VELİAHTLAR 2 - ENSAL

By tubux2

225K 12.8K 4.8K

Her bir yaprak kendi yazdığı hikayenin başrolünü üstlendi. Tek tek kaleme aldı tüm geleceğini... Masal & Enes... More

Başlamadan Önce...
KÖRDÜĞÜM ♥ 1
KÖRDÜĞÜM ♥ 2
KÖRDÜĞÜM ♥ 3
KÖRDÜĞÜM ♥ 4
KÖRDÜĞÜM ♥ 5
KÖRDÜĞÜM ♥ 6
KÖRDÜĞÜM ♥ 7
KÖRDÜĞÜM ♥ 8
KÖRDÜĞÜM ♥ 9
KÖRDÜĞÜM ♥ 10
KÖRDÜĞÜM ♥ 11
KÖRDÜĞÜM ♥ 12
KÖRDÜĞÜM ♥ 13
KÖRDÜĞÜM ♥ 14
KÖRDÜĞÜM ♥ 15
KÖRDÜĞÜM ♥ 16
KÖRDÜĞÜM ♥ 17
KÖRDÜĞÜM ♥ 19
KÖRDÜĞÜM ♥ 20
SEZON FİNALİ
-
-
-
-
-
-
-
-
-
-
-
-
-
-
-
-
-
-
-
-
-
-
-
-
-
-
-
-
-
-
-
-
-
-
-
Yoklama Listesi
3. Kitaptan bir kuple

KÖRDÜĞÜM ♥ 18

4.4K 280 82
By tubux2

ENES

Sahneye çıktığı ilk an kendini rezil edeceğini düşünmüştüm. Bu yüzden onun şarkı söylemesini istememiştim ama beni sağlam bir şekilde yanıltmıştı. Masal'ın sesi, daha önce ondan duymadığım bir tınıdaydı. Profesyonel sayılmazdı ama iyiydi. Bir süre sonra sanki şarkıyı yaşamaya başlamıştı. Bir yandan da bir terslik olduğunu hissettiriyordu. Bana bakıyor ama görmüyor gibiydi. Elleri sürekli boğazı ve kalbi arasında geziyordu. Söz aralarında yutkunmaya çalışması ise dikkatimden kaçmamıştı. Sahne ışıkları beni yanılmıyorsa rengi de gittikçe soluklaşıyor ama farklı bir şekilde de kızarıyordu.

'Bana nefesini ver. Beni gerçeğe dönüştür. Beni hayata döndür.'

Şarkının bu kısmına geldiği an, gözlerimin içine veda edercesine bakması kafamı karıştırdı. Son kelime dudaklarından dökülür dökülmezse elinden mikrofonu düşürdü. Mekânın içini, insanların kulaklarını kapatmasına neden olan gürültülü bir çınlama kapladı ve o ses bitmeden Masal kendini sert bir şekilde yere bıraktı. Başını çarpmasını son anda engellerken "Masal?" diye sayıkladım. İsmin dilimin ucunda kaldı. Sırt üstü yatırdığım ufaklık, hayatı vücudundan akıp gitmiş gibi hareketsizdi. Tüm hareketlerimi ve düşüncelerimi donduran bu görüntü, yüreğimi, göğsümü delip çıkaracakmışçasına kuvvetle çarptırıyordu.

"Ambulans çağırın!"

Aniden kulağımın dibinde beliren, dehşet veren bağırışın sahibi yanımızda diz çöktü. İlk iş olarak yeğenin bileğini kavradı. "Fındık Farem aç gözünü," derken bir yandan da boğazındaki şah damarını bulmaya çalışıyordu. Tansiyonu mu düşmüştü? Tansiyonu düşen biri için fazla baygın kalmamış mıydı?

"Açılın biraz!"

Deniz'in etrafımızda toplanan insanları uzaklaştırmaya çalıştığını duyuyordum. Korkunun zihnimi sarmasına izin vermek, şu anda yapacağım en son şeydi. Çünkü korktuğum bir şeyle savaşmak zordu. Bu yüzden içimde yükselmeye çalışan panik duygusuna odaklanmadan, Masal'ı kendine getirmek için çabaladım.

