Kahvaltılıkları masaya dizmiş menemeni de ortalarına koymuştum. Çayın demlenmesini beklerken Yiğit'in neden hâlâ gelmediğini merak etmiştim. Yüzümü kapıya çevirdim. Buradaydı.

Kapı pervazına bir omuzunu yaslamış beni izliyordu. "Neden sırıtıyorsun?" Omuzlarını kaldırıp indirdi. Çaydanlıkları masaya taşıdım. Ekmek sepetini masaya bıraktım. Yiğit hâlâ aynı yerdeydi. Gözlerimi gözlerine diktim. "Bana zaman ver. Sevgilim olduğuna inandırmaya çalışıyorum kendimi."

Sandalyeyi çekip oturdum. Ekmekten bir parça koparıp menemene batırdım. "Aç kalırsın." Gülerek yanıma gelip yanağıma uzun bir öpücük bıraktı. "Seni izlemek beni doyurur."

Sandalyesini çekip yakınımda oturdu. Menemene batırdığım ikinci parça ekmeği Yiğit'e uzattım. Dudaklarını aralayıp ekmeği ağzına aldı.

Kahvaltımızı sessizce yapmıştık. Yiğit'in aşık bakışları eşliğinde. Beraber mutfağı topladık. Hazırlanmak için yatak odasına geçtik. Yiğit kendi için bir pantolon ve kazak seçip odadan çıktı. Dün onu sadece bir kısmını kapatan havluyla görünce az kalsın bayılacaktım. Sevgilim diye demiyorum ama iyi bir vücudu vardı.

Getirdiğim kıyafetlerin geneli uyumalık olunca kot şortu aldım. Giyinip üzerime Yiğit'in siyah kazağını geçirdim. Karargaha geçince değiştirecektim zaten.

Silahımı ve telefonumu yanıma aldım. Odadan çıkmıştım. Yiğit, girişteki aynanın karşısında durmuş saçlarını düzeltiyordu, çok uzunmuş gibi.

Ayna ile arasına girdim. Çenesinden tutup yüzünü yüzüme indirdim. Parmaklarımı saçları arasından geçirip gülümsedim. "Çok yakışıklısınız beyefendi." Bir şey dememişti. Ama sadece kıpırdamayan dudakları değildi; gözleri de vardı.

Gözlerini gözlerime mühürlemişti. Bazen dilin söyleyemediğini gözler söylerdi. Bir insan bir diğerini bu kadar çok sever miydi bilmiyorum ama Yiğit'in yoğun sevgisini hissediyordum.

"Gidelim mi?" dedim araya daha fazla sessizlik girmesini istemediğimden. "Gidelim," Burnumun ucuna minik bir buse kondurdu. "Gidelim Portakal Çiçeğim."

Kabanlarımızı ve botlarımızı giydikten sonra evden çıkmıştık. Kapıyı kilitleyip bana döndü. Elini uzatıp gülümseyerek bekledi. Parmaklarımı parmakları arasına dolayıp sıkıca tuttum elini.

Apartmandan dışarı çıktığımızda Okan ve Ömer ile karşılaştık. "Günaydın." Gülümseyerek bize baktılar. "Günaydın çifte kumrular." Ömer yanıma gelip yanağımdan öptü. "Komutanım ve yengem olduğun için çok şanslıyım." Ben kaçırılınca korkmuş olmalıydı.

Ayak üstü birkaç şey konuşup arabalara ayrıldık. Karargaha gidiyordum çünkü bizimkileri savunmam gerekiyordu. Biraz kural ihlali yaşamış oldular.

Bakışlarımı akıp giden yoldan çevirip Yiğit'e yönlendirdim. Bende olan gözlerini yola çevirip tekrar bana baktı. Kıvrılan dudaklarımı engelleyemiyordum.

"Sürekli böyle bakacak mısın bana?"

"Bir ömür böyle bakacağım sana."

Elini uzatıp elimi tuttu. "Her zaman yanında olup ellerini tutacağım. Asla yalnız bırakmayacağım seni." Diğer elimi elinin üzerine koyup okşadım. "Biliyorum. Yalnız değilim çünkü sen varsın." Başını aşağı yukarı salladı. "Son nefesime kadar da hep olacağım." Biraz eğilip başımı omuzuna yasladım. Dudaklarını saçlarım arasında hissediyordum.

Arabaları yan yana park edip aynı anda indik. Giriş kapısından girdiğimizde Okan'ın gözleri revirdeydi. Öykü'yü görmek istiyordu ama önce Albay'ı görmemiz gerekiyordu. "Beş dakika içinde hazır olun."

UMAYWhere stories live. Discover now