MEDUSANIN ÖLÜ KUMLARI (Kitap...

By Maral_Atmc6

6.9M 629K 1.2M

Elzem Akay'ın sıradan ama güzel bir hayatı vardı. En iyi okullarda okumuş, en güzel oyuncaklara ve kıyafetler... More

KİTAP KAPAĞI VE DUYURU
(1) Mühür ve Kalkan.
(2) Tarot Kartı.
(3) Kim Olduğunu Biliyorum.
(4) Kalkanlar.
(5) Neredeyiz Biz?
(6) Parazitler.
(7) Akademiye Doğru Yolculuk.
(8) Ben Ve Hizmetçi Olmak Mı?
(9) Kazara Ayin.
(10) Sürpriz Misafir.
(11) Kim Efendi Kim Köle?
(12) Ruhumdaki Mühür.
(13) Zindan ve Ruh.
(14) Kayıp Şaşkın Bir Ruh.
(15) İstenmeyen Öğrenci Olmak Zor.
(16) Saflar Tutuluyor.
(17) Karanlığın Gizlediği Korkular.
(18) Aksilikler Bir Değil Ki!
(19) Buz Festivalinin Korkunç Yüzü.
(20) Meydan Okuma.
(21) Bitmeyen Gece.
(22) Çocuk Kadın.
(23) Küçük Baş Belası.
(24) Evlilik Mi?
(25) Yorgun Düşüyor Gibiyim.
(26) Sürpriz Ziyaretçiler.
(27) Gizli Gerçekler.
(28) İhanet.
(29) Prenses Ari Ve General Karun.
(30) Geçmişe Doğru Yolculuk.
(31) İnfaz.
(32) Oyun İçinde Oyun.
(33) Yolculuk.
(34) Zindanlarda Ki Sır.
(36) Veda.
(37) Geri Dönmeyeceğim.
(38) Avcılar.
(39) İktidar Yarışları.
(40) Asıl Suçlu Kim?
(41) Zehirli Elmayı Bir Tek Pamuk Prenses Yemezdi.
(42) Kovulmadım, İstifa Ettim!
(43) Ölümsüz Olmak Mı?
(44) Bir Nefes Kadar Yakınındayım.
(45) Küçük Zararsız Yalanlar.
(46) Büyük Sürpriz.
(47) Hayal Kırıklığı.
(48) Ruh Kapanı.
(49) Geçmişin Enkazı.
(50) Aradığımız Masumiyet.
(51) Benim Şarkım.
(52) Sessiz Çığlıklar.
(53) Bazı Günahların Affı Olmuyordu.
(54) Medusanın Kızı.
(55) Kalbim Yasta.
(56) Ninfalar.
(57) Tanrıların Piyonu.
(58) Geldiğin Yere Geri Dön!
(59) Zamanın Ötesinde.
Duyuru
(60) Tanrı Tanımaz Asi.
(61) Büyü Artık!
(62) Bana Anılarımı Geri Ver.
(63) Kendinin Gölgesi.
(64) Küllerinden Doğmak.
(65) Garip Bir Meyve.
(66) Ansızın Gelen Teklif.
(67) Rüyalarda Buluşmak.
(68) Canavar Ve Güzel.
(69) Geleceği Düşlemek. (FİNAL!)
Buraya Toplanınn

(35) Bedenimdeki Azap.

73.4K 9.8K 25.4K
By Maral_Atmc6

Bu şehirdeki kimse masum değildi çünkü günahlar şehrinin bizden aldığı ilk şey masumiyet oluyordu.

Korkuyorum bu korkum kendime yönelik değildi. Bu kadar yaklaşmışken ölmekten korkuyorum halkımı kurtarmadan veda etmek istemiyorum. Şu zamana kadar kendimi konağa kapatmış şirket ve okul arasında mekik dokumuştum. Bunu yaparken medyada hep konuşulan isimlerin içinde yer almayı başarmıştım. Tek fark ben skandallarla değil başarılarla gündemdeki yerimi korumuştum. Ben aslında bir şeyi yeni fark ediyorum. Şu zamana kadar madalyonun hep karanlık tarafına bakıp durdum ancak diğer yüzünde büyük bir ışık vardı. Canavar aslında benim için büyük bir ceza olduğu kadar da ödüldü çünkü o olmasaydı her konuda bu kadar iyi olmak için kendimi eğitmeyecektim. Evet şu anda bulunduğum nokta bana bunları gösteriyor fakat ne kadar sancılı bir süreç olduğunu düşününce dünya üzerindeki en işe yaramaz varlık olsaydım da hiç birini yaşamasaydım dediğim oluyor. Kazandıklarım kaybettiklerimin yanında denizde kum kaldığı için sıradan bir hayata sahip olmak için neleri vermezdim. Aslında herkes bir diğerinin hayatına gıpta ederdi. Kimse farkında değil ama biri kendi hayatını rezalet olarak görüp bir başkasının yerinde olmak isterken aslında o da aynı şeyleri sizin hayatınız için istiyordu.

Komşunun tavuğu daima ilgi çeker değil mi?

Şimdi ise kendi kafamda kendimi bunları yaşamam gerektiğine ikna ederken aynı zamanda korkudan ölüyorum. Hücrede bir parazit ile yalnızım tamam o parazit Gazi'nin oğlu ancak canavar yönü baskın gelirse bana yapacaklarını düşünemiyorum. Bir diğer sürpriz ise Raven sıradan bir Oyunbaz değildi. Tıpkı benim gibi bir aykırı olduğu için klanının ona sağladığı güçlerden farklı yetenekleri vardı. Örneğin ben bedenimi terk edebiliyorum Arafta hiçbir klanda bu yetenek yok hatta Oyunbazlar da bile ancak aykırı olmam bana bu ayrıcalığı sağlıyordu. Doğa'nın adı gibi doğa olaylarını kontrol etmesi ırkından geliyor ancak o da bir aykırı olduğu için klanında olmayan bir yeteneği var mı henüz bilmiyoruz. Tanıdığım üçüncü aykırı ise Raven'di ve o da konuşmadan size sesini duyurabiliyor. Raven bizim aksimize safkan, yani bir melez değil demek istediğim çok daha fazla yetenekleri olabilir. Bilemiyorum henüz onu tanımıyorum ben tüm bunları kendi kafamda düşünüyorum. Hücrede bir parazit ile yalnız olduğum için kendimi böyle oyalıyorum malum şu anda gözlerimi açmayacak kadar kötü bir durumdayım.

"Beni duyduğunu biliyorum üzgünüm ama bunu yapmalıyım." Sivri pençeleri elimi avuç içlerine alıp sıkınca canım yandığı için dudaklarımda anlamsız kelimeler dökülürken yine sesini duydum. "Korkma birazdan daha iyi hissedeceksin." Beni kendi halime bırakırsa daha iyi hissedeceğime eminim. Ateşler içinde hasta yatarken gözlerim kapalı olabilir ama bir canavar ile aynı hücrede olmak daha iyi hissetmeme izin vermiyor.

"Benimle beslenebilirsin şifacı." Elimi bırakmadı acıdan dolayı karnıma çektiğim dizlerimi es geçen boştaki eli ayaklarımı buldu. Ayakkabıları çıkardığını hissettim burnuma ruhunun kışkırtıcı kokusu gelince inledim. "Direnmeyi bırak ve yapman gerekeni yap." Eğer elimi hemen bırakmazsa sınırın eşiğine gelmişken dayanamayıp onunla besleneceğim.

Aklını kaçırmış olmalı bu bir intihar!

Açlığıma direnmeye çalıştım ancak sivri pençelerini elimin üstüne geçirince içimdeki yırtıcı katile daha fazla engel olamadım. Parmaklarıma sızan serinletici ruhu damarlarıma karışırken aldığım hazzı anlatamam. Bu öylesine büyüleyici bir tutku ki hiç sonu gelmesin istiyorsun. Tıpkı bir bağımlı gibi daha fazlası için çıldırıyorum içime çektiğin ruh asla yeterli olmuyordu. Ona acı verdiğimi biliyorum acı çeken iniltisini duyuyorum ancak ben durmak istemiyorum. Birini öldürmeye başladığımın bilincinde olarak ben bu cinayeti işlemek istiyorum. Parmaklarıma kimin kanı bulaşacak sorgulamak yerine ben bu kanı dökmek istiyorum! Onu tükettikçe ben sanki yeniden doğuyordum benim yaşamam için o ölmeliydi ve ben bu ölümü bizzat yaşatan olmak istiyorum.

Durmayacağımı biliyorum fakat bildiğim bir diğer şey o da beni durdurmaya çalışmayacaktı.

"Onu öldürüyor!" Kırım'ın abisi için endişeli sesi beni kendime getirmeye yetmişti henüz istediğim doyuma ulaşmadan bundan vazgeçmek çok zordu. Ancak ben kendim için imkansız olarak gördüğüm şeyi bana acı verse de yapmayı başardım. Elimi o kadar hızlı çekmiştim ki, ondan çaldığım minimum denilecek kadar az ruh beni bir nebze de olsa kendime getirdi.

Daha fazlasını istediğim doğru ama bu şekilde değil.

Şimdi kendimi biraz daha iyi hissettiğim için gözlerimi kırpıştırarak açınca onu göremedim. Ellerimi yumuşak kürklere bastırarak yattığım yerde oturdum fakat içeri girenlerin içinde parazite dönüşmüş bir canavar yoktu. "Onu o halde görmeni istememiş olmalı ki hücresine geri döndü." Kırım tebessüm ederek bana doğru yürüdü. "İlk o seni öldürecek diye senin için endişelendim daha sonra ise canavar rolünde sen olduğun için onun adına endişelendim. Bilemiyorum karışık duygular içindeyim." Tahmin edebiliyorum tek umutları olan şifacıyı ve kardeşini kaybetmek arasında gidip gelmişti.

"Çok vakit kaybettik şu büyüyü yapalım artık." O kadar çok uğraşmışken tekrar lanetimin saldırısına uğramadan bu işi bitirmek istiyorum. Raven'in ruhundan küçük bir miktar almış olsam da hâlâ açlığımı dindirecek kadar ruhla beslenmedim.

Bundan gerisi çok hızlı olmuştu Kırım ve adamları büyü için boş bir hücreyi hazırlamaya başlamıştı. Hücrenin her yerine birçok mum yakıldı onlar da önceden birçok hazırlık yaptığı için bizim atladığımız şeyleri bulmayı başarmışlardı. Örneğin çalı erikleri dedikleri gözlerin olduğu kavanoz handa atımın heybesinde kalmıştı fakat Aker kavanozu almayı başarmış. O esnada izimizi buldukları için neyse ki benim kaybettiğim şeyi almışlar. Hücre temizlendi mumlar yakıldı şimdi ise işin ürkütücü boyutu başladı. "Buraya gel şifacı." Tereddüt ederek Meliz'e bakınca bunu sen istedin der gibi bana gülünce mecburen generale doğru yürüdüm. Kemerinden çıkardığı hançeri bana uzattı. "Kanını dökerek zeminde büyünün halkasını çizmelisin bir pusula." Umarım bahsettiği pusulanın büyüklüğü boynumdaki kadardır. Aksi takdirde o şeye kan mı dayanır!

"Bunu es geçemiyor muyuz?"

"Es?"

"Yani sıradaki ritüele geçsek?"

Üzüm denilen kızıl güldü. "Korkmuş olamazsın değil mi şifacı?"

"Ne münasebet sadece damarlarımda akan asil kanın her damlası kutsal olduğu için bunu heba etmek istemiyorum."

"Merak etmeyin kutsal bir amaç uğruna kanınızı dökeceksiniz." Tıpkı diğer herkes gibi Aker'de bıyık altından bana gülmeye başlayınca homurdanarak hançeri aldım. Lanet olsun ben kendime nasıl kıyabilirim ki! Kesin çok acıyacak.

Kendimle büyük bir aşk yaşarken bu yaptığım hiç olmuyor.

Daha fazla korkak durumuna düşmemek için avucumun içine küçük bir çizik atmak istedim ancak bıçak çok keskin olmalı ki oldukça derin kestim. "Kraliçe ruhum için ters bu şeyler!" Dişlerimi sıkarak diz çöktüm lanet olsun neden bu kadar çok kanıyor!

Parmaklarımda sızan kanı zemine akıtarak bir şeyler çizmeye başladım. Bu hücrenin tam karşısında bulunan hücrede hiç meşale yanmıyordu fakat parmaklıkların gerisinde karanlığın içinde Raven'in beni izlediğini enerjisinden hissediyorum. Onun olduğu hücre zifiri karanlık olduğu için onu tam olarak görmemi engelliyordu. Ancak benim içinde olduğum hücre yanan mumlar yüzünden ışıl ışıl olduğu için beni çok iyi görüyor.

Bana koskoca bir pusula çizdirdiler! Kan kaybından ölebilirim!

Sürekli yumruğumu sıkınca avucumdaki yarayı deşerek daha fazla kan akıtmıştım. Kucak dolusu kocaman bir pusulanın çizimi bitti ama yere sürtünen parmak uçlarım soyularak beni de bitirmişti. Meliz'in dediğine göre başka bir yaratığın zehri lanetlenen Oyunbazların zehrini yok etsin diye çalı erikleri gerekliymiş. Bir çift kırmızı gözü pusulanın batıyı gösteren yönüne koydum. Tanrı şarabı ölü ruhların bedeniyle yapıldığı için bedeni ölmüş Oyunbazlara tam tersi bir etki yaparak iyileştirme özelliği taşıyordu. Şarabı bir tasa boşaltıp bana tarif ettikleri gibi pusulanın güneyine koydum. Tatula adı verilen egzotik zehirli bitkiyi almak hiç kolay olmamıştı. Bu bitkinin tehlikeli özellikleri arasında halüsinasyon göstermek de vardı. Fazlasıyla zehirli bir bitkiydi sağlıklı bir bedenin zihnini zehirlerken ölüden farkı olmayan Oyunbazların kayıp zihni için büyük bir şifaydı. Tatulaya çıplak elle dokunmaya cesaret edemediğim için onu sardığım bezden yardım alarak pusulanın kuzeyine koydum. Bir masumun gözyaşı olarak da Meliz altı aylık bir bebeği ağlatarak beyaz bir mendil ile onun gözlerini silmişti. Tabii annesi yakalayınca kocaman bir sopayla bizi kovaladığı için pek hatırlamak istediğim bir macera değildi.

Kadın iki sokak boyunca bizi sopayla kovalamıştı!

Bir masumdan aldığımız gözyaşının olduğu beyaz mendili poşetten çıkartıp pusulanın doğuyu gösteren yönüne koydum. "Canavara dönen ırkın kanı gerekli." Kırım başını sallayarak Aker'e döndü. "Babamı getirin." Aker ve Üzüm kardeşler dışarı çıkınca bana döndü. "Öyle düşündüğün gibi laneti kaldırmak için tüm parazitleri tek tek bulup büyüyü emmeyeceksin. Lanet babama yapıldığı için onun klanında olan herkesi etkiledi. Bu büyü babamın üzerindeki laneti kaldıracak efendi Gazi iyileştikçe halkı da iyileşmeye başlayacak." İyi en azından kalan son günümde her birini tek tek vakumlamak zorunda kalmayacağım çünkü yarın gece doğum günüm.

Burada sadece sayılı saatlerim kalmıştı.

"Tahminen ne zaman eskisi gibi olurlar?" Bu sürenin birkaç gün gibi kısa olacağını sanmıyorum bence haftaları bulabilir.

Yaşlı adam yani Hızır bana cevap verdi. "Uzun zamandır yaratık formunda yaşıyorlar birkaç günde olacak bir şey değil efendim. Tamamen iyileşmeleri bir yılı bulur." Harika bende bunu istiyordum. Ne kadar geç o kadar iyi benim açımdan.

Başımı sallayarak anladım dercesine onu onayladım. "Tüm parazitleri toplayıp zindanlara koyun. İyileşme evresi sancılı geçecektir en önemlisi bunu gizlice yapın." Haddim olmadan verdiğim emir general Kırım'ı rahatsız etmek yerine tebessüm etmesini sağladı. Sanırım aynı şeyleri düşünüyorduk şu bir yılda kimse Oyunbazların iyileşmeye başladığını anlamamalı. Bunun için de fanilerin bölgesinde yaşayan yüzlerce parazit kayıplara karışarak zindanlara gelmeli.

"Peki size ne olacak?" Yaşlı adam bana olacakları herkes gibi bildiği için üzgün gözlerle bakıyordu. "Bu ölümü kabul etmiyorum ne olursa olsun o sürgünden dönmenin bir yolunu bulacağım." Bunu nasıl yapacağımı bilmiyorum fakat ben bu hayatı bir hafta kala kaybettiysem ben bunu yenilgi olarak saymıyorum. O kahrolası ruhlar bana yapılan haksızlığı görmek zorunda. Öyle veya böyle ben buradakilere bir intikam borçluyum ve hakkettikleri intikamı onlara yaşatacağım.

Geri döneceğim ve o gün en önde yürürken arkamda tüm halkım olacak. Herkes Elzem Akay'ın Oyunbazlarla geri döndüğünü konuşacak!

Hep dediğim gibi Araf ve içindeki kimse adımı unutmayacak!

"Dışarıda yüzbinlerce parazit var hepsi buraya sığmaz ancak onlar için Sicim'in farklı yerlerinde sığınaklar var." General bana bakarak güldü. "Sicim tuzaklı bir şehir, Koruyucular feth edebilir ama tüm gizli geçitleri sadece biz biliyoruz." Böylesi daha iyi en azından dışarıda hiç parazit kalmamış olur.

"Peki yüzbinlerce paraziti nasıl doyuracaksınız?" Kollarını göğsünde birleştirerek alaycı bir üslup takılan Meliz'e aynı şekilde karşılık verdi. "Bir ay içinde hafızaları geri gelecektir. Uzun süre iyileşecek olan bedenleri beyinleri değil. Her biri gizlice çıkıp avlandıktan sonra yeniden sığınağa dönmeli. Aksi bile olsa ben halkıma bakmanın bir yolunu bulurum." Buna hiç şüphem yok bunca zaman bunu başaran biri için bir yıl daha aynısını yapmak imkansız olmazdı.

Bir kükreme duyunca iliklerime kadar ürperdim. Aker ve Üzüm'ün hemen arkasında içeri giren yaratık diğer parazitlere benziyordu fakat onlardan daha iri ve güçlü duruyordu. Tanrım bu nasıl yoğun enerjidir şu zamana kadar ne Savcı ne de Dehliz'in enerjisini geçecek bir ölümsüz görmemiştim fakat Gazi'nin karanlık aurası hepsini sollamıştı. Diğer parazitler bir maymunun büyüklüğünde ise bu şey bir goril kadar büyük ve güçlüydü. Yeşil pul pul derisinde döküntüler başlamış hastalıklı teni mide bulandırıyor. Sivri dişleri arasında akan salyalar tıpkı bir asite benziyor sanki damladığı yeri delip geçecekti. Burnundan tıpkı kızgın boğalar gibi dumanlar çıkartırken yılanlara özgü ürkütücü gözleri ilk Meliz'i bulmuştu. O kadar korkutucu bir ses çıkardı ki, şu anda tamamen bilincini kaybedip hayvanlara özgü içgüdüyle hareket ettiği için onlardan olmayan birini yemek olarak görmesi normal. Avını parçalamak isteyen bir yırtıcı gibi Meliz'in üzerine atılınca Meliz çığlık atarken Kırım koşarak onun önüne geçti. "Efendim yapmayın." Meliz'in kolunu tutarak onu arkasına çekti. "Beni hatırlamadığınızı biliyorum ama buna izin veremem. O şu anda bizim misafirimiz ve güvenliği bizden sorumlu." Son derece ciddi bir şekilde bunları söylerken aslında o da korkuyordu ancak buna göz yummayacağını da çok iyi yansıtıyordu.

Gazi için şu anda oğlu yemeğinin önündeki en büyük engeldi. Kırım'ın çıkışı onu kızdırmış olmalı ki ona da saldıracaktı. "Lordum lütfen." Hemen ayağa kalkarak ona doğru yürüdüm. "Fazla zamanım yok lütfen bana yardımcı olun." Korkudan deli gibi titrerken küçük adımlarla ona doğru yürümem dikkatini bana vermesini sağlamıştı. Meliz bu fırsattan yararlanarak hemen dışarı çıkınca şimdi bu yaratık bana doğru geliyordu. Neden onu getirdiler ki! Hayvanlar için olan şu uyuşturucu iğnelerin Arafta seri üretime geçmesini talep ediyorum!

Biraz kabaca olacak ama ısırmaz değil mi?

Klan liderimi hiç böyle hayal etmemiştim her konuda diğerlerinden 1-0 başlamak beni deli ediyor.

Yanıma gelince nefesimi tutarak beni sağ bırakması için dua etmeye başladım. Üzerime eğilerek havayı koklar gibi beni koklamaya başlayınca her an ağlayabilirim. "Neden hep ben..." Ağzımın içinde kötü kaderim için isyan ederken onunla göz göze gelince sertçe yutkundum. Ben ki kimseye kolay kolay boyun eğmem ama bu yaratık haliyle bile otoritesini hissettiriyordu. "Onunla konuş şifacı. Zihinleri kapalı olsa da kendi ırkında olanları dinliyorlar." Hayırlı evlat orada konuşurken rahat tabii, sıkıysa gel benim bulunduğum yerde kendi klan liderine otur bakim de.