"Yok! Yok! Bu normal değil! Nabzı çok yavaş."

Gözlerini bana çeviren kıza inanmıyormuş gibi bende ufaklığın nabzını kontrol ettim. Ellerimin titremesini kontrol altında tutmaya çalışsam da bir türlü şah damarındaki atışı hissedememek beni deli ediyordu. "En son bu şekilde olduğunca-" deyip sustu. Başımı aklına hatırlamak istemediği bir anı gelmiş gibi bakan kıza çevirdim. Çatık kaşları altındaki gözlerini benim üzerimden çektikten sonra çaresizce etrafta dolaştırdı. "Korhan!" diye seslendi can havliyle. "Bana Masal'ın bardağını getir. Çabuk!" Neden bardağını istediğini düşünürken aklımdan gelip geçenlerin meydana getirdiği sarsıntı, bedenimi ürpertti. Olamazdı. Olmamalıydı...

"Açılın biraz lütfen. Zaten zor nefes alıyor. Ambulans nerede kaldı?!"

Birileri trafik olduğunu söylüyordu. Gözlerimi dudakları morlaşan ufaklıktan ayırmadan nabzını aramaya devam ettim. Allah kahretsin, titreme işte lanet olasıca el!

"Bu hanımefendiyi, Masal'ın bardağını değiştirmeye çalışırken buldum."

Aniden duyduğum sesle, kimden bahsettiklerini anlamak için omzumun üzerinden arkama doğru baktım. Bütün gece dibimden ayrılmayan kızla göz göze geldik. Bakışlarında öyle bir ifade gördüm ki, aldığım nefese lanet etmek üzereydim. "Fındık!" Lavin panikle ayağa kalkarken kalpli çubuğu kokluyordu. "Fındık kokuyor. Biri buna fındık sürmüş! Ya da fındıklı bir şeyden çıkarıp koymuş ama düpedüz bunda fındık aroması var." Bunu diyeceğini o bakışlardan anlamıştım. Korhan suçluyu sahneye doğru iterken "Sanırım o birinin kim olduğunu biliyoruz," dedi. Fakat asıl suçlunun ben olduğumu kimse bilmiyordu.

"Gerçekten özür dilerim. Ben... Biz... Sadece şaka yapmak istemiştik. Böyle olacağını-"

Dudakları kelimeleri oluştururken ağzından çıkan her hece kulaklarımdan içeri ağır bir suçluluk duygusu ve yoğun bir hafıza akınıyla giriyordu. Fındığa alerjisi olduğunu ben söylemiştim. Fındık Faresi lakabını başka türlü nasıl açıklayacaktım ki? Böyle bir oyun yapacaklarını düşünememek benim suçumdu. Hatta o kızları, Masal'ın çekip gitmesi için yanımda taşımak ve masada bırakmakta benim suçumdu.

Allah kahretsin! Ufaklığın bu halde olmasının en büyük suçlusu bendim!

Deniz'in tutmaya çalıştığı Bahar, "Ne şakasından bahsediyorsun sen?!" diyerek kıza doğru saldırdı. Onlar kendi aralarında tartışırken bakışlarımı gittikçe daha da solan ufaklığa çevirdim. Nabzını hissedemiyordum. Nefes alıp almadığını anlayamıyordum. Şu anda yaşıyor muydu ondan bile emin değildim. "Böyle olmaz!" diyerek tekrar yeğeninin yanına çömelen Lavin "Hastaneye götürmezsek ölecek," dedi. Son kelime zihnimde yankılanırken hali hazırda yüreğime saplanmış olan pişmanlığa eklenen birçok duygu vardı. Korku, endişe, aşk... Fakat bu yoğun hisleri anında bastırdım. Duygularla kaybedecek en ufak bir vaktimiz yoktu.

"Ambulansı bekleyemeyiz."

