15-Kâbus Gibi

9.9K 1.1K 81
                                    


***

Nazlı hastane odasının soğuk duvarına yaslanarak dengesini korumaya ve duyduğu şeyleri sindirmeye çalıştı. Fatih'le amirinin ne konuştuğunu dinleyebilmek için odasının kapısını arkalarından yeniden açmıştı. Çünkü artık çevresindeki herkese karşı şüpheyle doluydu. Arkasından çevrilecek işlerle baş edecek gücü yoktu. Fakat Fatih'in ailesiyle, eniştesiyle alakalı öğrendiği şeyleri duymayı kesinlikle beklemiyordu.

Yatağına geri döndüğünde babasından, taşıdığı kandan ve soyadından bir kere daha nefret etti. Artık belki de kabullenmek zorundaydı Nazlı. Kendisine temiz bir sayfa açarak hayatına devam etmesi pek mümkün görünmüyordu. Adı, kanı bir lanet gibi hep peşinden gelecekti. Birkaç dakika sonra doktor yanına gelip çıkış evraklarını imzaladı. Doktorun arkasından yanına gelen Fatih de sanki az önce Nazlı'yla olan samimiyeti yüzünden azarlanıp tehdit edilmemiş gibi genç kıza gülümsedi ve Nazlı'nın önünde diz çöküp ona ayakkabılarını giydirdi. Nazlı her ne kadar buna gerek olmadığını söylese de Fatih onun eğilerek kaburgalarına baskı yapıp canını yakmasına izin vermedi. Bağcıklarını bağladıktan sonra başını kaldırıp Nazlı'nın güzel gözlerine baktı. Genç kız ise bu şefkat ve ilgi karşısında kalbinin acıdığını hissetti. Sanki bugüne dek sevilmeyen, değer görmediği için boş bırakılan kalbine ilk defa kan pompalanıyor gibiydi.

Fatih ayağa kalkarak elini Nazlı'ya uzattı.

"Hadi gitmiyor muyuz yol arkadaşım?"

Nazlı dolan gözlerini saklamak istercesine başını çevirdi ve başını iki yana salladı. Bunun üzerine Fatih kaşlarını çatarak başını hafifçe yana çevirdi ve Nazlı'yla yeniden göz göze gelmeye çalıştı.

"Bir şey mi oldu Nazlı?"

"Ben gelmek istemiyorum Fatih. Nasılsa Mustafa da yakalandı. Sen beni Hasan ağabeyin yanına götür. Ya da ben bir taksiye binip gideyim. O da iyi olunca biz kendi yolumuzu çizeriz."

Fatih Nazlı'nın güvenini kaybettiğinin, genç kızı fazlasıyla kırıp istemeden de olsa incittiğinin farkındaydı ancak Nazlı'nın bir kere tabiatı naifti. Aralarına giren bu mesafenin uzun süreli olacağına inanmamıştı Fatih. Fakat anlaşılan Nazlı'yı geri kazanması düşündüğünden çok daha zor olacaktı.

"Neden böyle söylüyorsun Nazlı? Bana kırgınsın, küskünsün tamam. Senin açından bakınca yerden göğe kadar haklısın da ben kabul ediyorum. Ama benden yüz çevirme lütfen. Sen yine yolunu çiz fakat izin ver o yolda yanında yürümeme lütfen."

Nazlı bu kadar iyiliği, kendisine doğru uzatılan sevgi dolu eli görünce hayır demek iyice zorlaştı. Ancak Fatih için de sadece bela demek olacaktı onun varlığı. Ne diye diretiyordu karşısında?

"Israr etme lütfen. Benim yarınım belirsiz, uyanacak bir günüm daha var mı onu bile bilmiyorum. Senin ne işin var benimle aynı yolda Fatih? Ben ancak çamurumu senin üstüne sıçratırım."

"Ne demek o Nazlı? Senin daha uyanacak çok sabahın var. O herif içeride ama adamları dışarıda evet. Ama ben yanındayım. Sana bir şey olmasına asla izin vermem. Yemin ederim Nazlı, bak bana inanman için ne yapmam gerek bilmiyorum ama..."

Fatih'in sesi Nazlı'nın güvenini kazanabilme heyecanıyla titreyince genç kız onun daha fazla bu şekilde konuşmasına yüreğinin dayanamayacağını hissedip Fatih'in sözünü kesti.

"Sorun sana güvenmemem değil ki benim Fatih. Ben zaten safın önde gideniyim. Bana bakan gözlerde azıcık şefkat kırıntısı görsem, biri kazara başımı okşasa hemen inanıp ona güvenirim. Sevgi arsızıyım anlayacağın. Ama senin ne işin var benim yanımda? Niye kendine bunu yapmanın derdindesin? Kimseye bu kadar acıma."

TUZAK (TAMAMLANDI)Où les histoires vivent. Découvrez maintenant