16. 370 Gün

329 41 0
                                    

Merhaba nasılsınız? Umarım iyisinizdir. O zaman çok uzatmadan sizi güzel ama üzgünüz biraz kısa bir bölümle baş başa bırakıyorum.

Keyifli okumalar...

♤♤♤

Özlüyordum, duyamadığım sesini, göremediğim simasını, dokunamadığım ellerini, koklayamadığım biricik kardeşim Ardayı çok özlüyordum.

"Onun iyi olup olmadığını öğrenmemi istermisin?" Bir an Ardayı düşünürken dalıp gitmiştim. Metenin bana dediği şeyi anlayammaıştım. "Hı?" Konuşmaya bile mecalim kalmamıştı. "Diyorum ki Ardanın nasıl olduğunu öğrenmemi istermisin?" Ona neden üzüldüğümü söylememiştim ama anlamıştı. Gerçekten hayatta tanıdığıma en şükür ettiğim insanlardan biri olmuştu Mete. Ona hayatımı anlatırken Ardanın ismi birkaç kere geçmişti ama unutmamıştı. "Bunu yapabilirmisin?" Tek istediğim onun iyi olup olmadığı öğrenmekti. "Benim için zor değil." Ona çok minnettar olduğumu belirtmek için en içimden gülümsemiştim.

"Alın bakalım bunları sizin için kızarttım." Arda denen çocuğun uzattığı çubuğu sessizce teşekkür ederek aldım. Kızartılmış marshmellow ilk defa deniyecektim.

Yaklaşık bir saat bu ortamda kalmıştık. Metenin arkadaşları kendilerini tek tek tanıtmıştı bana. Mete ile yakın bir arkadaşlığı vardı hepsinin. Bende kendimi çok fazla uzatmadan kısaca tanıtmıştım.

Neredeyse gece olmuştu ve Mete beni otele geri bırakıp gitmişti. Günün yorgunluğu ile duş almak için bile uğraşmadan uyuya kalmıştım.

...


Sabah yine erken saate kurduğum alarmin sesini duyar duymaz fırlamıştım yataktan. Çünkü işe gitmek için evden bir buçuk saat erken çıkmam gerekiyordu. Çok vakit kaybetmeden şirketin yanlarından bir ev tutmalıyım diye düşündüm. Güne enerjik bir başlangıç yapma umuduyla soğuk suyla aldığım duş bir güzel enerjimin toplanmasını sağlamıştı. Odama servis yaptırdığım avakadolu yumurta midemin dolmasına yardımcı olmuştu. İlk gün gösterişli giyinmiştim ama bugünde öyle giyinmemin bir anlamı yoktu.

Hava çokta sıcak olmadığı için içime beyaz atlet ve üzerime beyaz gömlek giymiştim, altıma giydiğim bej palazzo pantalon kombinimi çok güzel tamamlamıştı. Saç rengime uyan en güzel makyajlardan biri olan hafif toz pembe tonlarında ki makyajımıda yaptıktan sonra artık işe gitmek için hazırdım.

Son olarak oda kartımı ve çantamı alıp aşağıya indim. Girişin önünde lüks arabasıyla beni bekleyen Meteyi görmeyi hiç beklemiyordum. "Günaydın Sima nasılsın?" Sadece toplantıları olduğu günler siyah takım elbisi giymeyi eksik etmiyordu. Ve sanırım bugünde toplantısı vardı. "Sana da günaydın Mete. Ben iyiyim senide iyi gördüm." Arabanın ön koltuğun kapısını açarak eliyle işaret etti. "Hadi seni şirkete ben bırakayım. Hem konuşmamız gerekenler var." İtiraz etmeden arabaya bindim.

"Kararını verdin mi?" Aniden sorduğu sorunun ilk başta ne ile alakalı olduğunu anlamamıştım. "Neye?" Elleri hâlâ direksiyondayken bana baktı. "Glikizor işine. Zaten hemen karar vermeni beklemiyorum. Kendinde göreceksin Sima onun nasıl bir insan olduğunu." Böyle ciddi ciddi konuşunca görünümü gerçekten çok olgunlaşıyordu. "Ben kararımı verdim Mete. O insanlar daha fazla başka insanların hayatını maffetmeden yapalım şu işi." Zaten dünden beri hiç aklımdan çıkmamıştı ve doğru kararı vermek için çok düşünmüştüm. Bir elini arka koltuğun üzerinde ki bir poşete uzatıp aldı ve bana uzattı. "Bu ne?" Ben içini açıp bakmadan "Glikizor işte." Dedi. Söylediği şeyle sanki elimde bomba tutuyormuş gibi poşeti yere fırlattım. "Sima ne yapıyorsun?" Mete dün bu şeyi öyle bir anlatmıştı ki adını duyduğumda biraz ürkmüştüm.

HAYATIN SİMASIحيث تعيش القصص. اكتشف الآن