Dinginliğimi bulduğum an Masal'ı da kucağıma alarak ayaklandım. Sahneden inmemle etten bir koridor oluştu. Koşar adım aralarından geçtim. Ufaklığı çok fazla sarsmamak için elimden geleni yapıyordum.

Bardan çıktığım an beni selamlayan kalabalık, ambulansın neden gelemediğine şahitlik yaparcasına insan kaynıyordu. Bakışlarını bana çevirenler, durumun ciddiyetini fark etmişçesine kenara çekiliyordu. Birilerinin yardıma gelmesini bekleyemeyeceğimi vurgulayan hareket, Masal'ın elinden geldi. Bir anda kucağından boşluğa doğru salındı. O an damarlarımdaki tüm kanın çekildiğini hissettim. Ölüm yaradılışımızın şartıydı. Mayamızda vardı bir kere ama her ölümünde bir vakti vardı. Bugün, Masal için o gün değildi. Bugün olmaz ufaklık, bu şekilde olmaz...

"En yakın hastane nerede?"

Ortaya attığım soruyu duyan kişiler telefonlarına sarıldı. Her ağızdan başka bir şey çıkıyordu. Kimisi sokağın sonunda diyor, kimisi caddenin sonundan sola döneceğimi söylüyor, kimisi ise hastane olmadığından yakınıyordu.

"En yakın hastane nerede?!"

Kulağımın dibindeki çaresiz yeltenişleri, kendimi yatıştırmaya gerek duymadan her an bir öfke patlamasına maruz bırakacağımı hissettirecek şekilde böldüm. Sesim, tahammül noktamı zorlayan insanları öldürebilecekmişim gibi çıkmıştı.

"Enes, caddenin sonunda bir devlet hastanesi var."

İmdadıma yetişen Deniz'in cümlesiyle kalabalığın arasına karıştım. İnsan seline yakalanmış sokakta bağıra çağıra, Deniz'in yardımlarıyla kendime yol açıyordum. Caddeye çıktığım anda "Ne tarafa?!" diye bağırdım. Bana yetişmeye çalışan Deniz'in "Sol!" demesiyle koşmaya başladım. Kimseyi umursamadan, durmadan, soluklanmadan, gücümün tükeneceğini bile bile sadece koştum. Lütfen Allahım...

Ölüm gerekliyse ve bu gece biri ölecekse...

Ben öleyim, benden aldığın nefesi ona ver. Yeter ki onu alma! O ölmek için fazla güzel...

*

Kabir azabı gibiydi bu vicdan denen şey. İçine düştüğünde çektiğin acı yalnızca ahiret günü geçecekmiş gibi gelirdi. Benimkisi o gün bile geçmeyeceğe benziyordu. Nasıl böyle bir hata yapabilmiştim? Nasıl düşünememiştim? Neden fark etmemiştim? Neden daha önce müdahale etmemiştim? Neden?!

"Biraz iç. İyi gelir."

Tepeme dikilen Deniz bir şişe su uzattı. İstemediğimi belli edercesine başımı salladım. O kadar hızlı, dur durak bilmeden koşmuştum ki nefeslerim hala düzene girmemişti. Girsin diye de uğraşmıyordum zaten. 'Bana nefesini ver. Beni gerçeğe dönüştür. Beni hayata döndür.'

İçimdeki yaşamın sesi, onun içindeki yaşamın kulağına bile ulaşmazdı. Bu nedenle biri ölmeyi hak ediyorsa, o kesinlikle Masal değildi. Verdiğim nefes onu hayata döndürmeye yetecek miydi emin değildim. Yine de mümkün olduğunca nefes almamaya çalışıyordum. Hastaneye geldiğimiz gibi müsaade altına alınan Masal'ın durumuyla ilgili kimse bir açıklama yapmıyordu. Hiç dinmeyecekmiş gibi görünen suçluluk duygusu altında beklemek çok zordu. Nefessizlik onun yanında neydi ki...

"Lavin ailesine haber veriyor."

Deniz'de benim gibi duvar dibine çömeldi. Aramızda yaşanan kısa sessizlikte beni izlediğini bildiğim arkadaşıma bakma gereği duymadım. "Senin bir suçun yok." Kelimeleri telaffuz ederken doğru olmadıklarını bilmek canımı çok yakıyordu. Bunun acısıyla "Tek suçlu benim," diyerek gülümsedim. Başımı duvara yaslarken Masal'ı bıraktığım kapıdan gözlerimi ayırmadım. Sanki bir saniyeliğine gözlerimi kaçırsam, onu kaybedecektim.

"Hayatına girmekle en büyük hatayı yaptım. Eğer girmeseydim, bu gece de tıpkı diğer geceler gibi orada olmak istemeyecekti. O kızlarla aynı masayı paylaşmak zorunda kalmayacaktı. Yaşam savaşında galip çıkmak için uğraşmayacaktı. Hepsi benim suçum. Sadece benim."

"Peki, pişman mısın?"

Deniz'in söylemek ve söylememek arasında kalmış ses tonuyla kurduğu cümle, acı eşiğimi ölçüyor gibiydi. Söylediklerim bu soruya çıkmıyor muydu zaten? Hala bakışlarının üzerimde olduğunu hissediyordum. Konuşmasam bile vereceğim en ufak bir tepkiyi kaçırmamak istercesine bakıyordu. Sessizliğim uzayınca sorusunu biraz daha açma ihtiyacı hissederek "Çok uzun zaman sonra onu gördüğün için, onunla konuşma fırsatı yakaladığın hatta beraber şarkı söylediğin için pişmanlık duyuyor musun?" diye sordu. İlgi çekici kelime kalabalığı ile aklımı karıştırarak suçluluk psikolojisinden sıyrılmamı istiyordu. Her zaman bir olaya iki tarafıyla yaklaşılması gerektiğini savunurdu. Kötü şeyler oluyorsa, mutlaka iyi haberler kapıda olduğu içindi. "Cevabını bana söylemek zorunda değilsin. Sadece düşün." Buna cevap vermek için düşünmeme bile gerek yoktu. Dışı korsan, içi ise iç denizlere ait çocuklardandım ve benim içimde ona ait bir deniz vardı. Onun kalbine girmek, o denize girmek gibiydi. İlk başta korkarak, ürkerek, girmekten çekinerek yavaş yavaş, küçük adımlarla yürümüştüm. Sonra onun dalgaları alıp, en derine sürüklemişti beni, ona doğru. Bir süre sonra alışmıştım, ısınmıştım denizime vuran güneşiyle. Hiç çıkmak istememiştim. Çünkü biliyordum kalbinden çıkarsam onsuzluktan titreyecektim. Fakat çıkmak zorunda bırakılmıştım geçmiş tarafından. Yine de Masal'la geçirdiğim hiçbir andan pişman olmamıştım. Benim pişmanlıklarım daha derinlerden, daha eskiden geliyordu.

"Şimdi birde Masal'sız hayatını düşün. Hiç olmadığını ya da hiç olmayacağını. Pişman olur musun onunla yaşayamadıklarına?"

Deniz'in soruları aklında gizli bir plan varmış gibi şifreliydi ve ses tonu bu soruların cevabını bilmem gerekiyormuşçasına kuşkuluydu. Biliyordum ama bu konu hakkında konuşmak istemiyordum. Masal'ın olmadığı bir hayatı düşünmek bile istemiyordum. Bir cevap için olsa bile...

"Hastanın yakınları kimler?"

Aralanan kapıdan beliren doktorla, çömeldiğim duvardan destek alarak ayaklandım. "Ben, biz arkadaşlarıyız," diyerek etrafı tarayan adama doğru yürüdüm. "Ailesi yok mu?" Bu soruyla dünyanın dibine vurmuşum gibi hissettim. İçimin boşalan makarası, Masal'ın hayatı için bir hiç olduğumu söylüyordu ve bunun suçlusu da bendim. Onunla yaşamayan, benimle yaşamasına izin vermeyen...

