Ilunga

By imwhitedevill

9.2K 1.1K 945

[vmin] "Tek eksik olan inanmaktı, sen tereddüt etmeden inandın bana, ve her şey tamamlandı." •|21.04.20|' •|... More

Prologue: Ilunga
1- sen kimsin, adın ne?
2- ben şeytanım, ben kötüyüm.
3- bizden nefret etme.
4- yardımına ihtiyacım var.
5- burada değil.
6- değilim.
7- garip değil mi?
8- yanına geleceğim.
9- meleğe sarılmak.
10- sensiz devam edemem.
11- istemiyorum.
12- öpseydim
13- öğretemez misin Jimin?
14- bizi düşünme
15- konumunu at.
16- özlediğim içindi,
18- beni sevemezsin
19- sevseydim nasıl olurdu?
20- kül olurdu tüm bedenim
21- daha fazla yalan yok
22- sevgimden şüphe duyma.
23(FİNAL) 'Son Kez'

17

325 54 28
By imwhitedevill



Eskitilmiş Yaz- Uyursam Geçer Mi?

Tavsiye ediyorum, güzel şarkı.

"Seninle konuşmak istiyormuş."

Bu cümlenin altında yatan şey her ne ise başıma büyük bir bela olacağı kesindi. Yine de ben, eğer tüm bunlara son verilecekse gitmeye hazırdım. Ne istiyorlarsa yapıp işi bitirebilirdim.

Taehyung böyle düşünmüyor olmalıydı, deliye dönmüştü. "Arayıp kabul ettiğimi söyle." Dedim Taehyung odada turlarken. Üzerimdeki ince örtüyü sıkarken mırıldandığım cümlemle aniden durmuş ve ciddi olup olmadığımı sorgularcasına bana bakmıştı. "Böyle bir şey olmayacak." Dedi yanıma adımlarken. Gözlerinde, görmekten nefret ettiğim o saf sinir vardı, kendini kaybettiği. Kalbimi kırmasını istemiyordum, sinirliyken böyle şeyleri düşünemezdi, dedikleri kulaklarına varmazdı. Karşı çıkarsam olacakları az çok tahmin edebiliyordum, karşı çıkmak zorunaydım. Bugün ya da yarın zaten bu gerçekleşecekti.

"Taehyung, sinirlenme, böyle olduğunda kalbimi kırıyorsun. Lütfen, bunu istemiyorum, lütfen gözlerindeki siniri yok et." Ona bakmadan konuştuktan sonra, tepkisini görebilmek için bakışlarımı gözlerine çıkarmıştım. Çatık kaşları yumuşamış, gözlerinden def ettiği sinirin yerini alan, bilmediğim bir duyguyla bakıyordu bana.

Bunun aşk olduğunu nasıl bilebilirdim ki?

Yanıma oturduğunda, örtüyü sıkan ellerimi kavramış, büyük elleri arasına hapsetmişti. Böyle güzel hissediyordum, Taehyung varken iyiydim. "Jimin, oraya gidemezsin." Dedi sakince, bir şekilde vazgeçirmeye çalışacağını biliyordum. "Taehyung, öyle ya da böyle karşılaşacağız zaten. Bir şey olmayacak, söz veriyorum." Dedim, ikna olması gerekiyordu. Gitmeliydim, hem o da gelebilirdi, yalnız gitmek zorunda değildim.

"Bunu riske atamam, verdiğin sözün bir garantisi yok, bunu adın gibi biliyorsun. Öylesine seni kaybedemem, olmaz." Baş parmağıyla elimin üstünü okşarken konuşmuştu. Evet garantisi yoktu ama biliyordum bir şey olmayacağını. "Beni kaybetmeyeceksin, sen de gelirsin. Eve yaptıklarını gördün, bununla kalmazlar. Bir şekilde halletmeliyiz."

"Yanında geleceğim." Dedi ayaklanırken. "Gitmem gerekiyor, eve bensiz gitme, döneceğim." Saçlarımın arasına bir öpücük kondurup bir anda kaybolmuştu. Bakakalmıştım ardından, dudaklarının hissiyle beraber. Bir şekilde, birbirimize değer verip önemsiyorduk, gelecek zarardan korkuyorduk ama en çok yaralayan da bizlerdik. Çözmek zordu.

