VELİAHTLAR 2 - ENSAL

By tubux2

226K 12.8K 4.8K

Her bir yaprak kendi yazdığı hikayenin başrolünü üstlendi. Tek tek kaleme aldı tüm geleceğini... Masal & Enes... More

Başlamadan Önce...
KÖRDÜĞÜM ♥ 1
KÖRDÜĞÜM ♥ 2
KÖRDÜĞÜM ♥ 3
KÖRDÜĞÜM ♥ 4
KÖRDÜĞÜM ♥ 5
KÖRDÜĞÜM ♥ 6
KÖRDÜĞÜM ♥ 7
KÖRDÜĞÜM ♥ 8
KÖRDÜĞÜM ♥ 9
KÖRDÜĞÜM ♥ 10
KÖRDÜĞÜM ♥ 11
KÖRDÜĞÜM ♥ 12
KÖRDÜĞÜM ♥ 13
KÖRDÜĞÜM ♥ 14
KÖRDÜĞÜM ♥ 15
KÖRDÜĞÜM ♥ 16
KÖRDÜĞÜM ♥ 18
KÖRDÜĞÜM ♥ 19
KÖRDÜĞÜM ♥ 20
SEZON FİNALİ
-
-
-
-
-
-
-
-
-
-
-
-
-
-
-
-
-
-
-
-
-
-
-
-
-
-
-
-
-
-
-
-
-
-
-
Yoklama Listesi
3. Kitaptan bir kuple

KÖRDÜĞÜM ♥ 17

4.9K 314 93
By tubux2

ENES

Yüreği umuda âşık olanın, yangını büyük olurdu. Alevden kora, kordan hara...

İçimdeki yangını başlatan kızı, sahne arkasından gördüğüm anda kalbimden vurulmuşa döndüm. Önce bir sıcaklık yayıldı, ardındansa canımı yaktı. Kalbimin bir oyunu sandım. O kadar farklı görünüyordu ki yanılmış olmalıydım ama yanındaki insanlar aksini avaz avaz bağırıyordu. O'ydu. Beline kadar olan saçlarını kestirmiş olması mıydı onu bu kadar farklı gösteren. Yoksa yüzüne yerleşen olgun ifadesi miydi?

Bir insan bir günde nasıl bu kadar değişebilirdi?

Kafamı karıştıramadığı tek nokta, hala içinde o tanıdığım kızı taşımasıydı. Görünüşünü ne kadar değiştirirse değiştirsin, o Masal'ı, buraya gelişiyle ele vermişti. Benim burada olduğumu bile bile karşıma çıkışıyla...

Bu yüzden bu şarkıyla çıkmak istemiştim. Tıpkı o geceki gibi işe yaramasını umuyordum. Çekip gitmesini...

Benim yapamayacağımı onun yapmasını...

Yoksa halim haraptı.

Şarkının bitimiyle ıslıklar havada uçuştu. Alkış kıyamet ortalık inliyordu. Gerçekten bu gece çok kalabalıktı. Herkes yeni şarkıyı beklerken "Hoş geldiniz Karabasanlar," dedim puslu bir sesle. "Umarım keyifler yerindedir," derken Masal'a doğru kaçamak bir bakış attım. Gitmediği yetmiyormuş gibi birde sırtını dönmüştü. Beni dinlemeye gelip, beni görmek mi istemiyordu? Ya da çekip gitmemek için böyle bir yol mu bulmuştu kendince? Görelim bakalım nereye kadar dayanacaksın...

"Bu gece farklı bir şey denemek istiyoruz. Zamanı geldiğinde öğreneceksiniz. Şimdi eskilere gitmeye ne dersiniz!"

Tüm kalabalık hep bir ağızdan coşkuyla bağırdı. Grup arkadaşlarım tam şarkıya gireceği an durmaları için onlara doğru döndüm. "İkinci parçayı da değiştiriyorum," dediğimde ilk itiraz Deniz'den yükseldi.

"Enes tüm repertuarı beş dakikada bir değiştiremezsin."

"Biliyorum." Beni anlamasını umduğum arkadaşıma "Bu son. Sonra planladığımız şekilde devam edeceğiz söz veriyorum," dedim. Sesim alışılmışın dışında yalvarır gibi çıkmıştı. Deniz ne olduğunu sorgularken gözü arkamdaki bir yere kaydı. Kaşları hafifçe havalandı. Ardından gözleri bir bölgeyi tararken ifadesi çatıldı ve tekrar bakışlarını bana çevirdiğinde artık beni anlıyormuş gibi bakıyordu. "Tamam. Hangi parça?" Minnet dolu bir bakışla "Sendin düşmanım," dedim. Sözlerini ezbere bildiği için anında vereceğim mesajı anladı. Fakat 'Yapma' bakışı için çok geç olduğunu oda biliyordu. Diğer grup elemanlarıyla orta yolu bulmak adına "Son kez beyler, hadi," diyerek yerine geçti. Şarkının ilk melodisi onun gitarından yükseldi. Derin bir nefes alarak tekrar seyirciye doğru döndüm.

"Ne düşman bilir, ne kışı sever

Ruhumda cevher, kendim olurdum

Gözlerim kısık, belki de aşık

İçimde bir ışık, derdim olurdun."

Masal'ın olduğu tarafa bakmamak için direniyordum. Öyle zordu ki... Her kaçamak bakışım, biraz daha ona yaklaştığımı hissettiriyordu. Arkası bana dönükken bile yüzünü hayal etmeme neden oluyordu.

"Git, hadi git, yine git, yine gitme

Gör, ve de bil, bil ki git, yine gitme."

Yaşadığım ruh karmaşasını daha iyi özetleyen bir şarkı yoktu. Her 'git' dediğimde Masal'ın duruşu biraz daha dikleşiyordu. Ne kadar inkâr ederse etsin, kulağı bendeydi. Verdiğim mesajları da alıyordu. Neden bu kadar inat ediyordu peki? Git lütfen, git...

"Korkarken kendimden, titrerken ellerim

İsterken yarınları seninle, göremedim

Bilirken içini, kaldım hep dışında

İsterken yaşamayı seninle, bilemedim

Sendin, düşmanım."

Son kelimemle omzunun üzerinden başını bana çevirmesi bir oldu. Sahne ışıkları gözümü almış olsa da ifadesindeki düşmanlığı görebiliyordum ve son cümlemi müzik arasında tekrarladım.

"Sendin düşmanım. Git."

*

MASAL

Kuru sıkıydı bizim hikâyemiz. Öldürmüyordu ama çok acıtıyordu...

Mesaj dolu altı parçadan sonra ara vermeleri derin bir nefes almama neden oldu. Telefondaki oyun sayesinde yüzünü görmediğim adamın en azından bir süre de sesini duymamak bana iyi gelecekti. Hatta oyuna biraz daha odaklanabilirsem, sessizlikle beraber belki bu ortamdan bile tamamen kopabilirdim. Kim bilir...

"Masal?"

Tabi bu sessizlik işi bizim masa için geçerli değildi. Tüm şekerleri Enes'in kafasıymış gibi patlattığım oyundan başımı kaldırdım. Fakat zihnim o kadar doluydu ki kimin bana seslendiğini kaçırmıştım. "Efendim," diyerek gözlerimi masada dolaştırdım.

"Bir şeyler içmek ister misin?"

Korhan'ın sorusuna "Ha, hayır. Teşekkür ederim," diye cevap verdikten sonra tekrar telefona gömüldüm. "Sıkıldıysan gidebiliriz Masal." Bahar'ın teklifini yine reddederek "Sadece kafamı boşaltmaya çalışıyorum," diye şuandaki durumumu açıkladım. Düşünceli bir ses çıkarmasının ardından "Şeker patlatarak mı?" diye sordu. Belli ki bir süredir beni takip ediyordu. Göz hapsinde olduğum kıza başımı onaylarcasına sallayarak karşılık verdim. Aklıma Korhan'ın evli olduğunu öğrendikten sonraki gergin tavırları gelince de "Denemelisin," dedim. "Gerçekten rahatlatıyor." Bahar kısa bir süre sessiz kaldı. Göz ucuyla baktığım kız, bir şeylerden rahatsız olmuş gibiydi. Neden böyle bir şey teklif ettiğimi sorgulamıyordu umarım. O kadar kendini bilmez olamazdı değil mi? Bakışlarını bana çevirdiği an hoşuma gitmeyecek bir şeyler söyleyeceğini hissettim. Fakat bilmece gibi konuşmasını beklemiyordum.

