Buz İçindeki Aşk [Tamamlandı]

Від DenizMeyRa

43.9K 2.4K 721

•Her şeyin doğrusunu bilen güçlü bir kadın. Asla düşünmeden, hesap yapmadan hareket etmez. • Her şeye sahip o... Більше

1. Bölüm
2. Bölüm
3. Bölüm
4.Bölüm
5. Bölüm
6.Bölüm
7. Bölüm
8. Bölüm
10. Bölüm
11.Bölüm
12. Bölüm
13. Bölüm
14. Bölüm
15. Bölüm
16.Bölüm
17. Bölüm
18. Bölüm
19. Bölüm
20. Bölüm
21. Bölüm
22. Bölüm
23. Bölüm
24. Bölüm
25. Bölüm
26. Bölüm
27. BÖLÜM
28. Bölüm
29. Bölüm
30. Bölüm
31. BÖLÜM
32. BÖLÜM
FİNAL - 33. BÖLÜM

9. Bölüm

1.2K 79 7
Від DenizMeyRa

Sofradan kalkan Jeong, bir kaç adım attıktan sonra durdu sırtı Yuhwa'ya dönük bir şekilde 'Sanırım...' dedi hafifçe boğazını temizledikten sonra devam etti 'Sanırım, konuşmamak ikimiz için de en huzurlusu oluyor'

Jeong'un bu sözleriyle Yuhwa'nın o ana kadar yaşadığı tüm mutluluk buhar olup uçmuştu.

Yüzüne yayılan acı bir gülümseme ile birlikte 'Haklısınız, birbirimiz için görünmez olduğumuz sürece bir tatsızlık yaşanmayacaktır. Bu arada...' dedi söyleyip söylememek konusunda hala tereddüt ediyordu 'Sabah haddimi aştım, size sesimi yükseltmemeliydim, özür dilerim'

Haklı olsa dahi özür dilemek Yuhwa'nın en büyük silahıydı çünkü biliyordu ki karşısındaki kişi eğer biraz adalet duygusuna sahipse bu özür altında ezilecekti nitekim şuan öylede oluyordu.

Jeong aniden gelen bu özre şaşırsa da daha çok kendini kötü hissetmişti. Hızla odasına çıktığı için de karısının gözünde biriken yaşları görmemişti. O yaşların akmaması için başını yukarı kaldıran Yuhwa, kendini zor tutuyordu. Ağlamasını tutmaya çalıştığı her an gibi gözleri yanıyor ve boğazı ağrıyordu, boğazına takılan kötü hisle birlikte öksürünce göz yaşları da hapishaneden kaçmak için fırsat bekleyen mahkumlar gibi Yuhwa'nın yanaklarından aşağı kaymışlardı işte.

Sinirle gözyaşlarını silen Yuhwa "Çok kötüsün Jeong, çok kötüsün!" diye söyleniyordu "Beni üzmek bu kadar mı hoşuna gidiyor!"

Çantasında ki çikolataya uzanan Yuhwa bir yandan ağlıyor öbür yandan da ağladığı için kendine kızıyordu. "Pislik şey! Yüzün ne kadar güzelse  kalbin de o kadar acımasız!"


Sabah olduğunda birkaç saatlik uykuyla uyanan Yuhwa hala bitkin hissediyordu kendini.

Öte yandan Jeong ise çalışma odasında gece geç saatlere doğru masanın üstünde uyuya kalmıştı. Sabah her yerini saran ağrıyla uyandı, kendini hasta hissediyordu. Hafif bir şarkı mırıldanarak odasına gidip üstünü değiştirdi neyseki bugün çok işi yoktu. Dışarı çıktığında gördüğü kişiyle şok olmuştu, bu ne cüretti böyle!


Hissettiği kızgınlığı saklamaya çalışarak, arabasına yaşlanmış ıslık çalarak Yuhwa'yı bekleyen Siwon'un yanına gitti.

'Boşuna beklemeyin Memur, Yuhwa çoktan çıktı' diyerek yalan söyledi, açıkçası bundan hiçte rahatsız değildi.

Siwon bir süre Jeong'un tavırlarını inceledi onu rahatsız eden bir şey vardı 'Nasıl oluyor da hala Yuhwa'nın adını ağzına alıyorsunuz.'

'Asıl siz kim oluyor da evli bir kadınla bu kadar rahat zaman geçirebileceğinizi sanıyorsunuz'

'Bana bak!' diye Jeong'un yakasına yapışan Siwon 'Sen evli olduğun halde başka kadınlarla fingirderken Yuhwa'yı hiç düşünmemiştin ama!' Siwon hala o olayın sinirini atamamıştı üstünden eğer görev için şehir dışında olmasa gelir o gün Jeong'un kemiklerini eline verip o ukala suratını dağıtırdı. 'Eğer bir daha Yuhwa'yı üzersen! Ona saygısızlık yaparsan! Yemin ederim o sahip olduğun gökdeleni kafana yıkarım'

Jeong, Siwon'un tehditlerinden korkmamıştı ama ciddi olduğunu anlaması çok sürmedi. Sert bir hareketle Siwon'un yakasındaki ellerini sökerken 'Kendini ne sanıyorsun sen! Kimsin!'

Bu sözlerle iyice sinirlenen Siwon zorlukla tuttuğu balyoz gibi yumruğunu Jeong'un suratına geçirirken 'Ben kimmiyim? Ben Yuhwa'nın her şeyiyim!' dedi gözlerinden ateş çıkıyordu.

Yediği yumrukla yere düşen Jeong, elinin tersiyle ağzından akan kanı silip hızla ayağa kalktı ona karşılık vermek isterken, Siwon'un telsizinden gelen "Tüm ekiplerin dikkatine 14. bölgede silahlı çatışma iki polisimiz yaralı derhal  takviye gerekmektedir" anonsuyla havaya sıktığı yumruğunu indirdi.


'Bu iş burada bitmedi, daha çok konuşacağız diyerek' arabasına atladığı gibi olay yerine doğru giden Siwon'un, onunla kavga ederek ileriye gidip gitmediği konusunda tereddütleri vardı.

Öte yandan Jeong ise yediği yumruktan daha çok ağır gelen Siwon'un sözlerini düşünüyordu "Ben Yuhwa'nın her şeyiyim" demişti tereddüt bile etmeden 'Bari gizlemeye çalışsaydı' diye söylendi, uyuşan çenesini ovalarken, uzun zamandır böyle sıkı bir tane yememişti. Farkında olmadan şehir içi hız sınırlarını çoktan aşmış bir şekilde trafikte ilerlerken aklında sadece Yuhwa vardı. Siwon gerçekten de haklı mıydı? Onun her şeyi miydi? Bu kadar mı seviyordu Yuhwa Siwon'u, ona kocasının karşısına geçip bu sözleri söyleyebilecek cesareti verecek kadar mı?


Sinirle yumruğunu direksiyona geçiren Jeong, ne yapacağını bilemedi. Şirkete gitmek istemedi bugün, Tae'yi arayıp işlerle ilgilenmesini isterken, Minah'a da olan bir toplantısını iptal etmesini söyledi. 

Öte yandan Yuhwa, pencereden baktığında sadece Jeong'un arabasına binip hızla uzaklaştığını görmüştü. Her ne kadar bu hız onu korkutsa da onunla yaşadığı süre içersinde arabalarının onun için bir araçtan daha çok stres atma yolu olduğunu fark ettiği için ona yavaş git demenin hiç bir anlamı olmayacağını da çok iyi biliyordu. Siwon'u arayan Yuhwa ulaşamayınca telefonu kulağından indirip 'Bu çok garip, bugün Seul'e dönecekti' diye söylendi. Annesi konusunda ona yardım edebilecek tek kişi Siwon'du.


Akşama doğru çağrıyı görüp Yuhwa'yı arayan Siwon, amirlerine bilgi verdiği toplantıdan yeni çıkmıştı
-Alo, fıstık n'aber?

Siwon'un neşeli sesiyle gülümseyen Yuhwa
-İyiyim, sen?

-İyi işte senin dükkana geliyorum şimdi, güzeller güzelimle keyifli bir yemek yemek istiyorum da. Ha birde laf aramızda kurt gibi açım.

- Çok iyi olur Siwon, hem seninle konuşmak istediğim bir konu vardı.

-Bir sorun mu var?

-Yardıma ihtiyacım var diyelim.

-Peki, 10 dakikaya yanındayım.

Yuhwa çantasını alıp aşağı indikten sonra çok geçmeden de Siwon gelmişti.

Kollarını açıp 'Ne duruyorsun fıstık' diyen Siwon, Yuhwa'nın da koşarak ona sarılmasıyla rahatlamıştı. 'Sen zayıfladın mı?' diye ondan ayrılan Siwon, kaşlarını çatmış cevap bekliyordu.