"Jungkook," dedi Yoongi benim yanıma otururken. "Guleum'la biraz hava mı alsanız?" Konuşulacak şeyler vardı demek ki, Taehyung'un bana Jim demesi bunun başında bile olabilirdi. Jungkook onu onayladığında Guleum da oturduğu koltuktan kalmıştı, beraber odadan ayrıldıklarında bu sefer Yoongi ile yalnız kalmıştık.

Sandalyeyi biraz düzelttikten sonra derin bir nefes almış ve kırgın bakışlarıyla bakmıştı bana. "Sana Jim dedi, sen ses çıkarmadın, annem söyler bana bunu demedin. Sarıldın ona, benimle konuşmuyordun, bağırıyordun. Ne değişti?" Dedi direkt gözlerini bana dikmişken.

"Bilmiyorum, onun yaptığı hiçbir şeye ses çıkaramıyorum hyung. Beni üzse, kırsa bile sadece sarılmasıyla affediyorum, özür dilediğinde kollarımı ona sarıyorum. Ona farklı davranırken buluyorum kendimi sürekli." Ben onun gibi gözlerimi gözlerine dikememiştim, odada dolandırıyordum gözlerimi. Yapacak bir şeyim yoktu, her şey ortadaydı, ne kadar saklayabilirdim ki?

"Hoşlanıyor musun ondan?" Söylediğiyle gözlerimi ona çıkarmıştım. Ben bunu hiç düşünmemiştim, ihtimal bile vermemiştim. Böyle, aniden yüzüme çarpması sudan çıkmış balık gibi hissettirmişti. "Ne? Saçmalama hyung, ondan hoşlanmıyorum." İtiraz edebildiğim kadar etmeli, kaçabildiğim kadar kaçmalıydım. Bundan böyle bir sürelik hayat felsefem ilan ediyordum bunu.

"Kaçsan da, itiraz etsen de eninde sonunda burada bulacaksın kendini, onu severken. Ama hata yapıyorsun, bir şekilde ondan etkileniyorsun ve bu gözünü boyuyor, parçalar eksik, uyuşmuyor. Ondan uzak durmalısın."

"Bunu yapamıyorum, nefes alamıyormuş gibi hissediyorum. Yanlış bir şey göremiyorum, olsa bile bunu sonuna kadar yaşamak istiyorum." Dedim, eğer sonunda üzüleceksem bile sonu görmek istiyordum.

Neden?

"Üzüleceksin, bunu istemiyorum. Birazcık bana güveniyorsan, beni dinle Jimin." Dedi son olarak, konu üzerinde durmak istemediğimden cevap vermemiştim. Elimde değildi, o varken mutluydum. Gitsin istemiyordum, gittiğinde olanları görmüştük işte, yaşayan ölü gibiydim. Zaten hemen sonra Guleum ve Jungkook odaya girmişlerdi. Guleum mutlu gözüküyordu, Jungkook'la anlaşıyor olması beni rahatlatmıştı. Çünkü yanında kötü hissettiği insanlarla bir arada bulunmasını istemezdim.

"İyisin değil mi?" Yoongi yanımdan kalkarak Jungkook'un oturduğu koltuğa geçtiğinde, soruyu yönelten Guleum elimi tutup yanıma oturmuştu. Gülümseyip elimi sıkılaştırdım biraz. Benim için endişelenmesini istemiyordum. "İyiyim, merak etme." Dediğimde aslında söylemek istediği başka bir şeyin olduğunu görmüştüm gözlerinde. Benden çekinmesini istemezdim ama Yoongi ve Jungkook için ne hissettiğini bilmediğimden ses çıkarmamıştım.

"Seni çok özledim, seninle kalmayı da o yüzden Taehyung'un başının etini yedim dönmek için ama, gerçekten ne zaman bu konuyu açsam azar çekti bir ton." Dediğinde gülmüştüm. Her zaman aynıydı, benim yanımda ya da değil, hareketleri, düşüncesi hep aynı şekildeydi. Her adımı duyduğunda sinirlenmiş ve Guleum'a bağırmıştır, istemediği halde ısrar ettiğinde o kalın sesini daha da yükseltmiş ve Guleum'un bir köşeye sinmesine sebep olmuştur, bunlar artık tahmin edilebilir şeylerdi. İstediği olmadığında sinirlenen birisiydi.

"Ve en sonunda bu konuyu açtığımda çok meraklıysam beni senin yanına bırakabileceğini ama kendisinin geri dönmemek üzere yanımdan gideceğini söylediğinde ağlayıp yanında kalmak zorunda kaldım. Biraz üzücüydü tabi ama bilmiyorum bence çok büyüttü." Dediğinde elimi uzatıp tebrik etmiştim. Beni anlayan birini bulmak bu devirde cidden zordu ve benden yaşça küçük olan bu kız çocuğu beni sahiden anlıyordu.

"Oh, sonunda!" Diyivermiştim rahatlamanın verdiği hisle nefesimi verirken. "Beni bir sen anlıyorsun, gerçekten orada cidden anlatmak istediğim bambaşkaydı ve o dediğimden tamamen bağımsız bir şey anladı. Dediğinden dönmemek için de beni dinlemedi bile." Beni anlayan birini bulduğumda saatlerce konuşasım gelirdi. Eh, bulmuşken madem..

"Sadece kırılmış, gerçekten çok kötüydü o da. Merak etme, bir şekilde seni buluyor, sana dönüyor. Boşuna shiplemiyorum ben." Dediğinde sarıldım ona, çok tatlıydı. Konuşma tarzı, olgunluk yapmaya çalışması, iyi ki tanıyordum onu. Bizler öylesine rastgele tanışmış insanlardık, birbirimize iyi geliyorduk ve bu iyi geliyordu. Eski hayatıma özlemim yoktu, seviyordum onları.

Biz sarılırken Yoongi çıkış işlemlerini halledeceğini söylediğinde, ona Taehyung'u beklemem gerektiğini, onun böyle söylediğini söyleyememiştim. Zaten ondan hoşlanmıyordu, bunu söylemek Yoongi'yi daha da sinirlendirecekti. Dudaklarımı birbirine bastırıp başımı salladım yalnızca. Guleum da koltuğa, Jungkook'un yanına oturmuştu.

"Taehyung geldiğinde bizi bulamayacak." Dedim sıkıntıyla. Yüzünün içeriye girmesiyle soluşu, hayal kırıklığı gözlerim önünde canlanıyordu fakat hiçbir şey yapamıyordum. "Ben burada beklerim hyung." Jungkook Guleum'un omzuna kolunu atıp arkasına yaslandığında, aklımda olan Guleum'un ona daha yakın olabilecek olmasıydı. Bunu istemiyordum, bilmiyorum, bencilce bile olsa istemiyordum, ben de az önce yanımdan kalkan Guleum'u yeniden yanıma çağırmıştım.

"Yanıma gel." Elimle yanımı işaret ederken mırıldanmıştım. O an Jungkook'u hiç düşünmediğini görmüştüm, beni duyduğunda düşünmeden hareketlenmişti. Yatağıma çöken ağırlığıyla birlikte kollarını bana sarmıştı. Bir kardeşin nasıl hissettireceğini her zaman merak etmiştim, şimdi anlıyordum. İyiydi, öyle ya da böyle bir şekilde günün sonunda çıkarı olmadan sevgi veren biriydi. Çıkarsızca sevdiğin biri.

"Abimden sonra en çok seni seviyorum." Dedi hala bana sarılırken. Bu beni çok heyecanlandırmıştı, kalbim hızlanmıştı, Taehyung her dokunduğundaki gibi. Sarmaladım tamamen onu, gülümsedim, küçük çocuklar gibi mutlu oldum.

...

Yoongi beni eve getirmişti, sadece ikimizdik. Jungkook ve Guleum kalmışlardı, aslında arayıp söyleyebileceğimizi düşünmüştüm ama Guleum telefonun kendisinde olduğunu söylediğinde orada kalmaktan başka çareleri kalmamıştı. Gittiğinde kimseyi görmezse yalnız ve aldatılmış hissederdi. Belli etmese ve bilmemi istemese bile hassas bir adamdı, güçlü kişiliğinin altında kırılgan bir çocuk vardı. Dönecek mi bilmiyordum gerçi, nereye gittiğini ve ne yaptığını da.

"Yatağında mı dinlenmek istiyorsun yoksa bir şeyler izlerken mi dinlenmeyi tercih edersin?" Taehyung'la uyumak isterim hyung. Bunu söylemeyi isterdim ama böyle bir şey mümkün olamazdı.

Elimde olmadan sürekli Taehyung'u isterken buluyordum kendimi. Farkına varmadan, Taehyung'u düşünüyordum her dakika. Bu, beni çıkmaz bir yola sürüklediğini bilsem bile sessizce sürüklenmeye devam ediyordum. Duvara tosladığımda, Taehyung'un gideceğini bilsem bile durmak için çabalamıyordum. Zordu, ufak, çiçeklerle dolu bir bahçedeymişim de çiçeklere bakmam yasakmış gibi hissediyordum. Çiçeklere dokunmak, koklamak istesem bile bunu yapmam çok yanlıştı, başımı belaya sokardı. O yüzden yalnızda gökyüzüne bakmakla yetiniyordum, çiçeklerin varlığını biliyor olsam da beyaz bulutları renkli çiçeklere benzetmekten başka çarem yoktu, elimi süremez, güzel kokularını ciğerlerime çekemezdim.

İşte böyleydi. Hissettiğim şeyin ne olduğunu bilmiyordum, kaçıyordum.

"Televizyon izleyeceğim." Mırıldandım ayakkabılarımı yerine koyduktan sonra. Televizyonun karşısına geçmek için hareketlenmişken, günlerce neredeyse kıpırdamadan oturduğum koltuğa değdi elim. Tüylerimin diken diken olduğunu hissettim, ateşe değmiş gibi elimi hemen geri çekmiştim. İyi anılarım, bu koltukla değildi.

"Otursana, Jimin."

"Jungkooklar ne zaman gelir?" Burada yalnız kalmak istemiyordum, aslında hiç yalnız kalmak istemiyordum. Dört duvar arasında, tek başıma kalmak canımı yakıyordu, istesemde istemesemde. Sırtımı yumuşak yastıklarla buluşturduktan sonra, Yoongi de kumandayı alarak oturmuştu yanıma. Neden sorduğumu bildiğinden cevaplamamıştı, ona bayılsın demiyordum ama bu kadar nefret etmesini de istemiyordum.

"Ne izleyelim?" Bana da kırgındı, şu an yanımda olması gerektiğini hissettiği için böyle davranıyordu yalnızca.

"Hyung, istemiyorsan yanımda kalmana gerek yok, sana kırılmayacağım. Seni kırdığımı biliyorum, kırgın olduğun birinin yanında kalmak istememen çok doğal." Dediğimde gülümseyerek saçlarımı karıştırmıştı. Öylesine bir kanalı açtığında ikimizinde umurunda değildi, düşündüğümüz başka şeyler vardı çünkü. "Bu halinde beni mi düşünüyorsun bir de?"

"Halimde ne var ki, çok büyük bir ameliyattan çıkmışım gibi davranmayın, altı üstü bayılmışım." Omzumu silkerek olduğum yere daha çok sinmiştim, abartacak bir şey yoktu, yemek yemediğim için bayılmıştım sadece.

"Taehyung beni aradığında nasıl hissettiğim hakkında bir fikrin var mı?" Dedi ciddileşen ses tonuyla. "Yok değil mi, anlatayım o zaman. Sesi o kadar berbattı ki, adını söylediğinde ağlamaya başladı ve ben, sana gerçekten kötü bir şey oldu sandım, öldüğünü bile düşündüm. Adını duyduğumda, bana ağlarken 'Jimin' dediğinde telefon ellerim arasından kayıp gitti. Hastaneye gelene kadar, nasıl dayandığımı bile bilmiyorum, o kadar kötü oldum ve endişelendim ki, sana bir şey olduğu düşüncesiyle araba bile kullanamadım. Jungkook dakikalarca söylendi, onun da canını tehlikeye attım. Hissettiğim şeyleri tam anlamıyla sana anlatamam, ama bunlar biraz da olsa anlamana yardımcı olur sanırım." Cümleleri, sesi beni mahçup etmişti. Başımı önüme eğip dinlemekle yetinebilmiştim sadece. Kendimi o kadar önemsemediğimden, herkesin aynı şekilde olduğunu sanıyordum ama yanılmışım meğer.

"Özür dilerim hyung."

Kollarını bana sarıp küçük bir çocuk gibi, kardeşiymişim gibi saçlarımı okşayıp bir şeyler mırıldanmıştı, duymasam bile iyi şeyler olduğuna emindim.

...

En son Yoongi hyungla sarıldığımızı hatırlıyordum, ancak şimdi kendi odamdaydım. Jungkooklar hala yolda olmalıydı, onca yolu onlarsız dönmek, düşününce aşırı saçmaydı, neden böyle bir şey yapmıştık ki?

Üzerimdeki örtüyü kenara çekip doğrulduğumda eş zamanlı odamın kapısı da çalınmıştı. "Hyung kapıyı çalmana gere–, Taehyung?" Onlar çoktan gelmişlerdi, aralık kapının ardından bana bakarken hala neden orada durduğunu çözmeye çalışıyordum.

"Gelebilirim değil mi?"

"Saçmalama, yanıma gelsene." Dediklerimden sonra gülümseyerek kapıyı iyice açmış ve içeri girmiş, ardından kapıyı yeniden kapatmıştı. Bu beni heyecanlandırıyordu, yüzünü görmek bile iyi geliyordu bana. Attığı her adımda, kalbim de hızını arttırıyordu, bu her neyse, yanlış olduğunu hissetsem bile çok doğruydu. Buna yenik düşmekten endişelenmiyordum, henüz.

Yanıma oturup kollarını aniden bana sardığında şaşırmıştım, bunu beklemiyordum. "Sadece sen iyi geliyorsun." Dediğinde başını da omzuma yaslamıştı. "Bir şey sorma Jimin, lütfen sorma." Sesi titriyordu, sorun her neyse canını çok fazla sıkıyor olmalıydı. Ama sorunun ne olduğunu bilmeden ona yardım edemezdim ki.

"Sormazsam sana yardım edemem, yardım etmek istiyorum."

"Yardım edemezsin, kimse edemez. Ama biraz olsun iyi hissetmeme yardımcı olabilirsin." Dedi benden biraz uzaklaşırken. Gözleri, kızarmıştı ve karanlık odada, dışardan gelen ışıkla beraber parıldıyordu. Başımı hızla aşağı yukarı hareket ettirdim, iyi hissedecekse birçok şeyi yapabilirdim.

"Uzan." Dedi, biraz geri gidip dediğini yapmış ve başımı yastıkla buluşturmuştum. O da dizlerinin üstünde emekleyerek yanıma yaklaşmıştı. Pür dikkat onu izlerken ne yaptığını anlamaya çalışıyordum. Yüzü çok yorgun gözüküyordu, yorgun ve üzgün. Yapmak istediğim bu değildi, burada uzanarak ona yardım edemezdim. Somut bir şeyler istiyordum, kavga edilecekse edebilirdim. Taehyung'un canını sıkan her neyse bunu gerçekten çözmek istiyordum.

Ama o benim aksime yanıma uzanıp başını göğsüme yasladı, öylece bekledim. Kolları yeniden bedenimde yer edinirken ne yapacağını düşündüm, merak ettim. "Bana sarıl, beni bırakma. Söz ver Jimin, buna ihtiyacım var, söz ver." Dedi, bedenimi yan çevirip tamamen ona sarılmıştım. Yanağı boynuma yaslıyken söz vermemi istiyordu ama sebebi yoktu. Neden birden böyle bir şey istemişti?

"Sorun ne Taehyung?"

