Kulaklığın birini Yiğit'in kulağına takıp diğerini kendi kulağıma taktım. Müziği başlatıp arkama yaslandım. "Motor kullanmayı ne zaman öğrendin? Profosyonel kullanıyorsun." Müziğin sesini biraz kıstım. "Motor ehliyeti hangi yaşta alınırsa bende o zaman aldım. Babamın hediyesiydi. Her gün karargahın bahçesinde kullanırdım. Babam ve annem şehit olduktan birkaç ay sonra kaza yaptım. Motor paramparça oldu." Elimi tuttu. Her babam ve annemden bahsedince elimi tutuyordu. Yalnız olmadığı hissettirmek istiyor olmalıydı. Gülümsedim.

"Ben çocukken bebeklerle oynamazdım. Bisiklete biniyordum. Basketbol oynuyordum. Atım var benim. Askeri araçlara binerdim. Ben psikopat olmayayım da kim olsun?" Yiğit gülmüştü. "Ben de çocukken her gün birinin penceresini kırardım. Bir hafta ev cezası verirlerdi ama ben yine kaçardım." Bana diyene bak. "Siz de çok akıllı değilmişsiniz Yiğit Bey." Duruşunu değiştirmişti. "Çocukluk işte." Bir ara Ayşe teyze ile konuşmam gerekecek.

"Sürekli dalıyorsun." dedi. Gülümsedim. "Anneme çektim galiba. Annem de sürekli bir yere bakınca dalıp giderdi. Sonra da babam annemi öper tüm dikkatini dağıtırdı. Bende annem gibi aynı şeyleri düşünüp dalıyorum galiba." dedim. "Yoksa seni öperek daldığın yerden çıkaracak birini mi arıyorsun?" dedi. Göz devirdim. Başımı diğer tarafa çevirdim.

Yanağımda hissettiğim dudaklarla kalbim duracak gibi oldu. "Yalnız değilsin Portakal Çiçeği." Göğüs kafesim inip kalktı. Neden başkalarının yaptığını Yiğit yapınca aynı şeyi hissetmiyordum?

🐺

Ankara'ya uçakla inmiş helikopterle Şırnak'a geçmiştik. Helikopterde Yiğit ile konuşamamıştık. Ömer ile sohbet etmiştik. Yiğit bana başka duyguları hissettiriyordu. Hiç tatmadığım duyguları. Kendime bile itiraf edememişken erken mi bilemiyordum.

Bizi karşılamak için bekliyorlardı. Emre de oradaydı. Yiğit elindeki çantayı bana uzattı. "Bunları sen aldın, sen teslim et. Senin hakkın." Gülümseyerek çantayı aldım. "O şeref hepimize ait." Albay'ın karşısında durup asker selamı verdim. "Üsteğmen Umay Yücesoy, İzmir. Görev başarıyla tamamlanmıştır." Albay gururlandığını belli eden birkaç cümle kurmuştu.

"Aferin asker!"

"Sağol!"

"Evinizde dinlenin akşam beraber yemeğe gideceğiz." Muhtemelen o yemekte Emre de olacaktı. Yiğit ile birbirimize bakıp Albay'a döndük. "İtiraz istemiyorum. Herkes gelecek." Arkasını dönüp gitmişti. "Tebrik ederim Umay." dedi Emre, elini uzatarak. Elini sıkıp gülümsedim. "Sağolun komutanım." Elimi geri çektim. "Akşam seni almaya gelirim, istersen. Beraber geçeriz." Şu an arkamdaki beyleri görmezden mi geliyordu? "Biz beraber geleceğiz. Sağolun Yüzbaşım." dedi Yiğit. Emre, Yiğit'e bakmamıştı. Birazdan ortalık alev alacak.

Yüksek sesli bir havlamayla hepimiz aynı anda sol tarafa baktık. Zehir hızlı hareketlerle yanımıza değil de saldırmaya geliyor gibiydi. Babasının oğlu. Birkaç adım öne çıkıp kollarımı iki yana açtım. Zehir hızını azaltmış bir şekilde gelip bana sarıldı. Başını okşadım. "Zehir sen Umay'a aşık mı oldun?" dedi Ömer. Zehir başını bana sürtüyordu. "O senin annen, annen." Ömer ne zaman mantıklı konuşacaktı?

Emre yanıma gelip çöktü. Zehir, Emre'yi farkedince sert bir şekilde havlamaya başladı. "Sakin ol." dedi Emre. "Komutanım giderseniz iyi olacak. En son böyle havladığında karşı tarafa hastanelik olmuştu." dedi Ömer. Emre kaşlarını çattı. Ters ters Yiğit'e baktı. Omuzumun üzerinden Yiğit'e baktım. Sırıtıyordu. "Akşam görüşürüz." dedi Emre. "Görüşürüz komutanım." dedi Ömer, el sallayarak. Emre bana demişti ama neyse.

Zehir, Volkan'ın elinden topunu alıp ayaklarımın ucuna bıraktı. "Oynayalım bakalım." Üzerimdeki ceketi çıkarıp Ömer'in eline verdim. Topu elime aldım. "Hazır mısın?" Zehir havlamıştı. Topu hızlıca fırlatınca epeyi uzağa gitmişti. Zehir çok hızlı koşuyordu.

UMAYWhere stories live. Discover now