"Bence birazdan gitmek isteyeceksin."

Başıyla belli belirsiz işaret ettiği yöne, bakışlarımı çevirdim. Gördüğüm manzara kafamı karıştırdı. Halhal'ın yanındakinin Deniz olduğunu bilmesem, yıllar önce kaybettiği sevgilisinin hortladığını düşünebilirdim. Halhal'ın da buna benzer hisler beslediğini konuşurkenki tavırlarından anlayabiliyordum. İkisi yan yana görmeseydim, Deniz'in o çocuğa bu kadar benzediğini fark edemezdim sanırım.

Bir dakika...

İkisi neden yan yana görüyordum ve neden arkalarındaki saz ekibiyle beraber bize doğru geldiklerine şahit oluyordum? Lavin Halam onlarla da mı daha önceden tanışıyordu? O yüzden mi bu gece buradaydık? Tanışmıyorlarsa bu neyin rahatlığıydı? Bizim masada mı takılacaklardı? Enes bunu nasıl kabul etmişti? Ayrıca Enes'in yanındaki yapış yapış duran kızlar da kimdi? Burnuma hiç iyi kokuların gelmediğini hissederken "Aksine," diyerek telefonunu kapattım. Resmen savaş mızraklarımı kuşanmış bir halde "Gece daha yeni başlıyor," diye fısıldadım. Bu işin altındaki şey, Enes'in başının altından çıktıysa ona dersini vermeden bu bardan gitmeyecektim.

"Gençler safları sıklaştıralım."

Lavin Hala'nın esprili yaklaşımına soğuk bir tebessümle karşılık verdim. Bahar'a doğru hafifçe yaklaşırken yanımıza gelen baldırı çıplak Eminelerle kendimi kıyaslamamak için elimden geleni yapıyordum. "Birbirini tanıyanlar ellerini kaldırsın bakalım." 'Tanımaz olaydım' diye iç geçirdim. Bahar sadece benim duyabileceğim bir yükseklikte boğazını temizledikten sonra elini kaldırdı. Sanırım içsel filtrem her zamanki gibi formundaydı ve bu şu ortamda önemsediğim en son patavatsızlıktı.

"Harika! Masanın %70'i birbirini tanıyor. Bence eğlenmek için yeterli bir sayı."

Halhal'ın aklında gizli bir plan varmışçasına şifreli hareketleri kafamı daha da karıştırıyordu. Bir şeylerin peşinde olan belki sadece halamdı ama neyin? Deniz'le arasını yapmak için beni mi harcamıştı? Hoş, Enes'le benim aramdakileri nereden bilecekti ki...

Gözlerimi çaprazımda duran adama çevirdim. Yandan görünüşü öyle güçlüydü ki. Gözleri sahneyi tarıyordu ve ışık oyunları yüzünde etkileyici gölgeler oluşturuyordu. Kaç gündür hasretiyle alevlenirken düşünceler, ben yine gözlerinin hapsindeydim. Çekim alanına girmiştim bir kere. Belki de bana bakmadığı için bu kadar rahattım. Bakışlarımı hissetmeyecek kadar duygusuzlaşmış mıydı? Hoş etrafındaki kızların ayran budalası hallerinden benimkileri fark ediyor muydu acaba?

Sigarasından bir nefes aldı. Dumanını ağzında dolaştırdı. Sanki tadı benim ağzımda dolaşmış gibi yutkundum. Dumanı halka şeklinde dışarı saldı. O an daha önce fark etmediğim bir detay gözümü ilişti. Yanlış görmüş olabilir miydim?

"Dilinde bir şey mi var onun?"

Boş bulunup ağzımda çıkan cümleyi işittiğim an, kaskatı kesildim. Sesli düşünmenin de bokunu çıkarmıştım artık. Gürültüden duyulmamış olmasını umut ederek Bahar'a baktım. Gözleri Korhan'ın daha doğrusu yanındaki kızın üzerindeydi. Siyam ikizi gibi yapıştığım kızın bile dikkatini çekemediysem, Enes'in bu mesafeden duymasının imkanı yoktu. Önüme döndüğüm an sigarasını dudaklarının arasına sıkıştırmış adamın, kısılmış gözleriyle bana baktığını gördüm. Kalbim bir anlığına durdu. Ardından daha hızlı bir şekilde çarpmaya başladı. Korku geri dönmüştü, heyecan, adrenalin, endişe hepsi yerlerini almıştı. Öylesine bakıyor olmasını umdum. Fakat onun bu nefes kesen haline rağmen dünyanın en saçma şeyini duyuyormuş gibi bakması bu umuda hiç de yararlı olmuyordu.

"Kendimi bildim bileli var."

Duymuştu. Allah kahretsin senin gibi iç sesi... "Ha iyi... Daha önce fark etmemiştim de," diyerek konuyu geçiştirmeye çalıştım. "O senin sorunun." Özellikle yapıyordu. Beni konuşturmak için bile bile damarıma basıyordu. Oyuna gelmeyecektim. Ona istediğini vermeyecektim. Yüzünde o eğleniyormuşçasına belirmiş gülümsemesine rağmen susacaktım. "Aa bende daha önce fark etmemiştim."

"Bende. Çok yakışmış ama. Ne zaman deldirdin?"

Hiçbir fırsatı kaçırmayan akbaba tipli kızlar, ayaklarına kadar getirdiğim pası gole çevirmek için canla başla uğraşıyorlardı. "Lisede deldim." Doğru mu duymuştum? Deldim mi demişti o? Gözlerim şoklanmış gibi açılırken dilime mukayyet olmak sandığımdan zor olacağa benziyordu. Neyse ki edi ve büdü benim yerime gerekli şaşırma efektlerini kullanmıştı. "Ciddi olamazsın," diye carlayan yarı çıplak kız yapmacık bir şok geçirdi. Yanındaki arkadaşı ise onun bu şaşkınlığından yararlanarak "Kendin mi deldin? Of çok acımıştır," diye iç geçirdi. Bir de yüzlerini kendi acılarıymış gibi buruşturmuyorlar mıydı? Evlerden ırak...

"Bakabilir miyim?"

Enes sigarasından aldığı nefesi kızın yüzüne doğru üfledikten sonra dilini dışarı çıkardı. O an ışık yansımasıyla parlayan kristal piercing gözümü aldı. Daha önce fark etmemiş olmama inanamıyordum. En basitinden kaç kez öpüşmüştük. Nasıl anlayamamıştım?!

"Genelde küpenin topuzunu düşürürüm. Alt kısmını da dilimi kıvırmadan görmen imkânsız. Hissetmek konusuna hiç girmeyelim acemi prenses."

Yine çenemi tutamamamdan dolayı kendime mi kızmalıydım, duyulduğu için utanmalı mıydım yoksa öpüşmeyi beceremediğimi bu ortamda vurgulamasından dolayı bozulmalı mıydım karar veremiyordum. Beklemediğim bir anda üzerimdeki yoğun ilgi kızların bakışlarından kaynaklıydı. Şu anda burada olmamdan hoşnut olmadıkları her hallerinden belliydi. Sanırım Enes'in daha önce öpüştüğümüzden bahsetmesi onları rahatsız etmişti. Ya da Enes'in bir kulağının bende olmasını çekemiyorlardı. Dağdan gelip bağdakini kovamayacaklarına göre biraz daha rahatsız olmalarında yana bir sıkıntı yoktu. Enes'i konuşturmaya yönelik bir şekilde "Neden deldin peki?" diye sordum ama içimdeki o kırgın kızı da engelleyemiyordum. "Yani aklından zorunun olması dışında bir nedeni olmalı." Taş atan cümleme umursamaz bir tavırla omuz silkti.

"Seksi."

