yirmi bir

1K 93 61
                                    

Dokuz alarmım ile uyanmış, ailecek güzel bir kahvaltı yapmıştık. Babam kahvaltıdan sonra bir iki bardak daha çay içmiş ve gazetedeki bulmacayı yapmıştı. Saat on bire gelirken alet çantasını almış ve evden çıkmak için hazırlanmıştı. Babamın çok arkasında kalmayacak şekilde yürüyordum. Tae'ye günaydın mesajı atmış fakat geri cevap alamamıştım.
Acaba hangi arkadaşı ile buluşacaktı diye düşünüp kafamı yiyordum.

Seo Hyeon'un binasına girmiş merdivenleri çıkarken gerilmiştim çünkü ilk kez görüşecektik ve onun tavırları biraz garipti. Tae ile kavga sebebi yaratacak konular çıksın istemiyordum.

Dairenin kapısına üç kere tıklatmış ve çok geçmeden kapı açılmıştı. Fotoğraftaki kadar güzeldi fakat gram ilgimi çekmemişti.
Güzelce gülümseyip içeri davet etmiş ve elektrik şartellerinin olduğu kısmı göstermişti.

"Tekrar çok teşekkür ederim. Gerçekten çok minnettarım."

Babam gülümsemiş ve işine devam etmişti. Dün ki kurduğum ve babamın yanlış anladığı o cümleden dolayı babam Seo'ya biraz daha iyimser yaklaşıyordu. Ne kadar elektrik olmasa da evi çok sıcak ve güzeldi.

"Para kabul etmeyeceğini söylemiştin Kook. Bu yüzden yiyecek bir şeyler yaptım, içecekte var. İstediğiniz zaman verebilirim."

Mahçup olmuş bir şekilde ellerim enseme gitmiş ve sadece gülümsemek ile yetinmiştim. Zaten kahvaltı yapmıştık bu yüzden babamın bir şeyler yiyeceğini zannetmiyordum. Fakat babamı hiç tanımamıştım veya bütün tavırları dünkü cümle ile değişmişti. Telefonum ile babama yardım ediyordum, açıkçası kendimi işe yarıyor gibi hissediyordum fakat telefonda bile aradığım şeyi bulamamıştım. Yoongi'ye fotoğrafını atmak bile aklımdan geçmişti çünkü babamla çok iyi anlaştıklarından ara sıra bu konuları da konuşuyorlardı bu yüzden bu konulardan az da olsa anlıyordu.

Dikkatimi, çok sesli gülmesede kıkırtılarını  duyduğum Seo çekmişti. Elinde telefon bir şeyler yapıyor ve ekranda neye bakıyor ise dünyanın en tatlı şeyiymiş gibi bakıyordu. Tekrar babama dönüp yardım ediyordum. Telefonuma bildirim gelmişti fakat babamın azarlarından dolayı telefonu cebime koymuş ve işine odaklanan babama odaklanmıştım.

Bana göre kasvetli olan bu durum, bir an önce bitmeliydi.

Neyse ki çok  büyük sorun olmadığından bir buçuk saate bitmişti. Sorgulamayın, bu işlerden anlamıyorum ve neden bu kadar uzun sürüyor bilmiyordum.
Babama gözlerim ile kalkalım hadi yapıyordum fakat anlamak istemiyor gibiydi ve bu durum beni çıldırtıyordu.

Umarım Tae mesaj atmıştır yoksa çıldırmamak için bir neden kalmayacak.

Seo Hyeon her yanıma yaklaşmaya çalıştığında ben de tam tersi uzaklaşıyordum. Fakat bir iki tekrarlama sonrası güzel popom soğuk ve sert zemini tadacaktı.

Seslice öksürmüş, azalmış sabır kırıntısı ile babama son uyarımı atmıştım. Anlamamak için direniyorsa ben derdim, ağzım vardı ya.

"Seo Hyeon, eline sağlık. Çok güzel olmuş fakat biz artık kalkalım."

"Ah, biraz daha otursaydınız."

"HAyır, yani hayır gerek yok. Yarın zaten derslerim var. Uzun zamandır da girmiyorum tekrar falan filan, onlarla uğraşayım." ağzını açmış itiraz edecek babamı susturmak için acele ile kurmuştum cümlemi. Ama cümlem fena sayılmazdı.

"Oh, öyleyse bir şey diyemem. Bir daha beklerim. Yaptıklarımdan vereyim annene de ver."

Yeni gelin rolü falan mı yapıyordu?

"Cidden gerek yok. Tekrar eline sağlık." uzun süre bu ortamda kalmamdandır belki ama aşırı agresifleşmiştim. Ha, birde Tae'den hiç haber alamam vardı. Kim bilir nerelerde kimle sürtüyordu.

Jeon Jungkook To EveryoneWhere stories live. Discover now