2

1.3K 68 18
                                    

Kaçıncı olduğunu bilmediğim kadehi kafama diktiğimde dolu gözlerimi kapattım.
"Ne olurdu ki o da beni sevseydi? İlk öpücüğümü çaldı şerefsiz. Yani, düşünebiliyor musun? Beni yalnızca yatağa atmaya çalışıyormuş." Diye söylendim. Cevap gelmeyince kaşlarımı çatarak arkadaşımın koltuğuna baktım. Gitmişti. Muhtemelen bir yerlerde erkeklerle fingirdiyordu. Belki de her zamanki gibi o odalardan birine girmişti.

Sinirle gülüp yerimden kalktım. Lavaboyu aramak için dolanırken düşünüyordum. Acaba neulun yaptığı mıydı mantıklı olan? Bir nefeslik duraklarda durmadan çiçek açmak. O daldan bu dala o kadar hızlı geçmek ki o anki dalın adını unutmak. Sahi kolay mıydı sevmeden bir ilişki yaşamak? Doğru olan o muydu? Ya da hayatta gerçekten de sevgi diye birşey yoktu da herşey harbiden cinsellikten mi ibaretti?

Onca yazar, şair yalan mı söylemişti bize? Birine baktığımızda titremez miydi içimiz hiç? Gözlerinde kaybolup uzak diyarlara seyahate çıkmaz mıydık? Canımız yana yana sevmez miydik kimseyi gerçekte? Ve sevilmez miydik, dolu dizgin delicesine? Ben onu sevmemiş miydim aslında? Ama sevmesem kalbim öylesine acır mıydı? Bir yangının orta yerinde kalmış gibi kurur muydu dudaklarım? Nefesim kesilir miydi hiç o Sözleri duyduğumda? Belki de bende sorun vardı. Belki de sevebilme yetisine sahip tek insandım şu koca dünyadaki!

Tabii ya! Neden olmasındı? Bir sürü film yok muydu özel yeteneği olan insanlarla dolu. Ben de onlardan biri olurdum işte! Son sevici gibi. Ne uyardı bana bu durumun dramatikliği. Loş ışıkta duvara koyduğum elim yardımıyla üst kata çıkıp lavaboya gideceğim sırada biri belimden tutarak beni bedenine yasladığında yerimden sıçradım.
"Ben de bu gece hangi ceylanı avlasam diyordum. En güzeli çıktı karşıma." Ağzı leş gibi alkol kokan oğlanı iterek kurtulmaya çalıştım.
"O Ceylan senin takımları ezmeden bıraksan iyi olur."

Cevabım onu güldürmüştü ve bu bana daha çok yaklaşmasına neden oldu. Ne akla hizmet alkol almıştım ki ben?!
"Nazı severim de fazlası iyi olmuyor güzelim. Hadi kendimize bir oda bulalım." Sinirlenme Ashe. Sakin ol ve mantıklı bir kurtuluş yolu düşün.
"Bırak beni. İstemiyorum." En fazla 22 yaşındaki çocuk yine gülerek alkol kokan nefesini solumamı sağlayınca midem bulandı.
"Amma sorun çıkardın yahu. Sadece biraz eğleneceğiz. Uzatma da gel işte."

Onu itmeye çalıştım ama gücüm yetmedi. Alkol kollarımı zayıflatmışa benziyordu. Sinirle göğsünü yumrukladım.
"Bırak beni velet! Ablan yaşındayım senin." Debelenmem işe yaramıyor gibiydi.
"Yaş farkı önemli değil. Ben olgun severim." Bu herif anlamayacaktı. En iyisi anladığı dilden konuşmak olurdu. Yüzünü bana doğru yaklaştırdığı sırada dizimi hızla hayalarına geçirip koşarak yukarı çıktım. Çocuk arkamdan koşarak gelirken bu kovalamacadan vazgeçmeyeceğini anlamıştım.
"Buraya gel. Yakalarsam çok fena yapacağım seni!" Aramızda çok az bir mesafe kaldığında önüme dönerek hızımı arttıracağım sırada bir bedene toslayıp yeri boyladım.

Zorlanarak ayağa kalktığımda tosladığım beden hızla beni arkasına aldı. Beni kovalayan oğlansa zınk diye bize çarpmak üzereyken duruverdi.
"Kız arkadaşımı neden kovaladığını sorabilir miyim?" Kalın sesi kulaklarımı doldurduğunda bir anlığına güvende hissetmiştim. Bu iyi bir adamdı ve beni kurtaracaktı. Tabii oğlanı savuşturup beni bir odaya zorla sokma ihtimali de vardı ama şimdilik ona güvenecektim. Çocuk gülerek ellerini cebine soktu.
"Bunun gibi bir güzelliği yalnız bıraktığına inanmamı mı bekliyorsun? Ver kızı. Yoksa canını yakarım."

Adamın arkasına biraz daha sinip vereceği cevabı beklemekten başka yapabileceğim birşey yoktu. Yalnızca sessizce dikilip beni ona vermemesi için arka arkaya bildiğim bütün duaları ediyordum.
"Kız arkadaşım ve kendime bir oda ayarlıyordum. Şimdi velet, gitmek için yirmi saniyen var. Aksi takdirde korumalarıma seni indirmelerini söylemek zorunda kalacağım." Gerçekten korumaları olup olmadığını merak ettim. Çünkü görünürde ondan başka kimse yoktu. Etrafta azcık duyulan müzik ve yüksek sesli inlemeler dışında bir ses de yoktu.

"Ah, tanıdım seni. Pardon dostum. Gidiyorum. Ama senin kız Çetin cevizmiş, haberin olsun." Gülerek söylediği şey beni sinirlendirdi. Demek bu adam oğlanı tanıyordu. Çocuk uzaklaşırken Korkuyla az önce beni kurtaran adamdan uzaklaştım. Sonunda bana döndü ve yüzünü görmek beni şaşırttı. Onu daha önce gördüğüme emindim. Ama nerede gördüğüm hakkında hiçbir fikrim yoktu. 1,80 lik bir boyu vardı. İriydi. Şu klasik 30 kilo Kore erkekleri gibi değildi. Oldukça erkeksi görünüyordu. Esmer teni loş ışıkta rahatça seçilebiliyordu. Kalın Dudakları ve küçük burnu sanki yüzüne özenle yerleştirilmişti.

Gülümseyerek elini uzattı. Bu yanağındaki koca Gamze'yi görmeme ve birazcık etkilenmeme neden oldu. Kafamı sallayarak etkisinden kurtulmaya çalıştım. Alkol yüzünden salak salak hareketler yapmadığım kalmıştı.
"Ben Joon. Lütfen izin ver seni dışarı çıkartayım." Şüphelenmeyi bırakmasam da ona attığım meraklı Bakışları düzeltip yerine hafifçe eğildim.
"Ashe. İngilizce konuşmanıza gerek yok. Korece biliyorum." Anlayışla başını salladı.
Düşünceli gibi görünüyordu. Beni odaya nasıl atacağını düşünüyor olabilir miydi?

Başımı sallayarak düşüncelerimi uzaklaştırmaya çalıştım. Buradaki çoğu kız o sormadan üstüne atlayabilirdi. Oldukça yakışıklıydı. Beni zorlayacak hali yoktu. Öyle değil mi?
"Az önce siyah saçlı minyon bir kadını odalardan birine girerken gördüm. Sanırım birlikte geldiğiniz kişiydi?" Başımla onu onaylarken şüphelerim içimde git gide büyümeye başladı. Buraya kiminle geldiğimi biliyordu. Yalnız kaldığımı görüp peşimden gelmiş ve beni başka bir orospu çocuğundan kendi zevki için mi kurtarmıştı?

"Evet. Arkadaşım. Nereden biliyorsunuz?" Diye sordum tehditkar bir sesle. Bir yandan da geri geri ondan uzaklaşıyordum.
"Lütfen korkmayın. Yabancısınız ve diğer kadınlar gibi erkek mezesi olmaya değil de öylesine gelmiş gibiydiniz. O oğlan gibi olmadığıma sizi temin ederim." Birazcık olsun rahatlayarak uzaklaşmayı kestim ama yanına doğru da yürümedim.
"İzin verin bir oda bulayım size." Tek kaşım anında havaya kalktı.
"Yan masanızdaydım. Arkadaşınız gelene kadar güvende olmanız için."

Bir süre onu gözlerimle tarttıktan sonra sorun olmayacağına karar verip onu başımla onayladım. Sonunda bulduğu odaya girdiğimizde buzdolabından bir bira çıkarıp kapağını açtı.
"İçmem sorun olur mu?" Nazikçe sorduğu soruya gülümseyerek başımı iki yana salladım. Bir bira daha kapıp bana uzattığında almamayı düşünsem de ne olabilir ki diye düşünerek alıp kafama diktim. Az önce yaşadıklarımdan sonra daha sert bir içkiye ihtiyacım olmasına rağmen iyi gelmişti.

Orada ne kadar müzik hakkında konuştuk bilmiyorum ama kafam öyle güzeldi ki önümü bile görmüyordum. Onun da benden aşağı kalır yanı olmaması büyük bir tehlike oluşturuyordu. Be ben bu tehlikeyi çok yakın otururken aniden birbirimize dönmemiz yüzünden birleşen dudaklarımızdan önce fark edememiştim. Ettiğimdeyse çoktan öpüşmeye başlamıştık bile. Kalın dudaklarının verdiği his bütün bedenimde yankılandı.

Yumuşacıktı ve aynı yumuşaklıkta beni öpüyordu. Ellerim boynunu sararken onun eli çoktan belimi bulmuştu. Öpücüklerimiz derinleşirken ceketimi çıkartmasına izin verdim. Ve ben de onun ceketini çıkarttım. Benim hareketlerim onunkine kıyasla çok daha hızlı ve acemiyceydi ama bunu sorun eder gibi bir hali yoktu. Dudakları dudaklarımdan ayrılıp boynumu bulduğunda itiraz etmek için ağzımı açtım ama edemeden çenemi kapattım. Onu durdurmam gerektiğini biliyordum. Lanet olsun ki çok sarhoştum.

Elleri gömleğimin düğmelerini açarken Dudaklarını boynumdan bir an olsun ayırmamıştı. Ağzımdan kısık sesli bir inleme koptuğunda gözlerimiz buluştu ve gömleğimi üzerimden çıkarttı. Benim ellerim de onun tişörtünü bulunca beni zahmete sokmayıp bir çırpıda çıkartıp gömleğimin yanına fırlattı. Belimden tutarak beni kendi bedenine yaklaştırdığında bir alev topuna dönüşmüştüm. bedeni öyle sıcaktı ki benimkine değdiğinde deliriyordum. Beni geri geri yürüyerek yatağa yatırdığında ne olacağını anlamıştım ama yine bir son vermedim.

Önce pantolonlarımız sonra da iç çamaşırlarımız çıktıktan sonra kendini bana konumladı. Sormamıştı. Emin olup olmadığımı sormamıştı. Sorsaydı benliğimin son kırıntılarıyla gitmek istediğimi söylerdim ama o haber vermeden içime girdi ve çığlığım bütün odada, belki de bütün barda yankılandı.

Bir Gece|Kim NamjoonWhere stories live. Discover now