TUTSAK

By ezradefne

197K 6.1K 375

Bu kitapta anlatılan hiçbir şey normal değil! Hem AŞK ne zaman normal olmuş ki? Not: Kitap iki yazar tarafı... More

BÖLÜM 1
BÖLÜM 2
BÖLÜM 3
BÖLÜM 4
BÖLÜM 5
BÖLÜM 6
Ve Şimdi Reklamlar
BÖLÜM 7
SÜPRİZ
BÖLÜM 8
BÖLÜM 9
BÖLÜM 10
BÖLÜM 10,5
BÖLÜM 11,5
BÖLÜM 12
BÖLÜM 13
BÖLÜM 13,5
BÖLÜM 14
BÖLÜM 14,5
ALINTI
BÖLÜM 15
ALINTI 2
BÖLÜM 15,5
ALINTI 3
BÖLÜM 16

BÖLÜM 11

5.1K 233 19
By ezradefne

Yolu yarılamaya başlamış olan yazarlarınızdan selamlar,

Deriz ki, keyifli okumalar.

Erhan

Telefonunu dokuzuncu çaldırışımdı, herhalde. Emin değildim açıkçası. Zira altıdan sonra saymayı bırakmıştım. Kız olan arkadaşlarım listemdeki bir numaralı hatunu kaybetmiştim. Yani ondan bir ses duyana dek aramaya devam... Umarım şarjı benim aramalarıma dayanır.

Nihayet on ya da on birinci dıt sesinde pes etti ve telefonunu açtı kayıp güzelimiz. 

"Efendim Erhan?"

"Hele şükür! Neredesin, çabuk söyle seni almaya geliyorum."

Bir yandan konuluyor bir yandan da yeni yıkanmış bir kot pantolonu üzerime geçirmeye uğraşıyordum. Ancak Seher'in bir sonraki cümlesi yaptığım her iki şeyi de yarıda kesmeme sebep olmuştu. 

"Önemli bir şey yok. Gelmene gerek de yok."

Sesinin sakinliğine mi söylediklerine mi daha fazla kızsam karar veremedim. 

"Seher! Buhar olup uçmadın ya! Yirmi dakika önce salonumdaydım yirmi saniye sonrasında ise kapı bacayı açık bırakıp ortadan kayboldun. Sence de bu durumda tuhaf bir leyler yok mu?"

Öfkeli bir şekilde tişörtlerimin bulunduğu dolabı açtım. 

"Ha! Çok çok özür dilerim, Erhan. Hızla çıkınca kapıyı çekmeyi unutmuşum."

Bu kız beni delirtmek üzerine bir tez filan mı yazıyordu!

"Çıldırtma beni! Sence sorun ettiğim şey bu mu? Neyse sakinim, sakinim..."

Tak diye yapıştırdı cevabı.

"Hayır, değilsin."

Ben de aynı hızla bir atıldım.

"Evet değilim. Çünkü ne düğü belirsiz biriyle ortadan kaybolup beni delirten bir arkadaşım var. Sakinlik şu an bana en uzak şey!"

Kısa bir of nidasının ardından yeniden sesi duyuldu telefonda.

"Her neyse şu an pek müsait değilim. Sonra konuşsak olur mu?"

"Hayır."

"Harika. Sonra görüşürüz öyleyse." dedi ve telefonu kapatıp aramızdaki iletişime benzer tuhaf şeye son verdi. Elimde tişört öylece kalakaldım. Yeminle sınanıyordum. Hayatımdaki kadınlar neden böyleydi. Hayatımdaki kadınlar demişken bugün Demet ile buluşacak mıydım düşüncesine takıldı aklım. Sanki konuşmuştuk ama ne dediğini bir türlü hatırlayamıyordum. Sağ olasın Seher'ciğim iki gram aklım vardı onu da başımdan aldın. Neyse ne deyip hazırlanmaya başladım. Nasıl olsa kaçak kızımız elbet eve dönecekti. Eşyaları evimde rehindi. Burada boş boş oturup onu bekleyeceğime en az onun kadar sinir bozucu iş olarak adlandırdığım hayatımdaki diğer kadının yanına gidecektim. Hem ne derlerdi çalışırken zaman çabuk geçerdi. Yoksa o insan sevdiği işi yaparken mi zamanın çabuk geçtiğiydi... 

Normalden farklı olarak kot tişört kombinimi bozmadım. Bu defa o cadı için kendime özenme gereği duymadım. Normal halimde gidecektim. Nasıl olsa alışveriş yaptırıp duruyordu. Bu halim bakkal çırağı görüntüsüne daha uygundu. O an yine beni araması takıldı aklıma. Niye aramıştı bu kadın beni ya! Kesin bir şey istemişti de! Ne acaba? Evden çıkmadan bir daha arayayım en iyisi diye düşünüp rehberden telefon numarasını seçtim. Telefon uzun uzun çalmaya başladı. Çaldı. Çaldı ve çaldı ama ne yazık ki açan olmadı. Allah Allah! Niye açmadı acaba? Merakla tekrar arama görseline dokundurdum parmağımı. Her cevapsız kalışımın ardından bu hareketi bir döngü gibi tekrarlamaya devam ettim. Hatta bir ara yanlışlıkla Seher'i mi aradım diye düşünmedim de değil. Ne de olsa bugün merakta bırakma kraliçesi oydu. Yok, doğru yani Demet'i aramıştım her seferinde. Belki de banyoya filan girmişti ve telefonunu duymuyordu. Gerçi günümüzde insanlar tuvalete, banyoya da götürüyorlardı bu mereti. Kendimden biliyordum. Yine de Demet Hanım'ın gizemli havasına yakışmazdı bu davranış o yüzden ona biraz zaman tanımaya karar verdim ve mutfağıma yöneldim. Kahvaltı niyetine güzel bir kahve yapacaktım kendime. Kahve makineme su ve birkaç ölçek kahve ekledikten sonra düğmesine basıp beklemeye başladım. 

Birkaç dakikanın ardından taze demlenmiş kahvenin mis kokusu mutfağa yayılmıştı. İştahımı kabartan bir kokuydu bu. Kupalarımın en büyük olanını alıp doldurmaya başladım. Kahve kokusu beni baştan çıkarırken kapımın çaldığını işittim. Herhalde kaçak güzelimiz eve teşrif etmişlerdi. Elimde kahvemle kapıyı açmaya gittim. Tam açmadan evvel de bir yudum almayı ihmal etmedim. Kim bilir belki de mizacıma bir parça sakinlik katardı. Seher'in yararına olurdu bu. Yine kapı deliğinden bakmadan ardına kadar açtım kapıyı ve gördüğüm şey karşısında elimdeki bardağı yere düşürdüm. Ortalık kahveye bulanırken kısa ama yüksek sesli bir "ah" nidası döküldü dudaklarımdan. Hayır kahve dilimi yakmamıştı. Gördüğüm şey gözlerimi yakmıştı. Karşımda Sudem duruyordu. Üstelik şaşırdığım nokta evime gelmesi değildi. Göktuğ!a olan saplantısı sebebiyle bu tarz sürprizlerine alışıktım. Hayır! Beni şoka sokan şey uzun güzel saçlarının yerine olmamasıydı. Ben şok içerisinde kapıda dikilirken beni itip içeri geçti. Nasıl olduğunu anlamadan mutfağımı buldu hatta mutfaktan bir bez buldu ve yanıma gelip yerdeki kahveyi temizlemeye koyuldu. Neyse ki kupa kırılmamıştı da etrafta kırık seramik parçaları aramamıza gerek kalmamıştı. Bir dakika ya konu bu değildi ki... Kızı omuzlarından tutup ayağa kaldırdım ve

"Sudem ne oldu sana!"

Elini saçsız başına götürüp hafifçe gülümsedi.

"Aslında bir eşarp kullanıyordum ama direk gör şokunu yaşa beni rahat bırak istedim. O yüzden bu soğukta kel kafamla geldim. Dönerken senden bir bere aşıracağım haberin olsun. Gerçi arabam hemen aşağı sokakta ama o mesafeyi tekrar kat edebileceğimi sanmıyorum."

Suskunluğumun sürmesi onu endişelendirmişti anlaşılan zira hemen konuyu değiştirdi. 

"Aaaaa! Kahve mi yaptın? Koca bir kupaya hayır demem."

Otomatik olarak mutfağa yönlendim. Hareket ediyordum ama kendimde değildim sanki. Temiz bir kupa alıp içine kahve doldurdum. Robotvari hareketlerime aynı tekdüzelikte cümleler de eklenmişti.

"Süt ya da şeker ister misin?"

Sudem hızlıca kel başını salladı. Sudem keldi. Daha tam kendime gelemeden yine nutkum tutuldu. Şaşkınlığın illallahı ile boğuşurken

"Hangisine evet dedin?" diye sordum.

"Her ikisine de."

"Peki." deyip buzdolabından cam süt şişesini çıkardım. Ona yeterince zaman tanırsam makul bir açıklama alacağımı ümit ederek bir miktar sütü cezvede ılıtmaya başladım. 

Niye hayatıma giren her kadının psikolojik problemleri olmak zorundaydı. Bu bir kriter miydi acaba? Kaderim bir turnusol kağıdı işlevi mi görüyordu da bütün manyakları alıyordu içeri. Seher'in bir rüya gibi gelip gidişinin ardından bir de Sudem'i bu halde görmek başımda olan bir parça aklı da alıp götürmüştü. Cezvedeki sütten gelen fokurdama sesleri beni kendime getirdi. Sütü koca fincana boşaltırken, bu kadar kaynamamalıydı, altın oranım şaşacak kesin, diye düşündüm.

"Saçına ne olduğunu anlatacak mısın? Depresyona falan mı girdin?" dedim çıkardığım işten ve şu anki durumdan memnuniyetsizce.

"Immm... Bir sivil toplum örgütüne bağışladım. Yani şöyle, bir kanser hastasının kendisini daha mutlu hissetmesi için bir peruk olacaklar yakında. Harika değil mi? Uzun zamandır böyle bir şeyin hayalini kuruyordum. Niye bu kadar sorguluyorsun, o kadar duyarsız bir insan mıyım ben?"

Tam olarak olmasa da evet güzelim, duyarsızsın!

Ne anlatıyordu bu kız? Daha doğrusu ne saçmalıyordu? Kalıbımı basarım ki saçlarından bir telini kazara koparsam dünyayı başıma yıkardı. Kahvesini yavaşça önündeki sehpaya bıraktım ve kanepeye oturdum. Gözleri parlıyordu, gözlerinde bir gram pişmanlık yoktu. Dediği gibi duyarlı birine mi dönüşmeye başlıyordu yoksa? Belki de başta da şüphelendiğim gibi bir depresyon belirtisiydi bu, hem de en ağırından. Dikkatli olmalıydım.

"Yaptığın kesinlikle örnek alınası... Sorun yaptığın değil, bunu nasıl düşünebildiğin Nereden aklına geldi? Yani sen böyle şeyleri çok da düşünmezsin, kendin dışında düşündüğün tek kişi..."

"Sadece birilerini mutlu etmek istedim! Saçlarım olmadan da güzelim üstelik." diye böldü sözlerimi. Konuyu Göktuğ'a getirdiğim halde durdurmuştu beni, ortada garip bir şeyler döndüğü apaçık belliydi. Sahi geleli on beş dakika olmasına rağmen ağzından bir kez bile o herifin adının çıkmaması normal miydi?

Az önce hafif asılan suratı şimdi gülüyordu. Gülüşü eskisinden de güzeldi, sanki eskiden uzun dalgalı saçları gülüşünün güzelliğini örtüyordu. Bu kızın göz ardı edilemeyecek tek kusuru popçu bozuntusu- evet patronum olan-Göktuğ'a olan takıntısıydı.

"Geldiğinden beri onu anmadın... Sanırım değişmeye başlıyorsun. Ve bu..."

Kesinlikle şüphe uyandıran bir değişim ama şu an bunu sorgulamak istediğimi sanmıyorum. Değişimin tadını çıkaracaktım.

"Eee sen neler yapıyorsun? Geldiğimde kafan karışık görünüyordu. Senin aklını iki şey karıştırır: Para ya da kadın... lar."

Aramızdaki ilişkinin sadece Göktuğ odaklı olduğunu sanarak büyük bir yanılgıya düşmüşüm sanırım. Bu kız geçen zamanda beni tanımış gibi. Haksızlık etmiştim. Başımı hafifçe salladım.

" Kadın...lar... Evet... Bir tanesi yıllardır arayıp sormayıp evimi otel gibi kullanan, diğeri ise beni hizmetçisi yerine koyan iki kadın."

Kendimi kullanılmış hissettim aniden. Geceyi birlikte geçirip sabah da kaçar gibi yok olduğum kadınların intikamı mıydı bu? Üzerinden yıllar geçmiş hissi veren anılar birer birer aklıma gelmeye başladı. Eğer cezam Sudem, Seher ya da Demet'se gerçekten ucuz yırttım demekti. Zira tek gecelik ilişkilerimi sıralasam... Neyse bununla övünmeyecektim, kendimi de haklı çıkarmaya niyetim yoktu ama... Aslında her şey karşılıklıydı, gözlerinde kendimi önemli hissetmemi sağlayacak tek bir bakışla bile karşılaşmamıştım şimdiye dek.

"Hayatındaki bütün kadınlar tek gecelik, bir tek ben başının belasıyım sanıyordum."

Yapmacık bir şekilde iç çektikten sonra tüylerimi ürperten cümlesine devam etti:

"O kadar da özel değilmişim sanırım... Oysa ben..."

İşaret parmağını kahve içtiği kupanın ağız kısmında hafifçe dolaştırması ortamı daha da korkunç hale getirmişti.

Sakın! Bana mı yürüyordu şu an? Göktuğ'a ulaşamayınca iyice mi delirdi acaba. Evet evet! Delirmiş olmalıydı. Değiştiğine inanmak büyük aptallıktı, iyilik meleği tavırlarından anlamam lazımdı.

"Sen şu an... Bana yazmıyorsun değil mi? Saçlarınla beraber aklını da mı bağışladın yoksa?"

Gözlerime – bana dakikalarca gibi gelen- birkaç saniye baktıktan sonra kocaman bir kahkaha attı. Elimi istemsizce göğsüme götürdüm, Sudem konuşmaya başladığından beri nefesimi tuttuğumu fark etmem de aynı zamana denk geliyordu.

"Aklımı henüz o kadar kaybetmedim. Ayrıca eski emellerimden de vazgeçmiş değilim, sadece... Sanırım taktik değiştirmeliyim. Sürekli seni rahatsız ederek ona ulaşamayacağımın farkına vardım diyelim."

"Geç olsa da... Tebrik ederim, sadece meraktan soruyorum. Tam olarak nasıl bir taktik uygulayacaksın?"

Başına bela arama Erhan. Yeterince derdin var nasıl olsa. Bırak ne yapıyorsa yapsın, çocuk da değil. Ayrıca daha birkaç dakika önce seni kalpten götürecekti.

"Tamam tamam, sormadım say seni kendi haline bırakacağım ve şu anki haline şükrederek yaşayacağım ömrüm boyunca."

Yine gözlerinin içi gülüyordu, Belli ki sorgulamamam onun da işine gelmişti. İşte bu daha da kafa karıştırıcıydı.

"Neyse ben artık gideyim, bir sürü yardım kuruluşu var. Hepsine tek tek üye olacağım. Buraya da artık seni bu konu için rahatsız etmeyeceğimi söylemek için gelmiştim. Kahve için çok teşekkürler." dedikten sonra yavaşça ayağa kalktı.

"Afiyet olsun. Yine de bir şey olursa..."

"Sana ulaşacağım, emin olabilirsin." dedikten sonra koltuğun kenarına bıraktığı kabanını giydi. Kapıya doğru ilerlerken birden durdu. Bana döndü:

"Şey... Sanırım bir şey unuttum." Dedikten sonra eliyle çıplak başını okşadı hafifçe.

"Tamam tamam... Getiriyorum hemen."

Memnuniyetle gülümsedi,– bordo kabanına uyacağını düşünerek- dolabımdan getirdiğim siyah beremi taktıktan sonra evden çıktı.

Yaklaşık yarım saat kanepeye uzanıp sabah yaşananların muhasebesini yaptıktan sonra içimde oluşan "bir şey yapmalıymışım da unutmuşum" hissini sorguladım. Ne yapacaktım, ne eksikti bu kadar fazla olaya rağmen? Doğru ya, o cadının insanın içinde muhteşem bir kasvet uyandıran evine gitmeliydim, her zamanki gibi. Sudem ile içtiğimiz kahvenin bulaşıklarını makineye koyup yatak odama geçtim. Üzerimi değiştirmek istemediğim gelmişti aklıma.

"Bakalım bizim cadının bugün neye ihtiyacı var?" diye söylenerek çıkardım telefonumu cebimden ve onu bir kez daha aradım. Yine açmamıştı, kendi kaybeder. Arabayı çalıştırdım, çok da uzak olmayan mesafeyi trafik yüzünden birkaç dakika daha geç kat ettikten sonra evine ulaştım. Ahşap ev, kapalı hava yüzünden bugün biraz daha kasvetli görünüyordu. Evin kapısına ulaşan merdivenleri bir hamlede çıktıktan sonra kapıyı çaldım. Birkaç saniye sessizlik... Kapı da telefon gibi açılmamıştı. Tekrar çaldım, sessizlik midemi bulandırmıştı. 

Sokağa çıkma fobisi yüzünden kapı önüne bile çıkamayan bir kadın evi dışında nerede olabilirdi?

Görselde Sudem'in eski hali yer almaktadır.

Continue Reading

You'll Also Like

90.3K 5.4K 16
Unutulmuş bir kadın, Yüzbaşı Hazal Unutulmuş. [Kurgudaki kişi ve olaylar tamamen hayal ürünü olup hiçbir kurum ve kuruluşlarla alakası yoktur]
SARKAÇ By Maral Atmaca

General Fiction

1.3M 87.3K 7
"Delilerin sevdası hoyrat bir fırtına gibidir. Günün başında seni sarsan fırtına, gecenin şafağında ılık bir esintiye dönüşüp kaburgalarının arasına...
52.5K 2.2K 31
Klâsik gerçek aile kurgusuna benzer ama daha olası bir kurgudur; Kızımız eski ailesinden gördüğü baskılar sonucu 18 yaşında ayrı bir eve taşınır ora...
242K 20.6K 38
*Asker Kurgusu* Güneş Milan Aksu, annesinin günlüğünü okuyarak babası hakkında herhangi bir bilgiye ulaşarak onu bulmak ister. Fakat günlüğü okurken...