On Beşinci Bölüm

23.5K 1.3K 99
                                    

"Serkan abi

Oops! This image does not follow our content guidelines. To continue publishing, please remove it or upload a different image.

"Serkan abi... Ankara'da mısın? İstanbul'a geliyor musunuz?"

"Geliyoruz koçum. bizim Ankara çarşı üç deplasman otobüsü yaptı! Sana kızgınım ha! Kaç maçtır geliyoruz göremedik seni!"

"Abi tamam bu hafta sahadayım... Senden bir ricam olacak. Tam olarak hangi tribünde olacaksınız. İsterseniz size bilet ayarlarım ben!"

"Gençlere bilet ayarla. Oğlum biz hep kapalıda oluruz bilmiyor musun? Ona göre... Stadyumda istediğin yerden ayarla ama kale arkası olmasın!"

"Tamam, abi tamam. Sana uçak bileti alıyorum önceden geliyorsun İstanbul'a. Geldiğin zaman baya kalabalık olması gerek. Burada da Asya Kartalları ile görüşeceğiz. Sen organize et. İş büyük!"

"Hadi bakalım! İş büyük dediğine göre akşam oradayım!" demiş ve telefonlar kapanmıştı. Erdener derin bir nefes aldı. Her şey güzel olacaktı.

**

"Babam... Yıllarca doğuda görev yaptı. O zamanları çok iyi hatırlıyorum, korku tüneli gibi yerdi. Her gün olaylar olurdu. Her gün şehitler verilirdi. Her gün kapımıza kim gelecek korkusuyla yaşardık çünkü köy halkı bile onlardan korkup, onlardan olabiliyordu. Bir gün, köy koruyucuları geldi sandık ve kapıyı öylece açtık. Ellerinde uzun silahlar ile girdiler içeriye. Babam... Yüksek rütbeli bir askerdi. Anlatamıyorum, Demokan... Yani onlar yaptı her şeyi... Ben son anda kurtuldum. Kurtardılar ama onlar için çok geç kalmışlardı." diyerek ellerini birbirine kenetledi, Duygu. Demokan ise dirseklerini dizlerine yaslamış onu dinliyordu. Duygu derin bir nefes alıp başını salladığında Demokan anlatmaya başladı. Birbirlerinden gizledikleri ne varsa anlatıyorlardı. Bu sevda yolunda ikisi de çıplaktı, yalanları soyunuyorlardı. Duygu gözlerinin yaşını sildi ve gözleri dolu olan adama baktı.

"Küçük bir çocuğun mızmızlığı gibi, kalbime küstüm ben, Duygu. En sevdiğim oyuncak arabam kırıldığında bile atmamış olan ben, kalbimi uçsuz bucaksız bir uçurumdan yuvarladım. Ne dersen de... Benim içimde küçük bir çocuk var, Duygu. Eğer ben böyle sert, sağlam ve dik durmazsam o çocuk yara alır. Ben sadece içimdeki öz beni korumaya çalışıyorum. Kırılgan beni..." diyerek bakışlarını kaçırıp, burnunu çekti ve nefesini dışarı verdi.

"Böyle... Ciğerlerin boğulur ya, nefes alsan canın yanacak, almasan öleceksin. Hah! İşte öyle sevdim ben. İçimdeki çocuk onunla büyüdü de, küçücük çocuğun katliamını yaptı gitti. İçimdeki o masum veledin kafasına sıktı gitti. Beni... Öldürüp, mezara koymadan gitti. İyi ki gitmiş... Yoksa ben nasıl seni özüme katardım ki?" dediğinde Duygu'nun gözleri yine yaşla parlarken gülümsedi. Ama kıskanmıştı. Üzülmüştü. Sinirlenmişti. Demokan'a bunu yapanaydı tüm hisleri. Bir erkek nasıl severdi? Bir kadın böylesi büyük bir sevgiyi nasıl elinin tersi ile iterdi ki?

"Hani kahvenin kokusunu, çayın yeni demlenmiş dumanı tütenini, kahvaltı sonrası içilen ilk sigarayı sever ya insan... Öyle işte. Ama kahvenin kokusu da, ilk sigara da, yeni demlenmiş dumanı tüten çay da genzi yakar. İşte aşkın da buğusu kalır gırtlakta. Yutkunduğun her anda yakar... Derin soluklar alsan da geçmez ya işte öyle... Demem o ki... Bu aşkın fedası da bendim, cefası da bendeydi... Vedası göklere karıştı."

SON ŞANS - Son Serisi 2 ve 3-Where stories live. Discover now