"Soru sorma demiştim, söz ver sadece." Dedi boğul gelen sesiyle. Ben de onu dinledim, istediği buysa ona bunu verebilirdim. "Sen gitmek istemediğin sürece, burada kalacağım. Yanıbaşında." Derin bir nefes alıp kolunu sıkılaştırdı.

"Bu iyi hissettiriyor." Saçlarını okşayıp gülümsedim. Benim yanımda iyi hissetmesi beni mutlu etmişti, çünkü ben de onun yanındayken iyi hissediyordum.

İyi hissetmediğim zamanların gelecek olması beni endişelendirse bile, şimdilik bunu düşünmek istemiyordum. Yarın ya da öbür gün, gidecektim. Ne olacağını, ne yapacağımı, ne söyleyeceğimi bilmiyordum ama gitmeliydim, gitmeliydik. Dertleri her neyse çözebilirdik, paraysa eğer istediği kadarını bulabilirdim onlara. Bilmiyorum, yapabilirdim.

"Taehyung," dedim ama o konuşmak istemiyor olmalıydı, ses çıkarmadan sadece nefes alıp vermeye devam etmişti. Belime sarılı koluna koyduğum elimi biraz hareket ettirip yumuşak teninde gezdirmiştim. Bunu neden yaptığımı bilmesem bile, beynim bunu yapmam gerekiyormuş gibi komut veriyordu. Karşı çıkmak için uğraşmamıştım. "Yarın, benimle bir yere gelebilir misin?" Güzel kokusu burnuma değerken sorunun dikkatini çektiğini görmüştüm. Biraz uzaklaşıp kahveliklerini benimle buluşturduğunda tüm bedenim titremişti.

"Nereye gideceğiz?" Bu geleceğinin belirtisi miydi? "Sen de sorma, sadece benimle gel." Başıyla onaylayıp yeniden yanağını göğsüme yaslamıştı. O an hiç bozulmasın istemiştim, ne sinir bozan kelimelerle, ne de istenmeyen şeylerle. Zaman dursun ve ben öylece kalayım istedim. Böyle hissetmemin sebepleri olduğunu elbette biliyordum ama düşünmek, sonuçlarını bilmek bana ağırlık yapıyor gibiydi. Bende sadece anın bana getirdiği huzuru yaşamaya karar vermiştim.

An bozulmasın demiştim değil mi?

"Hoseok ile konuşmaya ne zaman gideceğiz Jimin?"

"Gitmek istediğim yere gittikten hemen sonra." Bu sefer şaşırsa bile pozisyonunu değiştirmemeyi tercih etmişti. Sadece başını hafifçe kaldırıp elinden geldiğince beni görmeye çalışıyordu. Eninde sonunda gitmeyecek miydik zaten, ne diye bu kadar şaşırıyordu?




Saçma bölümüme hi demeyi unutmayın

Ayrıca madem okuyosunuz oy vermekte nası bu kadar zorlanıyosunuz anlamıyorum cidden

Lan konuya bi giremiyorum tek sorun Jimin in duygularını anlamlandırmaya korkması kafayı yicem

Ee sonra nolur bişeler var mı aklınızda

Bir de şey,

Allah belamı verdi sevgili bu fiki okuyan üç beş güzel insan🥰

Continue Reading

You'll Also Like

3.1K 382 15
Hayallerimde sen Gökte, toprakta ve avuçlarımda Her an baş ucumda # JiKook # Başlangıç Tarihi: 05052020 Bitiş Tarihi: 09092020 # Tamamlandı ✔︎
2K 212 17
minik bir kasabanın koca yürekli oyun yazarı huysuz sehun,histerik bir menajer tarafından hayatına kasten sokulan şehirli şarkıcıya aşık olur. Halsey...
70.2K 6.9K 56
Bir hacker ve bir yazarın hikayesi... Taehyung'un karanlık ruhu Seokjin'in gizli ruhuna karıştı. Ortaya ise yıkım çıktı. ❃ hayran kurgu, gerilim ve a...
81.7K 6.4K 35
"Birlikte üşüyeceğimiz bir kış sabahında görüşmek üzere."