Eva; Gelecek Umuttur

By GlsmOzdmr

593K 34.1K 3.6K

29 Ocak 2015-28 Mayıs 2016 Amerika, Avusturalya, Türkiye, İngiltere,Filistin, Suriye.... Ülkelerin değişmesi... More

2. Bölüm
3. Bölüm
4.Bölüm
5. Bölüm
6. Bölüm
7. Bölüm
8. Bölüm
9. Bölüm
10. Bölüm
11. Bölüm
12. Bölüm
13. Bölüm
14. Bölüm
15. Bölüm
16. Bölüm
17. Bölüm
18. Bölüm
19. Bölüm
20. Bölüm
21. Bölüm
22. Bölüm
23. Bölüm
24. Bölüm
25. Bölüm
26. Bölüm
27. Bölüm
28. Bölüm
29. Bölüm
30. Bölüm
31. Bölüm
32. Bölüm
33. Bölüm
34. Bölüm
35. Bölüm
36. Bölüm
37. Bölüm
38. Bölüm
39. Bölüm
40. Bölüm
41. Bölüm
42. Bölüm
43. Bölüm
44. Bölüm
45. Bölüm
46. Bölüm
47. Bölüm
48. Bölüm
49. Bölüm
50. Bölüm
51. Bölüm
52. Bölüm
53. Bölüm
54. Bölüm
55. Bölüm
56. Bölüm -Final-
Veda Konuşması
Eva Severlere Yeni Hikaye

1. Bölüm

42.4K 1K 107
By GlsmOzdmr

Yeni başlanmış bir hikaye ve desteklerinizi unutmayın. Yorum ve beğenilerinizi bekliyorum...

İnstagram; Eva_Wattpad

Atkı bulmak için evin içinde durmadan koşuyordum. Saçma şekilde hiçbir yere elimi sürmüyor sadece koşuyordum. Salondan ders çalışan Melisa'nın hiç durmayan sesi benim telaşımla karışınca ortaya komik bir tablo çıkmıştı. Yukarı kata koşmak için merdivene geldiğimde suratıma atılan yumuşak şeyle görüş açım kapandı. Sıratımdan o yumuşak şeyi çekince sevinçle çığlık atıp atkıya sarıldım.

''Yeter! Burada uyumaya çalışıyorum. Al şu atkıyıda git artık.'' Hira birbirine girmiş sarı saçları ile bana homurdanıp odasına geri yürürken merdivenin başından üst kata bakıp onu izledim. Onun asistanı olduğu bir hocası yoktu. Vardı ama yoktu. Bu Bay Leo için kullandığımız tabirdi. Sadece baş belası üçüzlerine bakılacağı zaman Hira'yı çağırırdı. Hira'nın asistanlığı bu kadardı. Ben ise... Makale yazılacak koş Eva! Yeni kitap yazıyorum koş Eva! Konferans var koş Eva! Kongreye katılacağım koş Eva! Bugün derse gelemeyeceğim derse gir Eva! Eva, Eva, Eva! Mr. Brown asla beyin gücü gerektiren işleri dışında işlerini yapmazdı.

Atkımı boynuma dolayıp sokak kapısına ilerlerken Melisa durdurdu bu sefer.

''Başörtünü düzelt!''

''Şimdi çıkıp uyuyacağım!'' en sonunda bağırdığımda Melisa umursamazca arkasını dönüp çalışmasına geri döndü. ''Beni taktığın için teşekkür ederim canım arkadaşım!'' diye söylenip boy aynasının karşısına geçtim. O kadar çok koşturmuştum ki örtü kaymıştı.

''Bu gürültüde uyuyamıyorsun...'' Hira paytak ve somurtkan ifadesi ile salona girdi. ''Ve ben seni taktım.''

''Gerçek dost dediğin böyle olur.'' Hira'nın peşinden bağırıp karşılık verdim. Koşarak evden çıktım. Saate bakmak için kolumu kaldırırken yan evden çıkan arkadaş grubuna baktım. Okulun en ezikleri ve en popüleri olmayı başarmış tuhaf insancıklar. Onlara böyle diyen tek kişi bendim. Melisa ve diğer herkese göre mükemmel insanlardı. Umursamadan saate odaklanınca geç kaldığımı gördüm. Mr. Brown tüm öz geçmişimi elime verip beni gömecekti. Yıllar sonra kemiklerim bulunduğunda elimdeki öz geçmişte sadece Mr. Brown'un hakaretleri olacaktı. Hiç düşünmeden tekrar koşmaya başladım ama yetişemezdim. Yedek evlere atılmış biriydim, evin mutfağını yakınca geçen yıl kampüsün yarım saat uzağındaki yedek evlere sürülmüştüm.

''Eva!'' adımı duymamla yavaşladım ve durdum. Omzumun üstünden dönüp baktığımda Pier denen kızla göz göze geldim. İstemeyerekte olsa vücudumu ona doğru döndüm. Vakit nakitti. Zaten geç kalmıştım.

''Efendim?'' dedim. Rol yapma yeteneği Allah'ın bana verdiği en güzel özellikti. Yavaşça gülümsedim.

''Ben Pier yan evde ki komşunuzum, bu arkadaşım Danny...'' eliyle önde duran arabanın sürücü koltuğundaki adamı gösterdi. ''O Samuel...'' arka koltukta oturmuş umursamazca telefonla oynayan çocuğu gösterdi. ''Ve o da Adam.'' Dediğinde arkada üstü açık arabada oturan adamı gösterdi.

''Sonuç?'' dediğimde kızın suratı aniden ifade değiştirdi. Biraz fazla kaba olduğumu fark ettim. ''Yani ben sizi tanıyorum. Diğer tüm okul gibi tanışma kısmı saçma oldu.'' Dediğimde kahkaha attı. Kahkahası çok hoştu. Pier çok hoş bir kızdı. Benim kadar uzun, harika fiziği, sarı saçları, kahverengi gözleri ile güzeldi.

''Haklısın, ilk defa konuşunca böyle bir başlangıç düşündüm... Geç kaldığını görüyorum. Büyük, üniversitenin orjinal kızı Eva'yı okula bırakmak için talibiz.'' Dediğinde kibarca güldüm.

''Ben o tuhaf insanlarla aynı arabaya binmem.'' Dediğimde Pier arkasını dönüp fotoğraf çekilen arkadaşlarına baktı. Pozları gözlerim görüyor ama beynim algılamıyordu. İnsan bu kadar tuhaf olamazdı.

''Zaten sen Adam'ın arabasına bineceksin.''

''O diğerlerinden daha tuhaf.'' Bu sefer Adam'a baktı. Dakikalardır gözlerini kırpmadan bize bakan Adam'ı gördü.

''Pekala, o kadar tuhaf değildir.'' Pier hiç beklemediğim bir şey yaptı koluma yapışıp peşinden beni sürüklemeye başladı. Nasıl bir güç varsa çekiştirmeme rağmen hiç sendelemedi. En sonunda Adam'ın arabasının önünde durdu. Adam bize dönmemişti eski durduğumuz yere bakıyordu. Pier bir süre onun tepki vermesini bekledi. Ben Pier'in elindenkurtulmaya çalışıyordum.

''O benim arabama binemez. Kimse benim arabama binemez.'' En sonunda sessizliği bozan Adam'ın duygusuz soğuk sesiyle ona baktım. Atom bombasını gözü kapalı atacak insan soğukluğu ile konuşmuştu.

''Adam saçmalama geç kalmış kız işte!'' Pier ona kızarken en sonunda tüm gücümle elimi çektim.

''Temiz olup olmadığını nereden bileceğim? Koltuklarım kirlenirse?'' Adam'ın aptal sorusu ile gözlerim büyüdü, büyüdü, büyüdü.

''La bebe, Allah'ın gusülsüz gavuru ben senden temizin! Öyle bakarsın suratıma ne oldu Türkçe bilmiyor musun? O zaman güzel. Gusülsüz gavur, cenabet seni, asıl ben biner miyim o arabaya? Senin hiçbir işin yolunda gitmez.'' İki arkadaş şaşkınca bana bakıyordu. Farklı diller bilmek bu kadar güzeldi. Babanız Türk, anneniz İngiliz olunca otomatik şekilde iki dil sahibi oluyordunuz. Haifçe öksürüp İngilizce konuşmaya başladım. ''Haklı, sonuçta arabaya zarar verebilirim.'' Dedikten sonra arkamı dönüp hızla ilerlerken Pier kolumdan yine o gücüyle çekip arabaya oturttu. Şaşkınlıkla arabadan ona bakıyordum. O ise koşarak Adam'ın yanına gidip kulağına bir şey fısıldadı. Adam sinirle önce ona baktı sonra arabayı çalıştırdı. Ben o an kendime geldim. ''Kapıyı aç!'' dediğimde bunun tuhaf bir istek olduğunu anladım. Arabanın üstü açıktı. ''Arabayı durdur!'' diye düzelttim.

''Sessiz kalırsan beş dakikaya ikimizde bu işkenceden kurtuluruz!'' bana cevap verirken ara sıra bana bakıyordu. Kızlar bu adama aşıktı ama bildiğin kabaydı. Kötü çocuk hikayelerindeki bencil, düşüncesiz, kaba erkekler gibiydi. Ben kötü çocukları sevmezdim. ''Bu kadar kolay kabulleneceğini düşünmemiştim. Sen sonuçta okulun asi kızı Eva'sın.'' Dediğinde ona baktım, o da bana bakıyordu.

''Evet. O yüzden benim dediklerim olacak.'' Arabayı yavaşlatıp köşeyi dönecekken ''hadi ordan!'' dercesine bir gülüş takıldı. Ben değildi. Olamayacaktı. Emniyet kemerini takmamıştım. Kapıya tutunarak kendimi yukarı çektim ve o en yavaş olduğu anda ortalık ağır çekimdeydi hissi oluşmuştu. Adrenalin gücünü göstermiş ve zihnimin bana oyun oynamasına izin veriyordu. Ayaklarım yere değdiğinde adrenalin tekrar gücünü gösterdi. Ben birkaç adım öne sendeledim. İşte o an arkamı dönüp baktım. Adam aniden frene basıp bana doğru döndü. Bu yaptığım delinin yapabileceği bir şeymiş gibi bakıyordu. Hızla önüme dönüp ilerlemeye başladım. Soğuk havada geç kalmış biri olarak fazla soğuk kanlıydım.

Ben Amerika'da okuyan Müslüman bir kızdım. Fazla klişe fazla sıradan bir cümle geçmişti düşüncelerimin arasında. Asla anlamı sıradan değildi. 2014 yılında İslamofobinin yükselmeye başladığı yıldaydım. Ezan sesi yoktu, belli arkadaşların dışında seninle aynı değerleri paylaşan kimse yoktu, yemek zevkine uyan kişi sayısı bile azdı... Çölün ortasında kalmış kutup ayısı gibiydim. Ben bunlara alışıktım. Babam Türk ama ben Türkiye'de büyümemiştim. İngiltere'de büyümüş biri olarak Birleşik Krallık Amerika'dan farkı yoktu.

''Yine başa sardın Eva!'' diye mırıldandım. Ne zaman yalnız kaldığım hissini yaşasam, kendime teselli vermeye kalksam bunu aklıma getiriyordum. Sırıttım, bu hafta on birinci getirişimdi aklıma. Bu sayı her hafta giderek artıyordu.

''Hey!'' duyduğum sesle aynı anda çalan korna korkuyla yerimde sıçramama sebep oldu. Durup korkudan atan kalbimi sakinleştirmeye çalıştım. Cebimde olan ellerimi sıkıp başımı sola çevirdim. Korna sesini geldiği yöne. Konuşmadım. ''Hareket halindeki arabadan atladın. Biraz önce? Bunu yanımda yaptın!Anlatsalardı inanmazdım.'' Adam arabayı durdurup indiğinde hareket edip bir adım sağa kaydım. Aramızda araba vardı ama Melisa milyonlarca karşımdaki adamın çapkınlıklarını ve sapıklığını anlatmıştı. Tabi suratına yapışmış ifadesiz bakışı. Şuan dudaklarında bir gülücük vardı ama ifadesizdi bakışları. Bu onu... Tuhaf yapıyordu.

''İnanma.'' Dedikten sonra önüme dönüp hızla yürümeye başladım. Derse geç kalmıştım. Mr. Brown beni öldürecekti. Peşime sapık takılmıştı. Bir adım daha atamadan kolumdan tutup döndürülünce korkuyla kaskatı kesildim. Dört yılın sonunda öldürülecektim. İslamofobiye kurban gitmeyi düşünürken sapık öldürecekti. Dönüp bana bakan Adam'a şaşkınca bakıyordum.

''Anlatılandan daha delisin.'' Dediğinde kolumu çekip bir adım geriye gittim.

''İyi. Güzel. Evet. İstediğin cevaplar bunlar mı? Bak, her yanıma gelen... Erkeğe bunu anlatmaktan bıktım. Sana da anlatayım. Ben Müslümanım ve benden uzak dur. Temas yok. Konuşmak mecbur olmadıkça yok. Ben istemedikçe özel soru yok. Yani benden uzak dur.'' Sakin ve gür bir sesle bunları tekrar ederken karşımda 0-5 yaş aralığı bir çocuğa anlatıyormuş gibi hissettim. Bu böyleydi. İfadesi bakışları gerçekten insanı tuhaf hissettiriyordu. Cinayet işleyebilecek bir havaya büründüyordu.

''Zaten lakabın 'Rahibe Eva'.'' Dediğinde suratımdaki tüm kan çekildi. İnsanlardan bir sürü kelime duymuştum, lakapta duymuştum. Bunlar aşağılayıcı veya değil ama bu...

''N..Ne?'' derken tek kelime için bile kekelemiştim. Ona doğru bir adım attım. Memnuniyetle sırıttı. Ben ise şaşkındım.

''Bu surat ifadeni tüm okulun görmesini isterdim. Korku mu o? Bu lakaptan korktun mu? Böyle tepki vereceğini bilseydim daha önce uydururdum bu lakabı. Bir adım daha at, Rahibe Eva.'' Dediğinde tek gözümün seğirdiğini hissettim. Adrenalin yine kendini göstermişti. Ben orada durmuş bu adamı dinliyordum. Öfkeyle ona doğru bir adım daha yaklaştım. Hiç düşünmeden karnının üstüne tekme attım. Dev gibi adama geriye sendelediğinde öfkem geçmiyordu. Nereden bulaşmıştı bu adam bana. Bir sabah geç kalmam başıma bela açmıştı. Acıyla kıvranırken geri geri yürümeye başladım.

''Bir daha uyarmayacağım. Uzak dur. Müslümanım diye spor yapmıyorum sanma, spor yapmakla kalmıyorum dövüş sanatlarını iyi biliyorum...'' cümlemi tamamlayamadan ayağım ıslak çamurda kaydı. Sırtı üstü yeri boyladım. Acıyla bağırırken gözlerimin kararmasından bir kez daha bağırdım.

''Allah'ım tövbe, bir daha insanlara kaba davranmayacağım... Allah'ım... Canım acıyor.'' Türkçe bağırırken aniden sustum. Kimse beni anlamazdı. Yardım etmezdi. ''İmdat! Doktor yok mu? Ölüyorum. Belimi kırdım sanırım.'' İngilizce bu kadar kendimi ifade ederken acıyla susmak zorunda kaldım. Kırmıştım. Gitmişti, belim. Mr. Brown beni öldüremeyecekti. Belimin kırılması iyi mi olmuştu? Bu soruyla gözlerimi açtım. Tepemde dikelen Adam'ı gördüm. Bana bakarken hangi duyguyla baktığını anlayamazdım. ''Lütfen, doktor çağır. Çok acıyor.'' Diye mırıldandığımda eğilip koluma dokunduğunda çığlık attım. ''Sapık var!''

