Bölüm 17 ▶Oyun Döngüsü

Start from the beginning
                                    

Sarp'ın görünmez bir duvara tosladığına şahit oldum. Dudakları şaşkınlıkla aralanırken, ne söyleyeceğini tartmaya çalışıyor gibiydi. "Sen..nereden.." dedi.

Ellerimi saçlarımın arasına daldırıp, canım acıyana kadar çektim. "Ben günlerdir bu evde yaşıyorum" diye bağırdım. Hemen köşedeki büyük ve pahalı vazoya tekme attım. Vazo kırılmayıp yerde yuvarlanınca, kucakladım ve ardı ardına çığlıklar atıp vazoyu yere fırlattım. Büyük bir gürültüyle, binbir parçaya ayrılan vazoyu umursamadan, başka şeylere yöneldim. Delirmiştim. Sağlıklı düşünemiyor, gözüm hiçbir şeyi görmüyordu.

Sarp'a bakarak, "Bu insanlar mı benim hayatımı çaldılar? Zengin oldukları için mi?" diye sordum.

O ve hemen yanında duran Doğu, donup kalmıştı. Elime ne geçerse yere atıyor, her şeyi kırıp döküyordum. Tıpkı bizim hayatlarımıza yaptıkları gibi. Öfkem en çok kendimeydi ve babama. Neden beni ailemi katleden insanların yanına göndermişti? Üstelik o da bu ailedendi. Neden bu kadar aptaldım? Neden herkese güvenebileceğimi düşünüyordum? Amacı neydi? Belki de vicdan azabı. Hayır, vicdan azabını bu şekilde dindiremezdi. Bu şekilde olmazdı.

Ellerimle saçlarımı geriye yapıştırıp, kendime gelmeye çalıştım. Etrafta ciddi bir enkaz vardı ve hâlâ yeterli olduğunu hissetmiyordum. Benim içimde kıyamet koparken, bu küçük etki neydi ki? Acımı dindiremiyor, öfkemi bir kenara savuşturamıyordum. Ne yaparsam yapayım gitmeyecek gibiydi. Olduğum yere çöktüm. Ellerimi yüzüme kapatıp, yeniden ağlamaya başladım. Sadece bir dakika kadar sonra ayağa kalktım ve çıkışa doğru döndüm.

Tam karşımdaydı. Çatılan kaşları, yine donuk bakışlarıyla. Sanki tam olarak kendini sakinleştirmeye çalışıyor gibiydi. Elleri yine siyah kumaş pantolonunun ceplerindeydi. Bakışları etrafta kısa bir süre dolandığın da, "Gidiyorum" dedim ve üzerine doğru yürümeye başladım.

İsabetli bakışları yüzümde delik açar gibi bana dönmüştü. Umursamadım. Tam yanından geçmek üzereyken, "Kapıdan dışarıya bir adım dahi atarsan... Seni tanımam. Ölecek olsan bile umursamam" dedi.

Yan dönüp yüzüne baktım. Gayet ciddiydi. Tek bir mimik bile oynamayan, katı yüzü hiç değişmedi. Öğrendiğim şeyden sonra hâlâ burada, onunla yaşamaya devam edeceğimi düşünüyor olmazdı.

Sesimi yükseltip, "İzle ve gör" dedim.

"Hadi gidelim" dedi Doğu.
Parmakları, parmaklarımı sardığında dönüp ona baktım ve başımı hafifçe salladım. Beraber çıkışa doğru ilerlerken, Sarp yine aynı şeyleri tekrarlıyordu. Ateş... O ise hiçbir şey yapmamıştı.

Dondurucu soğuğa kendimizi attığımız anda, Doğu üzerindeki yarım kabanı çıkartıp bana giydirdi. Kabanın düğmelerini ilikledikten sonra anlımın kenarını öptü. Dudakları hala tenimin üzerindeyken, "Seni koruyacağım, merak etme" diye fısıldadı.

Yaptığı hiçbir şeye tepki veremiyordum. Aklımda onun söyledikleri dolanıp duruyordu. İki karşıt taraf.

Biri benim çok sevdiğim -hiç kimseye, hiçbir zararı dokunmayan- babam. Diğeri, Ateş'in çıkarcı olarak nitelendirdiği amcası.

Biri satırlara beni koruma isteğini döken merhametli ve yaralı Ateş. Diğeri, yüzüme karşı umurunda olmadığımı söyleyen Ateş. Hangisi gerçekti, bilmiyordum.

Doğu, "Hadi" dedi.

Kolunu omuzuma sarıp, beni kendisine doğru çekti ve kolunun altına aldı. Arabaya biner binmez ısıtıcıyı çalıştırdı ve yan dönüp, kucağıma düşen ellerimi tuttu. "Hiçbir şey düşünme" dedi.

Mavi Kelebek Where stories live. Discover now