DEMİR BAĞLAR - SİS (tamamland...

By Risu-kun

39.8K 7.3K 12.3K

"Sana hep ağlamamanı söylüyordum ya, hepsini unut gitsin. Neyi fark ettim biliyor musun Ugo? Bu bizi biz yapa... More

Bölüm 1; buradan gidiyoruz Ugo
Bölüm 2; sadece insanlar ağlıyor
Bölüm 3; aramıza hoş geldin küçük adam
Bölüm 4; Kara Çekiç'in ilk günleri
Bölüm 5; masaya bir tabak daha lütfen!
Bölüm 6; adım Ugo, şimdi çekilin başımdan!
Bölüm 7; demire hayat veriyoruz, öyle mi?
Bölüm 8; arada uğra olur mu?
Bölüm 9; cadılar...
Bölüm 10; kibarlığın canımı sıkmaya başladı
Bölüm 11; ama ben yüzünü görmek dahi istemiyorum
Bölüm 12; Cadı Avcıları
Bölüm 13; Çivili Kapı
Bölüm 14; ben bir cadıyım!!
- DUYURU -
Bölüm 15; tüm eğlenceyi kendine saklamayı bırak
Bölüm 16; zaman ne de çabuk geçmiş
Bölüm 17; tamam ateş yok anlaştık
Bölüm 18; Evan geri dönmüş millet!!
Bölüm 19; daha hiçbir şey görmedin!!
Bölüm 20; yemek hazır!
Bölüm 21; bu hikayeyi dinlemek için yeteri kadar bekledik
Bölüm 22; Kum, Sis ve Kor
Bölüm 23; işte bizim ustamız bu!
Bölüm 24; baban son nefeslerini verirken, gülümsüyordu
Bölüm 25; neden!?! neden ölmeme izin vermiyorsun?!
Bölüm 26; ATEŞİN ŞARKISI
Bölüm 27; surat asmam için hiçbir sebep yok!
Bölüm 28; çocuklar gülmeli Evan!
Bölüm 29; sadece evimi özledim desen de olurdu ihtiyar
Bölüm 30; GODNOSCH
Bölüm 31; yani benim için sıkıntı yok ama...
Bölüm 32; sahi senin adın neydi, Kuzey Kralı?
Bölüm 33; dönmüşsün
Bölüm 34; DEMİRDEN BİR BAĞ
Bölüm 35; aşık bir kıza kimse kafa tutamaz
Bölüm 36; BEYAZ DİYAR
Bölüm 37; böyle bir şey demiştin, değil mi demirci?
Bölüm 38; siz delisiniz
Bölüm 39; üç kişi
Bölüm 40; korkma, ben yanındayım
Bölüm 41; ona kahramanımız diyorsak bu öyle olduğu içindir!
Bölüm 42; KALPLER
Bölüm 43; bize hislerinden bahset!
Bölüm 44; hadi savaşalım!
Bölüm 45; Evan'ın en büyük sırrını anlatayın, olur mu?
Bölüm 46; umut yok, yiyeceğiz!
Bölüm 47; ne kadar da özlemişim be!
Bölüm 48; benimle sıkıntın ne?
Bölüm 49; bir daha da kılıcımı kimseye vermeyeceğim
Bölüm 50; öleceksem de savaşarak öleceğim!
Bölüm 51; demek yine oldu ha..
Bölüm 52; beyaz insan
Bölüm 53; ÖLÜMÜN SEMBOLÜ
Bölüm 54; cam böceklerinin kokusu olmaz!
Bölüm 55; HALA ADIMI SORMADIN? KABALIK EDİYORSUN!
Bölüm 56; ORMANIMA NEDEN GİRDİN?
Bölüm 57; SUS YOKSA DAYANAMAYIP SENİ YOK EDECEĞİM!!
Bölüm 58; SAVAŞMAYACAK MISIN?
Bölüm 59; BİLDİĞİN TEK ŞEY İNSANLARI KÜÇÜK GÖRMEK!!
Bölüm 60; BAK, YİNE YAPTIN!
Bölüm 61; tipim değilsin
Bölüm 62; Ainhina giriş prosedürü
Bölüm 63; ALAZ OTU
Bölüm 64; o benim arkadaşım değil!
Bölüm 65; tekrar ağlamaya başlamayacaksın değil mi?
Bölüm 66; bu kız canını sokakta bulmuş!
Bölüm 67; onun verdiği bir söz var!
Bölüm 68; hayır, bu ölümün borazanı
Bölüm 69; sanırım artık yeni bir hedefleri var!
Bölüm 70; GERÇEK EJDERHA TÖRENİ
Bölüm 71; ne azı ne fazlası
Bölüm 72; eksik bir şey yazmadım değil mi?
Bölüm 73; neden ağladığını biliyorum
Bölüm 74; başaracağını biliyordum Civciv
Bölüm 75; GÖKIRMAK
Bölüm 76; onu sevdiğinin farkına varmayacak!
Bölüm 77; batmışız batacağımız kadar
Bölüm 78; ölmeden önce son bir dileğin var mı?
Bölüm 79; mayıs zambakları gübi gülümsüyorsun
Bölüm 80; benimle dalga geçme!
Bölüm 81; yanılıyorsun, o hala yaşıyor!
Bölüm 82; tüm cadıları da ne demek?!
Bölüm 83; peki o zaman, plan ne?
Bölüm 84; bağlarımız bizi koruyacak!
Bölüm 85; yukarı hep birlikte çıkacağız
Bölüm 86; kusarsanız giysileri batırmayın!
Bölüm 87; eskiden burada yaşıyordum
Bölüm 88; narsist zalimlik
Bölüm 89; öldür beni!!
Bölüm 91; bugün kimseye merhamet yok!!
Bölüm 92; elimizdeki her şeyle, ödlek
Bölüm 93; sana acının ne olduğunu anlatayım mı?
Bölüm 94; bu benim görevim!
-FİNAL-
** TEŞEKKÜR EDİYORUM **

Bölüm 90; SAÇMALIK!!

333 62 159
By Risu-kun




Yume'nin gergedanla olan savaşı beklediğinden çok daha zorlu geçmiş, ama onu bin bir uğraşla Gökırmak'a düşürdükten sonra zaferi kesin elde edeceğini düşünmüştü. Planına göre kayalarla kaplı mahluk ırmağın dibine batar ve boğulurken, Batı Krallığı'nın bir ferdi olmasından mütevellit ateş büyüsü kullanmaktan sonra en iyi yaptığı şey yüzmek olan Yume akıntı ne kadar kuvvetli olursa olsun bir şekilde üstesinden gelecekti. Tabii gergedanın Yume'ye veda hediyesi olarak bir kuyruk darbesi vurmasıyla işler değişmişti. Bu saldırının etkisiyle bayılan Yume'nin hatırladığı son şey istemsizce bıraktığı nefesinin oluşturduğu baloncukların suyun akışkanlığıyla kırılan güneş ışıkları arasında kıpırdaşmalarıydı.

Bilinci yarı kapalı yarı açık bir şekilde sudan çıkarıldığını, suni teneffüsle tekrar nefes alabilir hale getirildiğini anımsıyor gibiydi. Öksürüklerle yerinden fırlamak istemiş ama başına bir acı saplanıp tekrar yere yığılmıştı. Elini kafasının arkasına attı ama dokunamadı. Kulağında beynini delen bir ıslık da vardı. Ne bir şey duyabiliyor ne de ayağa kalkabiliyordu. Gözleri tekrar kapanmadan önce uzaklardan üzerine doğru gelen varlıklar olduğunu gördü.