Ben niye hep en kötüsünü yaşıyorum ya!

"Şe-şey lütfen oturur musunuz?" Ben bir de bundan kan mı alacağım?

O kanı bana kolay yollardan verir mi emin değilim.

Garip ama homurtular çıkartan yaratık beni dinleyerek oturunca afallayarak Kırım'a döndüm. "Biliyor musunuz bu hali bana kendi evcil hayvanımı hatırlattı ama o biraz daha irice. Şöyle iki metre boyunda falan." Bahsettiğim evcil hayvanın nasıl felaket bir şey olduğunu tahmin bile edemez. Gazi onun yanında cüce kalır ama şimdi detaylara girmeye gerek.

Üzüm, yerdeki hançeri ve çantamdaki büyü kitabını bana verince çaktırmadan Gazi'yi gösterdim. "Kan dökmeden bana kanını vermeyecektir bu kısmı geçemiyor muyuz?" Kısık bir sesle söylediklerime kıkırdadı. "Siz Araftaki birçok liderin hakkında gelmiş birisiniz bu konuda size inancım tam." İyi ama onların hiçbiri yaratığa benzemiyordu ki, onlarla ne güzel konuşarak anlaşıyorduk.

Gelen gideni aratır dedikleri bu olsa gerek Gazi bana Ayvaz'ı özletti.

Ürkerek yerde kendi kanımla çizdiğim büyük pusulanın diğer tarafına geçerek kitapta Meliz'in gösterdiği sayfayı açtım. "Üzüm buraya gel ve bu sayfadaki her şeyi sırasıyla bana Latince çevir." Kitabın yazılı olduğu dili bilmediğim için okuyamam onun çevirdiklerini tekrarlayacağım.

Üzüm yanıma oturunca ecel terleri dökerek karşımda yılanlara özgü tıslar gibi sesler çıkaran Gazi'ye hançeri uzattım. "Halkanın ortasına birkaç damla kan dökerseniz size minnettar kalırım." Sadece söylenenleri anlıyordu fakat ne için gerekli veya şu anda ne yapıyoruz idrak etmiyordu. Tanrıya şükürler olsun ki bıçağı alıp yeşil irini andıran kanını çemberin içine dökünce yemin ederim verdiğim solukları herkes duymuştur.

Gerçekten insan ne dilediğine dikkat etmeli Gazi'yi görmek isterken böyle bir şey beklemiyordum.

"Sözleri aralıksız oku Üzüm." Beni daha iyi anlasın diye oldukça ciddi bir şekilde ona döndüm. "Bedenim zayıf düşerek baygınlık geçirse bile sakın durma. Ben bir aykırıyım bedenim bilincini kaybedince de o büyüyü yapabilirim." Savcı ve birkaç kişi dışında kimse ruhumun bedenimden çıktığını bilmiyordu. Kendi klanım olabilir ama ilk günden kimseye güvenerek kendim hakkında bu önemli bilgiyi onlara veremem. Üzüm başını sallayınca onun fısıltıyla okuduğu büyü onun sesiyle bir işe yaramazdı ama onu tekrar eden şifacının sesinden büyü yapılmaya başlamıştı. Ritüel en korkutucu şekliyle benim dudaklarımdan dökülen kelimelerle başladı.

"Vocate ad me daemonum peccatum, hercle factum. Volo infernus et mors hac nocte. Ne ardeat ad unum peccatum spiritus in lacrimis alicuius hominis innocentis meo!" Yüksek sesle bunları tekrarladıkça kulağıma yabancı kelimeler zihnimin süzgecinden geçerek bir anlam kazanıyordu. "Günahın şeytanlarına sesleniyorum çağrıma cevap verin. Bu gece cehennem ateşini ölümlere istiyorum. Yansın günahkâr olan nefesimde bir masumun gözyaşına karışsın kara zulüm!" Mumların ateşi titreşince işte şimdi kaçınılmaz olan yaşanmaya başlamıştı. Küçük bir bebeğin gözyaşlarını taşıyan mendil bir anda alev alarak yanmaya başladı. Kahretsin hiçbir zaman buna alışacağımı sanmıyorum!

"Sit fores aperiam in forti miserere animi ex natura matris. Loquere volo ad sanitatem vitam et mortem et in venenum. Volo enim unguentum in dolor in corpus est in potentia animabus mortuorum." Bu sefer daha gür sesle bağırarak söylediklerim yerdeki pusulanın kanını harekete geçirdi. "Açılsın zihnin kapıları doğa ananın kudretli merhametine. Tende ki ölüme yaşam istiyorum zehrin şifasıyla. Bedendeki kedere merhem istiyorum ölü ruhların kudretiyle." Zemindeki kanım aşağıya doğru akarak garip semboller oluştururken şarabın içinde olduğu tabak sesler çıkartarak hareket etmeye başladı. Sanki deprem oluyor ve tabak kayan toprağa direnmeye çalışıyordu. Bakır tas sallandıkça içindeki şarap çalkalanıyor ortaya ürpertici bir ses çıkıyordu.

"Ut sisterent tenebrae meae invocabo luna. Testis immolo lumine diei. Mea scientiam meam suscepit penitenciam, nisi animus meus testis hac nocte. Inuocantem spiritus exaudi vocem concedo dolorem corporis animi saevitia. Sol et cecidimus nocturni corrumpetur. Ego vocantem ad se pulsata referret, in animabus mortuorum corpora, frangitur illud signaculum vita victus est. " Tatula bitkisinden gri dumanlar çıkarken iki kızıl üzümü andıran gözler üzerine kezzap dökülmüş gibi eriyince şoka girdim. Yok artık mum gibi eridi. "Ay şahit kendi karanlığımı sunuyorum. Gün şahit ışığımı feda ediyorum! Bilgim kabul ediyor kefaretimi, zihnim bu gece tek şahitim. Ruhları çağırıyorum duyun çağrımı, bedenin zulmü ruhun ızdırabı kabulüm. Sönsün güneşin kızılı, yıkılsın gecenin karanlığı. Ölü bedendeki sürgün ruhlara sesleniyorum kırıldı mühür yıkıldı yaşam!!" Benim için son noktayı koyan haykırarak söylediğim bu sözler olmuştu

Pusula çizen kanım hareket ederek tek bir noktaya toplanıp eriyen gözleri ve Gazi'nin kanını içine kattı. Bebeğin gözyaşı olan mendil yanarak küllerini kanıma savurdu ve tatuladaki duman gittikçe daha da artmaya başladı. Kendi kanım bana doğru hareket ederek bir anda zemine bastırdığım ellerime yapışınca öyle bir çığlık attım ki, duvardaki tüm mumlar sönerek yere devrilmişti. Bana gelen kanım aslında Oyunbazların üzerindeki lanetti! "Elzem onu yok etmeyi başaramazsan Oyunbazlar kurtulamaz ve seni de bir canavara dönüştürür!" Meliz'in sesini çok uzaklarda duyarken saniyeler içinde parmaklarıma sızıp son damlasına kadar damarlarıma karışmıştı. "Hayır! Hayır! Hayır!" Damarlarımın içinde kabartılmış şekilde tıpkı bir sülük gibi hareket eden şeyi görünce çıldırmış gibi bağırdım. "Böyle olmayacaktı! Bir laneti içime çektim içimde hareket ediyor!" Bu kara büyü emmek gibi değil bir lanete bedenini yuva olarak sunmaktı.

