Kaçak

By primrosiaa

850K 36.2K 3.9K

Kaçtığımı sanırken, aslında her adımım beni ona daha çok yaklaştırmıştı... Ve her bir adımı, yasak bir zevkle... More

Tanıtım
Çilek kız'dan şehvetli gecelere...
Kahretsin! Onun burada ne işi vardı?
Yeni Yalanlar
Başka yalan yok.
"Ben playboy'u tercih ederim."
Pekâlâ en son düşüyordum...
Tottenham yuvası...
Eğer Hulk olsaydım, şu an geğirerek dişimde kalan artıkları temizliyor olurdum.
İnsanın para için yapamayacağı şeyler vardı!
Tam da şu hikâyeyi, klişe bir aşk romanına çevirme zamanı değil mi tanrım?
Tanrı'nın Şaka Anlayışı...
Bitmeyen gece...
Kum saatinin içinde akan kumlar...
Sana da merhaba baba...
Zihnimdeki yırtık donu dikmenin vakti gelmişti...
Bugün çarpılmak için pek güzel bir gün sayılmazdı...
En Azından Artık Adam'ın Soyadını Biliyordum...
Bazı ölümler ebediyete yükselirken bir parça da sizden çalarlardı...
Çıplak!
Kıskançlıktan Regli Olmuş Tinkerbell
Anne ruh halinden çıkarmak...
"O seni sevmiyor, sevemez!"
"Hayatta kalmaya çalış..."
Her gün şirinleri yemeye çalışan Gargamel
Yasak bir zevk!
Aslında Olmayan Biri
Nefes almaya ihtiyacım olduğundan da fazla...
Tanrım, lütfen bu seferlik beni tak.
Unutma...
Kendini Kaptırmak
Sana aitim.
Dondurmak İstediğim Saniye
Baba...
Korku önümde diz çökmüştü.
Kanıtlama
Ön yargı ve ya yanlış anlama.
Cinayetin Sonuçları
Mutlu Yıllar
Son Söz
Tutsak-Duyuru-Sorular
Tutsak
Daha sert bir şeylere ihtiyacım vardı.
İpuçları
Sihirli Fasulye
Dönüş
Sarılmalar ve öpüşmeler
Delilik
Hoşçakalın
Aşkın meyvesi ya da günahın cezası
Kömür
Son Öpücük
Listeler
Uzun Hikaye
Ziyaret
Bedenlerin Dansı
Öteki Kadın Hamile
Hayır.
Sonra
Buzdan heykel gibi erimek.
Beni Bırakma
Kabulleniş
Son
Son Not

Gerçekler ve Yalanlar

8K 469 95
By primrosiaa

Keyifli okumalar dilerim. Umarım beğenirsiniz! Medyada bölüm için seçtiğim şarkı var isterseniz dinleyebilirsiniz :D 

Ailemizin genişleyebilmesi için oy verir ve yorum yaparsanız çok sevinirim ^-^

“Ne?” Sesimi duyana kadar konuştuğumu fark etmemiştim. Düşünemiyordum. Beynimi parçalara ayırıp dondurmuşlardı. Üşüyordum ama anlamını veremediğim bir şekilde mutluydum. Rahatlamış gibiydim. Uykum vardı.

Ancak düşünmek zorundaydım. Beynimin kıvrımları arasındaki iletişimi sağlamak zorundaydım. Onun kızı değilsem bunun anlamı, benim hayatımın da anlamsız olduğuydu.

Suçumun şu saniyeden itibaren tek bir bedeli vardı.

Ölüm.

Parlayan tanıdık gri gözlere baktım. “Lütfen…”

Cevabı basitti. “Özür dilerim küçüğüm.” Ardından boynuma keskin bir şey battı. Şaşkınlık ciğerlerimi havayla doldururken kanıma yumuşak bir şeyin yayıldığını hissettim.

Dinginlik.

Gözkapaklarım birkaç saniye içinde onları açık tutamayacağım kadar ağırlaşmışlardı. Dünya karanlığın içinde kaybolurken en son hatırladığım kirpiklerimin arasından yanaklarıma sızan sıcak yaşlardı.

***

Sekiz saat önce…

Jett

“Ne var? Ne…” Sonunda kapıyı açınca durdu. Ağızındaki sigara düşmeden yakaladı. “Jett?”

Kucağımdaki bebeği eline tutuşturmadan önce karşımdaki adama bir kez göz attım. Dağınık saçları, kızarmış, birbirinden farklı renkli gözleri ve ağızındaki sigarayla bakıcı tanımına en son uyacak kişiydi. Ama dünyada bu orospu çocuğundan daha fazla güvendiğim kimse yoktu. Bu yüzden Bree’yi… Kardeşimi akşamdan kalma Preston’a emanet ederken daha fazla düşünmedim.

 “Ona iyi bak ve ne olursa olsun Ren’e burada olduğunu söyleme. Sana sormaz ama…” Elindeki bebekle hala boş boş bana bakıyordu.

“Jett iyi misin oğlum? Bok gibi görünüyorsun.” Başımı sallayıp arkamı döndüm. Bok gibiydim zaten. “Dur, dur bu bebek kimin?”

Başımı çevirip cevap verdim. “Annie’nin.”

“Pekala neden—“ Benim daha fazlasını anlatacak gücüm ya da onun daha fazlasını bilmeye ihtiyacı yoktu şu an.

“Daha fazla soru sorma Press sadece ona bakmana ihtiyacım var.” Tekrar dönmeden önce gözüm sigarasına takıldı. “Ve o siktiğimin sigarasının Bree’nin etrafında içmeyeceksin.”

“Nerede kaldı nezaket…” O söylenerek kapıyı kapatırken arabaya ulaştım. Çok fazla soru sormamıştı. Bu ondan istediğim ilk tuhaf şey değildi. Ne yazık ki sonuncusu olmayacağını da biliyordum.

İçeriye geçip oturduğumda başımı ellerim içine alıp dirseklerimi direksiyona dayadım. Beynim patlayacak gibiydi. Öfke tenimin içinden dışarı çıkmak için debeleniyordu. Çok fazla öfke birikmişti. Çok fazla.

Zihnimi bu hastalıklı şeyden uzaklaştıracak bir şeylere yormalıydım ama hiçbir şeyle uğraşacak gücüm yoktu.

Hala onu düşünüyordum. Hala kokusunu üzerimde hissediyordum. İğrençtim. Hastaydım.

Kardeşimi becermiştim.

Hayır kardeşimle sevişmiştim. Aşk yapmıştım.

Ona aşık olmuştum.

Şu an ne yapıyordu?

Ren’le miydi?

Kahretsin! Ren’in tek işi şimdi Bree’yi aramaktı. Kafasında bir şey varken başka hiçbir şeyle uğraşmazdı. Yine de kendimi onu ararken bulduğumda telefonu kapatacak güçten yoksundum.

 “Ren?”

“Ne var?” Sesi sıkıntılıydı. Hala Bree’yi arıyor olmalıydı. Ama asla bulamayacaktı.

“Annie yanında mı?”

“Hayır, neden soruyorsun? Onu yine mi becermek istiyorsun?” Küfrederek telefonu kapattım. Piçe hayır diyebilir miydim?

Onun yumuşak tatlı sesi hala kafamın içinde yankılanıyordu. Üzgün suratı ve gözlerinden akan yaşlar. Daha önce yediğim her dayaktan daha fazla yakıyordu canımı. Onu aramak zorundaydım Bree için endişeleniyor olmalıydı. Ama sesini duyamazdım.

Telefonu açıp üç kelime yazdım ve gönder tuşuna bastım.

Bree güvende. Kaç.

Şimdi sıra kafamdaki sesleri susturmaya gelmişti.

***

Şu an…

Annie

Kulak tıkanıklığı ve başımdaki bir zonklamayla uyandım. Acı çektiğim için tanrıya hiçbir zaman bu kadar minnettar olacağım aklıma gelmezdi. Ama bu lanet beynimi rendeleyen acı hala hayatta olduğumun işaretiydi.

Gözlerimi açmadan bir süre bekledim. Cidden neyle karşı karşıya olduğumu görmeye hazır mıydım?

Başka bir yerde olduğum kesindi. Burası çok daha soğuktu. Temiz ve taze kokuyordu. Ölü rutubet yoktu. Belki de cennetteydim. Belki de arafta ama kesinlikle cehennemde olmadığıma emindim. Henüz.

Sonunda gözlerimi açtığımda gümüşi gözlerle karşılaştım. Vazgeçmiştim. Kesinlikle cehennemdeydim.

Bakışlarımı kaçırarak, “Neredeyiz?” diye mırıldandım. Sesim kesik kesikti.

Gülümsedi. “Uçaktayız tatlım.” Kulaklarımın tıkanıklığı ve soğuk bu yüzdendi demek. Uçaktaydık.

Tanrım…

Beni nereye götürüyordu?

Elimi çekiştirirken gözlerimle de odayı tarıyordum. Has siktir. Şimdi ne bok yiyecektim?

Ellerimi biraz daha zorladım ama sımsıkı bağlılardı. Gerçi kaçsam nereye kaçabilirdim ki, binlerce fit yükseklikteydik!

İstemsizce titreyen vücudumu rahatlatmak için içimden sayı saymaya başladım. Göğsüm hızla inip kalkıyordu.

Neden hala hayatta olduğumu sormak istiyordum ama bir türlü nefesimi kontrol edemiyordum.

“Korkma bu kadar… Şaşırdığını biliyorum ama sana her şeyi anlatacağım.” Eliyle yanağımı okşadı. Neden bu kadar iyiydi?

Neden hala beni öldürmemişti?

“Onunla ilk tanıştığımızda on yedi yaşındaydı. Tam olarak seninle aynı yaşta.” Soğuk gümüşi bakışları ısınırken gözlerini suratımdan çekti.

“Birbirimiz için yaratılmıştık. Güzel yüzü gördüğüm en güzel görüntüydü. Teni kokladığım en güzel tendi. Ve dudakları tadını aldığım en güzel şeydi.” Ayağa kalktı. Onu daha önce hiç böyle görmemiştim. On sekiz yıldır tek bir saniye dahi kalbi olabileceğine inanmamıştım. Gülümsedi ardından duvara yumruğunu geçirdi. Gözlerindeki ısı yerini delice parıltıya bırakmıştı.

Yıllardır alışık olduğum karanlık yine oradaydı.

 “Sonra onu benden çaldılar.” Kükreyişi kulaklarımı acıtmıştı. Duvara yapışık masanın üzerinden bıçak aldı. Gözlerimi yumdum. Şimdi oyun bitiyordu işte.

“Hugh MacAuliffe!” Bu isim tanıdıktı, daha önce duymuştum ama nereden duyduğum hakkında hiçbir fikrim yoktu. Gerçi fark eder miydi?

Kafamı bir çıkış yolu bulabilmek için zorluyordum ama karşımdaki Ren’di. Sinirliydi. Ve elinde bıçak vardı.

“Benim meleğimi aldı ve kafasını karıştırdı.” Yine de pes edemiyordum çıkış bu hikâyenin bir yerinde olmalıydı. Bana bunlar anlatmasının bir sebebi olmalıydı.

Ya da öldürmeden önce konuşmaktan hoşlanıyordu. Onu öldürürken hiç görmemiştim ama Jett görmüştü. Jett…

Onu şu an düşünemezdim.

Bir gün bu delikten kurtulsam bile…

“O benim kızımı çaldı ben de onunkini.” Sesi bir daha yankılanınca düşüncelerim dağıldı. Bu ne demekti?

Ben de onun kızını çaldım.

“Meleğimi çaldığında ve kaçtığında her şeyin bittiğini sanmışlardı. Bazen ben de her şeyin bittiğini sanırdım hatta o gudubet karıyla bile evlenmiştim.” Jean’den bahsettiğini anlayınca irkildim. Ama beynim düşünmekten iflas etmiş gibiydi. Tamamen durmuştu.

“Ama seni onun kucağında gördüğümde hala bir umut olduğunu anladım. Sen benimdin. Benim asıl meleğim.”  

Kızı ben miydim?

Benim babam Hugh MacAuliffe miydi?

“Nasıl?”

“Sen benim Annette’imsin. Onun kanını ve ruhunu taşıyorsun ama ondan daha güçlü daha tutkulusun.”

Onun ruhunu ve kanını taşıyorsun. MacAuliffe…

Annette…

“Annette babamın eski sevgilisi ve annemin en yakın arkadaşı. Annemle Fransa'dan İngiltere'ye bir tatil için geldiğinde babamla aşk yaşamışlar ancak onun tam olarak nasıl bir psikopat olduğunu fark edince başka bir adamla kaçmış.” Jett’in söyledikleri kafatasımın içinde çınlıyordu.

"Bazen evini Jean’in kıskançlığından kundakladığını düşünüyorum. Ama ocağı açık bırakan hizmetçi yüzünden yandığını biliyoruz. Kadın bu hatasının iki tane çocuğu öldürdüğünü fark edince intihar etmiş olmasa sanırım hiçbir kanıta inanamazdım."

İki çocuk.

Summer kaç yaşındaydı?

Otuz? Otuz iki? On sekiz yıl önce çocuktu.

 “Yangın…” diye fısıldadım.

“Evet, aslında çocuk oyuncağıydı. Bakıcıya üç beş kuruş vermek yetti. Hugh ona ceza bile veremedi hatta bizim evimizde çalışmaya devam ediyor.” Yaşlı bakıcının tuhaf bakışlarını hatırladım. Kahretsin! Ona haksızlık yaptığım için üzülmüştüm.

Ve şimdi aynı kadın Bree’ye bakıyordu. Endişe bedenimi kemirirken Jett’in bir şekilde onu koruması için dua ettim.

“Ah Tatlı Annette’im.” Yanağıma dokunan elinden kaçmak için yüzümü çevirdim ama parmakları yüzümü kavramıştı.

“İstediğin rüşveti teklif edebilir ve ya istediğin tehdidi edebilirsin. Ama oyun bitti. Kimse aslında olmayan birini mezun edemez.” Olmayan biriydim ben. Annette Sword diye biri hiç olmamıştı.

Annette MacAuliffe’nin kızı; tanrı- bilir-ismi-neydim.

Bugüne kadar gerçek bildiğim her şey koca birer yalandı.

“Artık her şeyi güzel olacak küçüğüm üzülme.” Başparmağıyla gözyaşımı sildi. “İtalya’ya gidiyoruz. Evimize. Tıpkı on dokuz yıl önce planladığımız gibi.” Ne demek istediğini anladığımda bedenim buz kesmişti. Her şey zihnimde birleşti.

Beni Annette’in yerine koymak istiyordu.

Beni aşığı olarak istiyordu.

Ağızım safranın acısıyla yanarken gözlerimi kapattım. Nefesim boğazımda düğümlenmişti. Göğsüm ne kadar inip kalksa da nefes alamıyordum.

“Ağlama küçüğüm.” Dudaklarını boynumda hissedince gırtlağımdan kulağıma yabancı gelen bir hıçkırık kaçtı. Delicesine ellerimi hareket ettirmeye çalıştım ama yatağın başına sıkıca bağlıydı.

Hapsolmuştum.

Hiçbir çıkış yoktu.

“Toskana’nın uzun çayırlarında kocaman bir malikaneye gideceğiz. İstediğin her çiçeği dikebileceğin büyüklükte bahçemiz var.” Elleri bedenimde gezerken zihnimi uzaklaştırmaya çalıştım ama nafileydi. Her şeyi hissediyordum.

Kaçmanın hiçbir yolu yoktu.

Hareket edemiyordum.

Bileklerim çekiştirmekten yara olmuştu.

Uyuşamıyordum.

“Hoşuna gidecek senin de korkma.” Kulağımdaki fısıltısı tenimi tırmalamıştı. Derimi parçalamak atmak istiyordum. Öptüğü dokunduğu her yeri yakmayı arzuluyordum.

Fakat eli kasıklarıma giderken tek yapabildiğim, hiçbir şeydi…

Continue Reading

You'll Also Like

5.1K 530 26
Siz: 1 Müslüman, 2 Müslüman... 14. Müslüman kalk sahur vakti! 14. Müslüman: Ben oruç tutmuyorum. Siz: Madem müslüman değilsin niye cumaları namaza...
330K 14.3K 38
17 yıl sonra öldü diye bildikleri kızlarını bulan bi aile Önyargılı bi abiler ve Kavgacı bi kızın hikayesi
GÖRKE By .

Adventure

25.5K 1.2K 20
Ya ailesi sandığı kişi gerçek ailesi değilse
100K 5.9K 28
Namı Kurt olan mavi gözlü bir kadın, Alfa timine komutan yardımcısı olarak gelir... peki Alfa Timinin, Alfası, komutanı namı değer Alfa; kurduna aşık...