Karnına yediği yumrukla ikinci kez ayıldı. Bundan daha kötü bir uyanış şekli olabilir miydi acaba? Derince çektiği nefes, rutubetli pis bir kokuyu ciğerlerine doldurmuştu. Kıpırdamaya çalıştığında bir direğe bağlanmış olduğunu fark etti. Çok hareket edince başının arkası sızladı. Gözkapaklarına ağırlık bağlanmış gibiydi. Kaşlarını kaldırıyor kaldırıyor ama gözünü açamıyordu. Kulağına bilmediği bir dilde bağrışan insanların sesleri geliyor, anlayamadığından oradan da nasıl bir durum içerisinde olduğuna dair çıkarım yapamıyordu. Zaten bilinmezlik yeterince bunaltıyorken karnına bir yumruk daha yiyince dayanamadı. Öfkeyle "Yeter be!" diye bağırdı ve bağlı olduğu direkten güç alarak ayak tabanını ileri savurdu. Gözleri hala kapalı olsa da tekmesi hedefini bulmuş, kendini hırpalayan adam göğsüne yediği darbeyle yere devrilmişti. Birden dört veya beş farklı yerden manasını anlayamadığı ama öfke dolu olduklarından emin olduğu cümleler savruldu. Tekme atma fikrinin akıllıca olmadığını, bunun sadece her kimseler kendine vuran insanları daha da sinirlendireceğini geç de olsa anlayan Yume, hala kendisine gelememiş bedenini birazdan yiyeceğini düşündüğü daha beter yumruklar için hazırlamaya çalışıyor, kendini sıkabildiği kadar sıkıyordu. Artık az biraz açabildiği gözleriyle üzerine atılmaya kalkan kişileri engelleyen birisi olduğunu fark etti. Mağara gibi bir yerde oldukları için ışık da azdı bu yüzden sadece gölge gibi şeyler görüyordu. Yine de bir o yana bir bu yana savrulan uzun ve kıvırcık saçlarından, ince kol ve bacaklarından anlaşıldığı üzere kendini korumaya çalışan kişi bir kadındı. Öfkeden kudurmuş adamları göğüslerinden ittiriyor, kolları ve bacaklarından çekiştirip yalvarırcasına bir şeyler anlatıyordu. En sonunda içlerinden birisine bir tokat aşk etti ve Yume'nin önüne gelip kollarını açtı. Sesinin yettiği kadar bağırmaya ve uzunca bir şeyler anlatmaya başlamıştı. Her ne söylediyse karşısındaki adamları ikna etmiş gibi bir hali vardı. Dönüp ellerini Yume'nin yanaklarına koydu ve "İyi misin?" diye sordu. "İyi değilim! Durup dururken neden dayak yediğimi sorabilir miyim? Çoğu zaman hak ederim ama bu kez bir şey yaptığımı hatırlamıyorum!" diye cevap vermişti Yume, zar zor konuşuyordu. Kız onu sakinleştirmek için bir şeyler söylemeye niyetliydi ama Yume buna fırsat vermeden "Bu arada ellerin nemli ve soğuk, yapışkan da hatta. Bu his çok tanıdık geliyor biliyor musun?" diye devam etti. Başının bin bir acısına rağmen kafasını kaldırdı. Gözlerini birkaç kere kırpıp başını hafifçe salladı ve yemyeşil bir suratla karşılaştı. Başta çığlık atmış sonra da gülüp "Kurbağalar!" diye bağırmıştı.

"Kapa çeneni insan!" diye karşılık verdi bir kurbağa adam. Öfke dolu bir vurguyla "Midemi bulandırıyorsun!" diye de ekledi. Yume gözlerini kısıp baktığında bu konuşanın az önce tokat yiyen balıkadam olduğuna kanaat getirdi. Soğuk elleriyle Yume'nin yanaklarını tutan kurbağa kız, arkasını döndü ve konuşan arkadaşına sert bir bakış attı. İkisi arasında bir şeyler olduğu belliydi ama Yume buradaki her şeye yabancıydı.

Tam o esnada mağaranın girişinde beliren aynı ırka mensup başka kişiler oldu. Kız bir adım geri atmış, bedenini Yume'ye yaklaştırmıştı. Sessizce "Eyvah!" diye fısıldaması bu gelenlerin hayra alamet olmadıklarına işaret ediyordu. İçeri doğru adımlayan, diğerlerine göre daha yaşlı bir kurbağa, adama kendi dillerinde bir şey söyledi. Tokadı yiyen kurbağa arkasını dönüp içeri giren kişiye cevap verdi. Her ne dediyse kız şiddetle karşı çıkmış gibi duruyordu ama onu ciddiye almadılar. Mağaranın ağzında konuşan ve herkesin ciddi bir şekilde dinlediği adam kral ya da lider gibi duruyordu. Parmağını kıza doğrultup bir şeyler bağırdı. Hiçbir şey anlayamaması canını sıkmaya başlamıştı Yume'nin. Aslında balıkçası oldukça iyiydi ama kurbağaca öğrenmemişti, ki birkaç haftaya kadar kurbağaların olduğundan bile habersizdi. Öne doğru eğilip merakını biraz olsun gidermek için "Hey, neler oluyor?" diye fısıldadı. Kız başını hafifçe çevirip "Seni öldürecekler!" deyince gözleri pörtleyiverdi Yume'nin. Bir anda "NE?!" diye bağırmış herkesin dikkatini üzerine çekmişti.

"Ne öldürmesi burada neler oluyor yaaa! Siz ne biçim deniz ırkısınız yuh ama durup dururken adam öldürmek nedir?! Nehrinizde yüzdük diye mi oluyor şimdi bunlar yani? Çözün beni! Çözün dedim haksızlık bu! Öldürülecek hiçbir şey yapmadım!!"

Tokat yiyen kurbağa adam "Kapa çeneni yalancı! Seni buraya Gargrimm gönderdi biliyoruz!" dedi. Yume delirmişti. Ölecekse en azından yaptığı bir yaramazlıktan dolayı ölmek isterdi. Ölecekse bu en azından savaşarak olsun isterdi. Adını ilk kez duyduğu bir adamın gönderdiği bir adam sanılarak ölmeyi kabul etmiyordu. Ayaklarını yere vurup bağlı olduğu yerde debelenerek "O da kim be?! O da kim!?!" diye bağırdı. Öfke dolu gözlerini balıkadamın gözlerine dikmişti. "Bilmiyormuş gibi yapma!" dedi kurbağa. O da öfkeden titriyordu. "Seni kendi ellerimle geberteceğim! Ama yavaş yavaş! Gargrimm'le savaşırken kaybettiğimiz dostlarımız için sana günlerce işkence edeceğim!"

"SAÇMALIK!!!" diye bağırdı Yume. "Saçmalık!!"

"Gargar mıdır ne halttır kim bu adam tanımıyorum bile!! Derdiniz onlaysa gidin halledin beni neden öldürüyorsunuz?!"

Hafifçe diz çöküp gerilen kurbağa Yume'ye doğru atıldı ve karnına bir yumruk daha geçirdi. Diğer ikisine göre on kat daha beter olan bu darbe Yume'yi mosmor etmişti. Acıyla bağırıp tekrar bayılacakmış gibi yana yattı. Eğer kütüğe bağlı olmasaydı çoktan devrilmişti. Kız, kurbağaca bir şeyler söylemeye kalksa da işler artık onun müdahale edebileceği sınırı aşmış gibi gözüküyordu. Ona dönüp "Teeha!" diye bağırdı yumruğu atan kurbağa. Ardından başını Yume'nin kulağına yaklaştırıp "Derdimi Gargrimm'le halledebiliyor olsaydım çoktan halletmiştim insan!! Mızrağımı ona saplayabilmeyi öyle isterdim ki!! Neyse ki elime sen geçtin!! Bugün biraz olsun rahat uyuyacağım gibi gözüküyor, vücudunu parçalara ayırdıktan sonra!!" diye fısıldadı. Yume öksürükler içindeydi. "Şu balıklarla yıldızım barışmadı gitti!! Halbuki deniz ırkını ne de çok severim!" diye fısıldadı kendi kendine. Gücü yettiğince kafasını kaldırdı. Kurbağa ile göz gözeydiler.

"Eğer istersen yardım edebilirim kurbağa çocuk! Ne lazım?"

Kurbağa aşağılarca güldü. "Seni gördüğü anda yok edebilen birisini öldürmen lazım! Yapabilir misin?" diye sordu. Dudak büken Yume "Kolaymış!" diye karşılık verdi ve yediği yumruklarla ağzına gelen kanı yere tükürdü. Hafifçe doğruldu. Jakaranda'dan öğrendiği bir taktikle bileğine siyah büyü taşından iki tane bilezik yapmıştı. Biraz odaklanıp yılan gibi oynattığı büyü taşları bileklerine bağlı ipe iyi bir kesik attı. Kollarını sertçe çekip ipi kopartan Yume kurbağayı ittirip ileri fırladı ve kenara büyük ihtimalle onu direğe bağlamadan önce çıkarıp attıkları çantasına doğru atıldı. İçinden dökülen büyü taşlarından yeşil olana uzandı ve kavradı. O an üzerine atılan tüm kurbağalar yeşil bir ışıkla ortadan kaybolan Yume'nin yerine birbirlerine girdiler. Yume'nin liderleri olduğunu düşündüğü adam, hemen yanında parıldayan ışığı fark etmiş ama daha başını çeviremeden boğazına bir bıçak dayanmıştı. Tabii bir saniye önce kütüğün yanında olan Yume'den böyle bir şey beklemeyen kurbağaların çoğu "Nasıl ama?! Şu Gargar dediğiniz adamı da böyle öldürüveririm işte! Söyleyin bakalım bunu görebilir mi? Hiç zannetmiyorum!" diyene kadar o tarafa doğru bakmamışlardı bile. Bıçağı boğazına dayadığı yaşlı kurbağaya dönen Yume, neşeyle "Beni bıçak boğazına dayanana kadar hissetmedin bile değil mi? Görebildin mi göremedin mi doğruyu söyle?" diye sordu. Kurbağadan cevap gelmeyince baş parmağıyla gösterip "Amca beni anlayabiliyor değil mi?" diye sormuş ama ortamdaki tüm kurbağaların gözlerini koca koca açmış, dişlerini göstererek ona baktığını fark etmişti. İşleri yine daha da berbat hale getirdiğini o an anlamıştı.

Hayli müşkül bir duruma düştüğü şu anda aklına yıllar öncesinden bir anı damlayıvermişti. Küçük Yume karanlıkta usul usul ilerleyen geminin güvertesinde neşeyle şarkı söylüyor ve koşturuyordu. Elamogu'yu, Batı Krallığı kraliçesini geminin en ucunda dikilirken görünce "Annee!" diye bağırdı. Mürettebatın neşesi olan bu kızın hoplaya hoplaya annesine koşuşunu izlemek kara bulutların karamsar bir hale soktuğu içlerini ısıtıyordu. Annesinin elbisesine asılan küçük kız tekrar "Annee!" diye bağırdı. Yavrusuna dönen kraliçenin yüzündeki gülümseme uzun sürmedi. "Yumejuve!" diye çıkıştı ve diz çöktü.

"Sana giysilerini batırmamanı söylemiştim, birazdan okyanusun dibine gireceğiz kızım! Derin deniz imparatoru bizi karşılayacak! Sana bunları anlattım neden uslu durmuyorsun?"

Bir yandan öğüt veren anne bir yandan da cebinden çıkarttığı bezi kızının suratına sürüyordu.

"Anne!" dedi Yume. Bir yandan suratına bir bez bastırılıyordu ve o bundan hiç memnun değildi. "Efendim kızım." dedi annesi. "Babam bu yolculuğun tehlikeli olduğunu söyledi." dedi Yume tatlılar tatlısı sesiyle. Annesi başı ile onaylamış ve "Evet öyle." diye cevap vermişti.

"Sürekli tehlikeli şeyler yapmamamı söylüyorsun, eğer tehlikeliyse bu yolculuğu neden yapıyoruz?"

Annesi kızının yanaklarını sıkıp "Çünkü yapmamız gerek." dedi. "Tehlikeli olmasına rağmen yapıyor oluşumuz, dostlarımıza güvendiğimizi gösteriyor kızım! Başımıza bir şey gelirse bizi kurtaracaklardır! Bu dostluğumuzu pekiştiriyor!"

"Anne!" dedi Yume. "Neden onlarla dost olmamız gerekiyor?"

"Çünkü böylece düşman olmamış oluyoruz."

"Düşman olursak ne olur anne?"

Kraliçe Elamogu derin bir nefes çekti. "Yumejuve, neden gidip oyun oynamaya devam etmiyorsun?" dedi. Yume omuzlarını silkmiş, "Üstümü batırmamamı söyledin, üstümü batırmadan oyun oynayamam ki!" diye cevap vermişti. Sabrı sınırına ulaşan Elamogu elini alnına koyup "Tamam!" dedi. "Tamam! Üstünü batırabilirsin izin veriyorum!"

Yume kollarını havaya kaldırıp "Yaşasın!" diye bağırdı ve zıpladı. Topukları poposuna vura vura güverteye koşuyor ve annesini alt etmenin neşesiyle kahkahalar atıyordu.

Yüzüne bir tebessüm yayılmıştı Yume'nin. Bıçağı yere fırlattı ve "Ben dostunuzum!" dedi fütursuzca. Arkalardan birkaç sıçramayla üzerine uçan kurbağa bu sefer yumruk yerine tekme atmayı tercih etmişti. İki ayağını birden Yume'nin göğsüne kapattığı kollarına vurmuş, bu darbe ile mağaradan dışarı fırlayan Yume yerde sekmişti. Ayağa kalkar kalkmaz bir tekme daha yemiş yine yere yapışmıştı. Kendini korumak için bu sefer de kolunu kullanmış ama canı çok yanmıştı. Birebir çarpışmaya çok alışık değildi, vücudu o kadar dayanıklı da değildi. Ayrıca bu kurbağaların bacakları çok kuvvetliydi. Tekmeleri hakikaten esaslıydı.

Ayağa kalktığında etrafında zıplayan beş ya da altı tane kurbağa olduğunu gördü. O kadar hızlı yer değiştiriyorlardı ki beş tane mi yoksa altı tane mi olduklarına karar veremiyordu. "Harika zıplıyorsunuz ha!" dedi. "Benim bildiğim balıkadamlar karada nenem gibi hareket ederler, siz baya atiksiniz!"

Tam o esnada üzerine atılan bir kurbağanın tekmesinden kurtulmayı başarmış ama bir diğerininkini sırtına yemişti. Yerden kalkmasıyla tekrardan saldırıya uğraması bir oluyor, birinden kurtulsa diğeri mutlaka onu gafil avlıyordu. Küçük çocukların birbirlerine attığı bir topa dönmüş, oyuncak olmuştu. Tam o esnada diğer kurbağaların etraflarına doluşup oluşturduğu çembere, savaş meydanına birisi atladı. Bu kendisinden yana olan tek kişiydi, ismi Teeha olan dişi kurbağa. Teeha'nın gelişinin Yume'nin yüzünde gülümseme oluşturmasının tek sebebi en azından yalnız olmadığını hissettirmesi değildi. Gülümsedi çünkü Teeha elinde çantasını tutuyordu. Hem de içine tüm büyü taşlarını doldurmuş gibiydi. İçi enerjiyle doluveren Yume ayağa kalktı ve "Biliyor musunuz ben de zıplamayı çok severim!" dedi. Kaşla göz arasında beline takıp son yeşil büyü taşını özümsedi. Gözleri yeşil parlıyordu, titreyen bacaklarına güç gelmişti. Üzerine atlayan kurbağaya bir döner tekme yapıştırdı. Artık onların saldırmasını beklemesine gerek de yoktu. Bir oraya bir buraya sıçrayarak hepsinin işini bitirdi. Gözlerindeki yeşil ışık yeni sönmüştü ki kurbağaların mızraklarına davrandığını gördü. Çantasını karıştırırken "Siz uslanmayacaksınız belli oldu!" diye fısıldadı ve turuncu bir büyü taşı özümsedi. Elini havaya kaldırıp alev püskürmeye başladı. On saniye kadar süren büyü tüm kurbağaların kaçmasına sebep olmuştu. Kaçmayanlar da korkuyla yere çökmüştü. Büyü bitip ateş sönünce biraz evvel ana baba günü gibi olan yere ölüm sessizliği çöktü. İçeride kendisini yumruklayan kurbağanın yanına yaklaşan Yume diz çöktü ve "Bak şimdi, az önce havaya yolladığım alevleri üzerinize de yönlendirebilirdim, hatta hala yapabilirim ama yapmıyorum! Neden?" dedi. Kurbağa korkuyla başını iki yana salladı. Uzatarak "Çünküü!" dedi ve birden gülümsedi Yume. "Biz dostuz!" diye bağırdı ve etrafındaki korkudan yere çökmüş diğer kurbağalara dönerek "Bu gayet açık değil mi?" diye sordu. Hepsi korkuyla baş sallıyorlardı. Bir kahkaha patlattı ve elini önündeki kurbağaya uzattı.

"Ben Yumejuve, ama kısaca Yume diyebilirsiniz. İnsanların ve deniz ırkı mensuplarının birlikte yaşadığı Batı Krallığı'nın prensesiyim. Ayrıca bir büyücüyüm, Ejderkol derler!"

Kurbağa Yume'nin elini sıkacaktı ki "Oopps!" dedi ve geri çekti elini Yume. "Bu elim biraz sıcak, tehlikeli olabilir!" dedi ve diğerini uzattı.

"Ben Hooyu. Kurbağa adamım. Savaşçıyım."

Yume "Harika!" dedi. "Müthiş arkadaşlar olacağız! Buna eminim!"


** ** *** ** **


"Okçular!!" diye bağırdı Gargrimm. "Öldürün şunları!"

Bir anda saklandıkları yerlerden fırlayan yüzü aşkın okçu yaylarını gerdi. Dört taraflarından üzerlerine yağan oklar Amasia'nın onları içine aldığı kalkan büyüsüyle engellenmişti. Bu esnada Gargrimm aşağıya doğru kaçıyor, bir yandan askerlerine emirler yağdırmaya da devam ediyordu. Yume, Amasia ve Jakaranda'dan uzak olduğu için başka bir gri küre içindeydi. Arkasını döndü ve eli havada tir tir titreyen Amasia'ya baktı Yume. "Sana dinlenmeni söyledim ya güzellik! Şu adamı öldürüp geleceğim işte!" dedi. Tam o esnada yanlarındaki bir köprüden koşarak gelen Evan, "Yume! Jakaranda!" diye bağırdı. "Okçuları halledin! Gargrimm'i bana bırakın!"

Jakaranda "Ama Amasia..." demiş, cümlesini daha bitiremeden gözleri Amasia ile buluşmuştu. Başını sallayıp "Git!" diye fısıldadı Amasia. O esnada yumruğunu göğsüne vurup Evan'a "Emrin olur kaptan!" diye bağıran Yume hala işin eğlencesindeydi. Jakaranda "Yume! Bu kadar okçuyu nasıl halledeceğiz!? Büyü taşımız yetmeyecek!" dedi. Yume gülümsemiş ve "Korkma Jacky! Yanımda ordumu getirdim!" demişti. Jakaranda neysen bahsettiğini anlayamamıştı ki ellerini havaya kaldırdı ve "Kurbağalar! Okçulara!" diye bağırdı Yume. Bir anda duvarlardan okçular üzerine atlayan onlarca kurbağayı gören Jakaranda'nın dili tutulmuştu. "Nereden geldiler öyle?!" diye sordu. Yume kollarını bağlamış mağrur bir şekilde etrafa bakınıyordu. "Görünmez olabiliyorlar!" dedi.














