i cant leave | 35

2K 321 178
                                    

kinda sad.

Odam da bir o tarafa bir bu tarafa yürüyordum. Görmem lazımdı, onu görmem lazımdı. Delirecekmiş gibi hissediyordum.

Kafamı saçlarıma atıp karıştırdım, aptal kafam! Aptal kafam! Hiçbir şey yapamadım. Yalanlayamadım.. bana orada mıydın diye sorulduğunda hayır diyebildim. Diyemezdim.. ikimizinde içeride olması hiçbir işe yaramazdı.

Ne yapacağımı bilmiyordum. Saat geç olmuştu. Görmeme bile izin vermemişlerdi onu. Elimden ne gelir bilmiyordum. Yere çöküp ağlamamak için zor duruyordum.

Yavaşça kapımın açılması ile hareket ettim. "Onu görebilir miyim? Nerede?" İsabella noona sessizce kafasını salladığında hızla odadan çıktım. "Hyunjin!" İsabella noonanın seslenişlerini umursamadan hızla merdivenleri iniyordum.

"Hyunjin, bekle!" Kafamı sallayarak inmeye devam ettim, onu görmek istiyordum.. onu görmeliydim.

Nefes nefese saraydan dışarı çıktığımda etrafıma bakındım. Ben, nereye gidecektim ki? "Nerede olduğunu bilmiyorsun.."

"Söyle o zaman!" Diye bağırdığımda İsabella noona beni sakinleştirmek için uzattığı elini geri çekti. Biraz kendime geldim. Derin nefes alıp bıraktım. "Onu görmem gerek.."

İsabella noona yürümeye başladığında onu takip ettim. Uzun bir yol yürüdük. Zindanın olduğu bölüme hiç gitmemiştim. Bu yüzden sadece İsabella noona'yı izliyordum. "Onu kullanılmayan bir zindana koydular. Cezası düşünülüyor."

"Ne kadar kalır?" İsabella noona sessizce durdu sadece. "Merdivenlerden aşağı indiğinde onu bulursun." Eski kapının önünde durduğumuzda kafamı salladım.
Eski demir çelik kapının açılmasını bekledim. "Şimdilik kimseler yok ama gece yarısından itibaren bekçiler dikilecektir. Bu belki onunla bir süreliğine son konuşman olabilir."

Hızla kapıyı açıp içeri indim. Yıkık döküm merdivenlerden inerken karanlık olan yerde göz gezdirdim. Gözlerim boş olan zindanlara kaydı. En uç köşede yanan sönük lambaya doğru ilerledim. "Felix!"

Oraya doğru koşarken onun sesini duydum. "H-hyunjin.." duvar kenarındaki zindana vardığım gibi parmaklıkların arasından bana bakan Felix'in elini tuttum. "H-hyunjin.." Parmaklıkların arasından tuttuğum ellerine minik öpücükler kondururken konuşmaya başladım.

"Merak etme, merak etme buradan çıkacaksın tamam mı? Çıkartacağız seni buradan! Her gün geleceğim seni görmeye.. hiçbir şey olmayacak. Biraz fazla kalsan bile her gün gelip kitap okuyacağım sana burada! Söz veriyorum, daha cezanı düşünüyorlarmış hem.. konuşacağım, en az cezayı vermeleri için konuşacağım! Benim hatamdı, dikkat etmeliydim en başında.. sesi duyduğumda etrafa daha dikkatli bakmalıydım.."

Aralıksız konuşmamı bölmek istemişti ama devam etmiştim. "Hiçbir şey olmayacak.. hemen geçecek tamam mı?"
Kafasını salladı. "Hyunjin.. hyunjin beni dinle lütfen." Sessizce ellerini tutarken konuşmaya başladı.

"Beni güzelce dinle, burayı sıkı önlemler altında tutarlar. Buradaki tek mahkum benim. Ben de çok durmayacağım."
Hemen gülümsedim. "Evet, evet çok durmayacaksın! Buradan en kısa zamanda çıkacaksın buradan."

Elini sallayarak durmamı sağladı. "Hyunjin, beni dinle." Sessizce kafamı salladım. "Beni.. yaşatmayacaklar, Hyunjin." Ellerini yavaşça bıraktım ve kaşlarımı çattım. Gülmeye başladım. "Böyle şakalar güzel değil.. hele bu zamanda hiç değil!" Sesim sonlara doğru iyice yükselmişti.

"Beni dinle artık!" Diye bağırdığında elimin tersiyle göz yaşlarımı sildim. "Sus! Saçma sapan konuşuyorsun!" Tekrar bağırdığımda o da ağlamaya başlamıştı.
"Anlamıyorsun.. beni bu saatten sonra yaşatmazlar. Halkın yarısı isyanda, herkes dedikodu yapıyor. Bunun iğrenç olduğunu düşünüyorlar.. Kraliyetin başına gelebilecek en kötü şey halkın isyanıdır."

"Ne olmuş halk isyandaysa!" Kafasını salladı. "Benim ölümüm halkı en kısa sürede susturacaktır.. Tamam.. tamam halk bir şekilde susar. Fakat babamın öfkesi asla bitmez! Ben buradan çıktığımda asla rahat olmayacağım."

Ondan biraz daha uzaklaştım. "Kaçabilirsin! Kaçabiliriz! Kaçmalıyız.. lütfen böyle konuşma. Biz bunu yapabiliriz biliyorsun. Lütfen lütfen lütfen! Böyle olacaksa kaçacağız, kaçacağız bunu yapabiliriz."

Parmaklıkların arasından elini bana uzattı. "Hyunjin, elimi tutar mısın?" Minik ellerini kabul ettim. "Seni seviyorum." Diye mırıldandığında daha fazla dayanamadım. Seslice ağlamaya başladım. Daha ne kadar dayanabilirdim ki? "İstemiyorum! İstemiyorum.. böyle bitmesini istemiyorum!"

"Yaklaş bana." Ağlamaya devam ederken yavaşça ona yaklaştım. Dudaklarını parmaklıkların arasından çıkardığında burukça gülümsedim. Dudaklarımızı birleştirdim.. ikimizde hareket ettirmedik dudaklarımızı.. göz yaşlarımızın öylece akıp gitmesini bekledik.

Çok uzun tutmadım. Hemen ayrıldım.
"Seni buradan çıkaracağım! Daha cezan bile belli değil." Parmaklarını ağzıma yerleştirdi. "Yarın kitabımı da getirir misin?"

İyice delirdiğimi hissediyordum. Gülmeye başladım. "Ben ne diyorum sen ne diyorsun.." Şaka gibi geliyordu. Bu kadar, bu kadar rahat olması.

"Cezam kararlaştırılana kadar beni görebilirsin, yarın beni görmeye gel ve kitabımı getir. Sonunu merak ediyorum."

Yavaşça yere çöktüm. "Burada kalacağım." Öylece parmaklıklara yaslandım. "Birazdan burayı kontrol edip kilitleyecekler. Geri dön, Hyunjin. En azından senden son isteklerimi gerçekleştir."

"Kaçacağız buradan." Diye mırıldandım ve yavaşça uzaklaştım zindandan. "Kaçacağız.. kaçacağız." Diye mırıldanmaya devam ettim. Adımlarımı hızlandırarak merdivenlere varmaya çalıştım. "Yarın böyle g-gelme, lütfen."

Sonlara doğru sesini duyamamıştım bile.. kendimi hızla merdivenlerden dışarı attığım gibi kapıyı kapatarak soğuk çimenlere çöktüm.

Yapacak hiçbir şeyim yoktu! Ben.. izin veremezdim öylece gitmesine. Yavaş yavaş ölüyordum sanki, yavaş yavaş ölüyorduk biz.

çok üzgünüm çok kötüyüm dayanamiyorum arkadaslar ben..

ne demiş shakespeare,

yıldızları süpürürsün, farkında olmadan.
güneş kucağındadır, bilemezsin.
bir çocuk gözlerine bakar, arkan dönüktür.
ciğerinde kuruludur orkestra, duymazsın.
koca bir sevdadır yaşamakta olduğun, anlamazsın.
uçar gider, koşsan da tutamazsın.

𝐩𝐫𝐞𝐭𝐭𝐲 𝐩𝐫𝐢𝐧𝐜𝐞' 𝐡𝐲𝐮𝐧𝐥𝐢𝐱Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin