Anne ruh halinden çıkarmak...

12.4K 554 28
                                    

Sevgili okurlarım, Evet sonunda YENİ BÖLÜM! Şayet hala buradaysanız dünyadaki en muhteşem okurlarsınız. Sizi gerçekten aşırı uzun beklettiğimin farkındayım ancak önce o yazamama şeysine tutuldum, ardından da dershane açıldı. Malum lisenin son yılı sınav falan var. YGS-LYS derken -benim parmaklarımdan mı dökülüyor bu kelimeler?!- çalışmak zorunda kalacağım. O nedenle bazen aksayacak böyle araya zamanlar girecek (umarım bu kadar uzun değil tabii) neyse iki haftadır klavyenin başına beni oturtan tek sebep sizlerin varlığı o nedenle sizler de bol bol eleştiri ve yorumlarınızla bana destek olursanız çok sevinirim gerçekten. Ayrıca sırf bölüm zamanı için dahi mesaj atanlara bile çok teşekkür ederim siz olmasanız bu bölüm herhalde asla bitmezdi.

Bu arada @Berpese'nin ya da Berna'nın KAÇAK için yapmış olduğu harika ötesi kapaklar için de minnetarım. Media'dan görebilirsin.

Keyifli okumalar dilerim :D

"Bu Annie, Annette, Scarlett değil. Bildiğin gibi o artık bizimle değil." Jett küçük bir çocuğa anlayamayacağını bildiği halde açıklamaya çalışan bir baba gibi her bir kelimeyi üzerine vurgulayarak konuşmuştu. Sanki inandırmak için çabalıyormuş gibi taviz vermeden bakıyordu gözlerine.

Bakışlarının hedefindeki gözlerde ise kanımı donduran tarifsiz bir acı gizliydi. O anda tuhaf bir şekilde ölen bebeklerden birinin Scarlett olduğunu fark ettim. Beni ölen kızına benzetiyordu. Kahretsin!

Ancak tekrar cesaretimi toplayıp kadına döndüğümde sanki hiçbir şey olmamış, bambaşka bir gerçeklikteymiş gibi ortamdan ayrı bom boş bakıyordu. "Jerrett! Ne kadar da büyümüşsün! Tıpkı babana benziyorsun. Özellikle gözlerinin soğuk grisi... Ancak o grinin ardında annenin zümrüdi gölgesi var, görüyor musun?” Gözlerini kapatıp dudağını dişleyerek bir şeyi hatırlamaya çalışıyormuş gibi durdu bir saniye. “Annie?" Bir anda değişen konuyu takip etmeye çalışıyordum.

Kadın bu sırada parmağıyla Jett'in gözünü işaret ediyordu. "Ona sımsıkı tutun evlat! Tanrı biliyor ki; Baban şeytanın dünyadaki kanı!" neredeyse mekanik bir tonda söylediği sözleri kesilince bir anda sanki hipnozun etkisinden çıkmış gibi sarsılıp sesli bir nefes almıştı.

"Demek, Annie! Kaç yaşındasın?" diye sordu. Dudaklarındaki aniden beliren gülümseme sanki ona melekler tarafından bahşedilmiş gibi saf ve temizdi.

"O-on yedi." Kadının tuhaf hali beni de sersemletmişti.

"On yedi..." İç çekti. "Eğer Scarlett da yaşasaydı senden yalnızca bir yaş büyük olacaktı..." Sanki gümüşi gözlerini boşluğa odaklamış başka biriyle konuşuyor gibiydi. Ardından tekrar şimdiki zamana dönüp Jett'e yönelmişti.

"Bana deliymişim gibi bakma Jerrett, daima Jean'le bir gün çocuklarımızı evlendirme hayalleri kurardık. Böylece gerçek bir aile olabilecektik." Ellerini boş ver der gibi salladı. "Çocukluk işte! Ama o korkunç güne kadar..." Sesi titreyince durup birkaç nefes almıştı. "Sizin birlikteliğinizin Jean ve beni tekrar barıştıracağına inanmıştım. Olabilirdi de... Bana delirmişim gibi bakmayı kes evlat, olabilirdi, minik kızıl saçlı ve zümrüt yeşili gözlü oğlan ve kız çocukları Jeanette'in buz tutmuş kalbini bile eritebilirdi..."

"Kahretsin! Yine mi Scarlett anne?" Sesini duyunca Alroy'un ben farkına varmadan yanımıza kadar geldimiş olduğunu gördüm. Sıkkın, özür dileyen bakışlarını aceleyle üzerimizde gezdirip "Onu bulduğunuz için teşekkür ederim. Hadi, gidiyoruz anne." Diyerek hızla, annesinin çillerle kaplı koluna girmişti.

KaçakHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin