Çocuğumun Annesi Olur musun?

By B_Batur

12.5M 503K 53.1K

Romantizm #1 Hiçbir hasta inancını kaybetmiş bir insan kadar umutsuz vaka değildir. Umudumu ve sahip olduğum... More

GİRİŞ BÖLÜMÜ
Çocuğumun Annesi Olur musun?
TELİF HAKLARI ( Emek Hırsızlığına Başvuranların Başına Neler Gelebilir? )
Bitmiş Bir Hayat...
Kaza
Daha Çok Vicdan Azabı Çekeceksin
Karar
Kuşku
Yüzleşme
Nikah
Beklenmeyen telefon
Korkmak Yok!
Komedi Filmi
Olmaması Gereken Hisler
Hayata Dön!
Saat Kulesi
Tanıma
Özgecan İçin Destek
İş Daveti
Hakan Hâlâ O Kadını Seviyor
Hakkım Yok!
Sen Bana İnanmadın!
İlk İtiraflar
Seni Seviyorum
Ben Onun Annesiyim
Gerçekler
Cevapsız Sorular
Çok ÖNEMLİ!
Bıçak
ÇAOM - Alıntı + Önemli
Haram Mutluluk - Part 1
Haram Mutluluk - Part 2
Ölüm Haberi
Telif Hakları
Veda
Korku
ÇAOM - Alıntı + Röportaj
Belalı - Part 1
Belalı - Part 2
Gökyüzü Kan Renginde
ÇAOM - Alıntı
Umut
Bildirim
Geri Dönüş...
Plan - Part 1
Plan - Part 2
Karşılaşma
Yardım Edin!
Kızım
Sana Tapıyorum
#taciziifşaediyoruz
Kalbimsin
Sürpriz
Geçmişin İzleri - Part 1
Geçmişin İzleri - Part 2
Umut Işığı
Umut Işığı - Part 2
Can Acıtan Sözler
Davete Sürpriz
Cennet Kokulu
Babamla Evlenir misin Anne?
Ziyaret
Kına
Aidiyet
Üzgünüm
Doğum Günü
ÇAOM - ALINTI
Uzlaşma - Part 1
Uzlaşma - Part 2
Korku
Final - Part 1
Final - Part 2
Çocuğumun Annesi Olur Musun? 2 "Aşk Affeder mi?"
Özel Bölüm 1
Özel Bölüm 2 - Part 1
Özel Bölüm 2 - Part 2
Özel Bölüm 3
Özel Bölüm 4 ( 7 MİLYON OLDUK! )
Özel Bölüm 5 ( 8 Milyon Olduk! )
Özel Bölüm 6 ( 11 Milyon Olduk! )
ÇAOM'UN DÜZENLENEN HALİNDEN BİRKAÇ KISIM & İSİM SORUSU
🖤 Ahsen & Hakan Özel 🖤
İlk Kitabın Final Bölümünü Yazdım

Hayat Kurtaran Teklif

275K 11.7K 1.6K
By B_Batur

Birkaç Önemli Husus (Okumanızı Rica Ediyorum Canlarım):

Sevgili okurlarım, sürekli şikayet ettiğiniz ve oldukça alaycı bir biçimde yaklaştığınız yazım ve mantık hatalarının maalesef ki ben de sizler gibi farkındayım. İlk bölümde de belirtmiş olduğum gibi, Çocuğumun Annesi Olur musun? isimli bu hikayeme biraz uzun bir zaman önce, siteyi kullanmayı öğrenmeye çalışırken, devam etme gibi bir düşüncem olmadan öylesine başlamıştım ve klavyem de bozuktu. 

Zamanla, zihnimden parmaklarıma dökülen o dünya sizler tarafından çok beğenildi, milyonlara ulaştı ve ben de geçen süreler içinde karakterlerime, hikayeme daha büyük bir tutku ile bağlandım, bundan dolayı da daha özenli ve dikkatli bir biçimde bu yolda ilerlemeye başladım ve aynı dikkat ve özen ile sona ulaştım da.

Kurgunun girişi niteliğinde olan bu ilk bölümlerin devamında gelen bölümlerde yazım ve mantık hatalarının hiçe yakın bir noktada olduğunu siz de fark edeceksiniz. Diğer iki hikayemde ( YEİS ve Aşk Affeder mi?) ve bu hikayemin de bu ilk bölümlerinin dışında ki bölümlerde  bu konuda herhangi bir şikayet veya olumsuz eleştiri almadım çünkü elimden geldiğince dikkat ederek yazdım. Okudukça fark edeceğinizi düşünüyorum.

Düzenleme yapmıyorum aslında daha doğrusu yapamıyorum çünkü dosya tasdike bu hali ile gitti ve site içinde düzenleme yapıldığında bölümlerin yayım tarihleri değişiyor, bu da beni olası bir emek hırsızlığı durumunda haksız konuma düşürebilir, bunu göze alamıyorum.

Bu yüzden şikayet ettiğiniz bu birkaç noktanın kitaba devam etmemenize neden olmamasını dilerim. Bir de bildiğim bu detayları sürekli gözüme sokmanız da beni sadece üzer, geçmişe gidip bir şeyleri düzeltmemi ne yazık ki sağlamaz.

Keyifli okumalar. ÇAOM ailesine hoş geldiniz.

Kırdığı cam vazonun, her bir parçası dağılmıştı, yattığı yerin her bir tarafına. Sağ elinde, kırılan cam parçaları arasında en büyüğü duruyordu. Uğursuz olan ben miydim, yoksa tüm uğursuzluklar beni mi buluyordu, bunu anlamamıştım.

İçinde bulunduğum şok etkisinden kurtuldum ve hemen yanına koştum, bileğini tuttuğumda içimin bir tuhaf olduğunu hissettim. 

Kanaması fışkırır tarzda değil, sürekli akan tarzdaydı ve kanama rengi de açık kırmızı değil koyu kırmızı renkteydi. Atar damara denk getirmemişti neyse ki ama her ne kadar bir atar damar kesiği olmasa da kanama miktarı fazlaydı, derin kesilmişti bu yüzden kurtulması için acele etmem, hatta çok acele etmem gerekiyordu.

Üç parmağımı boğazına, karotis arterin tam üzerine götürdüm, palpe ettiğimde zayıf bir nabız hissettim, teni çok soğuk ve soluktu, hipovolemik şoka girebilirdi. 

Acili aramak için elimi cebime telefona attım ama sonra vazgeçtim. Hastane yakındı. Acil ekibinin gelmesini beklemek yerine onu çok kısa bir sürede hastaneye ben ulaştırabilirdim. Belki bu yanlış bir karardı ama düşünemiyordum. Beynim durmuş gibiydi. Aslında şirkette belirli aralıklarla bize ve çalışanlarımıza her kurumda yapıldığı gibi ilk yardım eğitimleri veriliyordu. Öğrendiğim bilgileri bu güne kadar hiç kullanmak zorunda kalmamıştım. Kullanmam gereken o zaman gelmişti ama sanki zihnim uyuşmuş gibiydi, ellerim hareket edemiyordu. Ben soğuk kanlı olmayı becerilen bir adam değildim.

Kalbim şu anda yerinden fırlamak istercesine çarpıyordu, bu kıza bir  şey olursa, onu bu defa kurtaramazsam korkusu bütün bedenimi esir almıştı, beni karamsarlığa hapsetmişti, korkuyordum. Bu aynı hisleri ikinci kez yaşayışımdı, kızgındım bu yüzden bu kadına. Halledilmeyecek şey her neyse, o artık kesinlikle bu dünya ile bağlarını koparmak istiyordu tamamen. Bunu gerçekten yapmak istiyordu. Kendine karşı ve ona engel olmaya çalışan bana karşı çok acımasızdı.

Temiz bir bez arayacak kadar vakit yoktu. Ne kadar temiz olduğunu bilmediğim bir çarşaf buldum odanın bir köşesinde ve bileklerine sarıp bası uyguladım. Çok kanaması vardı. Canıma değen ılık sıvı elimin titremesine neden oluyordu. Ellerini kalp seviyesinin yukarısına kaldırdım.  Ona şu an şok pozisyonu verip sağlık ekibinin gelmesini beklemem gerekiyordu normalde ama bunun yerine onu kucağıma aldım ve koşmaya başladım.

"Aman Allahım bu kız ne yaptı böyle kendine?" diye çığlık attı bizi gören Ayşe annem.

"Koş Ayşe Sultan koş arabanın kapısını aç hemen hastaneye yetiştirelim!"

"İkisi arkaya bindiler ben de hemen arabayı çalıştırdım. Arka koltukta oturan Ayşe anne bir yandan ağlıyor, bir yandan ise söylenip duruyordu. Bası uygulamaya çalışıyordu fakat zangır zangır titreyen ellerinin bu konuda pek başarılı olduğu söylenemezdi. 

 Yollar uzamıştı sanki. Hep böyle olmaz mıydı? Boş zamanlarımızda geçmek bilmezdi saatler ama zamana ihtiyacımız varsa dakikalar saniye misali akıp tükenirdi. Zaman biz insanlara karşı acımasız davranan bir kavramdı.

Yine aşırı hız yapıyordum. Bir önceki fazla hızım bir cana mal olacaktı az daha, peki bu seferki bir canı kurtarabilecek miydi? 



Geçen dakikaların ardından, hastaneye nasıl yetiştiğimizi bilmiyorum. Hemen kucakladım ve hastanenin acil kapısından içeri koştum. Birkaç gün öncesinin tekrarını yaşıyorduk sanki tek fark bu defa Ayşe Sultan da yanımızdaydı. Bir doktor ve birkaç hemşire bize doğru koştu.

" Ne oldu hastaya?" diye sordu ben Ahsen'i sedyeye yatırmaya çalışırken bir doktor. 

"Ölmek istemiş!" dedim. Ölüm ona hiç yakışmayan bir kavramdı ama evet istemişti.

Hemşire eline eldiven geçirdi ve Ahsen 'in bileğini açtı. Sağlık çalışanlarının bu soğuk kanlılığına gerçekten hayrandım. Herhalde ben bir doktor, bir hemşire ya da benzeri bir sağlık çalışanı asla olamazdım.

"Ne zaman yapmış olduğuna yani ne kadar süredir bu şekilde kanaması olduğuna dair bir fikriniz var mı?" diye sordu hemşire. Başımı iki yana salladım. "Bilmiyorum. Ben bulur bulmaz getirdim onu. Lütfen yaşamasını sağlayın." dedim.

"Kan grubunu biliyor musunuz?" diye sordu hemşire sedyeyi son sürat müdahale odasına doğru sürüklerken. Ben onu daha doğru düzgün tanımıyordum bile. Bir kez daha başımı iki yana salladım. 

"Çok kan kaybetmiş. Durumu ciddi görünüyor. Kan transfüzyonu gerekecektir. Kan grubunu bilseydiniz keşke. Kan grubunu öğrenince kan bankası ile iletişime geçeceğiz. Uygun grubun orada mevcut olmasını umuyorum. Bu aralar kanamalı hastalarımız çok fazla olduğu için kan temin etmede sıkıntı yaşıyoruz. Problem olması halinde sizin yakınlarınız ile irtibata geçip uygun donör yani bağışçı bulmanız gerekebilir. Biz hastanıza müdahale edeceğiz, lütfen burada bekleyin siz de." dediğinde genç hemşire "Tamam." diyebildim sadece fısıltıyla. Sedyede gözleri kapalı bir biçimde yatan kadına bir kez daha bakamadım. Bu onu son görüşüm falan değildi, bunu tüm benliğim ile inanmak istiyordum.

"İki tane damar yolu açın. Kan transfüzyonu yapacağız yüksek ihtimal öyle görünüyor. İlaç verdiğimiz damardan kan gönderemeyiz." Ahsen'i alıp bir odaya girdiler. Bir kez daha bir hastane kapısı kapandı suratıma. 

Ayşe Sultan hemen yanındaki banka oturup ağlamaya başladı. Gidip yanına oturdum ve elini tuttum. Kadınların ağlamasını sevmiyordum. Hangi şartlar olursa olsun kadınlar ağlamamalıydı. Babamı kaybetmemin ardından günlerce ağlayan annem gelince aklıma daralan ruhum biraz daha sıkıştı. Kaç yaşında olursan ol, kimsesizlik en güçlü bünyenin bile kaldırabileceği bir durum değildi. Yalnızlık seni güçlü yapıyordu evet ama aynı zamanda yıpratıyordu da.

"Ayşe anne lütfen ağlama! Ona olanların tek suçlusu benim,onu hiç getirmemem gerekirdi, çok pişman olacağımı o bana söylemişti ama ben onu dinlemedim bile." Evet, böyle bir iması vardı ama benim etmek istediğim yardıma karşılık böyle yapacağı hiç aklımın ucundan geçmezdi. 

"Yok oğlum yok! Senin ne suçun var? Senin iyi niyetinden başka bir şeyin yok ki oda sana hep kötü şeyler açtı. Ben sadece... Eskiler geldi aklıma. Bende yetim öksüz büyüdüm. Yeri geldi bir kuru ekmeğe muhtaç kaldım. Ama en ıssız gecelerde bile inandığım şeylere sarıldım. Bu kızın durumu şimdi beni çok üzüyor."

Ayşe Sultan'a sımsıkı sarıldım. O, benim için değerliydi. Sonrasında birden korkuyla ayrıldı benden. "Oğlum hemen evdeki kızları ara ben yemeklerin hepsinin altını açık bıraktım. Geçen Ela yakıyordu mutfağı. Kızların bu saate mutfakta işi olmaz, gidip görmezler yanar tüm ev. Birde bununla uğraşmayalım."

Elimi cebime attım. Telefonum yoktu. En son acili aramak için çıkartmıştım, panikten geri cebime atmayı unutmuş olmalıydım. "Telefonum yok. Sen bekle ben hemen gidip hallederim."

"Olmaz oğlum olmaz! Sen burada bekle. Şimdi gelir bir şeyler söylerlerse ben anlamam, bilmem. Ben bir koşu giderim. Ama belki geri dönemem şekerim ve tansiyonum yükseldi galiba, başım çok dönüyor. Diyabet iğnemi yapacağım, hipertansiyon ve diğer ilaçlarımı alacağım. Yoksa geçen sefer ki gibi yeniden hastanelik olup bir de ben başına bela olurum. "

"Tamam." dedim ve cebimden bir miktar para çıkartıp taksiye binmesi için ona verdim. Durumu iyi görünmüyordu fakat benim burada beklemem gerekiyordu. Ona bir şey olmamasını dileyebildim sadece.

Ayşe Sultan gittikten hemen sonra müdahale odasının kapısı açıldı ve içeriden koşar adımlarla az önce bana sorular sormuş olan hemşire çıktı. Bana doğru gelmeye başladığında hemen ayaklandım. 

"Durumu nasıl hemşire hanım? Lütfen iyi bir şeyler söyleyin. " dediğimde hemşire bana birkaç kağıt parçası ve kalem uzattı. Elimde ki kurumuş kan lekelerine aldırış etmeden üzerinde bir şeyler yazan sayfaları ve kalemi kavradım.

"Şimdiden size bilgi vermem doğru olmaz beyefendi. Ciddi miktarda kan kaybı olmuş. Özellikle hemoglobin ve hematokrit değerleri fazla düşük çıktı. İyi ki daha fazla geç kalmamışsınız. Kan bankasında uygun kan bulundu. Teslim almaya gidiyorum. Size verdiğim onam formunu okuyup imzalamanız gerek. " diye hızlıca konuşan kadın yanımdan ayrılıp koşar adımlarla uzaklaştı.   

Elime tutuşturulan kağıtları karaladım ve bir kenara bıraktım. Olduğum yerde yere çöktüm . Ne kadar dua ettim bilmiyorum,orada ne kadar süre öyle kaldığımı da. Yıllar sonra çaresizliği yeniden bu kadar derinde yaşamaya başlamıştım, ben Hakan Demir, yeniden çaresizlik duygusunu iliklerime kadar hissediyordum.

Her defasında son olur sanıyordunuz ama olmuyordu. Bazı azap dolu duyguların sonu gelmiyordu.

Saniyeler dakikaları getirdi, dakikalar saatleri. Güneş'in konumu bir hayli değişmişti. Akrep ve yelkovan buraya geldiğimiz o andan sonra çok dönüp durmuştu.

Daldığım derin düşünceler içinde can çekişirken,bir doktorun bana doğru geldiğini fark ettim.  

Doktorun bana yaklaştığını fark etmem ile birlikte beynimde can çekişen  düşüncelerimi topladım ve onları en kuytu noktaya ittim.

"İçerideki hastanın yakını siz misiniz?"

"Evet." dedim zayıf bir sesle. Onu tanımıyordum ama onun yakınıydım. 

" Müdahale ettik ve kan vermek zorunda kaldık. Kurtuldu diyebilirim, hayati tehlikesi şimdilik görünmüyor. Sıvı kaybını tolere etmek için sabaha kadar serum fizyolojik vermeye devam edeceğiz. Hemşire hanımlar on beş dakikada bir hastayı değerlendirmek ve bazı komplikasyonların gelişip gelişmediğini sorgulamak için hastanın yanına gelecekler. Sabaha kadar uyanmaz. Yalnız hastanın değerleri oldukça düşük görünüyor yani bünyesi çok zayıf. Dikkat etmenizi tavsiye ederim, zaten biz psikiyatri bölümüne de sevk edeceğiz. Geçmiş olsun."

"Çok şükür. " dedim içten bir şekilde. Korkudan ölüp ölüp dirilmiştim, çok korkmuştum. "Sağ olun doktor bey. " dedim tebessüm ederek. 

"Bir de hastane polisi ile bir konuşmanız gerekiyor. Tekrardan geçmiş olsun."

İçim o kadar çok rahatlamıştı ki. Ona bir şey olursa ne yapardım bilmiyordum.

Sonra gözüm gömleğimdeki ve ellerimdeki kan lekelerine takıldı, içim yeniden bir tuhaf olmaya başladı. Hemen eve gidip üstümü değiştirmem gerekiyordu, her yerim kan içindeydi. Kan kokusu uyuşturmuştu resmen beynimi. O kırmızı sıvının  kokusunu, görüntüsünü hiçbir şekilde sevmiyordum.

Nasıl olsa Ahsen sabaha kadar uyanmayacaktı ve sağlık personellerinin kontrolünde güvendeydi. Arabama atladım ve hemen eve gittim. Eve ulaştığımda Ayşe Sultan'ın  odasına baktım önce. Üstünü bile değiştirmeden uyumuştu. Kronik hastalıkları her zaman ama özellikle böyle durumlarda onun yaşlı vücudunu çok zorluyordu.

********

Sabah koltuğun üzerinde gözlerimi açtığımda sırtımın, bacaklarımın her yerimin uyuşmuş olduğunu hissettim. Yatağa göz attığımda hâlâ uyuyordu genç kadın. Ona yaklaştım ve yatağının ucuna oturdum,elini tuttum. Avucunun içinde bir iz vardı, yanık izi olduğunu anladım. 

O kadar genç ve masum duruyordu ki. Onu bu hale getirmiş olan her şeye lanet okudum. 

Çok güzel bir kadındı. Saçları kumraldı ,dolgun dudakları,hafif yuvarlak bir burnu,iri ve derin gözleri vardı. Bukleli saçları ise kıskandıracak kadar herkesi doğal ve güzeldi, incecik boynunun üzerine düşmüştü her bir bukle. Yüzünden akan masumiyet bu kirli dünyayı utandıracak nitelikteydi. Kim bilir hayat ona neler yapmıştı da bu hale gelmişti. Birden elini elimden çekti ve gözlerini aralamaya çalıştı. Sanırım kendine geliyordu,gözlerini açtı. Konuşmaya çalışıyordu.

"Tamam kendini yorma sakın,ölüm seni bütün çabalarına rağmen teğet geçti."

"Yine senin yüzünden değil mi? Neden beni kurtardın? Aynı kötülüğü bana neden ikinci kez yaptın?"

Sesi isyan doluydu.

"Asıl sen Ahsen bana bu kötülüğü neden yapıyorsun? Ben sadece senin iyileşmeni ve hayatına kaldığın yerden devam etmeni istiyorum. Sense beni buna pişman etmek için bana her şeyi yapıyorsun,neden?"

Yataktan doğruldu ve ayağa kalktı ,cama yaklaştı ve yüzünü güneşe döndü. Doğan güneş, bu gün bizim günümüzü aydınlatamamıştı her nedense. 

"Benim bir hayatım yok! Kaç defa söylemem gerek?"

"Hayatında kötü şeyler olmasını anlıyorum ama bizim en umutsuz anlarımızda bile sarıldığımız bir inancımız vardır,hep yanımızda olan."

"Bazen hayat insana öyle şeyler yapar ki... Elinde kalan son şeyi,hayata inancını da kaybedersin. İste o zaman bu yalan ve kirli dünyada kaybolur,yolunu bulamazsın. Hem sen nereden bileceksin, anlayacaksın ki beni? Söylesene sen zenginlikten rahattan başka bir şey bilir misin? Sıkıntı,acı,keder,ihanet nedir,nasıl acıdır bilir misin?"

Bunları söylerken gözlerinin dolduğunu boğuk sesinden anlayabiliyordum. Yanına gittim ve kollarından tutup kendime çevirdim.

"Ben öyle mi, ben? Evet,güzel bir çocukluğum vardı. Annem,babam vardı."

Derin bir nefes aldım ve hayat öykümü anlatmaya devam ettim.

"Sonra üniversiteyi kazandım ve yurt dışına gittim. Mezuniyetim yaklaşmıştı onlardan gelmelerini istedim. Annem geçiştirdi durdu,benim annem böyle yapmazdı. Ölümüne de olsa gelirdi. Mezuniyet belgemi aldığım gün ben babamın öldüğünü öğrendim. Ben daha okuldan mezun olduğum gün bana babamın haberi geldi." Mezuniyetimin yaklaştığında ailemin de yanımda olmasını istemiştim ama anneme bu isteğimi söylediğimde önüme sürülen bahanelerden başka hiçbir şey geçmedi elime. Ve sonra acı gerçek yüzüme tokat gibi indi hayatımın en güzsl yıllarında. "Mahvoldum ama güçlü durmak ayakta durmak zorundaydım. Babamdan geriye kalanlar için,annem için... Hayallerim vardı benim de. Yüksek lisans yapacağım yer bile belliydi. İki dil daha öğrenecektim tam ülkesinde ama olmadı acilen Turkiye'ye döndüm. Babamın dişiyle tırnağıyla kurduğu her şeyi büyütmek ve sahip çıkmam gerekiyordu,tabi ondan geriye kalan acılı anneme de. Annem babamı çok sevmişti,onunla birlikte onun ruhu da öldü,bir daha hiç gülmedi. Çok üzüldü,cok ağladı ve daha bir sene geçmeden annem öldü. Kardeşim hiç kimsem yoktu. Tabi kardeş bildigim Ali ve daha sonra sevgilim olacak Aslı dışında. Beni onlar ayağa kaldırdılar,tek ailem onlar oldu. Çok geçmeden Asli 'ya aşık oldum ve sevgili olduk. Hayatımda ilk defa aşık olmuştum. Üç sene boyunca sevgili kaldık ve nişanlandık. Her şey düzene girmişti sonunda."

"Bak gördün mü?" dedi, tek kaşını havaya kaldırarak. Ama her şey bir yalandan ibaretti. 

"Devamını merak etmiyor musun?" diye sordum kızık bir sesle. "Aradan zaman geçti,sana çarptığım günden bir hafta önce artık kısır kalacağımı öğrendim. Daha doğrusu üç ay boyunca çocuğum olması gerektiğini üç ay sonra ise bir daha hayatım boyunca çocuğum olamayacağını öğrendim. Hemen nişanlım  ile konuşmak ve ona acilen evlenmemiz gerektiğini söylemek için şirkete onun yanına koştum. Ve ne gördüm biliyor musun?" dediğimde yüzümü buruşturdum. O an, o sahne yeniden canlanınca, tekrardan bir sinir krizi geçirebileceğim konusunda endişeliydim. "Nişanlım kardeşim dediğim adamın kucağindaydi, onunla dudak dudağa... O an yıkıldım ben anladın mı beni?Geriye kalan ailemi her şeyimi kaybettiğimi daha doğrusu onlara aslında hiç sahip olmadığımı anladım. Tam bir hafta boyunca dağ başında bir evde tek başıma kaldım. Tam Ali denen serefsizin yanına giderken yolda masum bir kıza çarptım ve ona yardım etmeye çalışırken yemediğim hakaret kalmadı. Şimdi tam onun karşısındayım,bana nefretle bakan gözlerine bakıyorum! Ahsen, ben o nefret dolu gözlerin içinde, senin nefretinde boğulmak istemiyorum, sen de isteme, lütfen... Ve şimdi O bana sırf ona yardim ettiğim,sırf hayatını kurtardığım için nefretle bakıyor! "

"Sana kaç defa söyleyeceğim! Benim bir hayatım yok! Bitti!"

