmeden bir hata yaptı. Halit'e ait yirmi üç adet elması çaldı. Sanırım planı sizi de alıp kaçmaktı ama işe yaramadı. Daha kaçamadan, elmasları çalanın annen olduğu anladılar ve sonra... Sonrasını biliyorsun"

Omuzlarımdaki poları geriye doğru itip, ellerimi yüzüme kapattım ve hıçkırıklarımı bastırmadan ağlamaya başladım. Boğazım düğüm düğüm olmuştu. Kursağıma oturan şey, annemin hevesiydi. Son sözleri kulaklarımda çınladı. O sadece yeni bir hayat istemişti. Evet, yaptığı doğru değildi ama insan gibi yaşamak istemişti sadece. Dünyaya yenilmişti o. Bizim de güçsüz olduğumuzu ve dünyanın gücü karşısında yenileceğimizi biliyordu. Bu yüzden gözlerini kapamadan önce, hüzünle kaplanmıştı çehresi. Eli titremişti. Kim bilir ne kadar canı yanmıştı ki, böyle korkunç bir şey yapma kararı almıştı. Ne hissetmişti? Onlardan ne kadar korkmuştu? Bize olabilecekleri düşünmüştü muhtemelen. Belki de, kendisi gibi bir geleceğe sahip olmamdan korkmuştu. Benim cehennemde yaşayan melek yüzlü annem. Şimdi cennette misin? Beni hâlâ yanında istiyor musun? Bende yenildim anne...

Ellerimi yüzümden çekip, saçlarımı geriye doğru ittim ve Sarp'a baktım. Onunda gözleri dolu doluydu. Ona baktığımı fark edince, gözlerini kaçırıp gözyaşlarını beceriksizce elleriyle süpürdü. "Ahh rüzgar çok sert esiyor"

Sert ve çatallı sesimle, "Siz bu hikayenin neresindesiniz?" diye sordum.

Bana döndü. "Biz mi?"

Başımı salladım.

"Ateş babası gibi değil. Pis işlere bulaşmaz..Yani önceden bulaşmazdı. Mira diye bir kızla nişanlandı. Birbirlerini seviyorlardı. Galiba... Yani Ateş onu seviyordu"

Duraksadı. Sesli bir şekilde yutkundu. Yüzü tuhaf bir hâl aldı. Gözlerinde biriken gözyaşlarını saklamak istercesine yeniden denize baktı.

"Su.." dedi.

İsmi dudaklarından fısıltı halinde çıksa da duymuştum. O an, Sarp'ın özlemini çektiği kişiyle tanıştım. Burnumun direklerini, yüreğimi sızlatan yoğun bir özlem soludum.

"Ateş'in kardeşi. Mira'nın tanıştırdığı birkaç dostu sayesinde uyuşturucuya bulaştı. Ateş başta hiçbir şey bilmiyordu ama kullanıdığı eroin onu günden güne öldürüyordu...Öğrenmesi çok korkunç olmuştu. Mira'yı ona zehiri enjekte ederken yakaladı ve deliye döndü.. Mira elinden bir şey gelmediğini, artık onun bir bağımlı olduğunu söyleyerek savundu kendini ama Ateş... Onu dinlemedi ve kapı dışarı etti. O gece Mira yurt dışına çıkacaktı"

Sarp umursamazca omuz silkip devam etti. "Bu olaydan birkaç saat sonra uçağının düştüğünü öğrendik...Yani öyle söylendi" dedi.

Sesine de yansıyan Mira'ya karşı ciddi bir öfke vardı. Ona hak verdim. Sevdiği kişinin ellerinden kayıp gitmesine dolaylı yoldan sebep olan bir kadından nefret ediyordu. Ben ise, ailemin ölümüne dolaylı yoldan sebep olan insanlardan nefret ediyordum. Benzer durumlardı.

Polara iyice sarılıp, ayağa kalktım. Ne gün doğumunu izleyecek takatim, ne de daha fazlasını kaldıracak yüreğim yoktu. Duyduklarım fazlasıyla yeterdi.
"Eve giriyorum" dedim.

Sarp ayağa kalktığımı görmemişti bile. Kim bilir ne düşünüyor, özlemini nasıl bastırıyordu. O an kendime üzülmeyi bir saniye kadar bıraktım. Onun için de zor olmalıydı. Ve Ateş... Onun için çok daha zor olmalıydı.

Çatlak çıkan sesiyle, "Birazdan gelirim" dedi.

Arkamı dönüp yürümeye başladım. Sonra aklıma gelen ayrıntıyla duraksadım ve yeniden ona doğru döndüm. "Şu hastalığım..."

Bana baktı. Şaşırmamıştı.

"Ne olduğunu söyleme ama... Kötü mü?"

Ne diyeceğini bilemediğinden öylece kaldı. Sessizliğiydi sorumu yanıtlayan. Zoraki bir tebessümle gülümseyip eve girdim.

Poları omuzlarımdan sıyırıp salona doğru yöneldim ve içeri girer girmez, gerisin geri bir kaç adım attım.

"Sen...bu-burada ne işin var"

Mavi Kelebek Where stories live. Discover now