'Abartma Siwon, 5 gün oldu görüşmeyeli'

Kolunu Yuhwa'nın omzuna attıktan sonra arabaya doğru ilerleyen Siwon 'Tamam işte süzülmüşsün' dedi göz kırptıktan sonra kapıyı Yuhwa’nın binmesi için açtı.
Onların arabayla uzaklaştığını gören Jeong daha fazla dayanamayacağını anlayıp kendi arabasına atladığı gibi onların peşinden gitti. Bu evlilikte açıklığa kavuşturulması gereken çok ciddi şeyler vardı! Gri Range Rover’ının konforlu direksiyonunu sıkıca kavrarken kalbini ve beynini süzgeçten geçirip doğru bir karar vermeye çalışıyordu. Siyah Hyundai bir restoranın önünde durunca o da sağa çekip beklemeye başladı, ne yapması gerekiyordu?
Öte yandan Siwon’la birlikte cam kenarında bir masada yerini alan Yuhwa, siparişlerin gelmesini beklerken konuya ufak bir girizgah yapmıştı. Yemek boyu dikkatle Yuhwa’yı dinleyen Siwon ‘Yardım edebileceğim bir şey var mı?’ diye sorunca Yuhwa çölde su bulmuş bedevi gibi hevesle Siwon’un elini tuttu ‘Evet, aslında tek yardım edebilecek kişi sensin.’

‘Ne yapacağım? Sizin evliliğiniz ve ben… Bu kulağa hiç mantıklı gelmiyor’
‘Yanılıyorsun çok yardımcı olacaksın, yapacağın tek şey annemin yanımda eşimmiş gibi davranman.’
Yuhwa’nın bu sözleriyle Siwon’un gözleri yerinden fırlayacak gibi olmuştu ama tek şaşıran o değildi. Bir süre dışarıdan onları izleyen Jeong Yuhwa’nın Siwon’un elini tuttuğunu görünce daha fazla katlanamayıp içeri girmişti dolayısıyla da son sözlere kulak misafiri olmuştu. Ancak yinede sesini çıkarmadı sonrasında olacakları ve daha da önemlisi Yuhwa’nın neden böyle bir şey istediğini merak ediyordu. Kollarını önünde kavuşturan Siwon polisliğin getirdiği eda ile ‘Dur bakalım anlamış mıyım? Şimdi annen Kore’ye gelecek ve sen anlaşmalı bir evlilik yaptığını anlamaması için benimle evliymiş gibi davranacaksın, öyle mi?’

‘Aslında… kabaca öyle de diyebiliriz’

‘Asla kabul edemem, Yuhwa sana basit bir şeymiş gibi gelebilir ama sonunda çok ciddi sorumluluk altına girebiliriz. Tamam, kocanın sana karıştığı yok belki ama yinede ters köşe oluruz’

Oturduğu sandalyede öne çıkar Yuhwa ‘lütfen siwon, senden başka yardım isteyebileceğim kimse yok’

‘Zaten yardım istemene gerek de yok! Hali hazırda bir kocan var zaten’ Yuhwa tam ağzını açmış cevap verecekken ‘Memur Choi, haklı!’ diyen Jeong’un bileğini tutup ayağa kalkmaya zorlamasıyla şok olmuştu. Jeong’u burada görmek aklına gelebilecek son şeydi. Onun ne işi vardı burada?

Jeong ise duyduklarıyla içinde beliren öfke sebebiyle hiçbir şey demeden Yuhwa’yı tutup çekti ama beklemediği bir dirençle karşılaştı ateş saçan gözleriyle Yuhwa’ya döndüğünde onun o ukala ağzından yine kendisin deli edecek bir şeyin çıkacağına emindi, zaten öyle de oldu. Kesin bir dille ‘Gelmiyorum’ diyen Yuhwa, Jeong’un vazgeçeceğini sanarak yanılmıştı, tekrar çıkışa doğru sürüklenmeye kalkmıştı yine ancak bu sefer onları durduran Siwon oldu.
Jeong’un kolunu tutup Yuhwa’dan ayırdı ‘Duydun işte, gelmeyeceğim’ dedi, Jeong sinirli olsa da sakinliğini korumaya karar vermişti ancak bu sadece Yuhwa’ya karşı geçerliydi –tabi şu lanet restorandan çıkana kadar-. Siwon’un yüzüne yumruğunu indirirken sabah ki olay aklına bile gelmemişti şu an tek düşündüğünü karısını aldıktan sonra defolup gitmekti. Aldığı darbeyle geriye doğru sendeleyen Siwon arabaya binmek zorunda bırakılan Yuhwa’nın arkasından bakarken eliyle çenesini tutup gülüyordu. Mr. Hoon göründüğünden daha sert çıkmıştı acı içindeki çenesini ovalarken Kim JeongHoon'un görünen sakin tavrından ötede çok zorlu bir karakter olduğunu farketmişti.

Yuhwa ise arabanın içinde sinirden delirmek üzereydi “Ne yaptığınızı sanıyorsunuz! Dağ başı mı burası?”

‘Kes sesini!’ dedi gözlerindeki ateş biraz olsun azalmamıştı. Jeong'un bu kesin emri çoktan demiri kesmişti. Daha büyük sorun çıkmaması için sessiz kalmayı tercih eden Yuhwa, Siwon'dan da yardım alamayacağını anlayınca annesi gelince ne yapacağını düşünüyordu.

Farkında olmadan gaza yüklenen Jeong, aynadan Yuhwa'ya baktıktan sonra sakin bir tonla 'Kemerini tak' dedi ve dediğinin yapılmasından sonra devam etti 'Bundan sonra ben dururken başka hiç kimseden bir şey istemeyeceksin! Anlıyor musun? Hiç kimseden!'

Jeong'un bu net tavrı Yuhwa'nın iliklerine kadar irkilmesine neden olmuştu. Şimdiye kadar kocasının yakışıklı yüzünün bu kadar korkunç ve otoriter bir hal alabileceği aklının ucundan bile geçmezdi ama yinede bir şey demedi, sadece sustu.


Yuhwa'nın bu suskunluğunda aradığı cevabı bulan Jeong, devam etti 'Ne konuşuyordun onunla? Hangi konuda yardım istedin?' bu soruların cevaplarını biliyordu zaten ama yinede Yuhwa'nın cevaplamasını istedi. Cevaplarken utanmasını.

Yuhwa rahatsızca kıpırdandı, cipin deri, krem rengi koltuğunda. 'Sadece...' dedi ve yutkunduktan sonra devam etti 'Sadece önemsiz bir konuda yardım istemiştim' dedi normalde olsa konuşmaktan asla rahatsız olmazken şuan her kelimesi boğazına düğümleniyordu sanki. Yorulmuştu. Konuşmak, anlatmak, dahası düşünmek zor geliyordu ona. Her şey çabucak bitsin istiyordu ama fark edemediği bir gerçek vardı; oyun daha yeni başlıyordu...

'Kime göre, neye göre "önemsiz"?'

Yuhwa bir süre duraksadı 'Sanırım... Yani... Sizin için önemsiz'

'Nerden biliyorsun? Bana anlattın mı?'

Yuhwa "hayır" anlamında başını sallayınca Jeong, yüzüne yazdığı "şuan sinirimden çıldırmak üzereyim" mesajını taşıyan gülümsemesiyle 'O zaman nerden biliyorsun önemsiz olduğunu? Daha beni tanımadan benim hakkımda nasıl hüküm verirsin?' diye sordu, kızgınlığı ses tonuna yansımıştı.

Kendini koruma iç güdüsüyle başını kaldırıp Jeong'a bakan Yuhwa 'Sizin için önemsiz olduğunu düşündüm çünkü çok yoğunsunuz ve...'

'Ve...?' diye üsteledi Jeong, ancak Yuhwa çoktan başını cama çevirmiş yola bakıyordu.
Gözyaşlarını tutmaya çalışırken, içinden "Ve benden nefret ediyorsun" diye tamamladı bitirmeye cesaret edemediği cümlesini.

Yuhwa yine susmuştu, Jeong artık alışmıştı karısının bu haline, ağzından laf almak için özellikle taktik geliştirmek gerekiyordu. Nedense başkalarının yanında güler yüzü ve neşeli sohbetiyle ilgi çeken Yuhwa, kendi yanında olduğunda sessizliğe boğuluyordu.


'Anlatacak mısın, yoksa ben sözlerimi biraz daha sertleştireyim mi?' Aslında bu bir soru değil emirdi.

'Büyütülecek bir şey değil. Annem arayıp beni ziyarete geleceğini söyledi'

 'Ne var bunda?'


'Sorun şu ki annem Kore'ye geldiğimden beri hiç yanıma gelmek istememişti işte bu ani kararının sebebini evlendiğimi öğrenmiş olması diye düşünüyorum'

'Peki, Memur Choi ne alaka? Sınır kapılarını tutup annenin ülkeye girişine engel falan mı olacak?' Jeong sinirden sıktığı dişlerinin arasından konuşuyordu.

'Hayır, annenin gelmesini engellemeye falan çalışmıyorum. Sadece...'

'Sadece ne Yuhwa, sadece ne?' Jeong çıldırmak üzereydi.
'Sadece annemin böyle sahte bir evlilik yaptığımı öğrenmemesi için Siwon'dan eşim gibi davranmasını istedim. Tamam mı, hepsi bu!' dedi bir an önce şu mezar gibi arabadan inmek istiyordu ama lanet olası yol git gide uzuyordu sanki.

Jeong gülümsedi, Yuhwa'nın bu ani patlamalarını çok seviyordu 'Memur Choi konusunu unut' dedi net bir ses tonuyla ve derin bir nefes aldıktan sonra devam 'Memur Choi, bu konuda en gereksiz kişi, hem onunda dediği gibi hali hazırda zaten bir kocan var, bunun için endişelenme. Her ne kadar benden utanıyor olsan da başka biriyle bu oyunu oynayacağına benimle oyna, gayet tabi seni seviyormuş gibi davranabilirim.' Jeong bu sert sözleri Yuhwa'nın savunma sistemini çökertmek için kullanmıştı ve işe yarıyordu.


Kendini kötü hisseden Yuhwa 'Özür dilerim' dedi 'Zaten pek bir şey yapmanıza gerek kalmayacak akşam eve gelmeniz yeterli, annem de zaten çok kalmaz bir kaç güne dönmüş olur bizde bu saçma oyunu bitiririz'

Jeong'un yüzüne Yuhwa'yı korkutan bir gülümseme yerleşmişti. ‘Neyi yapıp neyi yapmayacağıma ben karar veririm' dedi ve konuşmayı noktaladı.

Öte yandan Yuhwa'nın yolun git gide uzadığını düşünmesi psikolojik değildi çünkü Jeong şehrin içinde en az bir kaç tur atmıştı en sonunda sıkılıp arabasını evin önünde durdurduğunda bakışlarını Yuhwa'ya çevirdi ancak uyumuş olduğunu görünce kendini suçlu hissetti boş boşuna yormuştu karısını. Hafifçe omzuna dokunup uyandırmak istedi ama "Lütfen 5 dakika daha" deyip kafasını diğer tarafa çevirince gülmesine engel olamadı. Gündüzleri, gözü açıkken şeytana pabucunu ters giydirebilecek biri olan karısının, her bir ifadesinde ayrı bir bilmece saklı gözlerini kapayınca bu kadar masum görünmesi Jeong'u hep şaşırtıyordu. Ama hangi Yuhwa'yı istediğine karar veremedi, elinde olsa şu anın bitmesini hiç istemezdi. Yuhwa'nın güzel yüzünü izlemeyi çok seviyordu ama yinede ona dokunamıyor olmak ağır geldi bir anda kapıldığı büyüden uyanıp gerçek dünyaya döndü. Elini tereddütle Yuhwa'nın saçlarına götürüp 'Uyan hadi' dedi ancak sonuç yoktu.'İş başa düştü' diye söylenen Jeong, Yuhwa'nın kemerini çözmek için uzandığında hissettiği şeyle öylece kala kaldı. Nasıl güzel bir aromaydı böyle? Bu karşı konulmaz bahar kokusu gerçekten bu kadından mı geliyordu? Sadece bir cadının büyüsü böylesine etkileyici olabilirdi zaten amacı onu baştan çıkarmaksa kesinlikle başarılı olmuştu. Elini yavaşça kaldırıp bu korkunç cadının yüzünü okşadı içindeki isteğin geçmesini bekliyordu ama olmadı. Sağ eliyle Yuhwa'nın yüzünü tutup baş parmağıyla da dudaklarını okşadı. Derin bir nefes alıp kendine gelmeye çalıştı ama olmuyordu işte en sonunda pes edip usulca boynuna yaklaştı Yuhwa'nın. Başından beri yaptığı gibi hafif, nazik bir öpücük kondurdu karısının zarif boynundan ayrılmak istiyordu ancak dudakları öpücüğün kısalığına inat uzun bir süre orada kalmak için direndi. O da karşı çıkmadı, bu güzel kokuyu biraz daha hissedebilmek harika bir duyguydu.


Ne yazık ki sonsuza kadar böyle kalamazdı zorda olsa ayrıldı ondan ama bu sefer de o zarif dudaklara kapılmıştı Art arda sertçe yutkundu tutunduğu koltuğu daha sıkı kavrayıp yaklaştı bedeninin her zerresiyle onu öpmek istiyordu cesaretini toplayıp dudaklarına uzandı ancak Yuhwa'nın gözünü açmaya başlamasıyla hızla geri çekildi. Pat diye kendi koltuğuna yaslanan Jeong elini gerginlikle saçlarından geçirip 'Tam da sırasıydı' diye söylendi. Hanımefendi filmin en heyecanlı yerinde tüm atmosferi bozmuştu!


Yuhwa yavaşça doğrulup başını tuttu 'Affedersiniz uyuya kalmışım' dedi gözlerini kaçırarak

Jeong ise az önce yaşadığı heyecanı gizlemek için sert bir şekilde 'Bir an, hiç uyanmayacaksın sandım' deyip hızla arabadan indi sonrasında da Yuhwa'nın gelip gelmediğine bakmadan odasına girdi. Aynanın karşısına geçip kaşlarını çattı "Oğlum Hoon ne zamandan beri bir kadını öperken çekiniyorsun! Sanane, uyanırsa uyansın. Neden korkuyorsun ki? Kaçırdın işte fırsatı!" dedi kendi kendine, gömleğinin düğmelerini sökerken "Yok yok, bu kadın kesin cadı. Hem de kötü bir cadı!" diye söyleniyordu. Ardından pat diye kendini yatağa bıraktı. İki elini başının altına alıp "Of! ama benim bildiğim cadılar çirkin olur...!"

Öte yandan hızla odasına geçen Yuhwa kapının arkasına yaslanmış. Göğsünü parçalayacak gibi atan kalbini yerinde tutmaya çalışıyordu. Eliyle sıkıca bastırıp "Sakin ol, lütfen sakin ol" dedi gözlerini kapayıp yere çöktü yavaşça. Tam olarak ne zaman uyanmaya başladığına emin değildi, emin olduğu tek bir şey vardı o da Jeong'un dudaklarını okşayıp, boynunu öptüğü zaman tam anlamıyla kendinde olduğuydu. Jeong'un elini saçlarında ilk hissettiğinde eğer göz göze gelirlerse kendini engelleyemeyeceğini için gözlerini açmamıştı ancak yağmurdan kaçarken doluya tutulmuştu sonrasında.

Açıkçası hoşuna gitmişti, ilk defa böyle bir şey yaşıyordu. Bu heyecan, bu kalp çarpıntısı veya içinde gezen küçük şeyler... Yıllardır uzak durduğu, daha doğrusu uzak durmaya çalıştığı hislerdi. Her ne kadar diğer kadınlardan farklı olsa da neticede kadındı işte, bu yüzden bunları yaşamayı hiç istemedi çünkü eğer alışırda severse geri dönemeyeceğini biliyordu. Üstünü değiştirip yatağa uzandı ama gözlerini kapattığı her an Jeong'u yanı başında hissediyordu. Sanki her an uzanıp öpecekmiş gibi bir süre baş etmeye çalıştı ama olmuyordu. Sinirle kalkıp "Aptal mısın Yuhwa? Kendine gel! Ne olmuş biraz yaklaştıysa erkek işte fırsat bulduğunda kaçırmaz. Sanki başka kadınlara yapmadı mı aynı şeyleri, başka kadınların da yüzünü okşamadı mı böyle. Ne ilksin nede son ama bir tek sen böyle saçmalıyorsun! Beyefendi odasında rahat yatağına uzanmış bilmem kaçıncı rüyasını görüyor, sense burada kendinden nefret ediyorsun" diye kızdı kendine, sağ gözünden aşağı süzülen tek damlayı da silip yatağına döndü uyumalıydı. Uyumak zorundaydı!

Ancak kendisine haksızlık ediyordu çünkü o anları aklından çıkaramayan tek kişi o değildi elbette Jeong için durum daha da zordu. Şimdiye kadar hiç tatmadığı bir şeydi bu hiç duymadığı bir his o yüzden o da zorluk çekti uyurken ama nihayetinde o gece bitmiş ve yeniden doğan güneşle, dün dolunayın şahit olduğu duygular biraz olsun bastırılabilmişti.
O gün Jeong gibi Yuhwa da kahvaltı yapmadan çıktı. Kendisi bir çikolatayla atıştırırken, Jeong olacak toplantıları için son hazırlıklarını yaparken onu bile yiyememişti, kesinlikle yoğun bir gün olacaktı.

Öte yandan Yuhwa tam çantasını masaya koymuş yerine oturacakken telefonu çaldı.

-Alo, anne?
-Merhaba, kızım. Ben şimdi hava alanına gidiyorum. Oraya vardığımda beni karşılarsın olur mu?
-Ta...Tamam
-Görüşürüz o zaman.

Yuhwa telefonu kapattıktan sonra kendini çuval gibi koltuğa bıraktı 'Of anne ya! Amacın ne senin? Eğer beni gafil avlamaksa bravo başarıyorsun.'

Zaman gelene kadar sıkıntıyla saatini kontrol edip durdu Jeong'a söyleyip söylememek konusunda tereddüt etmişti ama onunla konuşmak için odasına gittiğinde toplantı için dışarıda olduğunu öğrenince vazgeçip tek başına gitmeye karar verdi. Hem annesine durumu anlatırken yalnız olması daha kolay olabilirdi. Taksiye atlayıp hava alanına giderken evliliğini ona mantıklı bir şekilde anlatmak için kurduğu senaryoyu gözden geçiriyordu. Şimdilik bir sorun yoktu. Sonrasında da her şey planladığı gibi gitmişti, annesiyle birlikte yakınlarda bir kafeye oturup durumu makul cümlelerle açıklamaya başladı. Bayan Shin ise kızını sonuna kadar sabırla dinleyip anlattığı her şeyi önemsedi. Akıllı bir kadındı ne söylenirse söylensin, bu işte bir iş olduğunun farkındaydı ama kızını tanıyor ve ona güveniyordu. Şimdiye kadar asla hata yapmamış, gerektiğinde aldığı zor kararlarla hayatını yoluna sokmuştu. Büyük ihtimalle şimdi de öyle oluyordu ancak aklına takılan bir şey vardı. Uzanıp kızının elini tuttu 'Peki kızım, hani o anlattığın eşin? Neden şimdi yanında değil'


Yuhwa gerginlikle elini çekti kahve fincanını eline alırken 'Şey... Bugün çok yoğundu' dedi "şimdi yandım" diye düşünürken hiç beklemediği bir şey oldu.


Bir el beline sarılmış ve yanağına kocaman bir öpücük kondurmuştu.

'Affedersin Yuhwa toplantı ancak bitti' dedi Jeong, Yuhwa'nın yanağını okşarken gülümseyerek göz kırptı. Güven veriyordu.

Bayan Shin'e dönüp 'Merhaba efendim ben Kim Jeong Hoon' dedi saygıyla eğildikten sonra Yuhwa'nın yanındaki sandalyeye oturdu. Etkileyici gülümsemesiyle önce Yuhwa'ya sonra da annesine bakıp 'Sanırım benden bahsediyordunuz?...

Продовжити читання

Вам також сподобається

3.4M 167K 67
Hayatı boyunca kimseyi sevmemiş, tek derdi vatan, bayrak ve ülkesi olan asker ile hiç sevildiğini hissetmemiş, kalabalık içinde yalnızlığı hisseden b...
AMBER Від pile16

Фанфіки

35.2K 6.2K 81
Eski polis Sinâ,küçük kızı Derin ve güzel doktor Amber'in hikayesi...Kapak için @selinhantol arkadaşımıza çok çok teşekkür ederim ♥️
Kayıp Parça Від Rabikce

Сучасна проза

100K 8K 15
Balım. Kalabalık bir ailenin en küçük üyesiydi. Babasının göz bebeği, abilerinin prensesi. Ancak annesinin hataları yüzünden hayatı bir anda değişti...
Kemancı (KHS/1)✔️ Від Nur Özde

Філософія та духовні розповіді

166K 11.3K 46
📖Yayınlama tarihi: 06.07.2016 📕Bitiş tarihi: 26.11.2016 ••••Klişeliklerden uzak samimi bir hikaye•••• KHS/1(Kalp Hırsızı Serisi 1) "Kalbim bir pusu...