being jelly | 26

2.3K 368 147
                                    

artık baslık bulamayınca aklıma ne gelirse onu yaziyorum cok şey etmeyin.


Perdenin arasından gözüme giren güneş ile gözlerimi araladım. Ne çabuk sabah olduğunu bile anlamamıştım. Yolun bir iki saati Prens Lee ile konuşmuş, ardından ilk o, daha sonra ben uyuya kalmıştım.

Bir nevi süs için takılmış ufak perdeyi kaldırarak etrafa baktım. Güneşin daha yeni doğduğunu anlayabiliyordum.

Gözlerimi dışarıdan çekerek omzumda uyuyan Prens Lee'ye döndürdüm. Elimi hafifçe saçlarına atarak gözlerinden çektim ufak tutamları.

Önümüzdeki ufak kafesin önündeki perde açılmış, şöfor konuşmuştu. "Neredeyse geldik, majesteleriyi uyandırın."

Kafamı salladığımda perdeyi tekrar kapatmıştı. Ben de sessizce konuşmaya başladım. "Felix.." onu olabildiğince nazik bir şekilde uyandırmaya çalışıyordum. "Felix!" Sesimi biraz yükselttiğimde gözlerini yavaşça açmıştı. "Geldik mi?"

Şişmiş dudakları ile konuşurken gülmemek için kendimi zor tutuyordum.
Omzumdan kafasını çekmiş ve saçını düzeltmeye başlamıştı.

"Neredeyse geldik, su ister misin?" Kafa salladığında hemen önümüzdeki bavulumdan iki cam şişe çıkardım ve birini Prens Lee'ye uzattım. Ardından diğerini kendim alıp yudumlamıştım.

"Yeterince iyi gözüküyorum değil mi? Uykulu bir şekilde çıkarsam ayıp olur. Sadece kafamı salladım ve biraz kabarmış saçlarını elimle düzelttim. "Şimdi daha iyi."

At arabasının aniden durması ile biraz sarsılmıştık. "Geldik efendim." Dışarıdan duyduğum ses ile kapının açılması bir olmuştu. İsabella noonanın söylediği gibi kapıdan yavaşça çıkmış ve elimi Prens Lee'nin destek alması için uzatmıştım.

Prens Lee'de elimi nazikçe tutarak at arabasından yavaşça inmişti. Kocaman saray bahçesinin önündeki askerler bizi selamlamış, hizmetlilerden biri onu takip etmemizi söylemişti.

Yavaş adımlarla bahçede yürüyorduk. Prens Lee'nin yaklaşık iki adım arkası, çaprazında ilerliyordum.

"Oi Felix!" Sarayın girişinden koşarak gelen kişiye çarptı dikkatim. Prens Lee ise gülümsüyordu. Bu kadar samimi bir konuşma gerçekleştiğine göre bahsettiği Prens Bang'ın yanımıza doğru gelen kişi olduğunu anlamam uzun sürmedi.

Prens Lee kollarını açmış şekilde beklerken çok geçmeden birbirlerine bozla sarılmışlardı. "Chris hyung.. seni çok özledim."

"Ben de seni küçüğüm, o kadar çok büyümüşsün ki.. şaşırıyorum." Prens Lee kıkırdarken birbilerinden ayrılmışlar ve konuşmaya devam etmişlerdi.

Bir süre sonra Prens Bang'ın gözleri bana döndüğünde hızla eğilmiş ve konuşmuştum. "Hwang Hyunjin, majesteleri." Ben dikleşirken Prens Lee konuşmaya başladı.

"Seni Hyunjin ile tanıştırmayı uzun zamandır istiyordum, sana anlatacağım oldukça şey var." Prens Bang'ın sivri gözleri üzerimde gezerken oldukça stres yapmıştım. Şimdi ne olduda öyle bakıyordu? Prens Lee ile arkadaş olamam mı yani?

Yüzümü elimden geldiğince ifadesiz tutmaya devam ederlen Prens Bang gülümseyerek Prens Lee'ye dönmüştü.
"Diğer davetliler gelmedi, sabah kahvaltısından önce seninle bir çay içelim. O sırada bana her şeyi anlatırsın. Hizmetlilerim o sırada  ile gidip kalacağınız yere eşyalarınızı yerleştirecek, Hyunjin' de gidip dinlenebilir bir süre."

Ben niye gidiyorum acaba, demek isterdim. Prens Lee kafasını salladığında ikisine de selam verip yanımdaki hizmetliler ile kalacağımız yere doğru ilerledim.

,,

Sonunda eşyalarımı yerleştirmeyi bitirmiş ve kendimi konforlu yatağa atmıştım. Prens Lee'de hemen benim bir yanımda kalacaktı. Hizmetliler onun eşyalarını yerleştirirken ben kendi eşyalarımı yerleştirebileceğimi söylemiştim.

Prens Lee'nin Prens Bang'a ne anlatacağını merak etmiyor değildim, her şeyi anlatırsa bunun büyük bir sorun olabileceğini düşünmeden edemiyordum.

Sonuçta bir prens ile bir hizmetlinin bu kadar yakın bir şekilde arkadaş olması doğru gelmeyebilirdi. Böyle şeyler iyi karşılanmazdı..

Aklımdaki soruların yanıtını öğrenmek istiyordum. Prens Lee'nin odasına geçmiş olabileceğini düşündüm. Sonuçta hizmetlilerin bana belirttiği kahvaltı saati yaklaşmıştı.

İyi ki üstümü değiştirmemişim diyerek yavaşça odamdan çıkmıştım. Yan odanın kapısına hafifçe tıktıklattığımda ses gelmedi.

Yavaşça içeri girecekken arkamdan birinin omzuma dokunması ile titredim.
"Hyunjin?" Bunun Prens Lee olduğunu anlamam içime su serpmişti.

"Kahvaltı saati yaklaştığından size bakmak istedim." O odasına girerken onu takip ediyordum. "Ah evet, Chris hyungla konuşurken zaman çabuk geçti. Yakında Kral olacağı için çok mutluyum."

Odanın kapısını kapatırken konuştum.
"Tam olarak ne konuştunuz..?"

Gülümseyerek bana dönmüştü.
"Her şeyi." Bu çok açıklayıcı oldu, Prens Lee. Biraz daha az ayrıntılı anlatabilirdiniz.

Yazıyorum yazıyorum daha ana konuya gelemeden 500 kelime oluyor. Bölümler bir uzun bir kısa olmasın diye de devam etmiyorum 😆

𝐩𝐫𝐞𝐭𝐭𝐲 𝐩𝐫𝐢𝐧𝐜𝐞' 𝐡𝐲𝐮𝐧𝐥𝐢𝐱Where stories live. Discover now