Bebek

58.6K 4.5K 2.9K
                                    

Annemin onlarca araması, babamın mesajları ve Süreyya Hanım'ın ricaları derken, kendimi onların yanında bulmuştum. Evde kendi kendime kafa dinlemek istediğim bir günde misafirliğe gelmeleri çok güzel bir tesadüftü(!)

"Eraycığım, şunları götürür müsün?" kucağında oturan bebeğin elinden, oynaması için verdiğimiz şeyleri aldı Süreyya Hanım. "Ağzına almasın şimdi, emanet çocuk." 

Çocuk dediği minicikti. Hatta o kadar minikti ki epey tatlı görünmesine rağmen kucağıma almamıştım. Eğer ortada emanet olan bir şey varsa,  mutlaka bir zarar getirirdim. Bu hayatım boyunca böyle olmuştu.

Masanın üstüne bıraktığım eşyaların ardından telefonumu elime alıp saate baktım. Akşam olmuştu, hala gitmeye niyetli değillerdi. Şükür ki Dağra'nın gelmesine az kalmıştı.

"Oğluşum." arkasına baka baka yanıma yaklaştı annem. "Süreyya Hanım bir şeylerden bahsetti, Dağra'yla aranızda sorun yok değil mi?"

"O kadının söylediklerine çok kafa yorma." zihninde bir şeyler kurup kendini ona inandıracak potansiyeldeydi Süreyya Hanım, buna emindim artık. "Ayrıca Dağra'yla aramda sorun olsa ne yapacaksınız?" bir şey yapabilecekmiş gibi boş boş soruyorlardı.

"Sizin iyi olmanız için her şeyi yaparız oğlum." dedi gülümseyerek. "Kavga etmiyorsunuz değil mi? Biraz suyuna git çocuğun, dik dik konuşma."

"İstediğim gibi konuşurum." annemin yanından ayrılıp koltuğa ilerledim. Neredeyse bir ay sonra ilk kez görüşüyorduk, onu özlemiştim. Dağra'yla aramın nasıl olduğunu değil, benim nasıl olduğumu sormasını tercih ederdim. "Dikkat etsene." gözümün önündeki bebek öne atılacakken Süreyya Hanım'ın eline uzanıp çocuğu tuttum. "Yani dikkat edin, düşecekti." sonunda cesaret edip tutabildiğim bebeği kucağıma çektim "Şunun tipine bak." 

Annem bana biraz uzak bir noktaya otursa da gözleri üzerimdeydi. "Aman dikkat et Eray, düşürme sakın."

"Niye düşüreyim kolum mu yok?" bebeği yavaşça koltuğa yatırdım.

 Bebek dediğime bakmayın, yeni doğmuş bir şey değildi bu velet. Tahminimce beş ya da altı aylıktı. Çok zayıf olduğu için daha küçük gözüküyordu.

"Çok şaşırttın beni Eraycığım, çocuklardan hoşlanmanı beklemezdim." dedi Süreyya Hanım, çocuklardan değil bebeklerden hoşlanıyorum zaten. Altı, yedi yaşına gelmiş bilmiş bilmiş konuşan çocuklara tahammülüm yoktu.

"Bunlar böyle sevimli, büyüyünce bir çözüm bulmak gerek." derken bebeği izliyordum. "Yani ben sıkılırım herhalde, on yıl aynı çocuğa bakılır mı?"

Bu söylediğim şey çok komikmiş gibi hepsi gülerken gözlerimi devirdim. Kırk yaş üstüyle muhabbet de hiç çekilmiyordu. "Bebek bakabilecek gibisin sanki ha?" diye sordu Süreyya Hanım.

"Ay yok canım! Eray sevmez öyle uğraşmayı, başkasının çocuğu olduğu için ilgileniyor." anneme şöyle bir bakıp gözlerimi kapattım. Ey yumurtaya can veren rabbim, lütfen annemleri evine ışınla.

"Ne alakası var? Küçücük bir şey zaten, yemek yiyip uyuyacak. Neden bakamayım?"

"O kadar basit değil canım, annen haklı. Hastalığı var, uykusuzluğu var..." derken yüzünü buruşturarak 'ay ay' gibi şeyler mırıldandı Süreyya Hanım. Alt tarafı bir tane çocuğunuz var ulan, görende sekiz çocuk büyüttünüz sanır.

"Normal, o da bir canlı sonuçta. Tepki vermesini istemesem bitki yetiştiririm." 

Cümlemin bitmesiyle eş zamanlı olarak kapı açılma sesi geldiğinde bebeğe dikkat ederek ayağa kalktım. Süreyya Hanım hemen çocuğa yaklaşırken salondan çıkıp antreye döndüm. Soğuktan dolayı kıpkırmızı olmuş ellerini ovuşturan Dağra karşımdaydı. 

Kocacığım • [b×b]Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin