Telefonumu kenara bıraktı umursamazca. Yemin ederim bu o kadar rahatlatıcı ve mutlu edici bir şeydi ki gülümsemeden edememiştim. Umursamamıştı bile herkesin tanrı dediği adamı. Yalnızca benimle ilgilenmeyi tercih etmişti.

"Teşekkür ederim." Dedim kollarımı boynuna dolarken. Bugün pazardı. Yarın yine okul vardı. Değişime henüz hazır mıydım ve buna gerek var mıydı emin değildim.

"Hadi benim için dans et." dedi hafifçe  kalmama vurup kalkmam için işaret verirken.

"Olur." dedim.

Ardından televizyondan son günlerde moda olan bir şarkıyı açmıştım. Onun karşısında gülerek ve eğlenerek dans ederken o da hayranlıkla beni izliyordu. Benimle gurur duyması, desteklemesi beni hayata bağlayan şeylerdi.

...

Okulun bahçesine girmemle alışık olduğum gözler bana dönerken yürüyüşüm dik ve kendinden emindi. Her zamankinden farksız olarak şapka gözlerimi kapatıp kapatmamak arasında kalmış şekildeydi.

Uzun bacaklarımla büyük adımlar atarak okula girdim. Sınıfa çıktım. Jimin sıramda gözleri kıpkırmızı şekilde oturuyordu.

Anında ayağa kalkıp kollarını bana dolarken nolduğunu merak etmiştim. Tek omzumda olan ağır çantamı sırama bıraktım.

"Bir sorun mu var hyung?" Diye sordum.

"Yoongi beni affetmedi." Dedi.

"Ben de ciddi bir şey sandım. Hallederiz merak etme." Dedim.

"En son sana uyarak hareket ettiğim için bu durumdayız şuan."

Suçlanmak kendimi kötü hissettirirdi. Halbuki başta o kızla dans edip zaten Yoongi'yi umursamayan kendisiydi. Yine de bu konudan bahsetmedim.

"Özür dilerim. Kafam pek iyi değildi o fikri verirken. Endişelenme, bu sefer kesin çözüm yolu var aklımda." Dedim göz yaşlarını silerken.

"Dün seni aradım ama açmadın. İşin mi vardı?"

Ah dün Yoon Ho'yla birlikteydim.

"Evet. Evdeyken pek telefona bakmaya zamanım olmuyor." Dedim yalan söyleyerek.

Sonra herkesin birden ayaklanmasıyla Taehyung'un koridordan geçtiğini tahmin etmiştim.

Kırmızı kafasıyla koridorda yürürken kendinden emin bir şekilde başı dikti.

"Dün seni o aldı değil mi?" Diye sordu.

"Elbette hayır. Biliyorsun kendi başımın çaresine bakabilirim. Kavga ettik. Muhtemelen bir daha zorunlu olmadıkça muhattap bile olmayacağım kendisiyle."

"Taehyung'tan neden hoşlanmıyorsun? Sürekli dış görünüşünü övüyorum evet ama kendisi de gayet iyi biri. Seni kırdıysa bile bilerek yapmamıştır."

Omuz silktim.

"Seni sınıfına bırakmamı ister misin?" Diye sordum.

Kafasını sallayınca bir kolumu omzuna attım. Onunla birlikte sınıftan çıkarken bir üst kata çıktık birlikte. Taehyung'la aynı sınıftaydı. Bir an kapıdan dönmeyi düşünsem dahi yine de onunla içeri girdim.

Yoongi, Taehyung'un yanına oturmuş oldukça soğuk bir şekilde bakıyordu.

"Ah sana söylemeyi unuttum. Özür dilerim. Kendimi kurtarmak için tüm suçu senin üzerine attım dün." Dedi ve sevimlice gülümsedi.

Evet bu keskin ve nefret dolu bakışların daha güzel bir açıklaması olamazdı.

Jimin sırasına otururken ben de masasına oturdum.

"Öğlen yemeğini birlikte yiyelim. Planımı anlatacağım sana." Dedim.

Hızlıca ellerini bacaklarıma koyarak bana yaklaştı.

"Bak bu sefer batırmak istemiyorum." Dedi kafasını kaldırıp gözlerime bakarken.

"Bu sefer dediklerimi abartmadan yaparsan tek seferde halledilicek. Arkadaşının zekasına güven." Dedim.

"Bunu okulda sonlarda olan kişi mi söylüyor?" Dedi tek kaşını kaldırıp alayla arkasına yaslanırken.

"İstersem bugün birinci olurum. Beni hafife alma." Dedim ve arkamı dönerek kalktım.

"Kıçımın birincisi." Diye bağırdı arkamdan.

Orta parmağımı kaldırırken sınıftan çıktım. Saçlarımı geriye atarken bana bakan gözlerin hoşuma gitmesi eşliğinde koridorda büyük adımlarımla yürüdüm.

Kimi dersi dinlemem kimi dersiyse test çözerek geçirdim. Öğle arası geldiğinde sakince sıramdan kalktım. Merdivenlere ilerlerken Jimin adeta bana yapışarak koşarak inmeye başladı.

Sabırsızdı. Ona gülerek yemekhaneye indik. Tepsilerimizi alıp köşedeki bir masaya geçtik her zamankinin aksine.

Sıraya sakince geçen ama onlara kendi sıralarını veren öğrenciler sayesinde en öne geçen Taehyung ve Yoongi'de gözlerimi gezdirdim.

"Bak öncelikle bir kavgaya karışmamız gerek. Sonrasında sen ağlayarak Yoongi'yi çağıracaksın ve Yoongi de sana kıyamadığı için affedecek. Bu kadar. Basit ama işler."

"Bu kadar gizli ne konuşuyorsunuz?" Diye sordu Seokjin Hyung masamıza otururken.

Sonra diğerleri de gelirken Yoongi Hyung Jimin'in yanına oturmamıştı.

"Öyle klasik şeyler." Dedim Seokjin Hyungu yanıtlarken.

Ardından elime aldığım çabuklarımla sakince yemek yemeğe başladım. Duvara yaslanmış dikkatle beni izleyen Jihoon'la göz göze geldim.

Aphrodite ~TaekookWhere stories live. Discover now