XXXIII - Yıkım

2.7K 333 28
                                    

Docet Somnium eğitim salonuna girdiğinde ağır sessizlik bozulmamıştı. En küçük olaylarda bile hayret nidaları atan, fısıltıları gürültüye dönüştüren nullalar sanki bu gece anlaşıp sessizlik yemini etmişlerdi. Havada hissedilir şekilde asılı duran somutlaşmış endişeler düşüncelerindeki kelimelerin yerini alıyordu. Nocte tarihinde hiçbir nulla dönem sonunda gelmemişti ve yine aynı tarihi temel alırsak SBAM'dan buraya öğrenci gönderilmesi bir ilkti. Sacra'da doğan nullaların Nil'e gönderildiği doğruydu. Fakat birinci dönemde gelen biri Nil'e sürgün edilmek için epeyce sene geç kalmıştı. Onu Sacra'da tutma sebepleri neydi ya da neden şimdi sürgün edilmişti? Bunun gibi birçok soru vardı aklımızda.

Docet Somnium alışıldık bir şekilde koltuğunun yanındaki küçük masada duran kitapları düzenledi. Normal zamanlara göre, ki o zamanlar da hangi zamanlardı ben bile bilmiyorum, biraz daha sessiz ve durgundu. Bu konuda bizden daha fazla bilgi sahibi olduğu kesindi ve bunları bizimle paylaşmayacağı da bir o kadar kesindi.

"Docet Lux, Sacra'dan gelen arkadaşınızı sizinle tanıştırmak için buraya getirecek. Nocte'deki ilk gecesi olduğu için eğitimlere katılmayacak. Üzerine fazla gitmediğiniz sürece birkaç soru sorabilirsiniz. Rica ediyorum ilk geceden onu rahatsız edecek bir şey yapmayın." Bu sözler tuhaftı. Amentes'le göz göze geldiğimizde onun da benimle aynı düşünceleri paylaştığını anladım. Endişeliydi. Docet Somnium, evet, bizi korurdu ve bu konuda ona güvenirdik. Hatta bazen bizi birbirimizden bile korurdu. Fraus-Cura olayında bunu bariz bir şekilde anlamıştık. Fakat daha hiçbir şey olamamışken ve biz daha onu tanımamışken bizi bu konuda uyarması nasıl ifade etsem, fazlaydı. Eğer doceti tanımasaydım gelecek çocuğun onun için özel olduğunu ve onu kayırdığını söylerdim. Adalet duygusu bu kadar yoğun olan bir docetin böyle bir şey yapabileceğini düşünmek bile saçmaydı. Peki, docete bu sözleri söyletebilecek kadar bu durumu özel kılan neydi?

Büyük kapı bir kere daha açıldı. Uzun zamandır göremediğim docet Lux ve docet Solum aynı anda salona girdi. İlk defa bir eğitim salonunda üç doceti bir arada görüyordum. Bu da tuhaftı. Birkaç adım arkalarından yeni gelen çocuk salona girdi. Hayır, ona 'çocuk' demek bile çarpık gelmişti. Canlı gibi değil, yürüyen bir eşya gibiydi. Beyaza yakın gri saçları, uzun boyu, dim dik duruşu, düz yürüyüşü, başı yukarıda gözlerini tek bir noktaya sabitlemesi... Sanki kusursuz bir orantının vücut bulmuş, nefes alan haliydi.

Üzerimde bıraktığı etki yüzünden gözlerimi ondan alamıyordum ama bir yandan da ona bakmak canımı yakıyor, büyük bir arzuyla kafamı başka yöne çevirmek istiyordum. Gözlerimi ondan ayırmayı başarabildiğimde ise çok daha ilginç bir şeyi fark ettim. Quae'yle benim dışımda herkes başını öne eğmişti. Bunu istemli olarak yapıyor olsaydılar ona büyük, içten bir saygı duyduklarını ve bunu gösterdiklerini düşünürdüm. Fakat daha çok acı çekiyor gibiydiler. Sanki kendileriyle, benlikleriyle savaşıyorlar ve bu savaşta galip gelemeyip ona bakamıyorlardı. Salon çaresizlikle inliyor gibiydi. Her adımında biraz daha karanlık çöküyor, her hareketiyle salondakileri felç ediyor, ellerini kollarını bağlıyordu. İçinde saf bir acı barındırıyor ve çevresine de parça parça bunu yayıyordu. Fiziksel bir acının ötesindeydi. Saf acıyı alıp ruhlarının en derinliklerine yerleştiriyordu.

Yanımda oturan Cura'nın gözyaşlarını sildiğini fark ettiğimde dikkatimi ona verdim. Titriyordu. Sanki bu durumdan buradaki herkesten çok daha fazla etkileniyordu. Elimi uzatıp elini sıktığımda titremesi bariz bir şekilde azaldı. Onu bu kadar aciz ve çaresiz görmek sinirimi bozuyordu. Dostumsa dostum, düşmanımsa düşmanımdı. Fakat her iki türlü de bu kadar güçsüz ve zayıf olamazdı. Elini hızlı bir şekilde çekip yüzünü bir kere daha silerken başı hala eğikti ve tekrar titremeye başlamıştı. Her ne kadar böyle bir durum yaşıyor olsa da anlaşılan benden yardım almak istemiyordu. Artık bana karşı nefretini gizleme gereği duymuyordu.

MixtaWhere stories live. Discover now