Kollarını daha sıkıyordum ve o ise artık göz yaşlarına boğulmuştu.

"Biliyor musun ,benimde hayallerim vardi! Hukuk fakültesi ikinci sınıf öğrencisiydim. Beni seven bir ailem vardı. Durumumuz kötüydü ama inan bana çok mutluyduk. Annem ve babam beni okutabilmek için gece gündüz çalışırlardı. Ben daha çok hırs yapardım okuyup bende aileme bakcaktım. Hayallerim vardı benim... Okulu bitiricektim,avukat olacaktım... Ben o cübbeyi giymek için ömrümü verirdim, verdim de... Gece gündüz çalıştım... Kitaplarımdan başka pek bir şeyim olmadı benim. Sonra bir gün,bir gece oturduğumuz gecekonduda yangın çıktı. Alevler vardı,her şeyimiz cayır cayır yanıyordu."

Ağlama sesleri bütün odayı doldurmuştu ve hatta duvarlara işlemişti. Düşecek gibi oldu ama tekrar tuttuğum kollarından destek alarak ayakta durmaya devam etti.

"Benim odam ayrıydı. Annem babam ve beş yaşındaki kardeşim aynı odada kalıyordu. Hemen kalkıp onların odasına koştum ama kapı çayır çayır yanıyordu. Elim uzattım açmak için... Elim çok yandı ama yinede açmak için tuttum. Sonrasını ise bilmiyorum. Galiba bayılmışım dumandan. Gözlerimi açtığımda başımda komşular vardı,evimize döndüğümde kül yığınından başka bir şey yoktu. Doğruldum ve ailemi sordum. Herkes ağlıyordu,başımda duran tüm yaşlı kadınlar. Aralarından en yaşlı olanı başladı söze. Annenin, babamın, kardeşimin öldüğünü söyledi. Ben o an rüyada olmak icin her şeyi yapardım ama gerçekti her şey. Sinir krizi geçirmişim . Günlerce hastanede sakinleştiricilerle uyudum. "

Dinlediğim hayat öyküsü benimkine meydan okur türdendi. Bunu beklemiyordum, bu açıktı. Ellerimin arasında tuttuğum beden fazlasıyla tükenmiş bir harabeydi. Ve bu harabe, artık yıkılmış olarak ayakta kalmak değil yok olmak istiyordu. Canından neden bu kadar bıktığını, ruhunun neden artık nefes almayı kendine bir işkence saydını şimdi anlamıştım. Artık ağlamaktan gözleri kan gibi olmuştu. Ellerimin arasındaki beden çok soğuktu.

"Tamam anlatma artık ,iyi değilsin!"

"Hayır! Bir hayatımın olduğunu zanneden sensin! Dinle o yüzden, anlatacağım! " dedi, evet ben istemiştim ama ben dilinden döküleceklerinin hem ona hem bana zarar vereceğini bilmezdim." Günler sonra gözlerimi araladığımda karşımda erkek arkadaşım vardı. Çok sevdiğimi zannettiği o adam. Benim gidecek hiçbir yerim yoktu. Annem ve babam kaçarak evlenmişti. O yüzden kimseyi tanımam. Bana akrabalarını bulana kadar onun yanında kalabileceğimi söyledi. Başka çarem yoktu. Akrabalarımı bulana kadar onun yanında kalacaktım . Bana zarar vermeyeceğinden emindim. Sonra ne yaptı dersin?"

"Terk mi etti?"

"Keşke..."

"Aldattı mı ?"

"Keşke aldatsaydı ,keşke terk etseydi,keşke beni öldürseydi..."

Artık ayakta duramıyordu,mahvolmuştu. Kendini pencerenin yanındaki koltuğa bir ceset gibi bıraktı.

"Beni üç kuruş paraya fuhuş çetesinin eline sattı! Anladın mı beni? Sevgilim olacak o adam beni alıp fuhuş çetesinin eline sattı ! Hiç acımadan... Vicdansızca ... " dediğinde, direncinin son kırıntılarını yaşıyordu. Kulağımdan giren harf kümleri, kelime toplulukları bir bomba gibi patlamıştı beynimin içerisinde. Bir adam sevdiği kadına, hadi sevmeyi de bırak, bir kadına bunu nasıl yapardı? Kimsesiz bir kızı alıp satmak nasıl bir şeydi? Bu kız neler söylüyordu? " Beni alıp İstanbul'a getirdiler ,başta garsonluk yaptırdılar. Ben senin söylediğin o inancı hep korudum. Bir süre garsonluk yaparım verdikleri üç kuruşu biriktirir kaçarım dedim. Ama son olarak beni satmak istediler. Anladın mı? O sarhoş adamlara beni satmak istediler! Benim inancını korumaya tek dayanağım namusum ve şerefimdi ama bende geriye kalan tek şeyi de almak istediler. Duyuyor musun beni boş yere intihar ettiğimi düşünen adam, beni fahişe yapmak istediler! "  dediğinde, gözlerim genç bir kızın çaresizliğinin şahitliğini yapıyordu. Acı bulaşmıştı herbir tarafa. Karşımda ki kızın kan çanağına dönmüş gözlerinden, bembeyaz duvarlara kadar acı ile dolup taşmıştı her yer. Daralan ruhum,  nefesimi kesiyordu. Masum bir kızı kolundan tutup, şerefsizliğin kollarına atmak, hangi adamlığa sığardı ki? 

"Kaçmak için elime bir fırsat geçmişti. Dışarı çıktığımda nereye gittiğimi bilmeden koşmaya başladım. Gidecek bir yeri olmayan insanları kabul edecek tek yer mezardır. Sonra kendimi yola attım ... Şimdi beni hala neden bulamadılar biliyor musun? Çünkü şu an beni böyle pahalı hastanelerde değil bataklıklarda arıyorlar ve bulacaklar . Şimdi sen söyle bana ,benim bir hayatım var mı ?"

Olduğum yerde çakılıp kalmıştım, bir hayatı var mıydı gerçekten? Dinlediğim bu hikaye bir hayat hikayesi miydi, yoksa ölüme giden basamakların tırmanış hikayesi miydi? "Hayat sana acımamışken sen kendine acı ve ayakta kal!" nasıl derdim, bu dudaklardan, karşımda ki bitmiş bir hata dökülebilir miydi?

"Peki... Başka bir seçeneğin olsa yine ölmek ister miydin?"

"Ölüm benim tek seçeneğim. Eğer gerçekten olsaydı evet belki ölümü istemezdim. Yaşadığım hiçbir zorlukta istememişken yine istemezdim ama yaşadıklarım avuçlarımın arasına seçim şansı olarak sadece ölümü bıraktı, tutunacak tek dal olarak ölüm var benim güçsü omuzlarımda. "

"O zaman Çocuğumun Annesi Olur musun?"

İnstagram hesabım : bb_batur 

Link profilimde var. Yalnız istek attığınızda "Ben okurunum." tarzı minik, kısacık bir mesaj atıp, okurum olduğunuzu bana haber verebilirseniz çok mutlu olurum. Genel olarak tanımadığım istekleri kabul etmeme gibi size komik gelen bir huyum var. :D

Facebook: Burcu Batur Hikayeleri (Link profilimde var.)

Wattpad hesabım ( bildiğiniz üzre :) ):  B_Batur

Takibe alabilirseniz çok sevinirim.

Sizleri çok seviyorum. Hoşçakalın. :)

Continue Reading

You'll Also Like

2.2K 325 19
"Bana bak, sen beni hırsızlıkla suçlayamazsın!" "Suçlarsam ne olur?" "Hiçbir şey olmaz! Ben koskoca Firuze Parfümeri'nin ceo'su Mehmet Bera Özkayahan...
1.7M 96.6K 30
İmkansız aşk var mıydı? Gönül Erbatur kesinlikle var olduğunu düşünüyordu. Çünkü yıllardır sevdiği adam Ozan Özsoy artık yakışıklılığı ile ünlenmiş...
547K 26K 51
Burak: Ne istiyorsun? 055*: Bu kadar kaba olma ya. 055*: Alt tarafı bir soru soracaktım. Burak: O zaman sor, ders çalışmam lazım. 055*: Alıkoyduysam...
5.2K 405 10
Wattpad'de Anonim kitaplarına özenen Gülistan, sevdiği oğlana anonimden yazmak ister ama öyle bir şey vardı ki, Gülistan'ın elini kolunu bağlıyordu...