Ellerimi yere bastırıp ağız dolusu püskürterek kan kusunca gülmeye başladım. Dizlerim ve ellerimi yere bastırıp kan kusarken bu gülen ben değilim. Sarı saçlarım her iki yanımdan yere sarkarken daha fazla gülmeye başladım. "El-Elzem?" Meliz omuzuma dokunduğu an hızlıca başımı kaldırınca çığlık atarak Kırım'ın arkasına koşunca sırıtarak ayağa kalktım. "Senden daha mı korkunç görünüyorum iblis?" Kahkaha atarken etrafımdaki tüm renkler silindiği için onları kırmızı bir tülün arkasında görüyorum. Görü yeteneğim tamamen bozulmuştu.

"As-aslında evet. Şey sen iyi misin?" Güçlükle konuşunca Kırım'ın arkasına saklanan kadın ile kahkaha atarak elimin tersiyle dudaklarımdaki kanı sildim. "Daha önce hiç bu kadar iyi hissetmemiştim."

Ellerime bakınca beyaz tenim çatlamaya başlarken bir anda belim yay gibi geriye bükülünce avazım çıktığı kadar çığlık attım. Aynı hızla öne doğru eğilip dizlerimin üzerine düşünce göz bebeklerimdeki değişimi hissediyorum. Yere bastırdığım parmaklarım kanıyor tırnaklarım şişiyordu. Kahretsin tırnaklarım kopmak üzereydi çünkü yerine pençeler çıkacaktı. Bedenimdeki bu değişim avaz avaz bağırmamı sağlıyordu. "Elzem!!" Kırım'ın sesi kulaklarımda yankılandı. "Ona direnmelisin!"

"Ya-yardım et." Göğüs kafesim küçülüp etim yok olurken bağırarak çığlık attım. "Yardım et içimde bir lanet var beni yok ediyor!" Ne yapabilir bilmiyorum ama şu anda etrafımdaki kimse bir şey yapamıyordu son umudum oydu.

"Ona karşı çok zayıfsın! Tek yol beslenmen başka bir çözümü yok!" Ne demek yok? Saniyeler içinde bir canavara dönüşmek üzereyim farklı bir yolu olmalı.

Ağzımın içindeki dilimin bölünerek ikiye ayrıldığını hissedince tırnaklarımı zemine geçirerek bağırdım. "Bir şey yap bana yardım etmelisin!" Dudaklarımda süzülüp yere düşen kanın rengindeki yeşilimsi ton aklımı kaçırmamı sağlayacaktı. "Lü-lütfen ca-canım çok yanıyor." Güçlükle konuşurken aynı acıyı buradaki herkese yaşattığımı biliyorum bu üstesinden geleceğim bir acı değil. Fazla savunmasız hissediyorum.

"Bir yolu var eğer yeterince güçlenirsen onu yok edebilirsin. Elzem derhal beslenmelisin!" İtiraz ederek başımı hayır anlamında salladım. "Bu-bunu yapamam kimseyi öldüremem..." Omuzlarım bükülüyordu derim kuruyarak kemiklerime yapışırken görünüşüm süratle değişiyordu. Ciğerlerim birleşiyordu her uzvumdaki değişikliği hissediyorum. Hızlı hızlı nefesler alırken boğazım kanarcasına çığlıklar atarak acıdan kurtulmaya çalışıyorum. Gözlerim irileşerek gözbebeğim tek bir çizgi haline dönüşüyordu. Ten rengim değişmeye başladığı için etim kuruyarak kırılıp iç içe geçen kemiklerime yapışıyordu. Çatallı dilimi hissediyor sivri dişlerime çarptıkça bana yaşattığı korkuyu soluyorum. Belim bükülmüş ortaya çıkmak üzere olan kamburun korkusunu yaşıyorum dahası pençelerim pörtleyerek çıkmak üzereydi.

Ben parazitlere dönüşüyorum.

"Onu kurtar Kırım!" Meliz'in ağlayan feryadını duyunca daha sonra koşarak yanıma gelip karşımda diz çöktü. "Bunu yapmazsan sende dönüşeceksin!" Beni sarsarak ağlayan kadının kim olduğunu her an unutabilirim. "Ha-hayır..." Bir insana ait son kelimeleri kurarken çatallı dilim ağzıma dolanıyor konuşmama engel oluyordu.

"Buraya gel!" Kırım koşarak yanıma gelip beni kucağına aldığı gibi hücreden çıkardı. Aceleyle başka bir hücrenin yanına getirip, "Kapıyı aç!" Bağırınca adamlarından biri kapıyı açar açmaz beni içinde tam beş parazitin olduğu hücreden içeri koydu. "Yardım edin hadi!" Kırım diz çökerek beni yere bırakıp sırtımı göğsüne yaslayınca adamları buradaki beş paraziti sıkıca tuttu. Birini yanıma getirince Üzüm ve Aker onun kollarını tutarken bağırarak kaçmaya çalıştım. "Yap şunu Elzem!!" Kırım bileğimi sertçe kavrayıp elimi yakınıma getirdikleri parazite bastırdı. "Hayır!" Acım daha baskın gelince ruhunu emmeye başladığım yaratık benden daha fazla acıyor olamazdı. Bunu yaparken ilk kez zevk almıyordum çünkü kendimi kurtarmak için onları öldürüyorum. Raven'in ruhunu emerken böyle suçluluk duymuyordum çünkü Raven ruhunu bana kendisi sunmuştu ancak bunlar kurtulmak için çırpınıyor ve ben onları öldürüyorum.

Kendimi hiç bu kadar aşağılık hissetmemiştim.

Hepsinin ruhunu emdim. Ruhunu aldığım her bir beden ile gittikçe eski halime dönüşmeye başladım. Kahretsin ben iyileşirken parmaklarıma sızan ruhlarla onlar ölüyordu. Kendi halkımı tüketiyordum çektiğim vicdan azabını tarif edemem. Öte yandan bedenimdeki değişim süratle normale dönerken bu daha çok acıtıyordu. Çığlıklarım havaya karışırken önce görü yeteneğim normale döndü hemen sonrasında çatallı dilim beni kanatarak büzülüp yeniden küçülerek birleşti. Belimdeki kambur hızlıca yok oldu, ciğerlerim eski haline geldi, etim yeniden bedenimdeki yerini aldı ve kemiklerim düzeldi. Dönüşümüm henüz tamamlanmadan beslendiğim için bedenimdeki her şey eskiye dönerken zihnimdeki tüm sisler dağıldı. Dahası emdiğim son ruhtan sonra tamamen eskiye dönmekle yetinmeyip oldukça enerjik hissediyorum. Sanki derim eskisine göre daha canlı bir şekilde yenilenmişti. Lanetime teslim olmam artık beni tam bir Oyunbaz yaptığı için bedenimdeki yeni değişimlerin farkındayım. Saatlerce koşacak kadar dinamik hissediyorum bir geyiği tek başıma tüketecek kadar iştahlı. Nefes nefese ellerimi havaya kaldırıp bakınca pürüzsüz tenim daha önce onlarca güzellik uzmanından geçtiği halde hiç bu kadar canlı görünmüyordu. Saçlarımın bir tutamını alıp baktım şimdi daha dolgun, parlak ve gür görünüyordu. Yüzüme dokunarak bebek cildi gibi yumuşak ve pürüzsüz hissettiren yüzüm bile yeniden doğmuş gibiydi. Dahası artık etrafımdaki her şeyin ruhunu kilometrelerce uzakta soluyor o ruhların hareketlerini analiz edebilirim. Eski yeteneğim ikiye katlanarak bana dönmüş gibiydi. "Vay canına küllerinden doğan bir Anka kuşunu bana hatırlatıyorsun." Üzüm'ün hayranlık dolu sesi bile kulağıma daha gür geliyordu. Aynıydım ama bir o kadar da farklı.

Ellerimi yere bastırıp kusmaya başlayınca içimde olan lanetin kanını öğürerek çıkardım. Boğazımı yakan kan çıkarken bile acı veriyordu bu kan ırkımı zehirleyen zehirdi. Son damlasına kadar çıkarınca aldığım hızlı soluklar diğer herkesin rahat bir nefes almasını sağladı. "Bitti." Kırım yere kustuğum kanın köpürerek nasıl buhara dönüştüğünü izledi. Nasıl ki ocaktaki bir su kaynayarak tükeniyorsa öldürdüğüm lanet yerde fokurdayarak yok oldu. "Şükürler olsun bitti." Generalin gözlerinin dolduğunu gördüm. Üzüm ise ağlayarak Aker'e sımsıkı sarılmıştı. Hızır yere çökerek elleriyle yüzünü sıvazlarken diğerleri adeta sevinç çığlıkları atarak birbirine sarılıp yıllar süren işkencenin bitmesini kutluyordu. Evet bitti ama beni de bitirdi bu kadar zor olacağını tahmin bile edemezdim.

Araf sonunda beni bir parçası kılmıştı. Bugün kendi halkımla beslenerek lanetime boyun eğmiştim. Ölüler şehri beni de kendi ölüleri içine dahil etmeyi başarmıştı.

Halkıma özgürlüğünü vererek kazandım ama kendi özgürlüğümü yok edip buradakilere dönüştüğüm için kaybettim.

"Elzem?" General durgun gözlerle yere bakmaktan başka bir şey yapmayan berbat bedenime yaklaştı. "Kendini suçlamayı bırak şifacı." Başımı kaldırınca nasırlı elleri çenemdeki kanı sildi. "Feda edilenler her zaman olur ve olmaya devam edecek. İnan bana bilinçleri yerinde olsaydı hepsi de gönüllü bir şekilde kendilerini kurban ederlerdi. Onların eşleri, çocukları ve yakınları da birer canavara dönüştüğü için onlara özgürlüğünü vermek için seve seve ölümü isterlerdi. Halkımız için kendi canımızı feda etmek ilk kez yaptığımız bir şey değil." Göz göze gelince ruhumdaki yıkıntıyı solumuş olmalı ki beni kollarına çekip sımsıkı sarıldı. "Henüz fazla toysun şifacı, buradaki acımasız kuralları bilmeyecek kadar çocuksun." Elleri saçlarıma yumuşak dokunuşlar yaparken olanların etkisinden çıkamıyorum. Az önce bedenime olan her değişim hayal ettiğimin ötesinde dehşet bir şeydi. Bir an gerçekten canavara dönüşeceğimi sanmıştım hemen sonrasında ise bunu önlemek için beş kişiyi canavarca öldürmüştüm. Buradaki ironiği görüyor musunuz?

"Ben-" Titremeye devam ederken Kırım'ın kollarından çıktım. Güçlükle ayağa kalkınca hücredeki cesetleri görmek beni deli edecekti. "Meliz-" Devamını getiremeyecek kadar berbat bir ruh halindeyim. Az önce yaşadıklarım ve yaşattıklarım aklımı kaçırmamı sağlayacak. "Si-size emanetim." Ayakta zor dururken titremelerimi kontrol altına almaya çalışarak generale baktım. "Emanetimi koruyacağınıza söz verin. Onun yeri bundan sonra Oyunbazların yanı bu kadarını isteyebilir miyim?" Meliz bu beklenmedik son arzum ile, "Elzem?" Göz bebekleri titreşiyor ruhundaki acı ona veda ettiğimi biliyor olmasından kaynaklanıyordu.

"Şerefim üzerine söz veriyorum." Yumruğunu göğsüne bastıran general, bana bu sözü verirken hiç tereddüt etmedi çünkü az önce hayatım pahasına tüm klanı kurtarmıştım. "Şifacının emaneti bundan sonra emanetimdir onu koruyacak ve halkım tarafından saygı duyulmasını sağlayacağım." Duymak istediğim sadece bunlardı. Şimdiye kadar kimseye borçlu kalmadım her ne kadar Meliz ile çıkar uğruna bu yola çıkmış olsak da ona borçluyum. O olmasaydı kitabı alıp büyüyü yapamazdım.

"Şimdi gitmeliyim." Her an düşüp bayılabilirim ancak dayanmalıyım. Bir katile dönüştüğüm bu yerde biraz daha kalırsam tüm kontrolümü kaybederek ağlayabilirim.

Şimdi olmaz herkesin içinde zayıflık gösteremem.

"Bizimle kalmanın bir yolu-"

"Yok." Güçlükle tebessüm ederek Kırım'ı susturdum. "Gitmeliyim belki bu benim için bir sondur belkide bir başlangıç olacaktır ama bundan gerisinde kaderim farklı bir dünyaya yazıldı."

Yürüyüp Meliz'in karşısında durunca garip ama her ikimizin de gözleri aynı anda doldu. "Sonunda senden kurtuluyorum iblis, cehenneme gelmek için acele etme." Dudaklarımda buruk bir tebessüm oluştu. "Bırak da orada sensizliğin tadını çıkarayım değil mi?"

Ağlamamak için dudaklarını birbirine bastırdı lakin yeşil gözlerinden süzülen bir damla gözyaşına engel olamadı. "Orası korkunç bir yer sen yapamazsın ki..."

"Senden daha mı korkunç?"

"İnanır mısın evet."

"Pekala." Derin nefes alarak zor olsa da ağlama isteğimi törpüledim. "Bu durum biraz tuhaf olmaya başladı." Omuzlarımı dikleştirip başımı sallayarak saçlarımı dalgalandırdım ve elimin tersiyle önüme gelen saçlarımı geriye savurdum. "Sağlıcakla kal Meliz..." Yanından geçip dışarı çıktığımda ondan ayrılmak üzdü beni tuhaf olan sanki ağlamak için gitmemi bekliyor gibi onun da ruhunda üzüntü vardı.

