Engelsiz Engeller

Av zeynepcnaar

99.3K 12.8K 14.9K

Kusurlarıyla barışık ve kendini her geçen gün geliştirmeye çalışan biriydi o. Ben ise onunla beraber küçülüyo... Mer

GİRİŞ VE ALINTILAR
1.BÖLÜM: ❝Özel❞
2.BÖLÜM: ❝Başlangıç❞
3.BÖLÜM: ❝Sonbahar❞
4.BÖLÜM: ❝Özeldin❞
5.BÖLÜM: ❝Salıncak❞
6.BÖLÜM: ❝Resim❞
7.BÖLÜM: ❝Çiçek❞
8.BÖLÜM: ❝Tesadüf❞
9.BÖLÜM: ❝Çınar ve Akça❞
10.BÖLÜM: ❝Hoş Geldin❞
11.BÖLÜM: ❝Yaralı ve Kırık Kalpli Kızın Hikayesi❞
12.BÖLÜM: ❝Sonbaharın Eylül'ü❞
13.BÖLÜM: ❝Bul Beni❞
14.BÖLÜM: ❝Gökyüzüne Farklı Bakmak❞
15.BÖLÜM: ❝İçimizdeki Çığlık❞
16.BÖLÜM: ❝Kar Tanesi❞
17.BÖLÜM: ❝Acı Mutluluk❞
18.BÖLÜM: ❝Umut❞
19.BÖLÜM: ❝Hüzün Limanı❞
20.BÖLÜM: ❝Sıcak Kalpler❞
21.BÖLÜM: ❝Sonbahar Pastanesi❞
22.BÖLÜM: ❝Bazı İtiraflar❞
23.BÖLÜM: ❝Birkaç Damla Gözyaşı❞
24.BÖLÜM: ❝Bir Tutam Umut❞
26.BÖLÜM: ❝Pastalar ve Anlamları❞
27.BÖLÜM: ❝Güzel Hatıralar❞
28.BÖLÜM: ❝Aşk Kırıntıları❞
29.BÖLÜM: ❝Bir Takım Duygular❞
30.BÖLÜM: ❝Gerçekleşen Masallar❞
31.BÖLÜM: ❝Kitap Sayfaları❞
32.BÖLÜM: ❝Mutlu Yüzler❞
33.BÖLÜM: ❝Engelsiz Engeller❞
34.BÖLÜM: ❝Gerçekleşen Masal❞
35.BÖLÜM: ❝İlk Adımlar❞
36.BÖLÜM: ❝Eylül ve Çınar❞
37.BÖLÜM: ❝Canımın İçi..❞
38.BÖLÜM: ❝Sen, Ben ve Biz...❞
39.BÖLÜM: ❝Kelebek Etkisi❞
40.BÖLÜM: ❝Sevgi❞
41.BÖLÜM: ❝Nahif Ruhlar❞
42.BÖLÜM: ❝Sessiz Eller❞
43.BÖLÜM: ❝Sihirli İp❞
44.BÖLÜM: ❝Güzel Seven Kalpler❞
45.BÖLÜM: ❝Korkular ve Acılar❞

25.BÖLÜM: ❝Gerçek Gül❞

1.5K 200 304
Av zeynepcnaar

25.BÖLÜM: Gerçek Gül❞


"O güller semboli, sen gerçek gülsün. Hadi kalk ve hayata asıl gülü göster..."

"Zaman gelince nafile, dersin bir küçük elvada..."

|Bölüm Şarkısı: Özgü Kaya-Kadife Kelepçe|

Her yer karanlıktı gözlerimi açtığımda. Bir arabada uyanmıştım. Karşımda ise beni ölüme sürükleyecek olan kişi duruyordu. Kafayı iyice yediği ve muhtemelen içip içip geldiği için başı döner gibi hareketler yapıyordu. Benim uyanmamı görmesiyle ise yayık yayık konuşmaya başladı.

"Ben sana demedim mi?" diye bağırdı. Ve yandan bir alkol şişesi alıp kafasına dikerek yoluna devam etti. "Sen eninde sonunda benim olacaksın."

Ellerim bağlıydı, yapacak bir şeyim yoktu. Yutkundum sadece ve bir şekilde kurtulma yolları aradım.

Bulamadım...

Ölüme gidiyordum. Bir sarhoşun sürdüğü arabada başka bir şey olamazdı.

Bir şekilde çıkmıştı yine. Belki de salmışlardı.

"Öldür beni. Belki acımı çekersin. Sevmek bu ya." diye sinirle bağırdığımda elini ağzıma götürdü. İğrenç bir şekilde sigara-alkol ve daha ne tür şeylerin karışımı kokan ellerini yüzümde tuttu. "Şşt benim meleğim, ölürsen zaten bende kendimi öldürürüm. Diğer tarafta görüşürüz." yayık yayık gülerken, elini ağzımdan çekti, bende sinirle ağlamaya başladım. Bir psikopatın elindeydim ve yapacak hiçbir şeyim yoktu.

"Bilmiyorsan söyleyim. Sevgi demek o kişiyi sen sevmesen de sevmek demek. Aşık oldum diyorsun ama beni zorla kaçırıyor, her defasında ölüme sürüklüyorsun. Psikopat ruh hastası!"

Elini tekrar ağzıma dayadığında tiksinerek yüzümü başka yönlere çevirdim. "Bu gece evimize gideceğiz. Orada bu fikirlerinden vazgeçeceksin."

"Allah'ım sen yardım et."

"Geçen gün.. Çınar'la seni görmüşler adamlarım. Çınar'la her yere gitmişsin."

"Sanane."

"Onun için süslendin demi böyle. Elbiseler falan. Onla alışverişe de gitmişsin."

"Sanane Uraz. Sanane. Hayatımı yok ettiğin yetmezmiş gibi sana hesap verecek de değilim. Durdur şurada, kaza yapacaksın."

"Yapalım be. Hem ne demiş Sezen bacım?" Bana döndü ve içkisini önümde salladı.

"Aşk için ölmeli aşk, o zaman aşk." diye bağırdığında kolumla camı açmaya çalıştım.
Arabanın her tarafı aynı Uraz gibi bozuk bir şey olduğu için tabiki açılmadı.

Kapı ise zaten kilitliydi.

"Evimize gidelim, daha sonra yurt dışına kaçacağız. Orada sana yeni bir kimlik yaptıracağım. Bu arada iflas etmedim, her şey bir oyundu. Sana güçsüz görünmek için." Kahkaha atmaya başladığında sinirden şu an her şeyi yapabilirdim.

Arkamda kalacakları bilmesem ölmek isteyecektim o derecede...

Gerçi ben şu an ölüme sürükleniyorum ama...

"Neresini sevdin lan onun? İlk gördüğümde hareketleri bile tuhaftı. Birde bana bak. Koskoca şirketteki iş adamının oğlu Uraz."

"İş adamı. Bununla mı övünüyorsun? Karakter sıfır, beyin yok zaten. Sen anca zenginlikle buraya gelmiş kişisin. Her istediğini elde edeceksin sanıyorsun. Şımarık bir zengin çocuğu. Ben buraya kadar çalışarak geldim, hayatımda zorluklarla mücadele ettim hep. Ama beni elde edemeyeceksin Uraz. Bunu yapamayacaksın." Uraz daha da sinirlenirken öfkeyle direksiyona vurdu. Sarhoş sarhoş konuşmaya devam etti, daha sonra ise hızı arttırdı.

"Tek yaptığın bu. Öfkelenmek. Uraz, senin bu dünyada sinek kadar önemin bile yok benim için. Boşuna çabalama. Pardon boşuna paranı yorma."

Uraz alkol şişesini kafasına tümüyle diktiğinde önüne bakmadı.

Önümüzde bir deniz vardı...

Ölüm şu an ayaklarımızın altındaydı.

"Frene bas! Frena bas Uraz. Frene bas." Uraz beni duymayıp daha da hızlı bir şekilde arabayı sürerken, bende bir şekilde ağzımla uyandığımdan beri gevşetmeye çalıştığım iplerden kurtuldum. Uraz hala beni dinlemez ve hızlanırken direksiyonu başka yöne çevirmeye çalıştım. Ama Uraz beni geriye savurdu.

Yapacak bir şeyim yoktu. Yaklaşık 50 metre sonra denize yuvarlanacaktık...

Başımı eğdim ve onu tek elimle bir korunak gibi sardım. Daha sonraysa kolyeyi diğer elimin avuçlarının içerisine alarak, onunla da başımı sardım ve gözlerimi kapadım.

Özür dilerim Çınar. Bu kolyeyi iyi şeylerle saklayamadığım için...

Bu kolyeyi de kendimle beraber ölüme sürüklediğim için...

Her şey için özür dilerim.

Ben sözümü tutamadım.

Tutamadım...

Elvada Çınar...

Yazar'dan...

İnsanın ömrü, zorluklarla mücadele etmek için yaşanan bir süreçti. İnsan zorluklarla mücadele etmek için gelirdi bu dünyaya.

Daha sonraysa vedalar yaşanırdı...

Eylül, arabayla beraber denize yuvarlanmıştı. Kafasını birden fazla kez çarpmış, arabanın kapısını açıp çıkmak için elinden geleni yapmıştı. Ama olmamıştı.

Su yutmuştu bolca, arabanın kırılan camları yüzüne gelmişti hep. Her tarafından kanlar akıyordu. Etraftaki insanlar ise ambulansa haber vermişlerdi.

Ambulans geldiğindeyse denizden çıkarılan Eylül ve Uraz'a ilk müdahaleleri yapıldı.

Eylül, yuttuğu suları çıkarıp hala nefes almayı başarabilirken, Uraz ise çoktan hayatını kaybetmişti.

Bunda hem alkolün verdiği etki, hem uyuşturucu kullanması, hemde başını birden fazla kez çarpmasının etkisi büyüktü.

Hızla hastaneye götürüldü Eylül, ameliyata alındı.

Ve yaşama tutunmak için çabaladı...

---

"Ya Eylül nerede? Eylül nerede?"

Düğündekiler dağılmıştı, şimdiyse herkes Eylül'ü arıyordu. Salonun her yerine bakılmış, daha sonraysa polise haber salınmıştı.

"Delireceğim, delireceğim ablam nerede? Yeter yeter şu kıza yapılanlar yeter." Rüzgar yere çöktü. Ellerinden hiçbir şey gelmiyordu. Eylül birdenbire ortalıktan kaybolmuştu ışıklar gittiğinde. Geldiğindeyse bulunamamıştı. Şimdi ise durum belliydi. Eylül hiçbir yerde yoktu.

Ve herkes biliyordu ki onu yine Uraz kaçırmıştı.

"Polisler aramada zaten, Eylül'e bir şey yapmış olabilir. Hastanelerde de olabilir. Yapacak başka bir şeyimiz yok, tüm ihtimalleri düşünerek hareket edeceğiz. Biz Gökay'la hastaneleri tek tek gezeceğiz."

"Ya kaçırıp sakladıysa onu Ali? Geçen sefer öyle yapmıştı." dediğinde korkuyla Ecrin hepsinin gözlerinden yaşlar boşalmaya başladı.

Elleri kolları bağlıydı hepsinin.

"Biz gidelim,siz de polisten bir haber gelirse verin. Ecrin sende Hilal teyzelere haber ver. Bende dayıma haber salacağım. Polis ve aynı zamanda etrafı geniş."

"Tamam Ali, güzelce gidin."

Ali ve Gökay hızla dışarı çıktılar. Ecrin; Hilal ve Ahmet'e haber verdi. Rüzgar ise öylece yerde oturuyordu. Çınar da derin düşüncelerde, Eylül'ün nerede olabileceğini düşünüyordu.

Kübra ise çok kötüydü. Suçu kendinde buluyordu. Rana da etraftakilere moral vermeye çalışıyordu.

"Kıytı, köşe, aranmadık hastane bırakmayalım." diye mırıldandı Rüzgar. "Ali ve Gökay tek başına yapamaz bu işi. Yanında dayısının arkadaşları da olsa. Biz de gidelim araştıralım, elimizden geleni yapalım."

Daha sonraysa araştırmaya koyuldu herkes. Hiçkimse boş durmuyor,Eylül'ü bulmak için ellerinden gelenleri yapıyorlardı.

"Abi,bu hastanede de yok."

"Elimizde birkaç hastane kaldı. İstanbul'daki tüm hastanelere baktık neredeyse. Polisler de kıytı köşe arıyor."

"Umudumuzu yitirmeyelim ve aramaya devam edelim. Çınar, Ecrin, Rana siz şu verdiğim adresteki hastaneye gidin şimdi. Bizde diğerine bakacağız. Hadi."

Ve son iki hastaneye vardı her iki grupta. Çınarlar hızla girdi hastaneye. Eylül'ün fotoğrafını çıkardılar. "Böyle bir hasta geldi mi size, son dört saattir?" diye nefes nefese konuştular. "Adı Eylül Akça."

"Bir dakika, isimlere bakacağım." Hastane görevlisi isimlere bakarken Rana da "İsimsiz hastalara da bakalım biz." diye atladı.

Hastane görevlisi başını salladı. "Elimizde o isimde bir hasta yok. Ama son saatler içerisinde gelen isimsiz birkaç hastamız var."

"Geliş sebepleri nedir?" dedi Ecrin. Hastane görevlisi derin bir nefes alarak tekrar bilgisayarına döndü.

"Kız olan iki hasta var yalnızca. Birisi trafik kazasından,diğeri ise.. uyuşturucudan."

"Ecrin fotoğrafı tekrar gösterdi. "Trafik kazasından gelen arkadaş buna benziyor muydu?"

Dikkatle baktı görevli. Daha sonra başını eğdi. "Evet, evet sanırım buydu." dediğinde, hepsinin gözleri dolu dolu olmaya başladı.

"Nerede şimdi?"

"Yoğun bakım odasına alındı, en üst katta koridorun sonunda."

"Tamam, teşekkürler."

Hızla en üst kata çıktılar. Ecrin ve Rana her an bayılacak gibi hissederken,Çınar da bir an önce Eylül'ün yanına gitmek için koşuyordu. Daha sonraysa vardılar Eylül'ün yanına.

"Ya ben bakamayacağım. Yüzü gözü yara, her tarafı sarılı. Naptı o sana kuzum? Naptı?"

Ecrin yere çökmüş ağlarken, Çınar da öylece baktı Eylül'e. Borulara bağlı hayata tutunmasına, her tarafı sargı olan o küçük bedenine. Damar yolu açılmış ellerine...

"Eylül, koruyamadım seni." diye mırıldandı ve elini cama koydu. "Sana zarar verdi ve ben bir şey yapamadım Eylül. İşe yaramaz Çınar yine bir şey yapamadı."

Başını cama yasladı. "Keşke senin yerinde ben olsaydım. Keşke sen bunları yaşamasaydın. Bedenin bu yükü kaldırmasaydı." Gözünden yaşlar damlarken yutkundu sertçe.

"Ben dedim sana, benim yanımda olduğun için kötü enerjiyi kendine çekiyorsun diye. Ben etrafa bela dağıtıyorum Eylül. Herkese zarar veriyorum. Herkes bir bir gidiyor."

Gözündeki yaşlar artmaya devam ederken "Sende gitme.." diye mırıldandı.

"Lütfen.. sende gitme. Sende gitme yanımdan. Lütfen Eylül."

"Gitmeyecek Çınar." dediğinde Rana, Çınar başını camdan kaldırdı. "Güçlü bir kız o, iyi olacak."

"Eylül'de öyle demişti ve sen şimdi buradasın. Umarım Rana, umarım."

Rana, Çınar'a destek olmak için omzunu sıvazladı. "Alilere de haber verdim. Hilal teyzelere de."

Çınar gözlerini kırpıştırdığında, Rana da yerde oturan Ecrin'in yanına gitti. Ecrin çok kötü olmuştu. Arkadaşını bu halde görmek ona çok ağır gelmişti.

"Üzülmeyin, şu an yaşıyor. Birazdan da doktor durumu söyler. Hadi üzmeyin kendinizi." Rana hem teselli verip, hem de ağlarken Çınar ise gözleri kapalı bir şekilde elleri cama yaslı duruyordu.

Birkaç dakika beklediklerindeyse doktor ve yanında asistanı geldi. Hepsi ayaklanırken içeriye girdiler ve Eylül'ün durumuna baktılar. Daha sonraysa odadan çıktılar ve Çınar, Rana, Ecrin üçlüsüne döndüler.

"Yaşıyor, ama komada. Uzun-kısa belli olmayan bir yaşam sürecinde şu an. Elimizden geleni yaptık, denize düşmesiyle araba camları yüzlerine, kollarına, bacaklarına batmış. Çizikler ve kırıklar da var. En kısa zamanda uyanır umuduyla bekleyeceğiz artık. Geçmiş olsun." Doktor yanlarından ayrıldığında bu sefer de iki polis geldi.

