Andrey ansızın, "E, doğru söyle Marie, öyle zannediyorum ki babanın huyları kimi zaman seni üzüyor, değil mi?" diye sordu.

Bu soru Prenses Mariya'yı önce hayrete düşürmüş, sonra ürkütmüştü.

"Ben mi?.. Ben mi?.. Ben mi üzülüyorum?" dedi.

"O her zaman hırçındı; şimdiyse çekilmez oldu sanıyorum."

Anlaşıldığı kadarıyla Prens Andrey bunları, babası hakkında böyle çekinmeden konuşarak kız kardeşinin ağzından laf almak, onu tartmak için, özellikle söylüyordu.

Prenses konuşmanın seyrinden çok kendi düşüncelerinin akışını izleyerek, "Her yönden çok iyisin Andrey ama sende düşüncelerin söz konusu olduğunda bir gurur var," dedi, "bu büyük bir günah. Bir babayı kınamak olur mu? Olsa bile mon père gibi bir adam saygıdan başka nasıl bir his uyandırabilir? Ben ondan o kadar memnunum, onunla o kadar mutluyum ki. Hepiniz benim gibi mutlu olsanız; tek isteğim bu."

Kardeşi, inanmadığını anlatır bir tavırla başını salladı.

"Bana acı gelen yalnız bir şey var: Sana doğrusunu söyleyeceğim Andrey. Babamın din hususundaki düşünceleri. Anlamıyorum, nasıl olur böyle büyük bir zekâyla bu adam gün gibi aşikâr şeyleri göremez de böyle sapıtır? İşte beni üzen bu. Ama bunda da son zamanlarda hafif bir düzelme hissediyorum. Son zamanlarda alayları o kadar acı değil; hem, kabul ettiği ve uzun uzun görüştüğü bir de rahip var."

Prens Andrey alaylı ama şefkatli bir tavırla, "Ama kardeşim, korkarım ki rahiple sen barutunuzu boşuna harcıyorsunuz," dedi.

"Ah! Dostum! Ben sadece Tanrı'ya dua ediyorum. Ve beni duyacağını biliyorum..." Bir an sustuktan sonra ürkekçe, "André," dedi, "senden önemli bir ricam var."

"Nedir, canım?"

"Hayır, reddetmeyeceğine söz ver. Bu sana, herhangi bir şeye mal olacak değil, şerefinden bir şey eksiltecek de değil. Yalnız, beni teselli etmiş olacaksın. Söz ver. Andreyciğim."

Elini çantasına sokmuş, içinde bir şey tutuyor, tuttuğu şey ricasıyla ilgiliymiş de söz almadan çantasından çıkaramıyormuş gibi, onu henüz göstermiyordu.

Kardeşine ürkek, yalvaran gözlerle bakıyordu.

"Bana büyük bir zahmeti olsa bile..." diye Prens Andrey işi sezmiş gibi yanıtlayacak oldu.

"Ne istersen düşün! Biliyorum, mon père neyse sen de osun. Ne istersen düşün, ama benim için bunu kabul et, rica ederim. Kabul et. Onu babamın babası, dedemiz de bütün savaşlarda taşımıştı..." Elinde tuttuğu şeyi çantasından hâlâ çıkarmamıştı. "Söz veriyorsun bana değil mi?"

"Elbette, nedir?"

"André, seni kutsal bir tasvirle takdis ediyorum. Onu hiçbir zaman boynundan çıkarmayacağına bana söz ver... Veriyor musun?"

Prens Andrey, "Eğer o iki pud (bir ağırlık ölçüsü, 16 kilo 380 gram) değilse, boynumu kırmazsa... Seni memnun etmek için," dedi ama bu şaka üzerine kız kardeşinin yüzünde beliren üzüntüyü fark ederek hemen ağız değiştirdi. "Çok memnun olurum, sahi çok memnun olurum canım," diye ekledi.

Prenses, siyah yüzlü, gümüş çerçeveli, ince kordonlu antika oval bir İsa tasvirini iki eliyle kardeşinin önüne tutarak heyecandan titreyen bir sesle, "İstemesen de seni kurtarır o, günahlarını affeder, sana yol gösterir, çünkü gerçek teselli ondadır," dedi.

Prenses haç çıkardı, kutsal tasviri öptü, Andrey'e verdi.

"Lütfen Andrey, benim için..."

Savaş ve BarışWhere stories live. Discover now