kırk sekiz

83.9K 6.1K 2.3K
                                    

Medya: Soner

🌈

Bu sabah sınıfa girer girmez bir farklılık yaptım.

Kendi sırama oturmak yerine gidip orta sırada bulunan Soner'in yanına oturdum.

Soner kollarını sıranın üstüne yaslamış, alnını da o kollarının üzerine koymuş, gözleri kapalı şekilde duruyordu. Yanına oturmama rağmen tepki vermemişti. Uyuduğunu düşünmüyordum çünkü nefes alıp verme hızı düzenli değildi. Uyumuyorsa beni görmeliydi. Çantamı bilerek gürültülü şekilde arkama bıraktığımda gözlerini açmamıştı. Ama hareketlenen dudaklarını görmüştüm. "Lütfen ses yapma, alkalin."

Benim olduğumu nereden anlamıştı?

Kaşlarımı çatarak yüzüne daha yakından baktım. "Neyin var?"

"Başım," dedi alnını kollarına doğru sürterken. "Çatlıyor."

Başımı kaldırıp sınıftaki saate baktım, normalde ders başlamış olmalıydı ama sanırım koridorda duyduklarım doğruydu. Matematik hocamızın eşi doğum yaptığı için kendisi bugün okulda yoktu. Bu da demek oluyordu ki ilk iki dersimiz boş geçecekti. Bu süre Soner'in ağrıyan başını iyileştirmek için yeterli bir süre olurdu.

Elimi koluna koyup dikkatini bana vermesini sağladım. Öyle ki elimin altındaki kolu kasılmıştı. "Kalkabilir misin?" diye sordum sessiz konuşmaya özen göstererek. "Bir bakalım. Yanımda ağrı kesici var, istersen verebilirim."

Hareketlendiğinde kalkacağını anlayıp geri çekildim. O da doğrulmuştu. Kaşlarını çatıp alnını biraz ovuşturduktan sonra gözlerini açıp direkt bana baktı. Eskisi gibi kaşları çatık bakıyordu ama bunun şu an benimle alakası olmadığını biliyordum. Başı fazlasıyla ağrıyor olmalıydı. Kaş çatmak daha çok ağrıtmaz mıydı?

Refleksle elimi iki kaşının ortasına koyup alnını yukarı doğru çekiştirdim. "Bu kadar çok kaşlarını çatarsan başın daha çok ağrır." Şaşırdığından olsa gerek tepki verememişti. O tepki veremeyince gevşeyen vücudu sayesinde kaşları istediğim şekle bürünmüştü ve bu manzara beni gülümsetmişti. "Küçük Emrah'a benziyorsun."

Kendine gelip alnını elimden kurtardığında ona uyarak elimi aşağı indirdim. Saçlarını dağıtıp bir kez daha alnını ovdu ve alttan bir bakış attı. "İlacını alabilir miyim?"

"Tabi," deyip elimi arkamdaki çantama daldırdım. Regl olduğumda ağrım olduğu için bazı zamanlar ağrı kesici kullanırdım. İlk başvurduğum yol olmasa da her ihtimale karşı yanımda bulundururdum. Bu gibi durumlarda işe yarıyordu işte. İlaç kutusunu çıkarıp ona uzattım. "Yanımda sadece Majezik var. Bilirsin, ağır bir ağrı kesicidir. Kullanma istersen, belki kendiliğinden geçer."

Kibarca elimden ilacı aldı. "Biliyorum, merak etme daha ağırlarını kullandığım olmuştu. Benimkinin kendi kendine geçmesi mümkün değil." Sıranın üstünden suyunu alıp ilacı ağzına attıktan sonra içti. Şişesinin kapağını kapatırken zoraki bir gülümseme gönderdi bana. "Teşekkür ederim."

"Teşekkür etmeyi öğrenmişsin."

Birkaç saniye yüzüme baktıktan sonra neyden bahsettiğimi anlamış olacak ki dudağının kenarını kıvırdı. "Unutmamışsın."

"Henüz bunamadım. 3 yıl öncesini hatırlayabiliyorum."

Başıyla çantamı işaret etti. "Var mı içinde?"

Neyden bahsettiğini biliyordum. Çantamda pil olup olmadığını soruyordu. Vardı elbette. Onun yüzünden kazandığım alışkanlığı bırakabilmiş değildim hala. Hoş bırakmak için çabalamamıştım...

Saklama gereği duymadan onayladım. "Var."

Aniden başına ağrı saplanmış gibi yüzünü buruşturup iki elini da alnına sardı. Endişeyle ona doğru kayarken buldum kendimi. "Ne oldu? Neden bu kadar çok ağrıyor başın? Migrenin mi var?"

