Büyüdüğüm YOL ' 2

En başından başla
                                    

Annem her şeyin karşılıklı olduğunu bana öğreten ilk kişiydi.

Okuyup, kendimi kurtaracağımı bağıra bağıra vurmuştum yüzüne; o da bana, 'İyi, siktir olur gidersin. Seni mi besleyeceğim!' demişti.

Okul dışındaki bütün boş zamanlarım ders çalışmakla geçiyordu. Çalışıp maddi durumumuzu iyileştirme gibi bir uğraş vermiyordum bu yüzden.

Azla yetinirdim, fazladan bir pantolonumun olması önemli değildi. Fiziğim değişmediği sürece üzerimde paralanana kadar giyerdim sayılı kıyafetlerimi.  Maddi açıdan günü gününe yaşamak benim kabulümdü. Fazladan bir harcama ihtiyaç dahilinde bile olsa lükstü.

Parayı kazanan ben olmadığım için şikayetini edecek kişi de ben değildim. Bana verilenden fazlasını öğütmüyordum. Halimden memnundum ama yaşantımdan değil.

Örtümü üzerimden atıp odadan çıktım. Üzerime boyu kısalan eşofmanımım paçalarını keserek yaptığım şortu ve kanlı gömleğimin altında lekesiz kalmayı başaran beyaz atletimi giyindim. Saçlarım başımın tam üzerinde öylesine bir topuz, dışarıya karşı ilk defa böylesine açıktı vücudum.

Umursamadan, küçük mutfak balkonunda sigara içen annemin yanına oturdum. Ayaklarımı pilastik sandalyenin üzerine çekerken masanın üzerinde duran paketi aldığımı gören annemle çok kısa göz göz geldik.

Oturduğu yere bacak bacak üstüne atarak yayılmış, yüzünün yanında tuttuğu sigaradan yayılan dumanın ardından bana öylesine bakıyordu.

Sigara içmezdim. Uyarıcı, aykırı maddelerin hepsinden nefret ederdim. Kafamın içindeki dominant, kafayı mükemmellikle bozmuş bir yanım bana zarar verecek, ilerde beni etkileyecek her şeyden uzak tutuyordu beni.

Annemin dudak çevresi kırışmış, sesi git gide kulak tırmalıyordu ve ben öyle olmak istemiyordum. Alkolden çökmek, uyuşturucuyla kendimi kaybetmek...

Aklım bana lazımdı.

Ama şu an öylesine başım ağrıyordu ki, son ağrı kesiciyi geçen hafta adet dönemimde kullandığımı hatırlayarak elimdeki tek uyuşturucuya tutundum.

Ben eczaneye gidemezdim, annem eczanenin yolunu bilmezdi. Domuz gibi kadındı, bir kez olsun yataklara düştüğünü görmemiştim.

Daha sigaradan aldığım ilk acı nefeste annem lafa girdi tam da bu anı bekliyormuş gibi.

"Geldiğimde şu valinin oğlu kapıdaydı."

Çektiğim nefesi geri verirken, "Belediye başkanı," diye düzelttim annemi gereksiz bir ayrıntıya değinerek, o da beni azarladı hemen.

"Her ne bokumsa. İkisi de bir halta yaramıyor."

Kolumu diz kapaklarıma yaslayıp, yüzümün sağlam kalan yerlerini ovdum çileden çıkmamak için. Sinirden bütün yüz kaslarım kaşınıyordu.

"Söyle bir daha gelmesin! Elalem yeteri kadar konuşuyor."

Hay sıçayım elalemine!

"Ben çağırmadım."

"Kov lan o zaman! Senden yüz buluyor da dolanıyor arkanda. Hoşuna mı gidiyor!?" Dediğinde sigarayı öylesine çektimki içime, yanaklarım dişlerimin arasına girecek kadar, boğazım yanıp gözlerimi yaşartacak kadar kuvvetle.

Bahsettiği elalem gibi konuşsa bile beni sinirlendirmek ve Sezer'in üzerine salmak için yaptığını biliyordum. Beni asıl sarsan bu değildi. Söylediğine içten içe yanıt veren o bastırılmış sesti.

Evet.

Ben yüz veriyordum. Tek bir kez, sana ne, deseydim; tek bir kez ona haddini bildirseydim eğer bana yakın olmazdı, biliyordum.

Büyüdüğüm YOLHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin