GÖSTERMELİK SEVGİLİ | Texting...

By bbhikayeleri

7.4M 437K 251K

Terk edilmenin acısını yaşayan genç kızın başvurduğu garip yol kendine göstermelik bir sevgili bulup eski sev... More

açılış
bir
iki
üç
dört
beş
altı
yedi
sekiz
dokuz
on
on bir
on iki
on üç
on dört
on beş
on altı
on yedi
on sekiz
on dokuz
yirmi
yirmi bir
yirmi iki
yirmi üç
yirmi dört
yirmi beş
yirmi altı
yirmi yedi
yirmi sekiz
yirmi dokuz
otuz
otuz bir
otuz iki
otuz üç
otuz dört
otuz beş
otuz altı
otuz yedi
otuz sekiz
otuz dokuz
kırk
kırk bir
kırk iki
kırk üç
kırk dört
kırk altı
kırk yedi
kırk sekiz
kırk dokuz
elli
elli bir
elli iki
elli üç
elli dört
elli beş
elli altı
elli yedi
elli sekiz
elli dokuz
altmış
altmış bir
altmış iki
altmış üç
altmış dört
altmış beş
altmış altı
altmış yedi
altmış sekiz
altmış dokuz
kapanış
yılbaşı özel bölüm

kırk beş - sezon finali

102K 5.6K 3.8K
By bbhikayeleri

Başlığa aldanmayın, 1 hafta sonra kaldığımız yerden dewamke.

Arada oluşacak zaman farkı için hikayeyi iki kısıma ayırmaya karar vermiştim. İlk kısmını baya olaylı şekilde bitirdik. Sonraki bölümde ikinci kısıma geçeceğiz. Bu bölüm, geçmişi konu alan bir geçiş bölümü.

Özel istek üzerine medyaya 'gül güzeli' şarkısını bırakıyorum :')

Keyifli okumalar💛

🌈

Lisenin İlk Günü | Ilgaz

Genç çocuk heyecanla hazırlanmıştı bugün.

Bugün okulunun, lisesinin ilk günüydü. Kendini biraz daha büyümüş hissediyordu. Vücudundaki, sesindeki değişimler her gün bunu biraz daha hatırlatıyordu ona. Herkesten daha değişik hissettiği halleri de vardı ama şimdilik buna bir anlam verememişti. Jilet gibi hazırlanmıştı. Ütülü siyah kumaş pantolonu, kırışıksız beyaz gömleği, bordo üzerine tam oturan yeleği ve yeleğinin içinde simetrik şekilde duran kravatı... Asi saç tutamlarına bile şekil vermişti bugün. Biraz erken gelmişti okula. Zaten o sabahları hep erken kalkmayı severdi. Bu yüzden arkadaşlarından önde olurdu her zaman. Diğer iki dostunun bugün burada olacağını biliyordu ama onlar gelmeden önce biraz okulu keşfedebilirdi.

İlk derse girmeden önce müdürden öğrendiği spor aktivitelerini görmek için okul bahçesinde yer alan spor salonuna doğru ilerledi. Küçüklüğünden beri gelen basketbol sevdası lisede de onunla olacaktı elbette. Hemen listeye adını yazdırıp takıma girmek istiyordu. İlk günden bunlarla uğraşacak insanlar yoktu ama o en azından etrafı görmek istemişti.

İçeri girdiğinde salonun boş olacağını sanmıştı ama değildi. İçeride bir çocuk vardı. Onun boylarında siyah saçlı, beyaz tenli, mavi gözlü zayıf bir çocuktu. Ilgaz'ın vücudu ona oranla daha yapılıydı. Okulun ilk gününden orada olmasına bir anlam veremeyerek yanına ilerledi. Zaten üzerinde de okul kıyafetleri yoktu. Askılı tişörtü ve şortu vardı. Okuldan değil miydi acaba? Öyle olsaydı bu salonu kullanamazdı ki. Ilgaz bocalasa da yürümeye devam etti.

Çocuk, Ilgaz'ın adım seslerini duyarak topu durdurdu ve ona döndü.

Ilgaz başta ne diyeceğini bilmeyerek baktı sonra tereddütle, "Merhaba?" dedi. Çocuğun yüzünde gevşek bir gülümseme belirdi. "Merhaba çömez. Okulun ilk gününde burada ne işin var? Senin aylak aylak sınıfını arıyor olman gerekmiyor mu şu an?"