Bu garip duygu ikimizin de beklediği bir şey değildi.

******

Sicim topraklarından ayrılmıştım. Hiç vakit kaybetmeden toparlanıp şafak vakti yola çıkarak ikindi saatlerinde başladığım yere yani fanilerin topraklarına geri döndüm. Yolculuğum hissizlik içinde geçmişti herhangi bir şey yapacak durumda değilim. Tıpkı bir ruh gibi hissizlik yaşarken aklımda hep zindanda yaşadıklarım vardı. Ben orada az kalsın bir canavara dönüşecektim. Bedenime olan her şey aklıma kazındı çıkmıyordu. Savcı ile sözleştiğimiz kulübenin yakınlarında olan dereyi görünce atımı durdurdum. Attan inince onu kocaman bitkilerin olduğu bir ağacın altına bağladım. At karnını otlarla doyururken etrafımdaki dünyaya baktım. Çok garip değil mi? Günlerdir ölümsüzlerin topraklarında soğuk kârı yaşamış esen tipide felç geçirmenin noktasına gelmiştim. Ancak şu anda fanilerin bölgesine hayretler içinde bakıyorum çünkü burada ilkbahar vardı. Ağaçlar yeşil yapraklarının arasında çiçeklerini açmıştı salgıladıkları koku muhteşem.

Cennet bahçesini andıran çiçekler rengarenk, uçuşan kelebekler büyüleyici. Güneş tüm kızgınlığıyla tepede içinizi ısıtırken nehrin ılık suyu fazla kışkırtıcı. Buraya ilk geldiğimde yine böyle kulübenin yakınlarında bir yere savrulmuştum. Her yer kar, tipi ve ayazdı kışın içine ışınlanmıştım. Hemen birkaç gün sonra ölümsüzlerin bölgesine gitmiştik. Çok iyi hatırlıyorum tepede dikilip aşağıdaki yeşilliğin içinde duran akademiye kocaman gözlerle bakmıştım çünkü orada kış yoktu. Daha sonra ölümsüzler kışın gelişini buz festivaliyle kutlarken faniler bahara hoşgeldin diyordu. Altı ayda bir değişen mevsim değişiklikleri müthiş bir olay çünkü dün kışın içinde donarken yarım günlük bir mesafeden sonra fanilerin baharını yaşamaya gelmiş gibiydim. Araf gerçekten Araf olmanın hakkını veriyordu şu anda tepemde beni yakan güneş ölümsüzlerin bölgesinde uzun zamandır görünmüyordu.

Üzerimdeki tüm kıyafetleri çıkartarak sadece beyaz içliğimle kaldım. Ayakkabıları çıkarınca etrafımdaki her canlının ruhunu bu uzaklıkta solurken açlığımdan eser yoktu. Daha yeni beslendiğim için bu uzun süre beni idare ederdi. Şöyle bir iyi yanı vardı beslendikten sonra ayakkabıları çıkartınca kontrolsüzce birilerine saldırma isteğim geride kalmıştı. Nasıl ki karnı doyan biri tekrar yemek istemez işte öyle bir durumdayım. Ancak ruhum ruhlara acıkınca bir daha asla kendimi kontrol edemeyeceğimi de biliyorum. Tadını aldığınız bir lezzetten kolay kolay vazgeçemezsiniz.

Nehrin ılık suyuna girip boğazıma kadar gelen suyun içine kendimi bıraktım. Tenimdeki tüm kan, kir ve ölümlerden kurtulmak istiyorum. Sanki suyun altında kendimi ne kadar uzun süre yıkarsam bir o kadar günahlarımdan arınacaktım. Ne kadar da büyük bir yanılgı.

Bir saate yakın suyun içinde hiç çıkmadım. Dün gece zindanda olanlardan sonra kendimle büyük bir savaşın içindeyim. Nehirden çıkınca üzerime yapışan geceliğim vücut hatlarını belli ederken güçsüzce yere yığıldım. Bir kez daha zindanda bana olanlar ve onlara yaptıklarım aklıma gelince tırnaklarımı çimlere geçirdim. "Ammamet!" Daha fazla kendimi tutamayıp adını haykırdım. "Lütfen gel." Çok kötü bir deneyimdi acı çekiyorum.

Bir tek onunla konuşurdum. Eskiden aynaya bakarak uzun uzun ona anlatırdım. Şimdi özgür ama yine ona muhtacım.

Beni sadece o anlardı çünkü beni tüm çıplaklığıyla bir tek o tanırdı.

Arkamdaki ağaçların arasında gelen çıtırtı sesleriyle güçlükle ayağa kalktım. "Bu-bugün benim doğum günüm." Arkamı dönünce yanılmamıştım benim için gelmişti. "Doğum günümü kutlamayacak mısın?" Dudaklarım titrerken ona doğru sarsakça bir adım attım. "İyi ki doğdum değil mi? Bu cehenneme bütün bu ihanetlere iyi ki doğdum ben!" Ölmek istemiyorum, ben tüm hayatımı bugünden sonrası için ertelemiştim. "Yarın özgür kalacaktım neden böyle oldu..." O kadar az kalmıştı ki.

Çok az kalmıştı hemde çok.

Yanıma gelerek diz çökünce ayakta durduğum halde boylarımız o diz çökünce aynı hizaya geldi. Dolan gözlerimi ona çıkarıp kısık bir sesle güç bela konuştum. "Ben ne yaşıyorum öyle? Ben tüm hayatım boyunca ne yaşadım? Bu gece öleceğim ya ben, ama öncesinde kaç ölüm yaşadım?" Sesim titrerken şu anda öyle savunmasız ve kırılgan hissediyorum ki, yirmi dört yıllık hayatımda ben ilk kez zayıflıkla tanışıyorum.

"Ben gitmek istemiyorum orada annem var korkuyorum..." İki çift kor ateşi andıran gözlerinde kızıl bir sıvı akınca hıçkırdım. "Ba-bana ağlama lütfen yeterince kanatmadık mı birbirimizi?" Daha fazla konuşmama izin vermedi. Omuzlarımı tutarak beni göğsüne çekince berbat bir nöbet geçirdiğim için dayanamayıp ağlamaya başladım. Kollarını bana sarmıştı onun göğsünde kayboldum ancak bir yaratığa göre beni korkarak tutuyordu. Sanki incitmekten kırmaktan çekinir gibi tutuşu hassastı. Teni kor bir ateş lakin yakmıyor ısıtıyor. Ben daha fazla dayanamayıp bize ağladım hayır öyle sessizce değil hıçkırıklarla içim kanarcasına ağladım. Çocukluğuma ağladım hiç sahip olmadığım kayıp giden çocukluğuma ağladım. Yaşadıklarıma, bana yaşattıkları şeylere döktüm gözyaşlarını. Omuzlarım sarsılarak yüksek sesle ağladıkça içimdeki zehri akıttım. Kime ne yaptım ya ben? Bir annenin günahı neden bu kadar ağırdı? Neden o günahı ben ödüyordum? Benim annem beni korumalıydı fakat kendi hırslarının kurbanı olarak beni feda etmişti. Ölü doğan bir bebeğe ödünç bir hayat verdiler ama aldığı her nefeste defalarca onu öldürdüler. Ben kaybettiğim hayata yanmıyorum ki, ben bana iyilik yapar gibi sundukları o yirmi dört yılın her gününü burnumdan getirmelerine yanıyorum. Sustu ya ailem, "korkuyorum baba koru beni," diye yalvardığım hâlde her biri susarak beni bu cehennemi yaşamaya mahkum etti ya... İşte ben buna yanıyorum. Herkes bana ihanet etti ama herkes. Ailem, Itır, Savcı ve diğer herkes bunu yaparak beni kimsesiz bıraktılar. Beni yalnızlaştıran herkes şimdi yanımda değil ve ben gözyaşlarımı ezeli düşmanımın kollarına akıtacak kadar yalnızım.