"Hastanın kimi oluyorsunuz?"

"Arkadaşları."

"Peki, bu hastanın eşyaları." Kutuyu Çınar'a verdiklerinde, Çınar kutuyu aldı ve merakla polise baktı.

"Durum, aşırı alkol alan ve aynı zamanda madde bağımlısı olan şahısın araba sürmesi. Denize yuvarlanmışlar arabada. Diğer şahıs yani sürücü öldü. Durum hakkında bilgileri almamız lazım. Daha sonra sizin de ifadelerinizi alacağız. Şimdilik görüşmek üzere." Bunları söylediler ve daha sonra polisler yanlarından ayrıldılar.

Çınar, yavaşça kutuyu açtığında Rana da kutuya baktı. Ecrin dayanamadığı için onu bu halde görmeye ayağa bile kalkmadı. Çınar'ı önce kolye karşıladı. Eylül'ün bir şey olmasın diye elinde sakladığı kolye...

Çınar burukça baktı ona ve eline aldı. Gözünden bir damla yaş damladığında Eylül'e camdan baktı, yutkundu.

"Sen mi vermiştin?" diye mırıldandı Rana, Çınar başını salladı.

"Annemindi, içeri gittiğimiz zaman vermiştim."

"Uyanınca takarsın o zaman." Çınar kolyeyi cebindeki kutuya koydu ve başını salladı.

"Elbiseleri yırtılmış ve kan dolu olmuş, kuzum benim." Rana burukça bakarken, Ecrin de gözyaşlarını sildi ve ayağa kalkarak kutunun içerisine baktı.

"Hak etmiyor o bunları. O yaşamayı ve eğlenmeyi hak ediyor. Bunları değil." Ecrin kutuya bakınca daha kötü oldu ve kalbini tutup oturdu. Uzun zamandır arkadaşıydı ve onun bu hale gelmesini kaldıramıyordu. Hem de onların yanında yaşanırken bu olay...

"Bu da bilekliği, hepimizde vardı bu bileklikten. Hiç çıkarmazdık."

Çınar daha da duygusallaşırken kutuyu aldı ve oturdu. Rana da yanına geçtiğinde beraber kutuya birkaç kez daha baktılar.

Ağladılar...

Daha sonraysa Eylül'ün ailesi ve Aliler geldi hastaneye.

Dayanamadı ailesi... Yıkıldılar hepsi. Kızlarını bu halde görmeleri içlerini paramparça etmişti. Rüzgar ise ablasını koruyamadığı için pişmanlık ve üzüntü içerisindeydi. Psikolojisi darmaduman olmuş, hiçbir şey düşünemez hale gelmişti.

Herkesin gözleri yaşlıydı, herkes harap olmuştu.

Çınar kızarmış gözleri ve dağılmış gömleğiyle, Rüzgar kızarmış gözleri ve dağılmış saçlarıyla, Kübra üzerindeki harap olmuş gelinliğiyle ve bozulan saç-makyajıyla, Rana ve Ecrin de aynı şekilde akan makyajlarıyla ve dağılan saçlarıyla öylece oturup ağlıyordu. Ali ve Gökay onlara göre daha güçlü,ağlasalar bile ayakta durabiliyordu. Eylül'ün annesiyle babası ise söylenemeyecek kadar kötü bir haldeydi.

"Komada dedi doktor.." dediğinde Rana, gözler ona çevrildi.

"Uzun veya kısa belli olmayan bir uyanıştaymış. Tahmin ettiğiniz üzere Uraz kaçırmış Eylül'ü. Aşırı alkol ve kullandığı uyuşturucu nedeniyle de çok fazla da hızdan kafası gitmiş, denize sürmüş arabayı. O oracıkta ölmüş." Rana durumları bir bir söylerken hepsi merakla onu dinledi.

"Polisler de geldi, bir kutu verdi. Şurada Çınar'ın elindeki kutuda, eşyaları var Eylül'ün. Daha sonra hepimiz ifade vereceğiz,olayın nasıl olduğu hakkında. Yani şu kaçırılma olayı ile ilgili durumlara açıklık getirilsin diye."

"Tamam kuzum, bakın ifade verdikten sonra gidin siz. Zaten Eylül'üm komadaymış." Hilal ağlamaklı ağlamaklı hepsinin yüzüne baktı. "Biz kalırız, bir şey olursa haber ederiz zaten. Hadi. Kübra, Rana, Ecrin,Çınar, Gökay,Ali. Hepiniz gidin evlerinize."