Nasıl? Sağını solunu deldirmek ona göre seksi miydi? Canına kast etmekten başka bir şey değildi bence. Bahar'ın da dediği gibi 'Seks ona sonradan eklenmiş' gibi bir durumdu bu. Sırf bunun için canını acıtmaya değer miydi? "Ne oldu? Sana göre değil mi ufaklık?" Bu kelimeyi onun sesinden duymayalı çok uzun zaman olmuştu ama unutmam imkânsızdı. Gözlerinde hiçbir canlılık ifadesi yoktu. Sesinde de hiçbir vurgu. Tarifi zordu. Fakat ilk kez bu kadar soğuk gelmişti kulağıma. Bu yüzden belki de birkaç saniye boyunca sessiz kalmayı tercih etmiştim. "Zaten senin yaşına pek uygun değil." Beni bir anda susturabilen de, konuşmak için fitilleyen de aynı kişiydi. Kaşımaktan asla vazgeçmiyordu. Dilimin ucuna kadar gelen kelimeleri yuttum. Söyleyeceğim her şeyi çocukluk olarak algılamasından bıkmış usanmıştım artık. "Yoo..." derken yiğitliğe bok sürmeyen tarafımı öne çıkaracak bir şeyler düşünüyordum.

"Oldum olası severim piercingi. Sadece senin kendi kendini delmene şaşırdım."

Şaşkın bir kayıtsızlıkla bana baktı. Biraz keyfinde, epey farkındaydı bunu yapamayacağımı. "Öyle mi? En çok nereni deldirmek istiyorsun mesela?" Ses tonu bu cevabı bilmem gerekiyormuşçasına kuşkuluydu ve kuşkularını yersiz çıkaracak hiçbir fikrim yoktu. Fakat daha önce düşünmediğim soruyu cevaplamak için hızlı olmam gerekiyordu. Zaman kazanmak için bitmek üzere olan sodama işkence yapmaya başladım. Nerelere piercig yapılırdı ki? Kaş, burun, dudak, dil, göbek...

"Bence bir kadına yakışan iki piercing yeri var. Biri göbek deliği, ikincisi de..."

Enes'in kulağına cilveli bir şekilde yaklaşan kız, gözlerini bana dikti. Neredeyse tüm uzuvlarını kullanarak Enes'e değdirmediği yerini bırakmamıştı. Gözümün içine baka baka adamın kulağını yalar gibi konuşuyordu ve Enes'de bundan bir gram rahatsız durmuyordu. Hatta ne söylüyorsa fazlasıyla keyif aldığı belliydi. Kız alt dudağını hafif bir emmeyle geriye çekildi ama elleri hala Enes'in üzerindeydi. "Düşüncesi bile iç kıpırdatırken o anları yaşamak..." Resmen çiftleşmeyi bekleyen orangutan gibi kur yapıyordu. Aklıma bahsettiği yerle ilgili bir fikir geliyordu ama...

"Fazla tahrik edici."

Enes'in benzetmesiyle son yudumum boğazıma kaçtı ve ben boğulur gibi öksürmeye başladım. Görüşüm bulandı. Elimdeki boş bardağı masaya bırakırken sırtıma vurulduğunu hissediyordum. Resmen soda burnumdan çıkmış gibi canım yanıyordu.

"Fındık Farem iyi misin?"

Halhal telaşla masanın etrafından dolaştı. Bahar'ın görevini devralarak sırtımı sıvazlamaya başladı. Masadaki sulardan birini içmem için bana yaklaştırdı. Başımı istemediğimi belli edercesine salladım. O an birçok kişiyle göz göze geldim ve tenim yanmaya başladı. Sadece bizim masanın değil, komşu masalardakilerin de dikkatini çekmiştim. Ne harika bir gece! "İyiyim. İyiyim," diyerek ilginin üzerimden dağılmasını isterken "Soda boğazıma kaçtı," diye açıkladım. "Şimdi iyiyim." Tanımadığım insanlara rezil olsak neyse de Enes'in gözü önünde bu duruma düşmek...

Durdurmaya çalıştığım öksürüklerimin arasından Enes'e baktım. Yüzünde kırıntı kadar bile endişe görmeyi umduğum adam yanındaki kızla fısır fısır bir şeyler konuşuyordu. Bana bakmıyordu. Şu anda nasıl olduğumla ilgilenmiyordu. Sanki benim varlığımdan bile bi haberdi. Onun gözünde zerre kadar değerim kalmadığını minicik bir damlayla öğrenmiş olmuştum. Bana düşmanımsın demişti ama insanlar, düşmanlarına bile değer verirdi.

*

Bir insanı incitmekten daha kötü ne olabilirdi?

İki kere incitmek. İlki hata olabilirdi ama ikincisi bile bile ladesti. Fakat Enes bu işi alışkanlık haline getirmişti. Şimdimi yarıp içindeki geçmişi avuçlamıştı. Yine beni umursamıyormuş gibi görünmeye, başka kızlarla vurmaya çalışıyordu. Yine canımı acıtmak için kendin bile vazgeçiyordu. Gelir geçer fırtınalarının bende derin yaralar bıraktığını bilmesine rağmen yine yapıyordu yapacağını...

Dengesizliği dengesiydi belki ama artık ben ayakta bile durmakta zorlanıyordum.

Dakikalardır sözcükler saplanıp boğazımı tıkamıştı. Ne içtiğim soda, ne aldığım nefes içimdeki buhranı biraz olsun hafifletmiyordu. Bir açılsa çok şey dökülürdü dilimin ucundan ama düğüm düğümdü işte. Bana kördüğüm demişti. Fakat asıl çözülemeyecek kadar karışan kendisi değil miydi? Konu Enes olunca mantığım devre dışı kalıyordu. Bir damlacık yüreğime okyanuslardan büyük bir hüzün sığdırmıştı. Ayrılırkenki bakışı, şu andaki bakmayışı...

İntihar gibiydi. Hem herkes tarafından düşünülen hem de cesaret edilemeyen. Belki de hata bendeydi. Aşk dediğin bir ayna değil miydi zaten. Sende ne varsa onda onu görürdün. Bazen gerçek, bazen hayal...

Benimki gerçek rolü üstlenen bir hayaldi belli ki. 'Âşık olmayan bir adamın gönül gökyüzünde birden çok yıldız olur' denirdi. Ama aşk bir kere düştü mü ruhuna, gökyüzündeki tüm yıldızlar anlamını yitirirdi. Karanlık zifirileşirdi. Çünkü aydınlığı sağlayan tek ışık âşık olduğun iki küçük su damlasından yansırdı. Pusulanı da rotanı da belirleyen bir kutup yıldızı gibi...

Tek ve eşsiz.

Ne kadar aptaldım.

Gökyüzündeki yıldızlara aşık olmuş bir adama sevdalanmıştım ve bir sonumuzun olmamasının günahını, hiç suçum olmasa da ben üstleniyordum. "Gecenin başında bahsettiğimiz denemeyi yapmaya hazır mısınız?" Nefes almayı bile unutacak kadar ağırdı yüküm. Ruhum yorgundu. Bezmişti taşıdıklarından. İçimde biriken, taşmaması için uğraştığım ne varsa döküp saçsam rahatlayacaktım belki ama yapamıyordum. Lanet olasıca gururum yüzünden tek bir kelime dahi edemiyordum.

"Aranızdan bir kişiyle beraber şarkı söylemek istiyoruz."