Her şeyim dediklerim beni ağlattılar hiçbir şeyim dediğim beni teselli ediyor.

Kendimi daha iyi hissedene kadar beni bırakmadı. Doğduğum günden beri ilk kez dolu dolu ağlamak o kadar iyi geldi ki, gözyaşların iyileştirici gücü olduğunu bilmiyordum. İçimdeki tüm acı keder gözlerimden akıp giderek yüreğime bir ferahlık sağlamıştı. Sanki uzun zamandır altında ezildiğim tüm yük yok olup gitmişti. Şimdi kendimi daha hafif ve huzurlu hissediyorum. Bugün birçok şeyle ilk kez tanışıyordum. İlk zayıflığım, ilk gerçek gözyaşlarım ve ilk kez yanlış birinin yanında tüm gardımı indirmiştim. Bugün doğum günüm ve ben doğduğum güne sadece saatler kalmışken birçok ilkimi yaşayarak kendimi şaşırtmaya devam ediyorum.

Ruhu ne çok da acıyordu, acım onu acıtıyor ve ben onun acısıyla daha fazla acıyorum.

"Gitmeliyim." Şimdi daha iyi olduğumu anlayınca kollarını yavaşça açtı beni sardığı göğüs kafesinden azat etti. "Güzel de canavarı sevdi." Tebessüm ederek elimi uzatıp taştan daha sert pütürlü yanağına dokundum. "Bu gece özgür kalmanı sağlayacağım. Ne olursa olsun bu gece açlık konusunda özgür kalacaksın dahası seni kendimden azat edeceğim. Seninle de yollarımız burada ayrılıyor eski dostum." Gitmeden önce onun için de yapmam gerekeni yaparak veda edeceğim. Tüm defterleri kapatarak herkesin hayatından sessizce çekip gideceğim.

Beni hatırlıyor musun Munure hanım? Olduğun yerde sende kızına iyi ki doğdun diyor musun? En önemlisi mutlu musun anne, mutlu?

Ammamet'ten ayrılıp giyinerek atımı alıp tekrar yola koyuldum. Bir süre öylesine ormanın içinde gezindim geçen her dakika da ölüme biraz daha yaklaştığımı bilerek oyalanıp durdum. Ancak güneş henüz yeni batarken kendimi kulübede bulmuştum. Yaklaştıkça kulübenin eşiğinde oturan bir adamı daha iyi görüyorum. Dirseklerini bacaklarına yaslamış eğdiği başını elleri arasına almıştı. Evet büyük bir yenilgi içinde orada oturan adam Savcı'ydı. Böyle çaresizlik içinde ne düşünüyordu? Bunu durduramıyordu düşündüğü şey buydu değil mi? Aslında ne çok aramıştı bu ölümü durduracak bir yol ama yoktu. "Daha gece yarısına altı saat var hocam, bakıyorum da benden kurtulmak için erkenden gelmişsiniz." Sesimi duyduğu an başını hemen kaldırınca ona gülümsedim. İçimde ne yangınlar kopuyor ama alışkanlık bu ya canavar dışında kendimi diğer herkesin yanında rol yaparken buluyorum.

Erken gelmesi iyi oldu çünkü ölüler benim için gelmeden önce onunla vedalaşarak ayrılabiliriz.
































Evet sonunda hepinizin uzun zamandır beklediği bölüm gelip çattı. Elzem yeni bölümde hep korktuğu gibi ölüler diyarına gidecek.

Bu bölümde Elzem ilk kez gerçek anlamda ağladı. Peki bunu tüm hayatı boyunca ona acı veren bir yaratığın yanında yapmasına ne demeli?

Meliz ile vedalaşırken her ikisi de çok zorlandı bir şekilde bunu birbirinden saklamaya çalıştılar. Aslında bu ortaklıkta her ikisi de farkında olmadan birbirine alışmıştı.

Elzem'in büyüyü yaparken bu kadar zorlanacağını tahmin ediyor muydunuz? Şu zamana kadar hep kara büyüleri içine almıştı ancak ilk kez bir laneti içine çekince bu az kalsın onu da yaratığa çeviriyordu.

Peki bu bölümde ruhlarla besleneceğini bekliyor muydunuz? Kırım bunun için onu zorladı çünkü buna mecburdu aksi takdirde son umutları olan tek şifacıyı da kaybedeceklerdi.

Tabii bu Elzem için oldukça sarsıcı oldu çünkü ilk deneyimi kendi halkıyla olduğu için büyük bir suçluluk duygusuyla mücadele etmek zorunda kaldı.

Zordu ama nihayet başardı hep dediği gibi kendi halkına özgürlüğünü vermeyi başardı. Oyunbazları Arafın başına bela ederek gidiyor diyebiliriz çünkü her biri bundan sonra iyileşme sürecine giriyor.

Elzem için veda bölümü gelecek olan yeni bölümde olacak. Bundan sonra bir süre Afra Gevheri ve diğerlerini okuyacağız çünkü Elzem'in gitmesi Afra'nın dönmesi demek. Peki yeni bölümde Afra'yı da göreceğinizi biliyor musunuz?

Taslağımdaki tüm hazır bölümler bitti ne yazık ki bundan sonraki bölümler bu kadar hızlı gelmeyecektir. Fakat baştan söyleyeyim bölümü yazınca oy ve yorum sayısında bir düşüş görünce hemen atmam inat ederim.🙈

Yeni bölümde görüşmek dileğiyle hepiniz Allah'a emanet olun canlarım.💙💙

Continue Reading

You'll Also Like

3.6M 299K 82
Ölüm uşaklarını peşime salmıştı. Soluğum korkunun soluğuna karışmıştı. Koşuyordum. Sivri dalların berelediği bacaklarım hiç durmadan hareket ediyor...
222K 3.7K 28
Kocam ve arkadaşımın inlemeleri koridorda yankılandı.Bir an kalbim duracak gibi oldu. Gabriel, "Bir saniye bekle burada," dedi ve odamın kapısını açt...
720K 16.8K 56
"Madem çok ısrar ettiniz, o zaman artık bey diyebilirim." deyip gülümsedim, bandı yapıştırdıktan sonra yutkundu. "Boşver beyi." deyip dudaklarıma yap...
200K 12.4K 8
"Sevgisiz büyüyen her çocuk, 'Seni seviyorum' diyen herkese inanabilecek kadar çocuk." derler. Hayatım geniş ve henüz çözülmemiş bir olay yeri gibiy...