- Evet arkadaşlar Yume'nin neler yaptığının bir kısmını öğrenmiş olduk :D ama ufak bir kısmı maalesef ^^ daha orada neler var neler de şimdi kitabı bitirmenin arefesinde giremeyeceğim gerçekten oraya :D burada size bahsedeyim biraz ileride buraları düzenlerken belki açarım oraları ^^ şimdi bu Yume'yi kurtaran kurbağa kız Teeha, Yume'yi gergedanla savaşırken görüyor ve çok etkileniyor ^^ onu Gökırmak boyunca zıplaya zıplaya takip ediyor ve düştüğünü görüyor ^^ onu kurtarıyor ve suni teneffüs falan yapıyor ama o sırada akıntı bunları yaşadıkları yere çok yaklaştırdığı için kurbağa askerler gelip Yume'yi alıkoyuyorlar ^^ tabii Teeha, Yume'yi öldürmelerini istemiyor ^^ o Gargrimm'in adamı bile olsa onunla konuşmak, tanışmak istiyor ^^ en güçlü savaşçılardan birisi olan Hooyu da şimdi kurbağaların liderinin en küçük oğlu tamam mı ^^ bunla Teeha da aslında nişanlılar ama Teeha bu çocuğu çok da sevmiyor ^^ Hooyu'nun dört tane abisinin hepsi Gargrimm tarafından öldürülünce tabii o biraz hınç dolu insanlara karşı ^^ neyse aslında Yume bir gün kadar kurbağaların kasabasında istirahat ediyor, yaraları sarılıyor karnı doyuruluyor falan filan ^^ yeraltı şehrinde yaşadıkları süre boyunca insan dilini öğrenmiş kurbağalar sayesinde bunların lideriyle konuşuyor ve kurbağalarla Yume arasında tatlı bir bağ oluyor ^^ hatta karşılıksız neden yardım ettiğini sorunca Yume deniz ırkını sevdiğini söylüyor ama kabul etmiyorlar, ille de karşılık olsun karşılık olsun hem sana çok haksızlık yaptık bağladık vurduk falan Yume de en sonunda o zaman bunu Teeha beni nehirden kurtardığı için yapıyorum falan diyor ^^ neyse velhasıl kelam aslında burada uzuuun uzuuun iki üç bölüm kurbağa goygoyu yapacaktık ama pas geçiyorum ^^ ya da ileriki bir zamana tehir ediyorum diyeyim ^^

- kurbağaların görünmez olabiliyor oluşları ile alakalı sorular takılabilir kafanıza hatta direk madem görünmez oluyordunuz bu vakte kadar ne diye gelip öldürmediniz kendiniz diye sorabilirsiniz :D merak etmeyin hepsinin cevabı var ^^ bu güne kadar neyin cevabını veremedik yani zaten :D değil mi ama :D

- ayrıca bölümde Yume'nin küçüklüğünden çok ufak bir anı geçti orası ile alakalı ne düşündüğünüzü çok merak ediyorum ^^

- gecikme için özür diliyorum herkesten ^^ iyi okumalar ^^

- BÖLÜME YORUM YAPMAYI VE BEĞENMEYİ UNUTMAYALIM LÜTFEN!!!!!

Continue Reading

You'll Also Like

66.8K 2K 80
İşini ailesi gibi gören bi psikolog ve sinirlenince kimseyi tanımayan mafya aşka inanmayan adama aşkı öğreten kadın💖 Ateş ❤️ Ezgi
22.3K 2.3K 20
Vampirler ve cadılar yüzyıllardır birbirinden nefret eder ve birbirlerine yaklaşmazlardı İki kişi bu geleneği bozana kadar #Elf 1🥇2024:04:26 #Vampir...
38.7K 7.1K 43
Bilinmezlik hep korkutur. Tüm canlılar gibi, insan da çevresindekilere hâkim olma arzusunu bir meşale gibi taşır içinde. Bilinmezlikten korkup, kendi...
50.1K 3.9K 77
"Bulutlu bir gecede yıldızları göremiyor olman, onların var olmadığı anlamına gelmez." *** Satranç. En kutsal ve en ölümcül oyunumuz. Kralların o...