''Sus! Hiç mi susmuyorsun.'' Eliyle ağzımı kapatıp sinirle kafasını geriye attı. Nefesini dışarı verdi. Soğuk hava ile birleşen sıcak hava buharlaşıp gökyüzünde kayboldu. ''Ben doktorum... Son senem. Şimdi seni burada ölüme terk etmek vardı... Ben mesleğimi seven biriyim... Seni yavaşça döndüreceğim, sen de kımıldamayacaksın. Eğer belin kırıldıysa en ufak hata ölümcül olur.'' Dedi. Korkuyla nefes almayı bile bıraktım. Eliyle başımı tutup, yavaşça sağa çevirdi. Eskisi gibi ağrımadığı için sesimi çıkarmadım. Gözlerimi karartan nefesimi kesen ağrı yoktu. Yine de sızlıyordu. ''Güzel kırılmamış.'' Beni geri bırakıp ayağa kalktı.

''Hiç bir şey yapmadın.'' Şaşkınca yerde uzanmış ona baktım.

''Kırılsa duramazdın.''

''Cidden mi?'' sorumla omuz silkip, arkasını döndü. Gidecekken iç çektim. İç çekmek gibi değildi hıçkırık gibiydi. Adam durdu. Derin bir nefes alıp bana döndü. Ağrı çok değildi ama kımıldayamıyordum. Omurgam hasar görmüştü. ''Al telefon, hastaneyi ara ambulans çağır.''

''Canım acıyor.'' Dediğimde sesim titriyordu. Oflayıp eğildi. Yavaş hareketlerle beni kucağına aldığında bağırdım.''İndir beni, sana dokunma dedim!''

''Seni arabaya nasıl götürme mi istersin?'' sorusuyla sustum. Verdiğim tepki fazlaydı. Dönüp ona baktım. Siyah gür kirpikleri, güzel sivri burnu, çıkık dudakları, siyah özenle yapılmış saçlar... Kızlar buna mı aşıktı? Gözlerinde ölmek istedikleri siyah gözler bunlardı? Dudağımı büzüp ona baktım. Sonra ne yaptığımı fark edip gözlerimi kaçırdım. Boş bakmıştım, o bunu görüp yanlış anlayabilirdi. Arabanın koltuğuna oturturken acıyla gözlerimi kapattım.

''Allah'ım tövbe ediyorum, okula geç kalsam bile kimseye kaba davranmayacağım. Her zaman kibar olacağım.'' Mırıldanıp acıyı umursamamayı düşünüyorum. Arabaya ağır ağır ilerlerken her sarsıldığında acımı hissediyordum. Yol şükürler olsun kısaydı. On dakika sonra üniversite kısmının acil kısmında durduk. Gözlerimi araladığımda üzerimde tüm bakışları beklemiyordum. Gözlerim büyüdü. Büyüdü. Büyüdü. Soğuk hava retinamı dondurana kadar büyüdü. Dedikodu arayan insanlar bize bakıyordu. Kimsenin ağzı torba değildi büzülmezdi. Ben insanlara bakarken Adam beni kucağına aldığında gözlerim doldu. İnsanların gözüne batan biriydim. Acı bana işlemiyor gibiydi. İnsanlara bakmamak için bakışlarımı kaçırdım. Adam'ın suratına baktım. İlk defa gözlerinde memnun bir ifade gördüm. Neden bu memnunluk? Ondan da bakışlarımı kaçırdım. Acilden içeri girdiğimizde Adam tüm sesiyle bağırdı.

''Sedye!'' ben bu gür sesle yutkundum. Acilde bu ses fazla işine yarardı kargaşanın içinde.Sedye getirilince yavaşça beni yatırdı. ''Bayan Tess'i çağır!'' yanındaki hemşireye bağırınca ben çenemi sıktım. Bu kadar kaba olmamalıydı. Kaba insanlardan nefret ediyordum. Yüksek tondan nefret ediyordum. Derin derin nefes alıp kendimi sakinleştirmeye çalıştırdım. ''Acile gerek yok. Röntgene oradan odaya alalım hastayı.'' Adam bir yanındakilere emir verirken uzaktan Bayan Tess gözüktü. Adam beni bırakıp hocasına doğru koştu. Onlar bir şeyler konuşurken ve bu konuşma benim hakkımdayken ben Mr. Brown'un beni nasıl öldüreceğini düşünüyordum.

