8-Kurdun Kuzusu

10.9K 1.1K 120
                                    

Nazlı uçağı Atatürk Havaalanı'na indiğinde diğer yolcularla beraber dış hatlardan giriş yaptı ve pasaport kontrolünden geçip bavulunu tekerleklerinden sürüyerek çıkışa doğru yöneldi. Bu sırada telefonu da çaldı ve Mustafa kendisine doğru yürümekte olan korumayla beraber havaalanından çıkmasını söyleyince Nazlı onun sözünü dinledi. Açık havaya adım attığı an ise onları bekleyen siyah minibüse doğru yürüdü ve minibüsün sürgülü kapısı başka bir koruma tarafından açıldığında her zamanki gibi takım elbiseli hali, uzun, siyah mantosuyla karşısında dikilen Mustafa'yla göz göze geldi. Arkaya doğru taranmış siyah dalgalı saçları, sert yüz hatlarını tamamlayan kirli sakalı, uzun boyu,yapılı vücudu ve kara gözleriyle hayatı boyunca tanıdığı, bildiği Mustafa buydu işte. Tıpkı Şahin Bey gibi yürüdüğü yolu titretir baktığı her çift gözü korkudan sindirirdi.

Nazlı sert, resmi bir selamlaşma, mesafeli bir sarılma bekleyerek dikildi ama Mustafa onu şaşırtacak bir şey yaparak kollarının arasına alıp sıkıca sarıldı. Yüzünü Nazlı'nın saçlarına gömdü.

"Hoş geldin Nazlı. Sonunda geldin."

Şaşkınlıkla elleri havada kalan kız tereddütle avuçlarını Mustafa'nın sırtına değdirdi. Ayrıldıklarında ise Mustafa'nın gözleri hızla çevresini taradı ve beline sarıldığı Nazlı'yı hızla arabaya doğru yürüttü. Karşılıklı oturduklarında kapı kapanıp minibüs doğrudan hareket etmeye başlayınca Nazlı haliyle yerinde kıpırdanıp neler olduğunu sormak ve Mustafa'nın muhtemelen kendisine karşı hissettiği öfkeyle yüzleşmek için söze girdi.

"Mustafa, babam nerede? Eve mi gidiyoruz şimdi?"

Kucağında birleştirdiği ellerine bakıp parmaklarıyla oynadı Nazlı ve gözleri sağ elindeki nişan yüzüğüne takıldı. Her zamanki gibi yine İstanbul'a dönerken kelepçesini geçirmişti parmağına. Mustafa'nın da tıpkı kendisi gibi alyansıyla oynayarak cevap vermediğini görünce iyice kötü hissetti.

"Ben biliyorum yalan söylediğim için bana çok kızgınsın. Senin ve babamın sözünden çıktığımı düşünüyorsun ama..."

"Öyle bir şey yok Nazlı. Sen benim sözümden ancak ben izin verirsem çıkabilirsin. Haberim vardı ama bu isteğine göz yumdum. Bu kadar aksilik çıkacağını, seni buraya aldırmam gerekeceğini tahmin etmiyordum. Sessizliğimin sebebi lafa nereden gireceğimi bilmiyor oluşum."

Nazlı Mustafa'nın karşısında her ne kadar dik durmak istese de bunu başaramayarak başını önüne eğdi. Neticede onunla nişanlı olduğu halde Fatih'e âşık olan ve Mustafa'yı aldatan kendisiydi. Her ne kadar onun da burada Nazlı yurt dışındayken bir keşiş hayatı yaşadığını düşünmese de bu Nazlı'nın yanlışını, ayıbını değiştirmezdi.

"Mustafa korkutma beni, ben ilk defa seni bu kadar yorgun, gömleğini ütüsüz görüyorum. Sen her zaman lafa doğrudan girersin. Yine öyle yap lütfen. Babam nerede? Siz iyi misiniz?"

Mustafa çenesini sıkarak yutkundu ve gözlerini Nazlı'dan kaçırdı. Bu da onun için beklenmedik bir tepkiydi. Yıllardır hep Mustafa Nazlı'ya Nazlı ise onun dışında her yere bakardı.

"Dün gece bir kaza oldu, babamızı kaybettik Nazlı."

Nazlı duyduğu şeyi anlamlandırmaya çalışarak dolan gözlerini kırpıp birkaç saniye düşündü. Babası, koskoca adam nasıl bir kaza geçirmiş olabilirdi ki? Kaybettik derken düşündüğü şeyi kast ediyor olamazdı herhalde Mustafa.

"Nasıl? Anlamadım."

"Başımız sağ olsun."

Yanakları ıslanırken dünyasının başına yıkıldığını, yerin altından kaydığını hissetti Nazlı. Muhtemelen ayakta olsaydı bunu duyduktan sonra yere yığılırdı.

TUZAK (TAMAMLANDI)Where stories live. Discover now