"Halası dışarıda."

Deniz'in lafa karışmasıyla "Lütfen onu çağırır mısınız?" diye ricada bulundu. Lavin'i çağırmak için yanımızdan ayrılan arkadaşımın ardından "Biz de onun ailesi sayılırız," dedim. Bu dilimden öyle inanmayarak çıkmıştı ki, doktorun inanmasını beklemiyordum. Yine de samimi olduğuna inanmak istediğim bir tebessüm eşliğinde bana bakan adam "Halası da gelsin, hepinize durumunu aynı anda anlatırım o zaman," dedi. Kabul etmekten başka çarem yoktu.

Lavin telaşla hastaneye girdi. Beni gördüğü an bize doğru koşmaya başladı. Hastanede olduğunu umursamadan "Ben, ben halasıyım!" diye bağırdı. Nefes nefese bir şekilde yanımıza ulaşan kız soluklanmadan "İyi mi? Lütfen iyi olduğunu söyleyin," dedi. Doktor ellerini havaya kaldırarak önce sakin olmasını söyledi. Genelde böyle şeyler kötü açıklamaların öncüsü olmaz mıydı?

"Çok ağır bir nöbet geçirmiş ve biraz daha geç kalmış olsaydınız size iyi haberler veremeyecektim."

Bilmece gibi konuşmasının kafamı karıştırmasına izin vermeden "Yani şu an durumu iyi mi?" diye sordum. Ses tonum resmen 'Sadede gel' diye haykırıyordu. Başını onaylarcasına sallayan adam "İyi olacak," dedi. "Kanını temizliyoruz. Bu gece misafirimiz olsun. Yarınki tetkiklere göre taburcu ederiz." Üzerimden nasıl bir ağırlık kalktığını, kelimelere vurmam çok zordu ama sadece şunu söyleyebilirdim; son bir saattir ilk gerçek nefesimi aldığımı hissediyordum.

"Çok şükür!"

Lavin ve Deniz birbirine sarılırken yüzüme yerleşen gülümsemeyi saklama gereği duymadım. "Görebilir miyiz?" diye sorduğumda bana katılan ikili "Lütfen görmemize izin verin," diyerek bana destek çıktılar. Doktor başını böyle bir şeye izin vermeyeceğini belli edercesine sallayarak "Şu an uyuyor zaten," dedi. "Odasına aldığımızda yanına girersiniz." Bu cevaba bir tek ben kabullenmeyecekmişim gibi duruyordu. Lavin yarım kalan telefonlarını tamamlamak için dışarıda olduğunu söyledi. Deniz'se bu mutlu haberi kutlamak için kahve alacağını...

İkisi de yanımızdan ayrılırken doktor gerisin geri döndü. Tam kapıyı kapatıyordu ki elimi araya koyarak onu durdurdum. Böyle bir şey yapmamı beklemeyen adam, elimin olduğu yere bakarken hafifçe kaşlarını çattı. "Lütfen onu görmeme izin verin," derkenki acınası sesim bakışlarını bana çevirirken yüz hatlarının gevşemesine neden oldu. Hayatımda belki de ilk kez birine karşı yalvaracaktım. "Onu görmem lazım. O bilmese bile benim onu görmeye ihtiyacım var. Söz veriyorum rahatsız etmeyeceğim. Sadece beş dakika." Gözlerinin içine umutla baktım. Doktorsa söylediğim şeyi düşünüyor, zihninde ölçüp tartıyor gibi bakıyordu. Umarım bu sessizliğin sonunda Masal'ı görebilirdim. Kapıyı sonuna kadar açan adam "Onu kucağında taşıyarak kurtarmanın hatırına, sadece beş dakika," dedi. Bana daha güzel bir an bahşedemezdi sanırım. Başımı onaylarcasına sallarken "Söz veriyorum. Sadece beş dakika," dedim elimle de göstererek. Başıyla onu takip etmemi işaret etti.