Enes'in cümlesi, sanki düşüncelerime bir güneş gibi doğmuştu. Belki hislerimi birebir dile getiremiyordum ama onun gibi gizli kapaklı, sadece onun anlayacağı şekilde dökebilirdim. Belki bir meydan okuma, belki de bir intikam hissi beni şu anda sahneye kadar getirmişti. "İstediğiniz şarkıyı-" Beni gördüğü an duraksayan adam ne yaptığımı anlamaya çalışır gibi baktı. Oysaki aramızdan biriyle şarkı söylemek istediklerini az önce söylememiş miydi? "Masal burada ne arıyorsun?" Enes'in sözcüsü gibi bana yaklaşan Deniz'e şarkı söylemek istediğimi söyledim. Omzunun üzerinden arkasında kalan arkadaşına baktı. Enes bu durumdan memnun olmamış bir ifadeyle başını hayır anlamında salladı. Deniz tekrar bana doğru döndüğünde itiraz edeceğini biliyordum. Bu yüzden konuşmasına fırsat vermeden "Evanescence – Bring met o life," deyip Enes'in üzerine doğru yürüdüm ve mikrofonun önüne geçtim. Merakla bana bakan yüzlere doğru dönünce, anlık bir karartı hissettim. Işıkların gözümü aldığını düşünerek gözlerimi kapattım. Sahne mi çok sıcaktı yoksa damarlarımda dolaşan stres ve heyecan, el birliği yapmış beni terletmeye mi başlamıştı anlamıyordum. Tekrar gözlerimi açtığımda görüşümün fazlasıyla bulanık olduğunu hissettim. Bir süre sonra ışıklara alışırım umuduyla kirpiklerimi kırpmaya başladım.

İstediğim şarkının müziği girdi. Sevinç çığlıkları ve ıslık sesleri yükseldi. Bizimkilerin olduğu tarafa doğru baktım. Karanlıktan hiçbir şey göremiyordum. Yanımdaki hareketlilikle başımı Enes'e doğru çevirdim. Başka bir mikrofon alarak yanıma duran adam bana bakmıyordu. Yüz ifadesini tam seçemesem de kaşlarının çatık olduğunu hissedebiliyordum.

Sözlere gireceğim yer yaklaştıkça, boğazımdaki garip, kuru bir his belirdi ve tüm cümlelerimi tutacakmış gibi hızla yoğunlaşıyordu. Yutkunmaya çalıştım. Boğazım acıdı. Damarlarımda dolaşan adrenalinin beni boğacağını düşünmeye başlamıştım artık. Daha çok terlemeye, daha az görmeye başladığımı hissettiğimdeyse geri dönmek istedim ama artık her şey için çok geçti. Şu an bu sahneden inmem, kendimi küçük düşürmekten başka hiçbir işime yaramazdı. Barın havası ağırlaşıp basıklaştı. Sanki tüm oksijen bir anda vakumlanmıştı. Şarkıya gireceğim yeri kaçırınca gözlerimi kapattım. İkinci kez aynı hatayı yapmamak için sakinleşmeye, sadece sözlere odaklanmaya çalıştım. Sakin ol Masal. Şarkını söyleyecek, mesajını verecek ve ineceksin. Sakin ol...

"How can you see into my eyes like open doors?"

Ritimlerin arasından duyduğum kuzenimin sesiyle, belli belirsiz gülümsedim. Bana yardım edecek kadar güvenen kızı yarı yolda bırakamazdım. Derin bir nefes aldım ve şarkının sözlerini söylemeye başladım. Görüşüm artık tamamen bulanıktı. Belli ki ben sahneden inene kadar da düzelmeyecekti. Sesim şarkı söyledikçe daha da puslanıyordu. Bu hissi yutkunarak geçirmeye çalışıyordum. Neyse ki yüzünü tam olarak seçemediğim Enes'in eşlik ettiği kısımlar, bu durumu kolaylaştırıyordu. Bir de şu kalp çarpıntım hızlanmasa...

"Breathe into me and make me real. Bring me to life."

*

Continue Reading

You'll Also Like

314K 8.9K 38
Mirhan ağa kaşlarını kaldırarak karısının saçını okşayarak kulak arkasına aldı. Karısının öpmekten şişen dudaklarına alayla sırıtıp burnunu çenesinin...
205K 11.6K 38
"Kuş öttü, kurt uludu. Yüksek dağlarda gür bir mermi sesi duyuldu. Kuşu hedef alan acımasız kurşun kurdun yangını oldu. " ** Kurgunun tüm hakları sak...
107K 9.5K 21
Ailesinin zoruyla tatilini fındık toplamaya gitmek için harcayan Enes'in başına Ordu'nun mafyası musallat olur.
184K 8.6K 21
"ya siz kafayı mı yediniz çocuk daha o çocuk iki gün önce papucu yırtıldı diye ağlayan kızı gelmiş bana koynuna al diyorsunuz o yetmezmiş gibi bid...