"Peki ya senin ne işin var burada? Sen de sınıf arıyor olmalıydın?"

Ilgaz hazır cevap biri olmamıştı hiçbir zaman. Olmak istememişti. Karşısındaki kişiyi kırmamak için kelimelerini sürekli süzgecinden geçiren biriydi. Ama şimdi karşısındaki onunla yaşıt olduğuna emin olduğu çocuğun ona karşı takındığı ukala tavır keyfini kaçırmıştı. Diklenirken bulmuştu kendini.

Çocuğun yüzündeki gülümseme büyüdü ve elindeki basket topunu bir kez sektirip potaya attı. Top potanın kenarına çarpıp düşmüştü. Çocuk topu almaya giderken oldukça rahattı, basket atamamış olmak onun için önemli değildi. Zaten onun ilgi alanı futboldu. Şu an sadece vakit öldürmek için basket topuyla uğraşıyordu. "Ben senin gibi çömez değilim," dedi arkasında kalan Ilgaz'a. "Okulun her yerini ezbere bildiğim gibi tekrar okuyacağım sınıfı da biliyorum. Buradan çıkıp sınıfıma gitmem 1 dakikamı almaz."

Demek ondan bir yaş büyüktü...

Ilgaz bu konu hakkında yorum yapmadı ve basket oynamak istediğine karar verdi. Üzerindekilerle zor olacaktı ama olsun, sahaya şimdiden alışmak istiyordu. Bunun için çocuğun huyuna gitmeye karar vererek, "Ben Ilgaz," dedi. Ne elini uzatmış de ondan bir tepki vermesini beklemişti. "Ve sende...?"

Çocuk yerden aldığı topu ona atarken cümlesini tamamladı. "Çağlar."

Ilgaz iyi refleksleri sayesinde topu göğüs hizasında tutup sektirmeye başladı. "Tekniğin yanlış, Çağlar. Üçlü atacağın mesafeye geçip topu yavaş bırakıyorsun. Bu yüzden de top fileyle buluşmuyor." Birkaç estetik adımla potanın altına doğru ilerledi. Sonra ise her zaman yaptığı yakın atışlarından birini yaparak topu havalandırdı. "Ya üçlü basket yapacak kadar sert vurmalı ya da yavaş vuracak kadar potaya yakın oynamalısın."

Ve Ilgaz'ın attığı top basket oldu.

Çağlar onun kendinden emin tavrına güldü. "Vay çömezden basket dersleri ha? Hoşuma gittin. Hadi kapışalım."

Hoşuma gittin.

Ilgaz vücudundaki anlamsız telaşla ona baktı. "Şimdi mi?"

"Evet, sakıncası mı var?"

"Yok..." demekle yetindi. Sonrasında teke tek kapışmaya başladılar. Ilgaz diğer konularda olmasa da basketbol konusunda kendinden emindi. Karşısındaki Çağlar'ın atışını gördükten sonra kazanacağına şüphesi yoktu. Yine de zevk alarak oynamaya çalıştı. Çağlar her ne kadar başta gıcık görünse de eğlenceli bir çocuktu. Düşe kalka gülerek oynamışlardı beraber. Ve oyunun sonunda da şaşırtmayan o sonuç gelmişti.

Ilgaz açık ara farkla yenmişti Çağlar'ı.

Çağlar bu yüzden kendini savunmaya geçti. Okulun futbol takımında olduğundan bahsetti. Onun en iyi olduğu alan orasıydı. Ilgaz buna sadece gülmüştü.

Yerde oturup dinlendikleri kısa vaktin ardından Çağlar ayaklandı. Onunla birlikte Ilgaz da kalkmıştı. Sanırım gitme vakitleri gelmişti. Sahi kaç saattir oradaydılar?

"İyi kapışmaydı," dedi Çağlar elini uzatarak. Ilgaz elini sıkmak için tutmuştu ama o an Çağlar hiç beklemediği bir şey yaptı ve tuttuğu elinden ona kendisine doğru çekti. Göğüsleri birbirine çarparken Çağlar o sabahtan beri yüzünden silinmeyen gülümsemesiyle Ilgaz'ın sırtına vurdu. Birkaç saniye öyle kaldılar, Ilgaz kolunu kaldırıp tepki dahi verememişti. Çağlar bunun farkında olmayarak ya da önemsemeyerek geri çekildi. "Görüşürüz, çömez."

"Gö...Görüşürüz."