İçeri girdiğim an dışarıdakinden daha parlak bir ışık huzmesi gözlerimi aldı. Burnuma dolan antiseptik kokusu, hastanenin genelindeki havadan yoğundu ve ortam nedense fazla soğuktu. Masal'ın üşüyüp üşümediğini düşünmeden edemiyordum.

"Sadece beş dakika unutma."

Fısıltısının ardından beyaz perdelerle bölünmüş yeri işaret etti. Ağır adımlarla tek tek yatakları kontrol etmeye başladım. Acilde yatan hastaları rahatsız etmemek için mümkün olduğunca göz teması kurmamaya gayret ediyordum. Fakat bir yatağın üzerindeki kişiden gözlerimi çekmemin imkanı yoktu. Görünmez bir külçe ayaklarıma bağlanmış gibi zar zor birkaç adım attıktan sonra olduğum yere mıhlandım. Işıklardan daha da solgun gözüken ufaklığa baktım. Vücudunda yer yer beliren kızarıklıklar da gözlerimi dolaştırdım. Hastaneye gelirken de şiş olup olmadıklarını düşündüm. Dudaklarının morluğuna eklenen göz kapaklarını izledim. Özellikle de uzun kirpiklerini...

Nefes alıyor muydu?

Damarlarında dolaşan ilacın hortumlarından, minicik nefesler aldığını gösteren göğsüne doğru gözlerimi kaydırdım. İnip kalkan ufak hareketleri bir süre izlerken şükrettim. Az, çoktur derlerdi de inanmazdım. İçine sıkıştığım şu zaman dilimi nasıl tokat gibi ikna etmişti beni yokluğun çokluğuna. Onsuzluğun zorluğuna...

Omzuna doğru düşmüş başına bakarken ona doğru yürüdüm. Rahatsız etmekten korktuğum için o kadar sessiz adımlar atıyordum ki ben bile yürüdüğümün farkında değildim. Ben yavaşça yanında diz çöktüm. Hislerimin ise, dilimdeki düğümlerle beraber ayakta kalmayı tercih etmişti. Ellerimi yatağın kenarına koydum ve dudaklarımı onlara bastırdım. Bir nefes kadar uzağımdaki kızı izlerken içim dağlandı. Bu zamana kadar tutunduğum her dal kırılınca, sağlam gibi duranı da kendim kırmıştım acı çekmemek için ama bu yaptığım doğru muydu, şu an bundan emin değildim. Onu hayatımdan çıkardığımdan beri kaderi şaşırtmak düşüncesi peşimi bırakmıyordu. Ama insan geçmişiyle nasıl oyun oynayabilirdi ki?

"İçimde sana ait bir deniz var ufaklık ve o denize en çok mavi, senin gözlerin...

Bu yüzden hep açık tutmalısın. Bana bakmasan da olur, ben senin baktığın yerde olurum."

*

Continue Reading

You'll Also Like

114K 2.2K 44
En yakın arkadaşımın abisi mi? Beni gerçekten seviyor muydu? Peki ben ona karşı birşeyler hissediyor muydum? Uyarı: küfürlü ve +18 sahneler vardır.
298K 18.8K 48
Ölen bir lider ve koltuğuna geçen varisi... En iyiler: #1 - b×b #1- gay #1- boyslove #2 - lgbt #2 - mpreg #2 - interseks #6 - bl #5- eşcinsel
SARKAÇ By Maral Atmaca

General Fiction

1.8M 106K 7
"Delilerin sevdası hoyrat bir fırtına gibidir. Günün başında seni sarsan fırtına, gecenin şafağında ılık bir esintiye dönüşüp kaburgalarının arasına...
GELECEK By VeraHare

General Fiction

153K 7.9K 17
Tüp bebek merkezinde tüplerin karışması sonucu kocası yerine hiç tanımadığı bir adamdan hamile kalmıştı Mahru. #1İhanet/24.5.2024 #1Mahru/24.5.2024 #...