''Bu neydi şimdi?'' Melisa'nın sorusuyla ona baktım. Ben de bilmiyordum. En ufak fikrim yoktu. Biraz önce laf dalaşı yapmıştım.

''Bir erkekle mecburiyet dışında konuştuğun en uzun dialog.'' Hira'ya döndüm. O da şaşkınca bakıyordu. Ben de şaşkındım.

''inanın bu durum hakkında bir fikrim yok. Adam hakkında yok. O adamı tanımıyorum bile!'' derken hızla yataktan kalktım.

''O seni tanıyor gibi!'' Hira da peşimden kalktı. Bana anlamsızca bakıyordu.

''Ne?'' diye sordum. Cidden ne demek istediğini anlamamıştım.

''Bu işin sonu iyi bitmez. Onun yaşamında çizgiler, kurallar yok Eva. Olan sana olur, kimsenin umurunda olmaz.'' Hira sinirle bir bakış atıp çantasını aldığı gibi odadan çıktı. Arkasından bakakalmıştım.

''Benim bir suçum yok!'' diye mırıldandım. Adam'ı dün yüz yüze tanımıştım. Tanışmamız bile sıradan olmamıştı. İstediğim mecburiyetten tanıştığım bu kişiden uzak durmaktı. Olmamıştı, hastanede bitmişti. Arkamda öksüren Melisa ile ona döndüm. Melisa'yı unutmuştum. ''Sen ne düşünüyorsun?''

''Ben? Ben?''

''Evet sen.''

''Hira haklı... Üzgünüm Eva, Adam yakışıklı, zengin, güçlü, uzun olabilir ama kuralsız.Şu kullan at tiplerden. Senlik olacak biri değil.'' Dediğinde tek kaşımı kaldırdım.

''Kullan at tip? Sen kaç tane kullan at tip ile takıldın?'' sorumla önündeki tabaktan zeytin yiyip ayağa fırladı.

''Amerika da yaşıyorum, birkaç kelime kullanayım böyle. Müslümanız, dış görünüşümüz pek belli etmese de içimiz öyle.'' O da çantasını alıp çıkacakken dönüp bana baktı. ''Gerçekten, Hira haklı.'' Dedi. Odadan çıktı. İki arkadaşımın arkasından bakakaldım. Onların düşündüğü gibi bir durum yoktu. Ben... Bunu anlatamıyordum. saçma gelişen olayların içinde kalmıştım. Bir süre bu düşüncelerin arasında boğuştuktan sonra kalkıp üstümü değiştirmek için lavaboya gittim.

''Hay, susmadın!'' sinirle şalımı arkadan bağlayarak lavabodan çıktım. On dakika giyinmemin içinde defalarca aramıştı. Susan telefon tekrar çalıyordu. Sinirim daha da arttı. Kimin aradığına bakmadan telefonu açtım. ''Ne var! Müsait olsam açacağım telefonu, ısrarla neden arıyorsunuz? Bu kadar ısrarcı olma...''

''Eva!'' karşı taraftan gelen soğuk, ölümcül sesle sustum. Sesli şekilde yutkundum. ''Yutkunman iyi oldu. Şimdi hemen odama gel!''

''Pe...Peki hocam...'' diye mırıldandım ama telefon çoktan kapanmıştı. Bakışlarım aşağı indi. Giyinmiştim. Başörtümü yapmıştım. İyiydim. Mr. Brown'un gazabından kurtulmak için tek bir çözüm vardı. ''Ölmem lazım.''

''Ölü birine göre fazla canlı gözüküyorsun.'' Duyduğum sesle gülümsedim.

''Daha ölmedim ama ölmem gerek.'' Umutla arkamı döndüm. Sesin sahibini görünce gülüşümü sildim.

''Mezun olurken edeceğim yemin gereği seni öldüremem.'' Adam içeri girerken geriye doğru bir adım attım. Oda büyüktü ama neden böyle bir gereksinim duyduğumu bilmiyordum. Ona tek kelime dahi etmedim. Hira'nın söylediği cümle kulaklarımda yankılanıyordu.

''Bu işin sonu iyi bitmez. Onun yaşamında çizgiler, kurallar yok Eva. Olan sana olur, kimsenin umurunda olmaz.''

Cevap vermeme kararımı yerinde buldum. O yokmuş gibi yatağa oturup ayakkabımın bağcıklarını yapmaya başladım. Dün Melisa çıkarmıştı ayakkabılarımı belim ağrıdığı için ve Melisa takıntılı bir kızdı. Bağcıkları yarısına kadar açmadan giymezdi. Ben onun bu özelliği ile dalga geçmeyi severdim. Otururken bağcıklarını çoğu zaman ben düzeltirdim. Bu durum şuan başıma bela olmuştu. İstemediğim biri ile aynı oda da olmak en zor durumlardan biriydi.

Eva; Gelecek UmutturWhere stories live. Discover now