Çağlar'ın salonu terk ettiği, üzerinden dakikaların geçtiği süre boyunca Ilgaz yerinden milim dahi kıpırdamadı. Kıpırdayamadı. Çünkü göğsünün sol tarafında hiç hissetmediği bir şeyi hissediyordu. Hızlanan kalp atışlarını... Artık anlamıştı. Uzun zamandır işkillendiği kendindeki o durumu anlamıştı.

O, çoğu hemcinsinin hissettiği şekilde hissetmiyordu.

Anladığı şeyden sonra kendini kötü hissetti. Öyle kötü hissetti ki uzunca bir süre arkadaşlarının gözlerinin içine bakamadı, onlarla oturup rahatça konuşamadı. Yemek yiyemedi, uyuyamadı. Hatta giyinirken bile zorlandı. Sebebi olmayan bir utanç her yerini kaplarken saklanmak istedi. Sürekli özenli giyindi, sürekli örttü bir şeylerin üstünü. O anlarda hayata küstü sanki. Hiçbir şeyden zevk alamaz oldu. Kapadı kendini herkese ve her şeye. Sanki dünyanın tüm günahı sırtına binmiş gibiydi. Neden? dedi. Neden böyle hissediyorum?

Bir cevap alamadı.

Çünkü onun hissettiği de herkesin hissettiği gibi bir sevgiydi.

Ve nedenler sevgiyi yıpratan sonuçlar doğururdu.

Ilgaz'ın o çaresiz çırpınışlarının sonucunda yaptığı ilk hamle ailesine söyleme kararını almak olmuştu. En çok destek görmek, akıl almak istediği kişilere açacaktı özelini. Zorlanarak da olsa bahsedecekti hislerinden. Kendine veya hissettiği duyguya bir isim vermemişti. Kendine bir kulp bulmamıştı. Neden bulsundu ki? Sevgi, kalıpları hak eden bir duygu muydu?

Değildi ona göre.

Eskisi gibi kendini kötü hissetmediği anda açıldı ailesine. Diğerlerinin ne düşüneceğini göz ardı edebilirdi. Ailesi destekledikten sonra gerisinin önemi kalmayacaktı, biliyordu. Ama olmadı... Ailesinden beklediği desteği görmek şöyle dursun ilk defa onların safi öfkesine şahit oldu. Ona kesin bir dille duygusundan vazgeçmesi gerektiğini söylediler. Çünkü Ilgaz'ın bindiği tren belliydi. Anne ve babası tarafından inşa edilmişti o tren. Duvarları taştan, zemini demirdendi. Çıkamazdı, inemezdi, mola veremezdi. Ailesi onun için mükemmel hayatı çizmişti çoktan. Her geçen gün çizdikleri hayatı empoze ettiler oğullarına. Bir kez olsun hislerini önemsemediler. Cümlelerinin gittiği yeri anladıkları an lafını bölüp devamını dinlemeye tenezzül etmediler bile.

Ilgaz o an anladı.

Hisleriyle, sevgisiyle bir başınaydı.

Ailesi ona hor gözle bakarken diğerleri neler yapardı?

Düşünmek bile istemedi.

Ailesine kulak astı. Duygularını bastırdı. Kimseye konuşmadı.

Çünkü konuşursa onları da kaybedeceğine inandırmıştı herkes onu.

🌈

Lisenin İlk Günü | Nil

Genç kız özenle hazırlanmıştı bugün.

Bugün okulun ilk günüydü. Heyecanlıydı. Aylarca emek vermesinin, sınavda döktüğü soğuk terlerin karşılığını almıştı. En iyi liselerden birine kaydını yaptırmıştı. Yeni okulunun en sevdiği yanı üniformaları olmuştu. Bordo pileli eteğinin her bir pilesini özenle ütülemişti sabah, beyaz gömleğinde tek bir kırışıklık bırakmamak için çok uğraşmıştı. Gömleğinin üzerine giydiği bordo yeleği kırışmamasına rağmen onun bile üzerinden geçmişti ütüyle. Kıvırcık açık kahverengi saçlarını iki yanından örmüştü. Saçlarının yarısını örüyordu, geri kalan kıvırcık tutamlar hoşuna gittiği için salık bırakıyordu.

Çantasının omuz kısımlarındaki saplarını sıkıp bir kez daha baktı devasa okuluna. Artık içeri girmesi gerekiyordu. Bunun farkındaydı. Çünkü durduğu yerden bile görünüyordu, bahçedeki kalabalıkta herkes sınıfının olduğu sırayı bulmuş, dizilmişti bile.

Tam okula girmek için adım atmıştı ki o an okulun dış cephesindeki duvarın dibinden yükselen öfkeli sesi duydu.

Sesin sahibi şunu söylüyordu: "Çalış, çalış, çalış!"

Başını o yöne çevirdiğinde okulun dışındaki kaldırımda tek başına oturan çocuğu gördü. Esmer bir çocuktu. Siyah dalgalı gür saçları, çıkık elmacık kemikleri vardı. Gözlerini tam seçemiyordu çünkü başı eğik, kaşları çatık duruyordu çocuk. Ellerinin arasında tuttuğu şeyeydi öfkesi, bunu anlayabilmişti. Anladığı diğer şeyse aynı okulda olduklarıydı. Üzerinde her ne kadar onun aksine özensiz dursa da okulunun kıyafetleri vardı çünkü. Yeleğinin önü açıktı ve emanet gibi duruyordu omuzlarında. Gömleğinin üsten bir düğmesi açıktı, kırışıktı. Boynunda olması gereken kravatı yerde duruyordu okul çantasının hemen yanında. Yere oturduğu ve sırtını duvara yasladığı için üzeri tozlanmıştı.

Nil'in ona bakarken sinirleri gerildi. Nasıl rahat edebiliyordu? Belki de öfkesi elindeki alete değil, kendi özensizliğineydi?

Ona yardım etme iç güdüsüyle harekete geçti. Herkesin göreceği bir konumda oturuyordu ama anlaşılan öğrenciler okula girerken onun yanına uğramayı tercih etmemişlerdi. Nil etti. Sakince, yüzüne kondurduğu tatlı tebessümüyle ona ilerledi. Ve o anda çocuğun yeniden aynı şeyi söylediğine şahit oldu. "Çalış, çalış, çalış!"

"Üç kere söyleyince istediğin olacak mı?"

Çocuk, duyduğu sesle irkilerek başını kaldırdı. Karşısında sevimli bir şey duruyordu. Kaşlarını çattı biraz daha ona zıt gelen bu sevimliliğin karşısında. "Öyle olmasını umuyorum."

Nil gülümsedi. "Yardım edebilir miyim?"

Çocuk başta cevap vermedi. Ama kız o kadar ısrarcıydı ki tepesinden ayrılmadı. Gitmediğini anladığında oturduğu yerde yana kayarak ona yer açtı. Nil bunu beklemiyordu. Ayaktan da yardım edebilirdi. Ama çocuk yanını göstermişse oraya oturmasına ihtiyacı vardı belki de. Nil bir üzerindeki özenle ütüleyip giydiği okul kıyafetlerine bir de çocuğun yanındaki kirli zemine baktı. En büyük ikilemini yaşadı sanki o an.

Ve aniden bir sonuca vardı.

Eteğini toplayarak çocuğun yanındaki boşluğa, tozlu zemine oturuverdi.

Genç çocuk onun yaşadığı ikilemden habersizdi. Ancak ona bakınca aralarındaki farkı görmüştü. O, okul kıyafetlerini olması gerektiği gibi giymişti. Belki de giydirilmişti. Kendisinde bu lüks artık yoktu. Okul kıyafetlerini mutlulukla ütüleyecek, odasının kapısına asacak bir annesi yoktu maalesef. Çok değil, annesi bir ay önce kayıp gitmişti ellerinin arasından. O yokken okula başladığı gün kıyafetlerine özen göstermesinin ne anlamı kalırdı ki?

Başını iki yana sallayarak annesinden ona kalan hatıraya baktı yeniden. Uzun zaman sonra onu eline almıştı. Yeni bir arkadaş ortamına girmeden önce onunla oynamak istemişti sadece. Bunu bile yapamamıştı. Oyuncağı çalışmıyordu çünkü. Ve bu, onun sebebi düşünmesinden önce öfkelenmesine sebep olmuştu.

Belki yanındaki kız söylediği gibi yardım edebilirdi ona.

Bu yüzden istemeye istemeye yeşil renkteki tetrisini yanına oturan kıza uzattı. "Çalışmıyor."