"Sabah gelirsiniz çocuklar,hadi gidin biz buradayız." Israrla karşın, ifadeler verildikten sonra zorlanarak evlerine gitti Eylül'ün arkadaşları. Çınar kalmak için o kadar çok söylemesine rağmen o da gitmek zorunda kaldı. Ama yarın sabah erkenden gelecek ve Eylül'ün uyanmasını bekleyecekti. Çünkü kendisi yaralandığında Eylül başından hiç ayrılmamıştı.

Önce bir duşa girdi Çınar,daha sonra üzerini giyindi ve babasının yanına gitti. Gözleri yaşlı yaşlı anlattı bir bir olanları. Babası da çok üzülmüştü haliyle.

"Uyu oğlum, hadi biraz dinlen. Sabah gideceğim diyorsun zaten. Hadi."

Çınar başını sallayıp girdi odasına. Ufak gece lambasını açıp çalışma masasına oturdu. Eylül'ü çizdiği defteri eline aldı ve daha sonra beraber çekindikleri resmi yanına koydu. Buruk bir şekilde onu çizdi. "Gülüşün hiç solmasın Eylül. Umarım, umarım yaşacaksın ve daha çok güleceksin. Ben inanıyorum sen yaşayacaksın."

Gözlerinden yaşlar süzülürken çizdiği resimde elini gezdirdi. "Sen uyanacağın sürece sana hep bir gül getireceğim. En sevdiğin çiçek." Resimde Eylül'ün yanına bir gül çizdi.

"Daha anlatılacak çok masallar var. Bu yüzden yaşayacaksın tamam mı?"

Resmi boyadı ve boyadıktan sonra gözyaşları damlaya damlaya kapağı kapattı. Daha sonra günlüğünü eline aldı ve yeni bir sayfa açtı.

Her gün bekleyeceğiz seni.

Ailen, arkadaşların ve ben...

Herkes şimdiden seni çok özledi. Bende çok özledim.

Sen bu acıları tattın ama bundan sonra hep mutlu edeceğiz, yalnız bırakmayacağız seni.

Biz senin uyanacağına sonuna kadar inanıyoruz Eylül.

Bugün başına kötü bir şey geldi ama bundan sonra gelmeyecek. Bugün kötü geçti ama bir daha geçmeyecek.

Ben senin yanına hep gül bırakacağım, ama asıl gül sensin.

Hayata renk katan sensin.

O güller semboli, sen gerçek gülsün.

Hadi kalk ve hayata asıl gülü göster.

~BÖLÜM SONU~

Merhaba herkesee🌹

Nasılsınız bakalım? Hayat nasıl gidiyor?

Öncelikle bu bölümde Çınar'ın sondaki konuşması çok güzel geldi bana. /gül konusu da tekrar açıldı sanki...

Bu arada sonraki bölümde bir takım olaylar olaylar olacak da bakalım neler olacak?

Sizin fikirleriniz neler sonraki bölüm hakkında?

Bölüm hakkında düşünceler ile ilerleyiş hakkında düşünceleri buraya alayım ve ben daha fazla konuşmadan gideyim.

Görüşürüz^^

Fortsätt läs

Du kommer också att gilla

BERCESTE Av itsmegokcen

Tonårsromaner

5.9M 193K 98
Karan Haznedaroğlu. 27 yıldır her istediğini elde eden, sadece adıyla bile bütün kapıları açabilecek bir adam. Şimdi her şeyden çok istediği bir şey...
550K 24.5K 16
Son yirmi yedi saniye. Zaman gelmişti, kulaklıktaki ses son kez konuşacaktı. "Sonuna geldik, küçük hanım," Alacağı canları düşündükce duyduğu memnuni...
1.3M 47.9K 52
DİKKAT: ÖĞRETMEN ÖĞRENCİ KURGUSUDUR +18 VARDIR RAHATSIZ OLACAK OKUMASIN. Defne çocuk ruhlu biridir. Bir akşam canının sıkıntısı ile anonim bir uygul...
1.3M 52.9K 26
(18+ cinsellik ve şiddet içerir.) Başımızın üstünde ki elçilik binasının içinde bir ses yankılandı. "Şuandan itibaren; Onun tek bir saç teline zarar...