*

''...Gayet iyisin ...'' Bayan Tess, konuşurken baygın şekilde bakıyordum. Hava kararmış, gece olmuş, Mr. Brown gelip bana küçük bir azarlayıp geçmiş olsun dedikten sonra gitmişti. Arkadaşlarım telaşla gelmiş, pijama getirmişlerdi. Ben pijamalarım ile saatlerdir bu yatakta yatıyordum.Zorla onları saat geç olduğu için göndermiştim. Check-up yapılmıştı. 'Geçmiş olsun tekrardan.'' Bayan Tess elindeki tableti işaretleyip Adam'a verdi. Arkasına bakmadan odadan çıktı. Mr. Brown ile işi pişirirken bu kadar havalı olmuyor. Mr. Brown'un tüm mail, çiçek göndermeleri, çikolatalar, hediyeler hepsini ben yapıyordum. Tek bir adrese gidiyordu. New Young Üniversitesi Hastanesi, beyin cerrahı Bayan Tess'in odasına. Ben düşünceler içinde Bayan Tess'in arkasından bakarken odadaki sesle dikkatimi kapıdan çektim.

''Bir daha bana vurmadan önce düşünürsün...'' Adam elindeki tabletle uğraşıyordu. Yeni çağdaydık, kağıt kalem ile hasta bilgisiyle uğraşılmıyordu. Röntgen filmleri ile koşmak yoktu. Tek bir alet tüm işi görüyordu. ''Ben Tanri'nın en sevdiği insanıyım.'' Derken sırıtıp bana baktı. Suratım asık ona bakıyordum. ''Her zamanki gibi güler yüzlüsün (!)'' derken suratı eğleniyor gibiydi ama bakışları... Donuk. Ben cevap vermeyince odadan çıkıp gitti. O anın rahatlama hissiyle derin bir nefes aldım. Ben yalnızların insanıydım. Olmayacak işleri insanları sevmezdim. Sevemezdim. Müslüman bir insanın, islam kurallarını bile bir Müslüman gerçekleri de bilirdi. Hayallere yer yoktu.. Herkes adama aşık olabilirdi. Benim öyle bir lüksüm yoktu.

Düşüncelerim hiç susmayacak gibiydi, yanımdaki çantama uzanıp içinden kendi tabletimi çıkardım. Bana iyi gelen tek biri vardı. Ben onu tanımıyordum. İsmini bile bilmiyordum. Sitesine girip çizdiği resimlere saatlerce bakıyordum, bazen önerdiği müzikleri dinliyordum bazen nadiren paylaştığı yazıları okuyordum. İnternet sayfasının altında tek bir bilgi yazıyordu.

Avustralya, Sydney.

Bu bana iyi gelen kişinin okyanusların ötesinde olduğunu bilmek bazen sadece üzüyordu. Uzakta, kendi hayatını yaşayan ve benim gibi binlerce kişinin takip ettiği bu gizemli kişi hayatımın en etkili kişisiydi.

Desteklerinizi unutmayın lütfen.

İnstagram: Eva_Wattpad

Facebook: GlsmOzdmr-Wattpad

m

Continue Reading

You'll Also Like

3.3M 119K 65
Berdel'e kurban gitmiştim. Hiç tanımadığım, bilmediğim bir adamla evlendiriliyordum. İkiz erkek kardeşim yerine ben hayatta kalmıştım, ben yaşamıştım...
1.4M 43.2K 38
Üzerime doğru yürümeye devam etti. Gelip tam karşımda durdu. Gözünü kırpmadan yüzümü inceliyordu. Gözlerini gözlerime dikti. Soru dolu bakışlarla y...
Haz By 🍀

Romance

176K 2K 16
"Siktir, kırmızı senin rengin." Sütyenimin açıkta bıraktığı göğüslerimi öpmeye başladı. Bir eliyle kalçalarımı sıkıyor diğeriyle de kasıklarımı okşuy...
106K 6.9K 19
Ömer abi: Melis nerde? BxB kurgusudur