Nil sakince oyuncağı eline alıp rastgele tuşlarına bastı. Ekranda herhangi bir değişiklik olmadı. Dediği gibi çalışmıyordu. Yanındaki çocuk buna mı üzülmüştü? Çözümü çok basitti. Bir oyuncak çalışmıyorsa ya pili bitmiş ya da bozulmuş demekti. Bunu düşünerek hızla arkasını çevirdi ve kapağını kaldırdı. İçindeki pil paslanamaya yüz tutmuştu. Muhtemelen pil bittiği için çalışmıyordu tetris. Birkaç kere yerinden oynatıp tamamen çalışıp çalışmadığını kontrol etti. Kesinlikle çalışmıyordu. Oyuncağın bir sorunu yoksa ki varmış gibi durmuyordu. Hiçbir yeri kırılmamıştı. Sorun pildeydi. Yenisini almalıydı.

Tetrisi yeniden sahibine verdi. "Oyuncağının pili bitmiş olmalı. Yenisini alırsan sorunun hallolacaktır."

Çocuk yeni pil almak istemiyordu. Sadece oyununu oynamak istiyordu. Öfkeyle soludu. "Yardım edemedin!"

Çocuk bağırmamıştı ama yine de ses tonu Nil'in kaşlarını çatmasına sebep olmuştu. "Ettim. Sen salakça çalışması için başında üçleme yaparken ben iki dakikada sorununu buldum!"

Çocuğun biçimli dudakları şaşkınlıkla aralandı. O az önce ona salak mı demişti?

Bunu hak ettiğini düşünerek öfkesini kızın üzerinden çekti. Sonuçta öfkesinin asıl kaynağı o değildi, babasıydı... "Bulduğun sorunumu çözebilir misin?"

Nil aniden yumuşayan sesiyle bozguna uğradı. İşte şimdi yardıma muhtaç bir delikanlı gibi duruyordu. Nil buna dayanamazdı. Şu saatten sonra sorununu çözemese bile çözmek için elinden geleni yapacağını biliyordu. Tebessüm ederek ayaklandı. "Beni burada bekle. Sorununu çözeceğim."

Kız gitti, çocuk bekledi.

Nil kalkar kalkmaz eteğinin üzerindeki tozları silkelemişti. Biraz kırıştığını görmüştü ama yapacak bir şey yoktu. Olan olmuştu. Hızlı adımlarla okuldan uzaklaşırken çocuk arkasından bakmakla yetindi. Nil hızla okulun civarındaki marketleri taradı. İki başarısız sonucun ardından üçüncü girdiği dükkanda aradığını bulmuştu. Market sahibine çocuğun elindeki oyuncağı anlatıp uygun olan pilleri istemişti. Marketçi birkaç model pili ona uzattı. Nil hızla pillerin ücretini ödeyip gerisin geri okula döndü. Bahçedeki kalabalık dağılmıştı. Herkes derse girmiş olmalıydı. Omuzları düştü. İlk dersini kaçırmak istememişti...

Buna rağmen okula girmeden hala bıraktığı yerde duran çocuğun yanına ilerledi ve oturdu.

Çocuk onun gelmesiyle başını kaldırıp elleri arasında tuttuğu pillere baktı. "Pil almışsın?"

"Aldım evet," deyip paketlerini yırtmaya başladı. Bir yandan da çocuğa yapması gereken şeyi söylüyordu. "Pilin hangisi olduğunu bilmediğim için birkaç tane aldım. Biten pilin üstüne baksana bir şey yazıyor mu?"

Çocuk sorgulamadan dediği şeyi yaptı. Oyuncaktaki bitmiş pili söküp üzerini okudu. "Üzerinde alkalin diye bir şey yazıyor ama..."

Nil heyecanla atıldı. Onun elindekinde de aynı kelime yazıyordu çünkü. "Tamam işte bunda da yazıyor. Doğru almışım." Vakit kaybetmeden pili henüz adını bilmediği çocuğa uzattı. "Al, tak bakalım çalışacak mı?"

Genç çocuk kızın heyecanına ayak uydurarak pili tetrise taktı ve dönüp tuşlarıyla oynadığında çalıştığını gördü. Gerçekten bozulmamıştı. Sadece pili bitmişti. Mutlulukla gülümsedi. Aksi olsaydı, oyuncağı bozulmuş olsaydı kendini suçlu hissedecekti. Annesinden ona kalan hatırayı mahvettiği için kahrolacaktı.

Çünkü biliyordu; değil 15, 35 yaşında olsa dahi bu oyuncağını isteyecekti.

"Çalıştı," dedi kahverengi gözlerine yansıyan parlaklıkla. Nil şimdi seçebilmişti gözlerini. Kahvenin en tatlı tonlarından birine ev sahipliği yapıyordu gözleri. Birine yardım edebildiğini görüp o da sevinmişti. Dolayısıyla kendini övmekten geri durmadı. "Sana söylemiştim pildendir diye."

Çocuk onu duymadı.

Sevinçle kalktı oturduğu yerden. Çantasını alıp okula girerken ardında bıraktığı kızdan bihaberdi.

Kız şaşkınlıkla oturduğu yerde kaldı.

Ona küçücük bir teşekkür bile etmeden yanından çekip giden çocuğun arkasından şaşkınlıkla baktı. Biraz da öfkelenmişti tabii. Hayır, birazdan fazla öfkelenmişti. O, onun için kıyafetlerini kirletmiş, ilk dersini kaçırmıştı ama beyefendi küçücük bir teşekkürü bile çok görüp gitmişti. Hiçbir şey söylemeden, sessizce uzaklaşmıştı.

Oysa bilmiyordu ki çocuğun o an aklı başında değildi. Zira olsaydı yapacağı ilk şey mutlulukla Nil'e sarılmak olurdu.

Nil bunlardan habersiz çattığı kaşlarıyla bağırdı arkasından. "Kazma!"

Annesi, babası bir hata yaptığında ona böyle seslenirdi evde.

Ona göre çocuk bir hata yapmıştı, dolayısıyla ona böyle seslenmesinin bir mahzuru yoktu. Hak etmişti. Hak etmişti etmesine ama çocuk onu duymamıştı ki. Mutlulukla oyuncağıyla oynamakla meşguldü. Onu mutlu eden asıl şeyin oyuncağı değil de pili getiren o sevimli kız olduğunun farkında değildi. Ancak farkına varması uzun sürmeyecekti. Hem de hiç... Tanıyacaktı genç kızı. Tıpkı onun kendisini tanıyacağı gibi.

Nil, o an bilmiyordu ama bir gün sonra öğrenmişti.

Arkasından kazma diye bağırdığı çocuğun ismi Soner'di.

🌈

Ilgaz kısmını yazarken zorlandığım doğrudur... Bir şeyleri anlatmaya çalışıyorum ama bunu yaparken dallanıp budaklandırmak istemiyorum. Onları bir kalıp sokup 'aha bu işte, bunu kabullenin' demeyeceğim. Herkesin okuduğunu özgürce yorumlamaya hakkı var. Sadece bunu yaparken kırıcı olmayın ve empati yapın. Kendinizi okuduğunuz her bir karakterin yerine koyun. Kim sevgi gibi bir duyguyu hissettiği için aşağılanmak, hor görülmek ister ki? Bu da bir çeşit ırkçılık değil midir? Bence ırkçılığın dik alası. Günümüzde yaşanan olayları hepiniz görüyorsunuz. Görmelisiniz de zaten. Tecavüz, kadına şiddet, hayvana şiddet, çocuğa şiddet, doğaya şiddet... Ne çok şiddet kelimesini kullandım, rahatsız oldunuz mu? Olun. Şiddet kelimesinden rahatsız olun, sevgi kelimesinden değil. Konuyu sağa sola çekmeden önce bu dediklerimi bir düşünün.

Neyseeeem en sevdiğimiz konulara gelelim şimdi. Ilgaz ve Çağlar'ın ilk tanışmasını nasıl buldunuz?

Vee Nil ve Soner'in o hep merak ettiğiniz geçmişini okudunuz. İlk tanışmalarını nasıl buldunuz?

Seviliyorsunuz ♥
Instagram: bbhikayeleri

Continue Reading

You'll Also Like

209K 9.1K 35
Herkesin bir ruh ikizi vardır. Ama benim ruh ikizim değil ruh öküzüm var!
9.1M 463K 94
Mavi Aksoy, arkadaşına atacağı 'Beni Ara' çağrısını yanlışlıkla hiç bilmediği bir kişiye gönderir ve aşka kapılarını aralar. • Ege Adamı : Tek gerçeğ...
60.4K 1.3K 42
Geçen yaz yüzme kursuna başlayıp devamını getirmeyen İpek babasının zoruyla bir yüzme kursuna yazılır.Bu kursta okulun popüleri ve yakışıklısı Tunaha...
187K 8.5K 40
KLASİK BİR GERÇEK AİLE/ABİ KİTABI (Küfür yok) Berbat bir hayat yaşayan İlgi başka bir kızla karıştığını öğrenirse ve tek kız olursa ne olur?