Hala aynı pozisyonda dururken başını iki yana salladı. "Hayır. Psikolojik benimkisi. Her sene belli dönemlerde olur. Düşüncelerimin beni boğduğunu düşünüyorum. Zihnimi boşaltmak için ağrı kesici kullanıyorum."

Kaşlarımı çattım. "Zihin boşaltmanın farklı yolları da vardır Soner."

Ellerini alnından çekti, kısık gözleriyle baktı yüzüme. "Mesela sen adımı söyleyince yarısı boşalır oldu."

Aniden söylemesene zalım, kalbime geldi.

Aramızda kısa bir sessizlik hüküm sürdü. O sırada sınıfın boşaldığını gördüm. Dersin tamamen boş olduğunu anlayıp dışarı çıkmışlardı. Birkaç kişi vardı uyuklayan. Uyumak? Ona iyi gelebilirdi.

"Uyumalısın," dedim oturduğum yerden kalkarak. Çantamı ve sabah üzerime geçirdiğim ceketimi üst üste koyup ona yastık hazırladım. "Gel, uzan böyle."

"Sen?"

Arka tarafı gösterdim. "Yerime geçerim."

"Geçme. Burada otur."

"Ama sen uza..."

"Uzanmak istemiyorum, burada kal."

Onunla inatlaşmak istemiyordum. Zaten ne kadar ağrısı varsa gözündeki feri bile gitmişti. Bu yüzden isteğini yerine getirip yaptığım yastığı kaldırdım ve oturduktan sonra çanta ceket yığınımı sıranın üzerine bıraktım. Onun önüne bırakmıştım. "Böyle uyuyacaksın o zaman. 1 saat bile olsa uyumalısın. Zihnindekileri atmanın en iyi yolu budur."

Bu kez itiraz etmedi. Başını sıraya doğru eğdi, eğdi... Ben tam kafasını koyup uyuyacağını düşünürken o yolunu değiştirip bana yöneldi. Başını kucağıma doğru uzattığında refleksle ellerimi yukarı kaldırmıştım. O da bu boşluğu fırsat bilip hemen kedi gibi sırnaştı. Ve bir an sonra başı eteğimin, dizlerimin üstündeydi. Sırt üstü uzanmış, yüzünü bana dönük kalacak şekilde yerleştirmişti dizlerime. Üst vücudunu tamamen sıraya yatırıp ayaklarını sıradan aşağı yere doğru sarkıttı. Ayaklarının diz kapağından aşağısı dışarı sarkıyordu ama bunu sorun etmiş gibi değildi. Sırada yarı yatar pozisyona geçtiği için rahattı. Gözlerini yumarken başını dizlerimin üzerinde hareket ettirdi ve keyifle konuştu. "Böyle daha iyi."

Gözüme tam tokat atmalık gelen omzuna vurdum. "Fırsatçı!"

Beni takmadan kollarını göğsünde topladı. "Dizlerin ağrırsa beni yumruklayarak uyandırabilirsin."

Kapalı olan gözlerine bakıp yutkundum. "Uyandıracağımdan şüphen olmasın."

Sonra sustu. Ben de sustum. O uyumaya çabaladı bense ona yardımcı olmaya...

Yüzünü ilk defa bu kadar yakından görüyordum. Sınıfın camlarından giren gün ışığı yüzüne vuruyordu. Buğday teni gün ışığıyla aydınlanmıştı. Kirpiklerinin gölgesi düşüyordu elmacık kemiklerinin üstüne. Keskin çene yapısı iyice öne çıkmıştı. Dümdüz burnu, kalın dudakları... Bir erkeğe göre çok güzel bir yüze sahipti. Tek bir pürüz, sivilce yoktu. Alnındaki silik izler dışında... O izler de kaşlarını sürekli çatmasından kaynaklanıyordu. Şimdi siyah kaşları dümdüz duruyordu. Sakindi. İşaret parmağımın dış yüzeyini alnındaki izler boyunca sürttüm. Vücudu gevşemeye başladı. Ona iyi geliyor olmalıydı. Ritmik hareketlerle elimi yüzünde gezdirdim. Bir süre sonra nefesi düzene girmişti.

Sanırım uyumuştu.

"Gülin..."

Kısık çıkan sesiyle bana bir şey söyleyeceğini anlayarak başımı yüzüne doğru eğdim. "Efendim Soner?"

Tamamen uykuya dalmadan önce beni sinirlendiren o cümleyi kurdu: "Uyurken de tatlıyımdır."

🌈

Ne kadar soft bir bölüm değil mi?

Kaos yazamıyorum ya kıyamıyorum salaklarımaa♥

Seviliyorsunuz ♥
Instagram: bbhikayeleri

GÖSTERMELİK SEVGİLİ | Texting ✔Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin